29 Ocak 2011

Cem Şen /Qigong 1.aşama Yer: Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Tarih: 12 Şubat 2011 Cumartesi 10:00..





Yi Jin Jing, Zen Budizminin kurucusu olarak kabul edilen Bodhidharma tarafından yaratılmıştır ve doğuda, sağlığın ve yaşamsal enerjinin geliştirilmesi için en etkili egzersiz olarak tanınmaktadır. Pek çok qigong (yaşam enerjisini geliştirme çalışmaları) egzersizine göre çok daha dinamik ve kaslar ile tendonların kullanımını içeren bu zevkli egzersiz, kasları ve tendonları güçlendirmekte, esnetmekte, fiziksel güçü artırmakta, iç ...or...gan rahatsızlıklarını iyileştirmekte, esnekliği, hız ve dayanıklılığı artırmakta, denge ve koordinasyonu mükemmelleştirmektedir. Hatta Çin’daki qigong ustaları tarafından bedeni zehirlerden arındırmayı başaran tek egzersiz olarak kabul edilmektedir. Egzersiz beden hareketlerinin uyumuna, solunuma ve zihine aynı anda odaklanmakta ve bu sayede qi denilen yaşamsal enerjinin bedende rahatça akmasını garantilemektedir.
Uzun, yumuşak ve kesintisiz hareketleri oldukça zariftir ve omurgayı esnetirken hem bedenin hem de iç organların mükemmel işlemesini sağlar. Bu hareketlerin sağlığı, dayanıklılığı artırdığı, hastalıklardan koruduğu ve ömrü uzattığı kanıtlandığı için savaş sanatlarından ruhsal gelişime kadar her alanda kullanılabilmektedir. Aynı zamanda eklem, sindirim sistemi, kardiyovasküler system ve sinir sistemi üzerinde olağanüstü olumlu etkileri bulunmaktadır.

Bodhidharma tarafından geliştirilen bu egzersiz, daha sonraki yıllarda unutulmuş ve eldeki kaynaklardan yeniden yaratılmaya çalışılmıştır. Günümüzde Yi Jin Jing adıyla bilinen, avuç içi ve yumruk formları olarak öğretilen iki form ne yazık ki gerçek Yi Jin Jing çalışması değildir.
Gerçek Yi Jin Jing çalışması 1500 yılı aşkın bir süredir Da Mo Pai (Bodhidharma Okulu) olarak bilinen gizli okulun özel çalışması olmuş ve her kuşakta en fazla 10 kişiye öğretilmiştir. Günümüzde, Da Mo Pai okulunun 92 yaşındaki büyük ustası Hsuankong’un elinde bulunan çalışma hem öğrenilmesi hem de uygulanması inanılmaz kolay fakat mucizevi etkilere sahip bir tür sağlık ve uzun yaşam iksiridir. Çalışmanın 20şer dakikadan günde iki kez yapılması yeterlidir.

Cem Şen, Da Mo Pai ustasından öğrendiği bu çalışmanın en önemli özelliklerinden birisini, yine ustasının sözleriyle şöyle aktarmaktadır: “Hepimiz ruhsal yolda ya da sağlık yolunda ilerlerken farkında olmadan pek çok hatalar yapıyoruz. Bunlar iyi niyetli hatalar fakat sonuçları yıkıcı. Bu hataların sonucu olarak sağlık ya da ruhsal gelişim elde ettiğimizi düşünürken aslında sağlıksızlığa ve ruhsal karanlığa düşüyoruz. Yi Jin Jing çalışmasının en önemli özelliklerinden bir tanesi, yıllar içinde hatalı çalışmaların neden olduğu zararları ortadan kaldırması ve uygulayan kişinin hem sağlık hem de ruhsal gelişim basamaklarını rahatça tırmanmasını sağlaması.”

Çalışmayı yaratan ve Çin tarihinde 72 aşamalı ruhsal yolun en sonuna varmayı başaran iki insandan biri olarak kabul edilen Bodhidharma (diğeri Taiji’nin yaratıcısı Chan San Feng), Shaolin tapınağına ilk geldiğinde rahiplerin uzun meditasyon çalışmaları sonucunda sağlıklarını bozduklarını ve aydınlanmadan gittikçe uzaklaştıklarını görmüştü. Bunun üzerine 9 yıllık bir derin arayışın sonucunda efsaneye göre yüce bir varlık tarafından kendine sunulan bu çalışmayı rahiplere öğretmişti. Bunun üzerine rahiplerin sağlığı düzeldi ve hepsi de aydınlanmaya ulaştılar. Daha sonra Yi Jin Jing çalışması efsanevi Shaolin Kung Fu’nun temelini oluşturdu.

Cem Şen tarafından öğretilecek olan orijinal Yi Jin Jing formu, Da Mo Pai okuluna kuşaktan kuşağa aktarılan formdur. Bu nedenle de tüm yararlarını içinde barındırmaktadır.

Eğitim Ücreti: 500 TL
Devamını Gör

    DeVotchKa - How It Ends Official Video

    Massive Attack - Karmacoma (live)

    Herkes fazlasıyla sevmiş, Ben eksikleriyle de sevdim oysa. Özdemir Asaf




     Herkes fazlasıyla sevmiş, Ben eksikleriyle de sevdim oysa.  Özdemir Asaf

    gerçek kişiliklerimizi saklayan sosyal maskeler takıyoruz.


    Çoğumuz hayatımız boyunca gerçek kişiliklerimizi saklayan sosyal maskeler takıyoruz.
    İnsanlığın tüm renklerini sergilemek yerine;
    dünyanın olmamız istediğini "sandığımız" kişinin heykeli haline dönüyoruz.
    İnsanların söylememizi istedikleri şeyleri söylüyor,
    giymemizi istedikleri kıyafetleri giyiyor
    ve yapmamızı istedikleri şeyleri yapıyoruz.
    Kaderimizde yazan hayatı sürmek yerine
    başkaları gibi yaşıyoruz.
    Böylelikle de yavaş yavaş ölüyoruz.
    'Ölüm ölmenin birçok yolundan birisidir.' demiş Kaşif Alvah Simon.

    Biberden ağzımız yandığında su içmek neden yaramaz?



    Yağ ve su kesinlikle birbirlerine karışmaz. Biberin yakıcılık veren maddesi yağl...ı olduğu için, ne kadar su içerseniz için onunla birleşmez. En iyi metot ekmek yemektir. Ekmek bu yağı emer ver mideye taşır.
    Bir diğer etkili yol da süt içmektir. Sütün içinde ki kazein maddesi bir deterjan görevini üstlenir ve biberin yağıyla karışarak ağızı temizler.

    28 Ocak 2011

    Fırın makarna...

    Frn_makarna_1
    Malzemeler:
    (6 Kişilik)
    • yarım paket fırın makarna
    • 6 su bardağı su ( makarnayı haşlamak için)
    • 3 adet yumurta
    • 1 su bardağı peynir rendesi
    • 1 su bardağı süt
    • 1 çay bardağından 1 parmak eksik sıvı yağ
    • 10-12 dal yaprakları temizlenip kıyılmış maydanoz.
    • tuz, karabiber
    Üzerine:
    • 1 su bardağı kaşar peyniri rendesi
    Yapılışı:
    1. Makarnaları su ile 15-20 daki haşlayıp. Süzün. Hemen içine 1 çorba kaşığı sıvı yağ katın ve yapışmaması için karıştırın.
    2. Ayrı bir kapta yumurtaları, peyniri,maydonozu, sıvı yağını ve sütü karıştırın
    3. Bu harca makarnalarıda karıştırın.
    4. Kare bir borcamı tepsiyi margarin ile yağlayıp çok az ın sepin ve makarnalı harcı tepsiye boşaltın.
    5. üzerine kaşar peyniri rendesini serpin.
    6. Önceden ısıtılmış fırında üzeri güzelce kızarana kadar fırınlayın

    aydınlık başlamıştır...


    Bir bilge adam çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;
    "Gece ile gündüzü nasıl ...ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?"
    Öğrencilerden biri;"Uzaktaki sürüye bakarım, "demiş, "koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir. "
    Başka bir öğrenci söz almış ve "Hocam" demiş, "İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır. "
    Bilge adam uzun süre susmuş.
    Öğrenciler meraklanmışlar ve "Siz ne düşünüyorsunuz hocam?" diye sormuşlar.
    Bilge şöyle demiş;
    "Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona bacım diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, kardeşim sayabildiğimde anlarım ki sabah olmuştur, Aydınlık başlamıştır

    aşk bu neriman...

    “BUGÜN KENDİMİ VE HAYATIMDAKİ HERKESİ , GEÇMİŞTEKİ İNCİNMİŞLİKLERDEN AZAT EDİYORUM. HEP BİRLİKTE YENİ VE PARLAK DENEYİMLERE ÖZGÜRCE ADIM ATMAYI SEÇİYORUM..”

    Awaking the Centuries - Haggard

    27 Ocak 2011

    Ispanaklı Kiş...

    Ispanaklı Kiş tarifiMalzemeler Hamuru için:
    300 gr un
    100 gr buzdolabında bekleyen soğuk margarin
    6-8 yemek kaşığı çok soğuk su
    1 tatlı kaşığı tuz

    Üzerinin harcı için gerekli olan malzemeler:

    2 su bardağı haşlanmış ve suyu sıkılmış ıspanak
    2 adet yumurta
    1 su bardağı süt
    1 su bardağı hazır çiğ süt krema
    Yarım su bardağı rendelenmiş taze kaşar peyniri
    1 çay kaşığı tuz
    1 çay kaşığı karabiber

    Yemeğin Tarifi  
    Derin bir kabın içine un ve tuzu koyalım. Üzerine buzdolabından çıkardığımız soğuk margarini dilimleyerek ekleyelim. Soğuk suyu da yavaş yavaş ilave ederek yoğurmaya başlayalım. Başlangıçta toparlanamayan dağınık bir hamur olacaktır. Hamuru iyice toparladıktan sonra üzerine naylon streç geçirerek, buzdolabında 1 saat bekletelim.

    Bu arada iç harcı için derin bir kasenin içinde yumurtaları iyice çırpıp, içine süt, krema, kaşar rendesi, tuz ve karabiberi ekleyelim. Sonra da çok ince, küp küp dilimlediğimiz jambonlarla ıspanağı ekleyip, iyice karıştıralım. Bu şekilde beklemeye bırakalım.

    Şimdi hamuru dolaptan çıkaralım. Yaklaşık 25-30 cm çapındaki yuvarlak tart kalıbımızın içini yumuşak margarinle yağlayalım.

    Sonra da hamurumuzu en fazla yarım cm kalınlığında bu kalıba yayalım. Ama hamurun kenarlarını da kalıbın kenarlarına doğru 2 parmak kadar yükseltelim.

    Bir tarafta bekleyen ıspanaklı harcımızı hamurun içine yerleştirelim. En az 10 dakika önceden ısıttığımız ve 175 dereceye ayarlı fırında en az 30 dakika pişirelim. Üzerinin altın sarısı gibi kızarması gerekir. Sonra fırını söndürüp, kişi dışarı çıkaralım. En az 15-20 dakika dinlendirip, dilimleyelim ve ılık olarak servise sunalım.


    "Korku mantıktan anlamıyordu" Oğuz Atay...



    "korku mantıktan anlamıyordu"
    sy.702 - Tutunamayanlar / Oğuz Atay

    Senin karanlığını da tanır ve severim...



    ‎'' İstediğin zaman ışığı söndür,senin karanlığını da tanır ve severim. '' Rabindranath Tagore... Elif Mine Ahi'ye teşekkürlerimle...

    Jethro Tull - Thick as a Brick - Madison Square Garden 1978

    Cem Karaca | Hayat Çok Garip!

    Başkalarının yaşadıklarına bakıp halimize şükretmek onları aşağılamaktır



    Başkalarının yaşadıklarına bakıp halimize şükretmek onları aşağılamaktır...hatta... ve hatta yaradanı yok saymaktır.Kibirdir.Herkesin deneyimi ,imtihanı ya da kaderi ayrıdır.....Biz kendi deneyimimize bakıp şükretmeliyiz ..Çünkü o deneyimler bizi biz yapar...

    Ayva Reçeli...

    Ayva Reçeli

    Malzemeler
    • 5 Adet (iri) Ayva ve Çekirdekleri
    • 5 Su Bardağı Su
    • 1 Kg. Toz Şeker
    • 3-4 Damla Limon Suyu
    Yapılışı
    • Ayvaların kabuklarını soyun ve bir kase soğuk suyun içine küçük küçük doğrayın.
    • 5 Bardak suyu kaynatın, ayvaları bulunduğu suyun içinden süzerek alın, çekirdekleri ile birlikte kaynamakta olan suya ekleyin. (Ayvanın çekirdeklerini mutlaka ekliyoruz, hem doğal jöle gibi bir kıvam vermesi, hem de renk vermesi için. Hatta zaman zaman yediğiniz ayvalarının çekirdeklerini bir kapta biriktirin ve ayva reçeli yaparken bolca kullanın)
    • Ayvalar yumuşayıncaya kadar, orta ateşte pişirin. Bu sırada üzerinde köpük oluşursa, atabilirsiniz. (Ayva reçelinde, diğer reçeller gibi çok fazla köpük oluşmuyormuş)
    • Ayvalar yumuşayınca, toz şekeri ekleyin ve kaynatmaya devam edin. 20 dk. sonra reçelin kıvamını kontrol edin.
    • Kıvamını anlamak için, soğuk bir tabağın üzerine 1 çay kaşığı kadar dökün ve tabağı hafifçe eğin, su gibi akıyorsa henüz olmamış demektir. Tabağı eğdiğinizde yavaş yavaş akan koyu bir kıvamda olmalı.
    • Pişirme esnasında, ayvalar ve şurubun rengi koyu pembe bir renk alır. Reçelin kıvamından emin olduğunuzda, 3-4 damla limon suyu damlatın, bir taşım kaynadıktan sonra ocağı kapatın ve soğumaya bırakın.

    Cem Adrian - Odam kirec tutmuyor (canli)

    Sevgi dönüştürür...


    Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın.Onun kabulü ...sana böyle bir cesaret verir.Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir.
    O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin. Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.Seni basitçe, sırf sevgi uğruna seven bir erkek ya da kadın bulabildiğinde, sevgi dönüştürür.Ansızın tüm üzüntü kaybolur; yüreğinde bir dans, bir şarkı bulursun.." OSHO

    Ahhh şu ilişkiler... Yakından mı yürür? uzaktan mı...

    Ahhh şu ilişkiler... Olsa dert... Olmasa dert... Yürüse dert... Yürümese dert...

    İlişkilerin en çok ne tarafını seviyorum biliyormusunuz? Başlangıcını... O heyecanını... O tereddütleri... Ne yöne gideceğini bilmeden attığımız o ürkek, umutlu adımları... İlişki yolundayken bize verdiği güveni ve gücü... Güneşin daha bir güzel olduğu, denizin daha bir mavi olduğu o aydınlık günleri... Etrafa saçtığımız mutluluk dolu bakışları... Herkes mutlu olsun isteğimizi... Kendi yarattığımız cenneti seviyorum...

    Fakat bir noktadan sonra ilişkiler yürürken bile sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor... Ne güneş öyle güzel parlıyor... Ne gözlerde ışıltı kalıyor... Hatta en ufak şeyler bile batmaya başlıyor...

    Şu insanoğlunu çözemedim gitti... Ne değişti bilinmez... ama batmaya başlayınca batıyor işte... Yeşil gömlek giyince de batıyor... Dolabın kapağını açık bırakınca da batıyor... Bulaşık makinesine tabakları yerleştirmeden önce sudan geçirmesi de batıyor... Yemek yerken çıkardığı sesler de batıyor... Belki fazla iç içe geçmiş yaşamlardır buna sebep olan...Hergün, hergün, hergün aynı kişiyi görmektir belkide insanı bunaltan... Tabi ki bunun verdiği güven hissi ve alışkanlığın verdiği rahatlıktır bunu devam ettiren...

    Ama ya ilişkiye biraz mesafa konsa... Biraz hayalgücü girse... Herkese yaşam alanı kalsa... Özlem olsa... Yeşil gömleğini  özlesen ... Kirpiğini bile özlesen mesela... Ses tonunu... Mail attımı diye bilgisayara koşsan... Sürekli mesaj geldimi diye cep telefonunu yoklasan... Sanki biraz mesafe ilişkileri besliyormuş gibi geliyor... Kızgınlıklarını da unutursun... Hep iyi şeyler düşer aklına...

    Mesela annem ve ben... Ne zaman İstanbul'dan ayrılsam ilişkimiz ballı badem gibi oluyor... Nasılsın kızım... Bir şeye ihtiyacın var mı kızım diye başlıyor telefon konuşmamız... Kendine iyi bak... Bir şey lazımsa göndereyimle bitiyor... Annem aradığında bir başka keyifle açıyorum telefonu...

    Halbuki İstanbuldayken öyle mi? Beni görmeye geldin, gelmedinle başlıyoruz... Az kaldın çok kaldınla bitiriyoruz görüşmeyi... Arada da bu kotun üstüne bu kazak olmamış ki diye devam ediyor...Tutamaz annem hiçbir şeyi içinde... Öyle dinler durursun... Sorgulama bitsin diye beklersin...

    Yok yok ben o kadar dipdipe ilişkilerden yana değilim... Biraz mesafe iyi bence... Hoşgörüyü de romantizmi de arttırıyor gibi geliyor... Hatta kafamda yarattığım kişiyi kolayca oturtabiliyorum bir başkasının üzerine... Mutlu mutlu yaşayıp gidiyorum kendi köşemde...

    Hepimize mutlu, sağlıklı ilişkiler dilerim... Sanırım herkes kendi reçetesini yaratmak zorunda... Ne dersiniz?

    26 Ocak 2011

    Hanım" kelimesi nereden geliyor?

    File:YuanEmperorAlbumGenghisPortrait.jpg


    Hanım" kelimesi nereden geliyor?

    Söylenir ki, bir gün
    Cengiz Han, tüm hanlarını toplamış, sağ yanına da eşini oturtmuş;
    Cengiz Han hanlarına,
    ......-- "Ben Hanlar Han'i Cengiz Han, hepinizin hanıyım", eşini göstererek;
    -- "Bu da benim HAN'IM" demiş.

    İşte erkeklerin "eşim" anlamına söyledikleri "hanım" kelimesi oradan geliyormuş...

    Hezarfen Ahmet Çelebi Animasyonu

    http://mutfaktazen.blogspot.com/ Tijen İnaltongla çok faydalı bir blog... Tavsiye ederim...

    22 Ocak 2011

    Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;



    Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
    Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
    Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
    Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir."
    ......Ömer HAYYAM

    kapatıp açalım...

    bebeğimle uyumayı severim

    her gün farklı bir şey yapmayı dene... coelho



    her gün farklı bir şey yapmayı dene... coelho

    gerçekten olduğumuz kişi olabilmek için düşündüğümüz kişi olmayı bırakmamız gerek... coelho

    Light-Intervals02




     

    bedenin kölesi olan hiçbir insan özgür değildir...



    bedenin kölesi olan hiçbir insan özgür değildir...

    21 Ocak 2011

    The Cure -The Kiss -1987

    Patlıcanlı Pilav...



    Malzemeler;
    • 2 adet orta boy patlıcan
    • 1 adet domates
    • 1 yemek kaşığı domates salçası
    • 2 su bardağı pirinç
    • 3 su bardağı sıcak su
    • 3 yemek kaşığı zeytinyağı
    • Tuz
    • Karabiber


    Yapılışı;
    • Öncelikle pirincinizi ıslatıp ılık suda yarım saat kadar bekletin.
    • Patlıcanları alacalı soyduktan sonra minik küpler halinde doğrayıp tuzlu suya koyun ve 10 dakika kadar bekletin. (Acısını almak için).
    • Domatesleri de minik küpler halinde doğrayın.
    • Patlıcanların suyunu süzüp iyice durulayın ve kurulayın.
    • Zeytinyağını koyduğunuz tencereye patlıcanlarınızı ekleyip rengi değişene kadar kavurun.
    • Üstüne doğranmış domatesi, salçayı ve suyunu süzdüğünüz pirincinizi ilave edip karıştırın.
    • Tuzunu, karabiberini ilave edip sıcak suyunu ekleyin. Suyunu çekene kadar pişirin.
    • Piştikten sonra tencereyi ocaktan alıp ağzını kağıt havluyla kapatıp 15 dakika kadar demlemeye bırakın.
    • Servis yapmadan önce tahta kaşıkla havalandırın.

    Enerjinizi sorunları çözmeye harcayın, suçluyu bulmaya değil...



    Enerjinizi sorunları çözmeye harcayın, suçluyu bulmaya değil...

    Denize nazır bir hamak...



    Akşam gün batımı
    Denize nazır bir hamak
    Hafif esen bir rüzgar
    Tepede ağaçların arasından göz kırpan güneş
    Burnunda iyot kokusu
    Kulağında yaprakların hışırtısına eşlik eden dalga sesleri...

    Şu "Yapmam gerekiyor" endişesini kafamızdan uzaklaştırmalıyız.

    Kendimizi yarım hissetmeye çok kaptırdık. Kendimizi sürekli yetersiz hissetmemiz de bu yüzden. İyi bir iş, iyi bir aile kurmak, düzenli bir hayat, hepimizin tam olabilmek için kafamızda kurduğumuz illüzyonel kalıptan öte değil. Çünkü  herkes çalışırken mutlu olamaz, herkes evliyken huzuru bulamaz, heleki düzenli hayat bazılarımızı çileden bile çıkarabilir. Herkes birbirinden farklı olabilir. Farklı deneyimlerle hayata farklı bakış açılarıyla bakıyoruz. Şu "Yapmam gerekiyor" endişesini kafamızdan uzaklaştırmalıyız. Hayatımız boyunca "ne olmamız gerekirdi ne olduk?"mantalitesi ile yaşamamız kadar büyük bir zaman kaybı yoktur. Olan şey o anda her ne ise zaten olmakta. Bunun geçmişe dair kaygısı veya geleceğe dair vesvesesini yanımızda yük gibi taşımak bizleri sadece yaşamdan uzaklaştırır. Şimdi bir kaç öneri:

    1-Karar almayı öğrenin
    Alacağınız karar her ne olursa olsun başkalarına danışmadan yapın.Başkalarınnı sizin hayatınız hakkında karar vermesi kadar saçma bir şey olamaz.Eğer kendi kararlarınızı kendiniz almazsanız onları sizin adınıza başkalarının alacağına tanık olacaksınız hayatınız hepten sarpa saracak.

    2-Mutlu olmak sadece sizin elinizde:
    Başkalarından mutluluk beklemeyin. Siz mutlu olmak istemiyorsanız sizi kimse mutlu edemez zaten. İnsan isterse güzel bir sözden de mutlu olur, isterse tonla kahkahanın içinde de kedere boğulur. Başkaları sadece mutlulukları paylaşmak içindir.Kendi duygularınızı başkaları yaratmış gibi davranmayın.

    3-Onay Beklemeyin:
    Başkalarının kararlarının kendi hayatımızda yeri olmadığı gibi onaylarının da bir değeri yoktur.Bizler kendi dünyalarımızın yaratıcılarıyız.O dünyayı bilmeyen birinden onay beklemek veya onay vermediğinde buna üzülmekten vazgeçmeliyiz.

    4-Hata yapmaktan korkmayın:
    Unutmayın hatalarımız başarılarımızdan daha değerlidir.Hatalarımız bizleri geliştirir, olgunlaştırır ve hayata bakış açımızı belirler.Hata yapmamak için kendimizi yormayalım.Hatalar keçınılmazdır ve onlarsız bir yere varamayız.

    5-Cesaretli olun:
    Risk alın. Kendinizi 5. kattan aşağı atmayın ama size deli demelerinden korkmayın. Hayattaki en büyük başarılar her zaman delilerin olmuştur.Kalıplarınızdan çizgilerinizden, monotonluklarınızdan kurtulmanın tek yolucesaretli olmak.Hayatınızı değiştirmekten korkmayın bırakın başkaları sizden korksun.

    6-Hayır demekten kaçınmayın:
    Şu vicdanımıza sıkı sıkıya sarılmayalım.Başkaları mutlu olacak diye kendimize eziyet etmeyelim.Herkes herşeyi unuturUnutmayınki siz "evet" dediklerinizle yaşamak zorunda kalırsınız.

    7-Zayıflıklarınızı paylaşmayın:
    insanlar zayıf bölgelere yumruk atmaya bayılırlar ve sizin dertlerinizi ağızlarında salya akarak dinlerler.Zayıf yönlerinizi ailenizle paylaşın ve başkalarına karşı ketum olun

    20 Ocak 2011

    Kapıyı kapat.... Coelho



    Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul.Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol....

    19 Ocak 2011

    bir fikrim var...

    kuş beyinli

    Kişiye özel doğru beslenmenin sırlarını 30 dakikada öğrenin... web site: http://foodintolerance.web.tr/




    Dr.Mehmet Tandoruk ile
    Kişiye özel doğru beslenmenin sırlarını 30 dakikada öğrenin... web site: http://foodintolerance.web.tr/

    Önemli olan en iyi olmak değil; zorlukların altından nasıl kalkılacağını bilmektir...



    önemli olan en iyi olmak değil; zorlukların altından nasıl kalkılacağını bilmektir...

    paçanga böreği...

    Malzemeler:
    4 adet yufka (yufkalar 8'e bölünecek)
    200 gr. pastırma
    500 gr.kaşar ince dilimlenmiş
    2-3 adet domates
    2-3 adet sivribiber
    galeta unu,yumurta
    kızartmak için yağ


    Yufkalar 2 kat olacak şekilde üst üste konulur ve 8 parçaya bölünür.(4 yufkadan 16 börek çıkacak).İçine pastırma ,kaşar,biber domates konulur ve sigara böreği gibi sarılır ancak sigara böreğinden biraz daha enli sarılacak..Sardığımız börekler önce yumurtaya daha sonra galete ununa bulanır ve kızgın yağda kızartılır.Sıcak olarak servis edilir..Afiyet olsun ..

    17 Ocak 2011

    süper taşlar...

    ızgara köfte...

    Izgara Köfte
    1 soğan
    Yarım demet maydanoz
    Yarım kg dana kıyması
    1 yumurta
    1 çay kaşığı zeytinyağı
    1 çay kaşığı kimyon
    1 çay kaşığı karabiber
    Tuz

    Soğanı rendeleyin. Maydanozu incecik kıyın. Bir yoğurma kabına soğanı, maydanozu, kıymayı, yumurtayı, zeytinyağını, baharat ve tuzu koyup iyice yoğurun. Harcı yoğurduktan sonra elinize yumurta büyüklüğünde parçalar alın; önce yuvarlayın sonra hafifçe üzerine bastırarak yaklaşık 1 parmak kalınlığında yassıltın ve kömür ya da fırın ızgarasını hafifçe yağlayarak arkalı önlü kızartın. Sıcak servis yapın.

    Morphine - Cure for Pain

    Taşı delmek...

    Taşı delen, suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir...

    Kendimi sevme arayışlarım...

    Son yedi sekiz senedir bir çığ gibi büyüyen 'ruhsal büyüme' çalışmalarının bir parçasıyım. Kimisi spirütel çalışma diyor, kimi kendini geliştirme diyor... Ben 'ruhsal büyüme' diyorum... Bu yolda nefes çalışmalarına katıldım, chi-gong alıştırmaları yaptım, kitaplar okudum, filmler seyrettim. Bütün bunlar yetmedi seminerlere katıldım, reiki öğrendim, bio enerjiyle tanıştım. Meditasyon yaptım, olumlama çalışmalarına katıldım. Listem böyle uzar da gider.

    Bu konularla uğraşırken en tereddüt ettiğim durum hangi yolu izlemeliyim endişesiydi...Sonunda şuna karar verdim, her bir yöntemden kendime uyan kısımları alıp kendi yolumu yaratmalıyım...

    Bir başka tereddütüm de etrafta çok fazla bilgi olması... Hangisini okumayı seçeceğimi bulmak bile mesele... Bunu da şöyle çözdüm, okurken yüreğim ısındıysa devam ediyorum, yoksa anında bırakıyorum...

    Bir süre öfkemi, kırgınlıklarımı, korkularımı yok saydım. Olumlamalarla sürekli iyiyim, ya da sürekli affettim gibi cümleler söyledim. Sonra baktım bu da yürümüyor, duygularımı kabul etmeyi öğrendim. Öfkemi, kırgınlıklarımı kabul edip, şifalanmalarını dileme yolunu seçtim.

    Hasta olduğumda; zihinsel sebepleri araştırdım, şiatsu yaptım. Bir yandan da ilaçlarımı içtim.İyileştim.

    Tabi bir de bu konulara hiç ilgi duymayanlar var. Mesela annem... Bu konuların tamamen gereksiz olduğuna inanıyor. Hasta olunca ilacını alıyor. İyileşiyor. Kafamda annem gibi bu konulara ilgisi olmayanlarla ilgili durumu da çözdüm. İnananlar var, inanmayanlar var durumu dengeledik dedim.

    Bugünlerde ise 'kendini sevme' alıştırmalarını inceliyorum. Bana göre işin kaynağı kendimizi sevmeyişimizden, sevemeyişimizden kaynaklanıyor. Kendimizi cezalandırma isteği, işler yolundayken herşeyin bozulmasına sebep oluyor. Alttan alta çaşılan kendimize duyduğumuz  bu yakıcı duyguyu çözebilirsek sanki herşeyi yoluna koyabilirmişiz gibi hissetmeye başladım. Bunun için de araştırmalara başladım... Neler yapılabilir diye...

    Her sabah aynaya bakıp  'kendimi seviyorum' demelisin diyor bir kitap... İnternette gördüğüm bir video da ise bunu sizin yerinize güzel sesli bir kadın yapıyor...Size düşün bilgisayar başında gevşeyip kadının sesini takip etmek... Başka biri her gün sevdiğiniz bir şeyi yapmak için kendinize izin vermelisiniz diyor... Yöntemler böyle uzayıp gidiyor...

    Tabi bir de kendimi çok seversem ne yani bencil bir insan mı olucam diye bir başka endişe alt perdeden kendini göstermeye başlıyor.

    Yine de eğer kendimizi sever ve kendimizi affedersek bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilirmişiz gibi geliyor... Siz ne dersiniz...

    Sağlıcakla,

    16 Ocak 2011

    Kuyumcu...

    Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun  eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen  esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster.Hiç kimseye satmadan sadece  fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

    Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar.Bakkal parlak bir boncuğa  benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir,sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der. İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira  vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm." En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu  kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder."Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz? " "Ne istiyorsan veririm."  Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini  anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

    Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu  oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler…

    Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını  anlatır. Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?" Öğrenci:"Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,  kafam karmakarışık" diye cevap verir. Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun  değeri bilenin yanında kıymetlidir." Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.

    Mesele kuyumcuyu bulmaktadır

    14 Ocak 2011

    Iron Maiden - Fear Of The Dark (Flight 666) [HD]

    Mantar Izgara...



    MALZEMELER
    400 gram mantar
    70 gram kaşar
    1 adet yumurta
    5-6 dal maydonoz
    1 dal taze soğan
    2 diş sarmısak
    tuz
    karabiber
    toz kırmızı biber
    HAZIRLANIŞI
    Mantarlarımızı yıkıyoruz.Bir kasede yumurta,ince kıyılmış maydonoz,soğan,sarmısaklar,rendelenmiş kaşarlarımızı tuzu ve baharatlarımızı ekleyip iyice çırpıyoruz.Tatlı kaşığı yardımı ile sap kısımlarını çıkardığımız mantarlarımızın içini dolduruyoruz.Önceden ısıttığımız ızgara tavamıza yada ızgaramıza yerleştiriyoruz.Kaşarlar ereyip üzeri kızarana kadar pişiriyoruz.Afiyetler olsun..

    "Sen yolunda yürü, bırak onlar ne derse desin" Horace



    "Sen yolunda yürü, bırak onlar ne derse desin" Horace

    13 Ocak 2011

    Eyvah Eyvah 2 - KARAÇALI Türküsü

    Bir Hint masalına göre, kediden korktuğu için devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır...


    Bir Hint masalına göre, kediden korktuğu için devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır.
    Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
    Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
    Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.
    Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar.
    Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok.
    Onu eski haline döndürür. Ve der ki,”Sen cesaretsiz ve korkak birisin.
    Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”
    Ünlü yazar Shakspeare, bu konuda söyle diyor :
    “İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
    Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
    Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
    Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
    Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
    Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için....

    Yabancıyı ısır, sahibine dokunma!...

    Sonsuzluğa giden 'an'lar...

    Bazen öyle anlar yaşıyorum ki, o kareyi dondurmak ve sonsuza kadar saklamak istiyorum...

    Mesela metroda yürüyorum, yorgunum. Eve varmak için hızlı yürüyorum. Derken metroda müzik çalanların sesi geliyor kulağıma... Bildik bir şey çalıyorlar... Kendimi onlarla beraber söyler buluyorum. Cüzdanımı açıyorum, bozuk para atıcam çocuklara... Belki bir çay içecekler o parayla... İşte parayı atarken, çalgıcıyla gözgöze geldiğimiz o an... Ben hafif utangaç, o hafif müteşekkir... İşte o an donup kalsın istiyorum...

    Yolda yürüyorum, bir kız çocuğu. Üstü başı düzgün. Siyah saçlı. Saçları toplanmış. Yanıma gelip, abla bana büfeden dönerli sandiviç alırmısın diyor? Tamam diyorum... Büfeye gidiyoruz, bir de yanına kola istiyor. Ona da tamam diyorum... İstedikleri eline gelince, o çocuk masumluğuyla teşekkür ederim abla dediği zaman gözlerindeki parıltıyı dondurmak istiyorum...

    Rumelihisarında açık çayımı yudumlayıp, karşı kıyının doyulmaz manzarasına baktığım o anı da donduralım...

    Yeni birisiyle tanışmışım, daha ne olacağı belli değilken , bana attığı o ilk mesajı okuduğum zamanki heyecanımı dondurmak istiyorum...

    Annemin saçını okşayıp, sen bu ailenin ana kraliçesisin deyip, onu mutlu ettiğim o anı da koyalım...

    Kavga edipte, çok uzun süredir görmediğim eski erkek arkadaşımı yolda görüp, amann ne çocukmuşuz deyip, birbirimize sarılıp, herşeyi geride bıraktığımız o dostluk anını da katalım...

    Boğazım ağrıyarak kalktığım, bütün gün kendimi, ıhlamurlara, bitki çaylarına verdiğim günün sonunda artık iyileştiğimi anladığım o anı da alalım...

    Sadece kardan adam değil kardan kadında yapalım yazısını görüp gülümsediğim o anı da alalım...

    Sabah erken kalkıp, güneşin doğuşunu yakaladığım bir sabah, pencereden tüm o kızıllığı hayranlıkla seyrettiğim o anı da donduralım...

    Çiftlikte sabah vakti, köpeğin suyunu ve yemeğini verince, teşekkür mahiyetinde elimi yaladığı o anı da alalım...

    Sanki liste uzayıp gidecekmiş gibi geldi... En iyisi buralarda kesmek... Hayat bana göre bir resim... Hepimiz kendi resmimizi yapıyoruz... Her fırça darbesi bir 'an'a denk geliyor... Eğer bütün anları güzel doldurursak, harika bir resmimiz olur demektir... Bütün hayatı güzel yaşarız demektir...

    Sizin sonsuzluğa giden anlarınız neler?...

    12 Ocak 2011

    Çekirge,



    Çekirge,1 sıçrar 2 sıçrar 3 sıçrar 4 sıçrar 5 sıçrar..Sıçrar yani sonuçta çekirge bu

    Domatesli makarna...

    Domatesli Makarna

    Malzemeler
    400 Gr spagetti makarna (çubuk)
    4 Diş sarmısak
    1 Adet defne yaprağı
    3 Çorba kaşığı tereyağı
    3 Adet domates
    2 Çorba kaşığı domates salçası
    1 Tatlı kaşığı un
    Tuz
    Domatesleri rendeleyin ve sarmısakları ezin.
    Bir tencerenin içinde yağı eritin.
    İçine sarmısak ve domatesleri ilave edin.
    Defne yaprağını ekleyin ve biraz tuz ilave edin.
    Biraz pişince domates salçasını ekleyin.
    Bir süre pişirdikten sonra içine biraz su içinde ezilmiş unu ilave edin.
    Spagettiyi tuzlu suda haşlayıp süzün.
    Süzgece koyup soğuk su ile bir kez yıkayıp süzün.
    Sosun içinden defne yaprağını çıkartın.
    Makarnanın üzerine döküp servis yapın.

    11 Ocak 2011

    karnıbahar graten...

    Karnibahar_gratin_1

    • 1 adet karnıbahar
    • 1 çorba kaşığı un
    • 1 çorba kaşığı tereyağ/margarin
    • 1 su bardağı süt
    • 1/2 tatlı kaşığı tuz
    • Çok az kaşar peynir
    Hazırlanması:
    Karnıbaharı  küçük parçalara yırıp yaklaşık 2 su bardağı su ile haşlayın, çok yumuşamamasına dikkat edin. Bu esnada un ve yağı kavurun ve 1 su bardağı sütü azar azar ilave ederek beşamel sosunuzu hazırlayın, 1/2 tatlı kaşığı tuz ilave edebilirsiniz. Haşlanan karnıbaharların üzerine beşamel sosunu dökün ve 210 derecede üzerleri kızarmaya başlayıncaya kadar fırınlayın. Üzerleri kızardığında arzunuza göre az kaşar peyniri de ekleyip biraz daha fırınlayabilirsiniz. Afiyet Olsun...

    “Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz?

    “Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir hayvanı sevebilir misiniz? Size hiçbir karşılık vermese, gölgesinden de yararlanamasanız, arkanızdan da gelmese, size bağımlılık duymasa gene de sevebilir misiniz?”

    Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için bana cesaret...


    Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için bana cesaret, Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için sabır,Her ikisini birbirinden ayırt etmek için akıl ver..

    10 Ocak 2011

    Myra destanı... Ben bu toprakların sessiz çığlığıyım...

    Yolum daha önce bir kaç kere Antalya'ya düştü fakat Demre'ye gitmek kısmet olmadı. Üstelik aklımda Demre'ye gitmek olduğu halde... Bazen öyle oluyor... Akılmda bir yere gitmek var... Hedef belli... Fakat yolda biri bir şey söylüyor... Plana yeni bir yer giriyor... Eski yer kalıyor... Demre nedendir bilmem böyle bir yer değişikliğine uğradı... Hemde bir kaç kere...

    Bu yaz yine Antalya programı gözükünce tamam dedim... Demre'ye gidilecek galiba... Ama pek de emin olamıyorum... Hedef gene şaşabilir... Neyse ki öyle olmadı... Demre'ye varabildim... Üstelik Demre'ye varmadan bir gazetede şöyle bir haber okudum... 2010 senesinde en çok ziyaret edilen yerlerden biri olmuş... Tamam dedim... İstatistiki bir sayı olmamın zamanı gelmiş...

    Sıcak bir günde  Demre'ye giriş yapıyorum... Esas amacım olan Myra antik kentine koşturuyorum... Myra      'Yüca Ana Tanrıçanın Yeri ' demekmiş... Likya'lıların en önemli kentlerinden biriymiş... Kentin M.Ö.5 yüzyılda kurulduğundan bahsediliyor... Şöyle bir hesap yapayım diyorum... Yapmıyorum... Ürküyorum... Burası benim kaç katı yaşım... İnanılmaz...

    Şehrin ayakta kalan iki özelliği var. Birincisi kral kaya mezarları ikincisi tiyatrosu... İlk sizi karşılayan görüntü kaya mezarları...

    Kayaların içine kat kat oyulmuş kral mezarlarının görüntüsü inanılmaz... Meydanda uzun bir süre durup, mezarları seyrediyorum...




    Arkasından tiyatroya doğru gidiyorum. Önce tiyatroya küçük bir aralıktan bakıyorum. Arkasından da içeri giriyorum. Çok iyi korunmuş ve inanılmaz büyük bir tiyatroyla karşılaşıyorum.

    



    

    Ardından tiyatronun kabartmalarını inceliyorum. Tiyatroyu seyredenlerin yüz ifadeleri mi onlar bilemiyorum ama kimisi beni ürkütüyor. Özellikle tek başına duran bir kadın yüzü var. Suratında şaşkın bir ifade ver. En çok o ürkütüyor beni. Bir de döneme ait yazıların bulunduğu taşlar var onları da inceliyorum. Kimbilir neler yazıyor diye merak ediyorum.

     






    Bir de Demre'den ayrılırken Myra destanını görüyorum. Okuyorum onu... Ve çok etkileniyorum... Ben bu toprakların sessiz çığlığıyım diyor.  Yediveren cömert seraların  nasırlı ellerde hayat bulduğu bu durakta bir mutlu Myra taşıyım diyor...Ben bir Myra taşıyım diyor... Mutlaka gidip, tamamını okuyun derim...


    

    Sağlıcakla,