29 Nisan 2011

Moskova büyük... Çok büyük... 01-05 Ağustos 2010 Bölüm 1

[slideshow]

Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Küçüklüğümden beri bir kitap kurdu olan ben son kararımı verdim: Çok gezen bilir diyorum. Sanırım işin özü tecrübe etmekten geçiyor. Okumak oturduğunuz rahat koltuktan bir masal dünyasına geçmek gibi, halbuki gezmek gerçeği beraberinde getiriyor. Dokunuyorsunuz, acıkıyorsunuz, eğleniyorsunuz, üşüyorsunuz, yoruluyorsunuz, plan yapıyorsunuz, pişman oluyorsunuz. Kısacası  her duyguyu  tadıyorsunuz. Onun için gezelim diyorum… Ve yolum Rusya’ya düşüyor…

Birkaç senedir gitmek aklımdaydı ama malum Rusya’ya ancak Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında gidilir klişesine boyun eğmiştim. Ve bir türlü denk gelmedi. Geçen sene son dakikada grip salgını korkusundan gidememiştim. Sözün özü bu sene vakittir dedim son derece kararlı bir şekilde yola koyuldum.

Her yolculuk öncesi olduğu gibi listemi yaptım, eksiklikleri toparladım ve heyecan dalgası iki gün öncesinden beni yakaladı. Neden bilmiyorum her yolculuk öncesi çocuk gibi oluyorum, yüreğim pır pır ediyor, başım dönüyor, uyuyamıyorum. Bayılıyorum bu duyguya.

Ama uçakta bu durum tam doruk noktasındayken acaba her yeri gezebilecek miyim, neler olacak, başıma bir şey gelmez dimi endişesi heyecanın yerine geçiveriyor. Haritalarım, notlarım, kalemim hemen çantamdan çıkıveriyor. Bu sefer de her şey aynen tekrarlandı. Uçak Moskova semalarındayken işte bende tam bu duygular içindeydim.

Pencere kenarında oturup az sonra keşfedeceğim şehre yukardan bakmak hep zevkli gelir  ve Moskova da beni o yemyeşil ormanlarıyla anında etkiledi... Uçak iniş için sağa sola doğru manevralar yaptıkça eeee burada her yer ormanmış diye şaşkınlık ve hayranlık duygusu aynı anda beni kuşattı. Kolay bir inişin ardından beni bekleyen uzun kuyruklar ve sert bakışlar oldu. Hepsini hallettikten sonra işte nihayet MOSKOVA!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Moskova’da caddeler büyük, ağaçlar büyük, köpekler büyük kendimi bir boy çekmiş gibi hissettim. On sekiz şeride varan araba yolu,  karşıdan karşıya geçmek için sizin 20 dakikanıza mal olabilir. Genelde karşıdan karşıya geçişlerde alt geçidi kullanmak gerekiyor. Alt geçitlerde hediyelik eşya satan şirin dükkanlar mevcut. İlk uğrak yerim Arbat Caddesi oldu. Bizim İstiklal Caddesi. Dikkat etmek gereken şey iki tane Arbat Caddesi var. Trafiğe kapalı olan Old Arbat olarak geçiyor. Sağlı sollu şirin kafelerin, restorantların, hediyelik eşya dükkanlarının, sokak ressamlarının, sokak gösterilerinin olduğu bir cadde. Tabi ki çok kalabalık.

Madem Rusya’dayım buraya özgün bir şey yiyeyim diyorsanız hemen caddenin girişinde self servis bir rus lokantası var. Borç çorbası müthiş. Arkasından da Rusların kahve zinciri olan Cafe House da oturup bir kahve içip geleni gideni seyretmek çok keyifli. Bir de menüye yeni eklenmiş bir lezzet var, kahve değil böğürtlen suyu tavsiye ederim.

Her yerde her an dondurma tezgahları ve tezgahların önünde uzun kuyruklar görmek mümkün. Rusların en favori tatlısı dondurma. Pankartlardaki Magnum reklamlarında Angelina Jolie pek bi güzel. Ama Rus kızları daha da güzel. Hepsi mi güzel olur ??? Gerçekten hepsi güzel. Kalemle çizilmiş gibiler renkli gözler, kumral saçlar ve hepsi topuklu ayakkabı giyiyor. Hele metroda o topuklularla tık tık tık ne de hızlı yürüyorlar. Uçar gibi…

Tabi Moskova metrosu bir efsane. O koca kenti her köşesine kadar metroyla gezebilirsiniz ama bence siz taksiyle gezin. O metroda doğru yere gitmek imkansıza yakın; bir kere her yerde Kiril alfabesi var ve hiç kimse İngilizce bilmiyor ve istasyonlar üç dört geçişli olabiliyor. Bana kocaman bir örümceği anımsatan bir yapısı var. Metro istasyonları birer müze gibi kesinlikle gezmek gerekiyor. Heykeller, resimler, avizeli şık odalar insanın başını döndürüyor. Metroyla ilgili en çok hoşuma giden şey çok zekice düşünülmüş bir detay. Şehrin merkezine yani işyerlerine giderken istasyon anonsları erkek sesiyle yapılıyor sizi işteki erkek patronunuza hazırlıyor, şehir dışına yani eve dönerken ise istasyon anonsları kadınlar tarafından yapılıyor. Sizi evde bekleyen karınızın sesi gibi… Bir bilet 26 ruble gayet uygun.

Metrodaki rayların genişliği standart Avrupa raylarından farklı yapılandırılmış. Avrupa’da tren raylarının genişliği143.5 cm. Rusya’da daha fazla… Bunun sebebi savaş zamanında yenilirlerse diğer ülkelerden getirtilecek tren raylarının burada çalışmasına mani olmak.  Yani bir nevi zorluk çıkartmak…

Taksiler ise başka bir alem. Her araba taksi, elinizi yukarı kaldırdığınız gibi bir sürü araba peş peşe duruyor. Mutlaka gerekli bir pazarlığın ardından yolculuğunuz başlıyor. Her büyük şehirde olduğu gibi trafik saatlerine yakalanmamaya çalışmak gerekiyor.

Soluğumu tutarak Kızıl meydana varıyorum. Büyükçe bir meydan. Kızıl adı o meydanda çıkan yangınlardan dolayı verilmiş. Gözlerimi kapatıyorum, yılbaşılarında havai fişek gösterilerinin yapıldığı meydandayım işte. Bir de kış mı gelmek lazım ne diye düşünüyorum. Sen Vasil Kilisesi hemen yanıbaşımda bir masal aleminden çıkmış gibi renklere sahip. Soğan kubbeler çok şeker… Peter Pan biraz sonra ortaya çıkacak bence. Burada biraz kalmak lazım diyorum ve meydanda biraz dolanıyorum. Kremlinin duvarlarının yanında volta atıyorum arkasından  Kremlin’den içeri giriyorum. Kremlini gezebiliyorsunuz hem de  içerde devlet büyükleri çalışırken. Çok değişik bir duygu. Yönetimin kararları hemen yanıbaşımda alınıyor. KGB binası da yakınlarda.

Bahçede hiç kullanılmamış ama kocaman bir çar topu ve çar çanı var. Gezi bitince Borovitski Kapısından çıkılınca Aleksandr Bahçeleri ve hemen ardından Meçhul asker anıtına ulaşılabiliyor. Rusyada bu anıtlardan pek çok noktada var. Anıtların özelliği ateşin hiç sönmeyişi. Bitmek bilmeyen savaşlar süresince ölmüş onca insanın ruhunun anısına hiç sönmüyor bu ateş. Ateşe uzun uzun baktım hüzünlendim.

Kızıl Meydanın karşısında GUM adı verilen bir çarşı var. Rusça adının başharfleri. İçerde tüm batı markaları mevcut.

Kızılmeydan’a gece bir daha gidiyorum. Her yer ışıl ışıl. Bu meydanı gece de mutlaka görmek gerekiyor.

Kabak mücver...

Kabak mücver
Kabak mücver malzemeleri

 

2 kabak2 dal dereotu


 1-2 dal taze soğan

 1 çorba kaşığı un (30 gr)

 1 yumurta akı

 1 tatlı kaşığı rendelenmiş kaşarpeyniri ya da beyazpeynir

 Tuz, karabiber Kızartmak için sıvıyağ

 
Kabakları temizleyip iri iri rendeleyip fazla suyunu sıkın. Yumurta akını ayrı bir kapta kar halinde çırpın. Dereotunu ve taze soğanları yıkayıp kıyın.

 Unu bir kaba alıp kaşarpeyniri, tuz ve karabiberle harmanlayın. Dereotu, taze soğan ve kabağı ekleyip karıştırın. Yumurta akını azar azar ilave ederek yedirin. Düzgün bir karışım elde edinceye kadar karıştırın.

Kızartmak için sıvıyağı tavada kızdırıp kabaklı karışımdan kaşık kaşık alarak ilave edin. İki tarafı da kızarınca kâğıt havlu üzerine alıp fazla yağını çektirin.Sıcak olarakservisyapın.

Kelebeğin Rüyası- Usta yazar Deng Ming-Dao'dan... Kendi Taocu ustasının yaşam öyküsünü anlattığı üçlemede derin Taocu felsefesinin ve gizemli uygulamalarının gerçek bir sentezini sunmaktadır

 Kelebeğin Rüyası 3 : Yeni Bir Dünyaya Giriş  Taocu usta Kwan Saihung'un eğitimini ve yaşamını anlatan sıradışı bir ruhsal serüvenin öyküsü. Soylu bir ailenin oğlu olarak doğan ve ailesinin isteği ile Çin'in beş kutsal dağındaki en ünlü Taocu Tapınağa kabul edilen Saihung, burada zorlu ve gizemli Taoculuk eğitimine başlar. Taocu ustaları tarafından, "Küçük Kelebek" olarak yeniden adlandırılan bu Taocu usta, bir yandan kaynayan bir kazan gibi politik değişimler yaşayan Çin'de hayatta kalmayı başarırken bir yandan da ruhunun derinliklerini, doğanın ve yaşamın gizemlerini anlamak için içsel yolculuklarına devam eder. Bu yoculuklarındaki en büyük rehberi, günümüzde halen Çin'in bilinmeyen bir bölgesinde yaşayan 150 yaşındaki Taocu Ustasıdır.



Bestseller yazarı Deng Ming-Dao'nun kendi Taocu ustasının yaşam öyküsünü anlattığı bu üçleme, derin Taocu felsefesinin ve gizemli uygulamalarının gerçek bir sentezini sunmaktadır. Bu kitap üçlemenin ilk kitabı olarak Gezgin Taocu adlı eserdir.

Bir işi kötü yapacağına hiç yapma daha iyidir... Prof. Dr.Arman Kırım

bulaşık resimleri

Hayat her şeyin tersini görecek kadar uzundur… İngiliz Atasözü



Allah cömertçe verirken, “Ben bunları zaten hak ettim” demeyeceksin, geri alırken de, “Neden benden alıyorsun?”diye sorgulamayacaksın. Veren de o, alan da. Bize sadece kabullenmek ve sabretmek düşüyor. İngiliz atasözünü unutma: “Hayat her şeyin tersini görecek kadar uzundur… ” Prof.Dr.Arman Kırım

27 Nisan 2011

30 Nisanda Yıldız Parkında Dünya Taici ve Çigong gününü kutluyoruz... Herkes davetlidir...









30 Nisan 2011 DÜNYA TAİCİ ÇÜEN ve ÇİGONG GÜNÜ
ÜCRETSİZ ETKİNLİĞİ

14.00-15.00 Seçkin Köknar Wudang Tai Çi Çigong

15.00-16.00 Ergül Ergün Sekiz Sırmalı Çigong (Sekiz Brokar-Baduan Jin)

16.00-17.00 Hakan Onum Taiji Çigong (On Sekiz Kalıp - Shiba Shi)

17.00-17.40 Birden Güngören, Şebnem Özkan, Sevim Savaşçı
Yaban Kazı Çigongu (Dayan Qigong) Gösterisi

17.40-18.40 Esat Ataç Wu Stili Tai Çi Çüen

Yer: Yıldız Parkı
Bağlantı: Ergül Ergün Kirazcı siyatsu@gmail.com, 0537 306 51 75

Saat 13.45'te Yıldız Parkı Sahil yolu giriş kapısında buluşuyoruz.
Etkinlik Kapıdan yaklaşık 100-200 mt ileride sağdadır. 30 Nisan günü
şiddetli yağış yoksa etkinliği gerçekleştireceğiz. Etkinliğe Taiçi ve Çigong bilen, bilmeyip de öğrenmek isteyen herkes davetlidir.

26 Nisan 2011

Meraklı genç deve...

Deve Resimleri

Meraklı genç deve annesine sormuş
- Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?"
Anne deve hemen cevap vermiş:
- Çölde kuma batmamak için.
Genç deve tekrar sormuş:
- Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür.
Anne tekrar cevap vermiş:
- Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye.
Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş:
- Bizim niye hörgüçlerimiz var.
Anne deve sabırla yanıtlamış :
- Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız.
Sonunda dayanamayan genç deve son kez sormuş :
- Peki bizim bu hayvanat bahçesinde ne işimiz var?!!

24 Nisan 2011

Mehmet Güreli-Kimse Bilmez

http://youtu.be/oRUXI1HRj1I

Çukulatalı sufle...



Malzemeler

125 gr margarin
125 gr bitter çikolata
50 gr un
50 gr toz şeker
3 adet yumurta

Hazırlanışı

Bir karıştırma kabının içerisinde yumurtalar köpük köpük olana kadar çırpılır. Diğer tarafta margarin eritilir ve ocağın altı kapatılır, bitter çikolatalar kırılıp yağın üzerine eklenir. İyice karıştırılır. 50 gr toz şeker ve 50 gr un eklenir mikserle çırpmaya devam edilir. Hazırlanan karışım 15 dk dinlendirilirse daha iyi kabarır. 5 adet sufle kasesi önce margarin ile yağlanır ve bolca unlanır. Kaselerin kenarlarına damlatmadan doldurulur. Önceden ısıtılmış 240 derece fırında 7 dk pişirilir. Kaseler ıslak bezin üzerine çıkarılırsa kolay çıkacaktır. Şimdiden afiyet olsun.

Acı vermeyi bırak...



Bir kalbe, bir bedene ve bir zihine sahip oldugumuz surece aci cekmek kacinilmaz. Bizler mutluluk pesinde kosarken, acimizdan kurtulmaya calisirken bilerek ya da bilmeyerek birbirine aci veren aci kardesleriyiz.

Mutlu olmak istiyorsak ilk olarak aci vermeyi birakmaliyiz. Aci icin bir sebep olmayi birakmaliyiz. Tanri hepimize bu kararlilikla yola cikma gucu ve farkindaligi versin. .

Cem Şen

Sevgi… Her şeyin ilacıdır…



Belki de sevgi, seni yavaşça kendine doğru yönlendirmenin yoludur. Olmanı istediğim kişiye değil, gerçekte olduğun kişiye doğru

Antoine de Saint-Exupery- Küçük Prens

Arka Bahçe...



birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız

kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında,

kimin kimi ayakta tuttuğuna,

ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına?

boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı,

taşı ve suyu doğru yorumladığımızda,

bir yarı öbür yarıyı anlayacak:

olgunluk bize yaban meyvesi gibidir;

gevşek ağızlarımıza dokunan zehir!

kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir?

birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız,

hayalleri dik tutmak gerekir

ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın

sen çatıyı kur.

sırları soracağım ben,

sen hayatın anlamını ara.

yazın yönünü değiştireceğim ben

sen yolculuğa çık.

ben arka bahçeyi özleyeceğim

sen inat et...

Birhan Keskin

Sen olmasan, bu evrenin şiirinde, güzelliğinde birşeyler eksik kalır.. Bir şarkı,bir nota eksik kalır, bir boşluk olur...



Sen olmasan, bu evrenin şiirinde, güzelliğinde birşeyler eksik kalır.. Bir şarkı,bir nota eksik kalır, bir boşluk olur; hiç kimse sana bunu söylemedi."Osho

Kadıköy Süreyya Operasında Don Kişot Son Temsiller... İstanbullular mutlaka gidin...

http://youtu.be/Htg4V37TxDs

22 Nisan 2011

Zeytinyağlı biber dolması...



zeytinyağlı biber dolması için gerekenler;

 1 kg. dolmalık biber,

 2 tane soyulmuş domates,

2 su bardağı pirinç,

8-10 kuru soğan,

1 yemek kaşığı kuş üzümü,

 1 yemek kaşığı dolmalık fıstık,

2 tatlı kaşığı nane,

 2 tatlı kaşığı karabiber,

yarım demet maydanoz,

1 tatlı kaşığı limon tuzu veya yarım limonun suyu,

1 tatlı kaşığı tarçın,

2 kesme şeker,

1 çay bardağı kaynamış su,

yarım su bardağı zeytinyağı,

tuz.

soğan ve fıstığı, fıstıklar pembeleşene kadar yarım su bardağı yağda kavurun. pirinci ayıklayıp suyunu süzün ve tencereye ekleyin. pirinçler tane tane olunca maydanoz hariç diğer tüm malzemeleri ekleyin. kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirin. doğranmış maydanozu ekleyin, bir kez karıştırıp soğumaya bırakın. dolmalık biberleri yıkayıp, içlerini çıkarın. hazırladığınız içi dolmaların üzerinde biraz boşluk kalacak biçimde doldurun. üzerlerine bir dilim domates kapatın. dolmaları fazla derin olmayan bir tencereye tek sıra halinde dizin. yarılarına kadar gelecek biçimde kaynamış su ekleyin. orta harlı (annemle harlı/hararetli tartışması yaptık ama o harlıda ısrar etti) ateşte pirinçler yumuşayana kadar pişirin. soğutup servis tabağına alın, limon dilimleri ve maydanoz ile süsleyin...

Orta yolu bulmalı...


Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde...


Söylediğiniz sözlerin karşınızdaki insanda yarattığı etkiye bakalım...

Bu sürü o sürü mü???

Ben de bu karikatürün salağıyım...

Bab'Aziz (2005) Müzikleriyle, konusuyla,mesajlarıyla, düğün sahnesiyle izlenmeye değer...

Bab'Aziz Poster

Bab'Aziz - The Prince Who Contemplated His Soul

to find the beloved one must have faith

www.imdb.com/

20 Nisan 2011

Sadece kendi deneyimlerinize inanın...


Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın...

birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın.

Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın.

Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.
Buddha

19 Nisan 2011

Enerjinizi yüksek tutarsanız herşey yoluna girer...

Enerjinizi nasıl yükselteceğinizi bulun...

Ben chi gong'u öneririm...

Sevgiyle kalın...

Yan yana yürümek...

Ömer Hayyam

“Ya sırtımıza alıp taşıyoruz,
Ya ayağımızın altına alıp çiğniyoruz.
Öğrenemedik bi türlü,
Yan yana yürümeyi...”
Ömer Hayyam

18 Nisan 2011

Pina filmi... İstanbul film festivalinde kapalı gişe oynadı... Şimdi vizyonda... Kaçırmayın...

http://youtu.be/cXpFD7gi8R0

İmza analizi...



Değer verdiğiniz her şeyinizi imzanızdaki çizgilerin içine saklamışsınız. saklı kalmış bu bilgilere ulaşmak grafolojiden faydalanarak sağlanabilir. grafoloji, imzanızın biçiminden yola çıkarak detaylı bir kişilik analizi oluşturmayı amaçlayan bir çalışmadır. eğer sakladıklarınızı yeniden bulmak, kendinize dışardan bakmak ve dışarıdakilere de içlerinden bakmak istiyorsanız; adınızı, soyadınızı, diğer adlarınızı, doğum yerinizi, imzanızı, doğum tarihinizi (gün, ay, yıl olarak) ve doğum saatinizi göndermeniz yeterli olacaktır

www.imzabilim.com

bir insana olabileceği potansiyele göre davranmalı...



Bir insana göründüğü gibi davranırsanız, bu onu daha kötü yapar. Ama bir insana olabileceği potansiyele göre davranırsanız, onu olması gerektiği şekle sokarsınız." (Goethe

Yarışı kim kazandı...


  • Osaka07 D2a Torri EdwardsKabiledeki arkadaşlarıma bize özgü yarışlardan birini tanımlayabilmek için bir sıraya dizilip hızla koşmaya başlamalarını önerdim. En hızlı koşanın kazanmış olacağını söyledim.


Kabile halkı güzel, kara gözlerini kocaman açarak baktılar bana ve biri şöyle dedi: -İyi ama bir kişi kazanırsa bütün ötekiler kaybetmiş olur.

 Bunun nesi eğlenceli ki? Oyunlar eğlenmek içindir.

Neden insanları böyle bir deneyime tabi tutup, sonra da tek bir kişiyi gerçekten kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz? Bunu anlamak bizler için çok zor. Sizin insanlarınız bunu kabullenebiliyor mu?" (Marlo Morgan)

Bir çift yürekten alıntıdır...

ne hayatın hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin...


 

Kader;yolun tamamını değil,sadece yol ayrımlarını verir.Güzergah bellidir.Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.Öyleyse,ne hayatın hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Konserde akan gözyaşlarım...

[slideshow] 

Okul bitti. Okuldaki arkadaşlarla görüşmez olduk. Herkes kendi yoluna gitti. Kendi dünyasına çekildi. Okuldaki arkadaşlardan Sevgi’yle tam on sene sonra Eminönü'nde karşılaştık. O gün, o saatte ikimiz de ordayız. Tam on sene sonra Eminönü'nde buluşalım demişiz gibi. Sokakta buluştuk. Onca yıl neler yaptığımızı anlattık ayak üstü. Telefon numaraları alındı verildi. Ve bu sefer o numaralar arandı. Tekrar görüşüldü. Bağlar sıkılaştı.

Arkadaşım Türk Sanat Musiği korosuna gitmeye başlamış. Bir iki kere beni çağırdı. Ben koroya işini düşünmeye başladım. Arkasından bende koroya gitmeye başladım.

Türk sanat müziği içli müzik. Notalar sizi bir yerden alıp başka yere götürüyor. Besteler çok derin. Saadettin Kaynak'la, Hacı Arif Bey'le ve niceleriyle orada tanıştım. Makamlar önce ağırdan başlarmış, sonra hızlanırmış. Ruha öylesi iyi gelirmiş. Hep orada öğrendim. Her makam bir hastalığı tedavi edermiş. Kendi üstümde test ettim. Doğru. Ne zaman boğazım ağrısa, başım ağrısa prova gününü beklerim. Geçiyor. Gerçekten geçiyor.

Geçenlerde blog yazmaya başladığımı söyledim, hep iyi şeyler yaz diye tembihlediler beni. Peki dedim. Hep iyi şeyler yazıcam.

Nisan ayında konsere çıkılacak. Ben de bir heyecan. Tabi siyah elbise giymek lazım. Ben de o her hatunun dolabında olması gereken siyah elbise yok. Almak lazım. Önce arkadaş taraması yapıyorum... Nerde ne var, nasıl bir şey giyilir diye soruşturuyorum… Tavsiyeleri dinliyorum. Sonra anneme müracaat ediyorum. Anne konser için elbise lazım diyorum.

Tabi bu arada annemlerin ne konserden ne benim çalışmalarımdan haberi var. Annem şaşkın. Kızım niye söylemiyorsun bir şey diyor. Ben ketumum anne diyorum. Aslında doğru, çok ketumumdur. Ama yazarken başka, konuşurken başka bir insan oluyorum.Yazarken rahatım. Konuşurken sıkıyorum, geriyorum kendimi. Kendimi anlatabilmek için illa ki yazmam gerek.

Neyse konumuza geri dönelim. Annem demez mi... Biliyor musun deden de Tokatta korodaydı. Keman çalardı. Anneannen onu kıskandı. Ya ben ve çocuklar ya keman dedi. Sonrası malum. Keman annemlerin oyuncağı oldu.

Fakat ben bütün bunları bilmeden dedemin koro çalışmalarına başka bir şehirde başka bir yüzyılda devam ediyorum. Annem de çocukluğundan kalma alışkanlıkla, televizyonda hep Türk Sanat Musiği konserlerini dinlermiş. Kim ne giymiş, kim ne kadar söylüyor hep incelermiş. Eee dedim, dedemin koro işi benim dna'ma kodlandı herhalde. Onun yarım bıraktığı yerden ben devam ediyorum...

Neyse annemle beraber bir kaç dükkan taramasından sonra bana konser elbisesini alıyoruz. Son provalar, son telaş derken. Gösteri günü geliyor. Kuliste bir heyecan bir şamatadır gidiyor. Sonra sahneye çıkıyoruz. Başlıyoruz söylemeye. Önce gözlerimi kapatıyorum. Ya da kapanıyorlar. İyice içine giriyorum bestelerin. Sonra bazılarında başlıyorum ağlamaya. Görürdüm de şaşırırdım şarkı söylerken ağlayanlara. Hakikaten oluyormuş...

Bir de koroya başlamadan önce kendimi ney'e sevdalı sanırdım. Kanun'a aşık buldum. Mutlaka bu müziği dinleyin. Ruhunuzu besleyin.

Ben gerçekten bu konuda çok şanslıyım. Çok doğru insanlara, çok doğru bir hoca'ya rastladım. Koromuz İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Türk Sanat Musiği korosu. Her çalışmamız ayrı bir sıcaklık ve dostluk ortamında geçiyor. Saz heyeti ise bu işi gönülden yapan insanlar. Belki de onların musik sevdası bize geçiyor. Bilemiyorum. Hocamız ise Osman Aksu. Onu yere göğe koyamam. Hepimizin üstünde emeği çoktur. Koromuza nice konserler diliyorum...

Sağlıcakla,

17 Nisan 2011

Bir uzaylı görseniz ne yaparsınız?



Bir uzayli görseniz asagidakilerden hangisini yapardiniz?
1.Çığlık atarım...
2.Korkudan donup kalırım
3.Bayılırım ...
4.Selam veririm
5.Orasını burasını ellerim
6.Fotoğrafını çekerim...
7.Kaçarım

Mavi Sakal- İki Yol

http://youtu.be/gGIgRZXarvw

Bakış açınız herşeydir...



‎''Mutlu olduğunuz zamanlarda bütün dünyanın çok daha güzel göründüğünü hiç hisse...ttiniz mi? Oysa sizin bakış açınız dışında gerçekte hiçbir şey değişmemiştir...'' ............... (Judi James

İçimizdeki haylaz kimlikler...



Kendimizi tanimak, mutlu ve huzurlu olabilmemiz icin cok onemlidir.

Kendimizi kesfetmek; icimizdeki iyiyi, kotuyu, canavari, zayifi, durustu, yalanciyi, cimriyi, barbari ve her ne varsa hepsini tanimak, bir bir teshis etmek, sonra da sifalandirabilmek, aslinda bizi guclendirecek ve butunleyecektir.

Bunlari gormezden gelmek ise, surekli bizi disaridaki yansimalariyla oyalayacaktir. Icimizde hangi gizli kimlik daha baskinsa, o iyice ustalasip saklanacak, disaridan bizlere kendini dev aynasinda gosterecektir. Bazen patronumuz, bazen esimiz, bazen komsumuz, kimbilir belki de cocugumuz olarak.

Oysa biz icimizde basibos olan kimliklerimizi tanidikca, onlari anladikca ve ehlilestirdikce kendimize katip gucleniriz.

Sadece disarisini goren gozlerimizle bakip yargiladiklarimiz, acaba bizim icimizdeki o haylaz kimlikler olabilir mi?

Ellerimize birer el feneri alip, icimizin derinliklerine isIk tutmak ve bir bir butun kimliklerimizle tanisip el sIkismak, yolumuzda daha guclu ilerlememize yardimci olacaktir

16 Nisan 2011

Ateşi buldum...

Ego nedir?

erkek öfke sarışın göz dudak.

Öğrenci ustasına sorar:
Ego nedir?
Usta yüzünü buruşturarak öğrenciye dönüp,
"Bu ne kadar aptalca bir soru. Bunu sadece bir aptal sorabilir." der.


Öğrenci allak bullak olur, öfkeden kıpkırmızı kesilmiştir.
Usta gülümser ve şöyle der:
İşte ego budur!

Hareket eden bayrak mı? rüzgar mı? zihin mi ?


  • Anemoscopi


İki adam rüzgarda dalgalanan bir bayrak için tartışıyorlardı. Birincisi, "Gerçekte hareket eden rüzgardır," dedi.

İkincisi, "Hayır rüzgar değil bayrak hareket ediyor!" dedi.

Oradan geçmekte olan bir Zen ustası konuşmayı duydu ve onların yanına geldi: "Ne bayrak ne de rüzgar hareket ediyor; hareket eden, sallanan yalnızca zihindir!"

Kapıyı itmeyi dene...


Kral, emri altındakileri önemli bir görev için sınamak istemiş. Bunun için kralı...n etrafında birçok güçlü ve akıllı adam toplanmış. Kral onları, daha önce hiç görmedikleri kocaman bir kapının önüne getirmiş ve onlara şöyle seslenmiş: “Siz çevremdeki akıllı ve güçlü insanlarsınız. Benim çözemediğim çok büyük bir problemim var. Bu problemi çözmenizi istiyorum. Burada krallığımdaki en büyük ve en ağır kapıyı görüyorsunuz. Hanginiz bu kapıyı açabilirsiniz?”

Saray mensuplarından bazıları “Açamayız.” der gibi başlarını sallamışlar. Daha akıllı olan bazıları ise kapıya yanaşmışlar, onu yakından incelemeye başlamışlar. Ancak onlar da bu kapıyı açmaya güçlerinin yetmeyeceğini kabul etmişler. Diğerleri ise “Akıllı insanlar kapıyı açamayacaklarını anladıklarına göre bizim bu kapıyı açma şansımız olamaz!” deyip hiç teşebbüste bulunmamışlar.

Sadece bir vezir kapının yanına giderek onu şöyle bir gözden geçirmiş, elleriyle yoklamış, açmak için çeşitli yolları denemiş ve en sonunda kapıya kuvvetle yüklendiğinde ağır kapı açılmış. Meğer kapı zaten tam kapalı değilmiş ve açmak için deneme isteği ve yüreklilikle davranma cesaretinden başka bir şey gerekmiyormuş. Kral vezire şöyle seslenmiş: “Sadece gördüğün ve işittiğine bağlı kalmadan, kendi gücünü devreye soktuğun ve denemeyi göze aldığın için saraydaki görevi sen alacaksın.”

15 Nisan 2011

Banane ilk ben dedim...

Yaprak ciğer...


 






  • İçindekiler:





  •  



    1 kilo dana Ciğer (yıkanmış, süzülmüş, yaprak kesilmiş)





  •  



    120 gr un





  •  



    1 çay kaşığı toz kişniş





  •  



    1 çay kaşığı toz kimyon





  •  



    1 çay kaşığı kakule tohumu (dövülmüş)





  •  



    1 çay kaşığı pul kırmızıbiber





  •  



    1 çay kaşığı muskat 







  • 90 ml zeytinyağı 







  • Tuz, tane karabiber (arzu edilen miktarda, dövülmüş)





  •  



    Un, tuz, karabiber ve diğer bütün baharatları iyice karıştırın.





  •  Süsleme için kurutulmuş kırmızı biber



    Süzülmüş ciğerlere kağıt havlu ile hafifçe bastırarak fazla sularını alın ve bir tepsiye koyun. Üzerlerine baharatlı un serpip, hafifçe sallayarak her taraflarına bulayın.





  •  



    Zeytinyağını iyice kızdırın. Ciğerlerin fazla unlarını silkeleyerek kızgın yağa atıp, hızlıca karıştırarak kahverengi oluncaya kadar kızartın. Delikli kepçe ile kağıt havlu üzerine çıkarıp, fazla yağlarını süzün.





  •  



    Ciğerleri, kurutulmuş kırmızı biberle  birlikte sıcak servis yapın.



Nasıl beceriyoruz evrimi...

14 Nisan 2011

Hiçlik...

ben sadece kendimim...

  Bir sabah adamın biri beni görmeye geldi. Ve "Sen ermişsin," dedi.
"Haklısın," dedim.

O orada otururken, bana karşı olan bir adam geldi ve o da; "Sen şeytan gibisin," dedi. "Haklısın," dedim.

İlk adam biraz endişelendi. Ve araya gird...i: "Nasıl yani? Bana haklısın dedin.

Bu adama da haklısın diyorsun. ...İkimiz birden... haklı olamayız." Konuşmaya başladım.

"Sadece ikiniz değil, milyonlarca insan benim hakkımda haklı olabilir. Çünkü benim hakkımda söyledikleri her şeyle, aslında kendilerini anlatıyorlar. Beni nasıl bilebilirler? Bu imkansız. Onlar daha kendilerini tanımamış. Söyledikleri her şey kendi yorumları."

Bunun üzerine adam sordu: "O zaman sen kimsin? Eğer benim yorumum, senin ermiş olduğun ise, onun yorumu senin şeytan olduğun ise, sen kimsin?"

"Ben sadece kendimim. Kendim hakkında bir yorumum yok. Buna bir ihtiyaç duymuyorum. Sadece kendim olduğum için, bu ne anlama gelirse gelsin çok mutluyum. Kendim olmak bana yetiyor."

evren akvaryumdan mı ibaret...

İşitme cihazını ücretsiz karşılayacağız...

İstanbul Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı olarak 12 yaş altı işitme problemi olan, maddi durumu kötü, hiçbir sağlık güvencesi olmayan fakir çocukların tüm tedavisini ve kullandıkları işitme cihazını ücretsiz karşılayacağız. 

Çevrenizde bu tür çocuklar varsa lütfen benim  telefonumu verin.

SEMA ONAY  (Rektör Asistanı)
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yurtiçi Yayın Koordinatörü 
Cep Tel:               0543 291 65 65       0532 504 02 22  0532 504 02 22    0532 504 02 22  0532 504 02 22

13 Nisan 2011

azıcık gülümsedim...



biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum,
azıcık gülümsedim
ve dünya bana gülümsedi

edip cansever

True Blood dizi müziği zamazingoda...

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=A7uaw8W5dnE&w=640&h=390]

Etli patlıcan sarma...


 

Malzemeler
6 adet patlıcan
250 gr. kıyma
3 çorba kaşığı yağ
3 orta boy soğan
3 domates
1 bağ maydanoz
tuz

Yapılışı,
Patlıcanları yıkayıp, alaca soyduktan sonra, uzunlamasına dilimleyin ve kızgın yağda kızartıp çıkarın. İnce kıydığınız soğanı bir tenceredeki yağda 2 - 3 dakika çevirin, ardından kıymayı ilave edipbirlikte 5 - 6 dakika kavurun, domateslerin yarısını doğrayıp pişirin. hazırlanan iç doğranmış 1 bağ maydanozla birlikte patlıcan dilimlerinin arasına konarak, dilimlere sarılır ve tepsiye döşenir. Üzerlerini domates dilimleri yerleştirilir, 180 derece fırında pişirilir.

Afiyet Olsu

12 Nisan 2011

"Bu geçecek!"

Bir öğrenci meditasyon hocasına gider: "Meditasyonum felaketti. Dikkatimi toplayamadım, ayaklarım ağrıdı, uykum geldi, korkunçtu!"

Hoca sakince yanıtlar: "Bu geçecek!"

Bir hafta sonra öğrenci yeniden hocasına gelir ve şöyle söyler: "Meditasyonum harikaydı! Kendimi çok farkında, çok barış dolu, çok canlı hissediyorum! Gerçekten harika!"

Hoca yine sakince yanıtlar: "Bu geçecek!"

''Önemli olan, çekirge," dedi, "ne söylediğin değil, nasıl söylediğindir...



Usta Koanzen, çırak ile beraber iken bir köylü geldi. "Büyük usta Koanzen," dedi, "çok mutsuzum, bu yıl tarla hiç mahsul yapmadı, çocuklarım âsi, beni asla dinlemiyor, üstelik karım da beni aldatıyor..."

Koanzen gözlerini kıstı, yanı başındaki ırmakta yüzen alabalığa baktı, sonra başını kaldırıp göklerde süzülen kartala... Ve konuştu: ''Kartallar dâima yükseklerde uçar, sudaki alabalık ise kıvrıla kıvrıla yüzer...'' Sonra gözlerini yumdu. Sustu. Köylü sevinçle ''Sağolun usta Koanzen,'' dedi, ''bu öğretiniz hayatımı değiştirecek.'' Çırak, şaşkın ve anlamsız bakıyordu bir gidene bir kalana.

Ertesi yıl aynı köylü, elinde bir sepet dolusu hamur tatlısı ile geldi büyük usta Koanzen'e... ''Sayende," dedi, ''hayatım yoluna girdi, mahsul bu sene çok iyiydi , çocuklarım artık sözümden çıkmıyor ve karım sadık bir eş oldu.'' Bin bir minnet ile hediyesini sunup büyük ustaya, gözden kayboldu... Çırak gözlerini kocaman açarak; ''Hiçbir şey anlamadım büyük usta Koanzen ," dedi, "siz, çok basit bir şey söylediniz. Ve ben sonucun böyle olacağını hiç ummamıştım."

Büyük usta Koanzen gülümsedi; ''Önemli olan, çekirge," dedi, "ne söylediğin değil, nasıl söylediğindir... Şimdi oradan bir tatlı daha ver bakalım."

Sevelim... Sevilelim...



Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz..." HZ Emrem Yûnus

Andre Rieu - Powerful Seas

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=dp72a6rx9-M&w=480&h=390]

9 Nisan 2011

Su gibi ol... Hem akabilirsin... Hem gürleyebilirsin...

Su

Zihnini boşalt .

Biçimsiz ol ,

Şekilsiz ol,

Su gibi .

 Suyu bardağa koyarsın, bardak gibi olur ,

Suyu şişeye koyarsın, şişe oluverir . ...

Demliğe koyarsın, demlik gibi oluverir .

Su hem akabilir,

hem gürleyebilir .

Su ol Dostum ....

8 Nisan 2011

Patlıcanda makarna...



    Bir buçuk su bardağı küçük yüksük makarna
    Yeteri kadar su
    3 adet orta boy bostan patlıcanı
    4 çorba kaşığı sıvıyağ
    1 çorba kaşığı tereyağı
    1 adet küçük boy soğan
    250 gram kıyma
    3-4 adet ince kıyılmış sivri biber
    1 tatlı kaşığı salça
    2-3 dal fesleğen yaprağı
    Tuz, karabiber




Yapılışı



Makarnayı tuzlu suda haşlayıp süzdükten sonra kenara alın. Patlıcanları ikiye bölüp içlerini çıkarın. İçlerine sıvıyağ sürün. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında hafifçe kızarana kadar pişirin. Tereyağını eritip ince kıyılmış soğanı rengi dönene kadar kavurun. Üzerine kıymayı ekleyin. 5 dakika sonra sivri biber ve salçayı ekleyin. Biber biraz kavrulunca ince kıyılmış domates, tuz ve karabiberi ilave edin. Birkaç dakika sonra haşlanmış makarnayı ve maydanozu ekleyin. 2-3 dakika pişirip kenara alın. Fırında hafifçe pişirdiğiniz patlıcanların içine makarnalı harcı pay edin. Bir fırın tepsisine yerleştirip önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzerleri kızarana kadar pişirin. Fesleğen yaprakları ile süsleyerek servis yapın.

Ben olmanızı istediğim kişiyim???



Sevmek, insanın sevme gücünün bir anlatımıdır. Birisini sevmek, bu gücün bir kişi ile ilgi içinde gerçekleşmesi ve ‘insanın dünyada sevebileceği bir tek kişi bulunduğu ve o kişiye rastlamanın yaşamdaki en büyük şans olduğu’ görüşü doğru değildir.

Böyle birisine rastlandığı zaman ona duyulan sevgi sonucu, başka herkesi sevmekten vazgeçildiği de doğru değildir. Yalnız bir kişi ile ilgi içinde yaşanabilen bir sevgi, bu yönüyle, sevgi olmadığı, ortak-yaşamsal bir bağlantı olduğunu gösterir. Bir kişiyi sevme insan sevgisini de dile getirir. Genetik bakımdan insan sevgisi belli bireyleri sevmekle kazanılır.

Ortaçağlarda insan kendini toplumsal ve dinsel topluluğun bir parçası olarak kabul etmekte; kendi öz-ben’ini bağlı olduğu grubun parçası olarak nitelemekteydi. On sekiz-on dokuzuncu yüzyıllarda “Ben ne düşünüyorsam o’yum” şekline dönüşmüştür.

Son birkaç kuşakta pazarın gittikçe büyüyen etkisi altında ben (öz) kavramı “Ben, olmanızı istediğim kişiyim” şekline dönüşmüştür. (Ne kadar doğru bir tespit ? ) Erich Fromm - Kendini savunan insan Man For Himself

Nazar değmesin...

 Hiçbirimize nazar değmesin...

Mutluluğun kime bağlı...



Eğer mutluluğunuz bir başkasının yaptıklarına bağlıysa, çok ciddi bir sorununuz var demektir".
A. Huxley

zamanda yolculuk yapmak isteyen kalmasın... bir ki... bir kiiiii....

Sorun diil... ederim

Ey felek...

Dişli Çark resimleri

Ey  felek

Çarkım mı kırılsın

Bu bana nispet midir???

Büyükbabamın anısına...