30 Haziran 2011

Patlıcan kebabı...

patlıcan kebabımalzemeleri

Patlıcan kebabı tarifi


Patlıcanları pijama (çizgili) şeklinde soyalım ve enlemesine dilimleyelim. Dilimlediğimiz patlıcanları tuzlu suda bekletelim (1 yemek kaşığı tuz kullanalım). Diğer yanda, soğanları ve sarımsaklar çok küçük doğrayalım ve kıymanın üzerine ekleyelim. Kıymanın üzerine karabiber, pul biber ve tuzu da ekleyelim. Elimizle iyice yoğuralım. Domatesleri yemeklik şekilde doğrayalım.

Tuzlu suda beklettiğimiz patlıcanların suyunu iyice süzelim. Artık geriye tepsiye dizme işlemi kalıyor. Fotoğrafta da görüldüğü gibi bir patlıcan ve biraz kıyma olacak şekilde tepsimize dizelim. Tepsinin orta bölümünü domatesleri koymak için boş bırakmaya özen gösterelim. Doğradığımız domatesleri tepsinin orta bölümüne koyalım. Biber sevenler domatesin yanına yeşil biber de ekleyebilirler. Tepsimizi hazırladıktan sonra üzerine sıvı yağ (1 çay bardağı) ve tuzu yayarak ekleyelim.

175 derece fırında patlıcanlar pişene kadar (yeterince yumuşamasından anlayabilirsiniz) pişirelim. Biraz bekletip servise sunalım. Afiyet o

Taamm Taam pardon...

29 Haziran 2011

Kendin gibi olursan eşsiz olursun...



Kendin gibi olursan eşsiz olursun...

Bizi tüm zaaflarımızla, hatalarımızla kabul eden sevgilere ihtiyacımız var...


Seni tüm zaaflarınla, hatalarınla kabul eden,
Tüm korkularınla bilen,
Hesapsızca ve sorgusuz,
Şartsız ve koşulsuz,
Bencilce olmayan,
"Benim" den önce senin olan,
Onaylamasa da kabul eden bir yumuşaklıkta,
Kalbinin içi kadar bir uzaklıkta,
Sonuçta değil süreçte iyi gelen,
İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın.
Düşüncesi bile gülümseten,
Omuzlarındaki tüm yüklerinden seni azad eden,
Keder değil yaşama sevinci veren,
Tüm yaralarını kendi bile fark etmeden saran,
İyileştiren, iyi gelen sevgilere ihtiyacı var insanın.
Beklentileriyle yormayan, fazla soru sormayan,
Yanında sen gibi sen olduğun,
Tüm yanlış bildiklerini unuttuğun,
Hiçbir hesap yapmadığın, yapamadığın,
İyi gelen, iyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın.
Seni kalıplar içine sıkıştırmayan,
Tüm kayıp taraflarını bakışlarıyla bulduran,
En beceriksiz taraflarını,
Sevimli bir çocuğun yaramazlığı gibi görüp, Seni sevmeye daha da sarılan,
İyileştiren, iyi gelen sevgilere ihtiyacı var insanın
İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanı

Aklından bir sayı tut...

Kendimizi affedelim...


Bana yapılan haksızlıklar karşısında artık ben kendime soruyorum?:
"Ben acaba neyi yanlış yaptım ki , bu insanlar bana bunu yaptı,
"BU OLAYDAKİ DERSİM NE?"Karşımdakinin bir görevli olduğunu, beni sınadığını düşünuyorum.

Merkeze hep kendinizi koyun. Kendinizi sevin, hemde çok sevin ve size haksızlık gibi gelen durumlar karşısında başkaları yerine kendinizi sorgulayın.. yaşadığınız her şeyi sizin seçtiğinizi en derinden kabul edip kendinizi onaylayın ve kendinizi affedin..

DÖNÜP KENDİNİZE BAKIN
SUCLU ARAMAYIN
NEDEN ARAMAYIN
BİZ KENDİMİZLE YÜZLEŞTİĞİMİZDE HAYAT KOLAYLAŞIR..
VE YENİDEN AKIŞA GİRİP DENGELENİR

28 Haziran 2011

Suçluluk duygusu...



 

Suçluluk duygusu.. başkalarının beklentilerine ve düşüncelerine göre yaşamadığında gelir seni bulur... seni şaşırtır ve yolundan saptırır...neşeni öldürür...herşeyi akışa bırak...kendi sınırların içinde sadece ak...

Anette

Zeytinyağlı barbunya...

Zeytinyağlı Barbunya

içindekiler


 


  • 1 kg barbunya

  • 4 domates, kabuğu soyulmuş ve küp küp doğranmış

  • 2 baş kuru soğan, doğranmış

  • 1 çay bardağı zeytinyağı

  • 2 havuç

  • 2-3 adet acı sivri biber

  • 750 ml kaynamış su

  • Tuz





hazırlanışı


 


  • Soğanı ve biberi zeytinyağı ile kavurun.

  • Domatesleri ekleyip, ezilene kadar pişirin.

  • Barbunyayı ekleyip 5 dakika karıştırın.

  • Sonra suyu ve tuzu ilave edin



Balık köftesi...

Balık Köftesi

  • 500 gr mezgit balığı (kılçıkları ve derisi çıkınca 300 gr kalıyor)

  • 1 avuç dolusu incecik doğranmış maydanoz

  • 1 adet incecik doğranmış yeşil soğan

  • 1/2 çay kaşığı kimyon

  • 1 yemek kaşığı limon suyu

  • Tuz ve karabiber

  • Mısır unu

  • Kızartmak için sıvı yağ




hazırlanışı


 


  • Mezgit balığının omurgasını çıkarın. Bıçak yardımıyla derisini ve etini sıyırarak birbirinden ayırın. Etini bıçakla keserek kıyma haline getirin ve bir kaseye koyun.

  • Üzerine maydanozu, yeşil soğanı, baharatları ve limon suyunu ekleyin ve karıştırın.

  • Etten, erik büyüklüğünde toplar yaparak, avuç içinizde yuvarlayın. Mısır ununa bulayıp, iyice kızmış sıvı yağda nar gibi olana kadar kızartın.

  • Kağıt havluya çıkarıp, yağını süzdürün.

  • Roka, maydanoz ve limon dilimleriyle süslenmiş bir tabakta servis yapın.



Çikolatalı dondurma...



 

Çikolatalı Dondurma – 8 Kişilik Malzemeleri
20 gr salep
1 lt süt
1 su bardağı şeker
3 çorba kaşığı kakao

Çikolatalı Dondurma – 8 Kişilik Yapılışı
1/2 su bardağı süt ayırıp, geri kalan sütü kaynatınız. Salep, şeker ve kakaoyu bir kaseye koyunuz. Karıştırarak ayrılan sütü yavaş yavaş yediriniz. Ilıklaştırarak kaynayan süte katınız. Karıştırıp 5-6 dakika pişiriniz. Kaymak tutmaması için arada bir karıştırarak soğutunuz. Buzluğa koyup dondurunuz

Mektup kimde...


Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adın...ı. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.Can Dündar

Mercimek köfte...

 

mercimek köftesi

malzemeler:

  • 1 su bardağı kırmızı mercimek

  • 1 litre su

  • 2 su bardağı ince bulgur

  • 2 baş kuru soğan

  • 1 çay bardağı zeytinyağı

  • 1,5 yemek kaşığı biber salçası

  • 1 tatlı kaşığı karabiber

  • dilediğiniz miktarda pulbiber

  • 1 çay bardağı sıcak su

  • 1,5 yemek kaşığı domates salçası

  • 1 demet maydanoz

  • 6-7 sap yeşil soğan

  • 1,5 tatlı kaşığı tuz

  • marul veya roka


 

hazırlanması:
1. 1 su bardağı kırmızı mercimeği yıkayıp 1 litre su ile ateşe koyun. tencerenin kapağını aralık bırakın. (yoksa taşıyor) mercimekler ezilip hafif sulu kalıncaya kadar kaynatın. (bütün suyunu çekerse köfteler kuru olur)

2. 2 su bardağı ince bulguru derin ve yayvan bir kaba alın. (bunun gibi) üzerine sulu mercimeği ekleyip karıştırın. kabın üzerini alüminyum folyoyla kapatıp mercimekler şişene kadar (30-45 dakika) bekletin.

3. bu arada 2 baş kuru soğanı yemeklik doğrayıp tavaya alın. bir çay bardağı zeytinyağı ile soğanları öldürün. 1,5 yemek kaşığı bier salçasını ve 1,5 yemek kaşığı domates salçasını ekleyin. 1 tatlı kaşığı karabiberi ve dilediğiniz kadar pulbiberi de ekleyip karıştırın. en son 1 çay bardağı sıcak suyu tavaya ilave edip 1-2 taşım kaynatın.

4. bu karışımı bulgur ve mercimek karışımına ekleyin. tüm malzemeyi karıştırıp kabın üzerini tekrar kapatın.

5. 5-6 sap yeşil soğanı yıkayıp doğrayın. bir demet maydanozu da aynı şekilde yıkayıp kıyın. bunları bir kenara koyun.

6. derin kaptaki karışımınıza 1,5 tatlı kaşığı tuz ekleyin ve 10 dakika boyunca yoğurun. yoğurduğunuz köfte harcına kenarda bekleyen yeşillikleri ekleyin. 2-3 dakika daha yoğurun. (köfte harcınız sulu gelirse bir miktar daha ince bulgur ekleyip suyu çekmesini sağlayabilirsiniz) harçtan cevizden az büyük parçalar koparıp avucunuzun içinde şekil verin. (elips veya çiğ köfte şekli olabilir)

7. servis tabağına marul veya roka dizip köfteleri üzerlerine yerleştirin.

Kalbinizi dolduran duygular... Kalbinizde kaldı...

 

 



Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk , saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

Behçet Necatigil

Öfkeyi ne yapmalı???



Artık psikologlar hastalıkların neredeyse yüzde yetmişinin bastırılmış duygulardan kaynaklandığını söylüyor:
Çok kalp rahatsızlığı kalpte bastırılan çok fazla öfke demektir,
O kadar çok nefret var ki kalp zehirlenmiştir.

Öfkeyi ne yapmalı ??? Başka birisine ifade etmeye gerek yoktur çünkü “başka birisi” konu dışıdır.
Bir dahaki sefer öfke hissettiğinde git ve evin etrafında yedi kez koş ve bundan sonra bir ağacın altında otur ve öfkenin nereye gittiğini izle.
Onu bastırmadın, onu kontrol etmedin,
Onu hiç kimsenin üzerine kusmadın.
Çünkü eğer bunu birisinin üzerine kusarsan bir zincir oluşur
Çünkü diğerleri de en az senin kadar aptaldır, senin kadar bilinçsizdir.

O senin üzerine daha çok öfke akıtacaktır, o senin kadar bastırılmıştır.
O zaman zincir ortaya çıkar. Sen onun üzerine kusarsın
o senin üzerine kusar. Ve her ikiniz de düşman olursunuz.

ONU HİÇ KİMSENİN ÜZERİNE KUSMA.

Bu tıpkı kusma isteğinin gelmesi gibidir.
Gidip birisinin üzerine kusmazsın.
Öfkenin kusulmaya ihtiyacı vardır. Tuvalete gider kusarsın.
Bu tüm bedeni arındırır; kusmayı bastırırsan bu tehlikeli olacaktır.
Ve sen kustuğunda tazelenmiş hissedeceksin.
Yediğin yiyecekte yanlış bir şey vardı ve bedenin onu reddediyor.

ONU İÇERDE KALMAYA ZORLAMA.

Öfke sadece zihinsel bir kusmuktur.
İçine aldığın şeyde yanlış bir şey vardır.
Ve senin tüm psişik varlığın onu kusmak ister.
Fakat onu başka birisinin üzerine kusmana gerek yoktur.
Onu başkalarının üzerine kustuğun için, toplum onu kontrol etmeni söyler.

OSHO

BB King and John Lee Hooker-'You Shook Me'

http://youtu.be/BmEkRuODBpA

Ekşın istiyoruz ilişkimizde...

27 Haziran 2011

Sevgi en güçlü ilaçtır... İnsanların iyileştiren sevgilere ihtiyacı vardır...

 

 

Uzun yıllar önce Çinde Li-Li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynana...sı ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile birlikte geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Buda onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrenin oldukça tepkisini alır. Bir kaç ay sonra bitmek tükenmez gelin kaynana kavgalarından ev eşi ve annesi arasında kalan erkek için cehennem haline gelmiştir.

Artık bir şeyler yapmak zorunda olduğunu anlayan genç kız doğruca babasının arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden hazırladığı bir ekstre verir. Bunu 3 ay boyunca her gün kaynananın yemeklerine azar azar kat der. Fakat az koy ki belli olmasın. 3 ay sonra ölsün.

Yaşlı adam genç kıza kimsenin şüphelenmemesi için bu süre zarfında kaynanasına çok iyi davranmasını da öğütler. Çok iyi yemekler yap ona der. Genç kız artık çok iyi davranmaya başlar kaynanasına. Bir süre sonra kız böyle davranınca kayınvalidesi de değişir ve ona kızı gibi davranmaya başlar. Evde artık barış rüzgârları esmeye başlamıştır.

Bu kez genç kız kendini ağır bir yük altında hissetmeye başlar ve yaptıklarından pişman, baharatçıya yeniden gelir.
Lütfen der. Artık ölmesini istemiyorum. Şu ana kadar verdiklerimi onun kanından temizleyecek bir şey ver bana. Yaşlı adam karşısında oturan Li-Li ye bakar ve gülümser. Sevgili kızım der. Sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni daha da güçlendirdin hepsi bu. Gerçek zehirse senin beynindeydi. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve gitti beyninden. Dargınlık sevgiye dönüştü. Böylece gerçek bir anakız oldunuz. Gül veren elde gül kokusu kalır. ..

*Sevgi en güçlü ilaçtır...İnsanların iyileştiren sevgilere ihtiyacı vardır.

Bamya...

1 kg
bamya

2 Adet
soğan

2 Adet
domates

1 Su bardağı sıvıyağ
1 Çay bardağı
limon
suyu
Yarım tatlı kaşığı tozşeker
1 Çay bardağı sirke

Tuz

Bamyaları ayıklayıp sap kısımlarını yuvarlak
veya huni şeklinde kesin. Bamyaları 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 çay bardağı sirke
karışımında 5 dakika bekletin.

Soğanı ince kıyıp sıvıyağda pembeleştirin.

Bamyaları yıkayıp süzgece alın ve bekletmeden soğana ilave edin. 1-2 dakika
soğan
la pişirin.

Domateslerin kabuklarını soyup küp şeklinde doğrayın.

Bamyaya ilave edip 2-3 dakika daha pişirin. Tozşeker ve limon suyunu ekleyip tuz serpin. Bamyaların seviyesi kadar sıcak su ilave edip kapağı kapalı olarak pişirin.

Not: Bamya pişerken üzerine yağlı kağıt serip kapağını kapatın ve
bu şekilde yemek daha lezzetli
olacaktır.

Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı,onun evleneceği kızı belirlermiş...


Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg'da yaşayan bir işadamını ziyarete gitti. İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı.

 

Moses,bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.

 

Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu. Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü. Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses'ı çok üzdü.

 

Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu: "Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?" dedi "Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses'ın yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu: "Peki ya siz?"dedi."Siz inanır mısınız buna?" Moses bir an bile duraksamadı: "Evet,ben de inanırım" dedi ve ekledi: "Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı,onun evleneceği kızı belirlermiş. Benim doğumumda da,benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana 'Senin karın kambur olacak' demiş.O zaman ben bir istekte bulunmuşum Tanrı'dan. Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap' demişim."

 

Moses' ın bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzaatıp, Moses' ın elini tuttu.Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu. Bu anlattığımız bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mendelssohn'un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür

Günah keçisi...






İnsanoğlunun dramının en acınası yanı kendi sorunlarının kaynağının dışarıda olduğunu düşünmesidir. Bu nedenledir ki dışımızda kim varsa suçlarız. Geçmişte, çöl halkları günahlarını birer kağıda yazıp bir keçinin üzerine yapıştırır ve keçiyi çölde kendi günahlarını taşıyıp ölmeye gönderirlerdi. Buna, günah keçisi denirdi. Günümüzde başta öğretmenlerimiz, anne babamız, eğitim sistemimiz, patronlarımız ve elbette Tanrı günah keçisidir. Tüm sorunlarımızın kaynağı bizim haricimizdeki bir otoritedir. Böyle düşünmek bizi mutlu bir uyuşmanın içine sürükler. Bu sayede keyifle acı çekmeyi sürdürebiliriz. Bize acı veren her şey iyidir, güzeldir, doğrudur ve bizim hayırımızadır diye algılarken; bizim için yararlı olan her şeyi günah keçisi ve sorunlarımızın kaynağı gibi algılamak ne acınası bir ironidir. Cem Şen


Kazım Koyuncu-Haydeeeee...

http://youtu.be/dbhmlsVQVpU

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz...


 

Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine..

Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve..

 

Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış...Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve  ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.

 

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş: "Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor.." Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum..Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken,sen onları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş.

 

 Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has kusurları vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren.. Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları gibi kabullenin.. Onlardadaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün... Can Dündar

26 Haziran 2011

Yaralı ve aç bir aslan yavrusunu kurtardı...

http://youtu.be/fjneCDf7Zx8

Kolombiya'da bir kadın, yaralı ve aç bir aslan yavrusunu kurtardı, eve götürüp besledi. Sonra yerel hayvanat bahçesine götürdü. İşte aslanın ziyaretine gelen kurtarıcısını karşılaması

Kişinin dayanıklığı , zorluklara karşı verdiği mücadele ile artar...

 

 

Kişinin dayanıklığı , zorluklara karşı verdiği mücadele ile artar. Her fırtına , ...her yağmur , her kavurucu güneş ışını insanı güçlendirir. Her reddediliş bir fırtına , bir yağmur , değil mi ?Kimi fırına kadar sarsar, kimi yağmur gibi ıslatarak ürpertir. Ama dağın yükseklerinde yetişen ağaçlar gibi bizi dayanıklı ve nadide kılar. Zorluklar daima geçicidir. Her zorluk kendisi kadar, hatta daha büyük kazancı ve çözümü de için de taşır...

Bu Hemşire Bekar Mı ???

Benim Nurten diye bir kızım yok...

Konu duygular olduğunda, büyük kahramanlar bile aptalca davranabilirler...



Konu duygular olduğunda, büyük kahramanlar bile aptalca davranabilirler...”

– Kaplan ve Ejdarha (2000)

Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor salonu üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti insanları daha mutlu ediyor...

 



 

Amerika'nın son alışveriş trendi: Alışveriş yapmamak!

     Hatta eldeki mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz
sonrası, çalışanlar, gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp
biriktirmeye başlayınca, ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu
ara yapılan çoğu tüketici araştırmaları "Bu adamlar ne satın
alırlarsa mutlu olurlar?" la ilgili.

     Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan
doğasına.
     Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor
salonu üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti,
insanları daha mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha
yoğun ve uzun süreli bir tatmin sağlıyor. Üstelik 'Mal edinmenin
mutluluk getirmediğini öğrenen 'dünyanın en çok satın alan halkı',
kocaman otomobillerini, dört oda bir salon evlerini, 48 parçalık
yemek takımlarını, doğrayan parçalayan karıştıran onlarca mutfak
aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş gardıroplar dolusu
giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını sadeleştiriyor. Bazı
aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört bardakla ve işe
bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları kadar
mesut ettiğini iddia ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı yoga
derslerine ve tatillere harcıyorlar.
     YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET!

     Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel
eşyayla yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı,
kitap, kalem, her şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük
ilgi görüyor ve internet kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir
grup, kişisel eşyalarını hayır derneklerine bağışlayıp
hayatlarındaki kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye, psikologlara göre
şu: İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm değişikliklere
çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk seviyesine
bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden  birini kaybeden
bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da bu
yüzden, yalı alanın birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp
eskisi kadar 'mutsuz' olması da! Yani para mutluluk getirmiyor
denemez ama parayla satın alınan mallar mutluluk getirmiyor! Şan
dersleri, seyahatler, piknikler, tiyatro oyunları filansa başka!
Farklı tecrübeler hayatı zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor! Los
Angeles lı filmci Roko Belic dünyayı dolaşıp *Happy *(*Mutlu*)
isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor.

     New York Times gazetesinin haberine göre San Fransisco'nun
kalburüstü semtlerinden birindeki evini bırakıp, hayatını tamamen
değiştirip, Malibu plajında bir karavana taşınmış!

     Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda
çok daha mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

Ne güzel şey paylaşmak...

Johann Strauss - Vienna Waltz

http://youtu.be/U4J0MKsG_is

25 Haziran 2011

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?


 

Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..______NIETSZCHE

Hata yaptığımızda şu üç şeyi uygulayalım; Kabullenelim, ders alalım, tekrarlamayalım...!!!



Hata yaptığımızda şu üç şeyi uygulayalım; Kabullenelim, ders alalım, tekrarlamayalım...

Ben en özel en güzel eşyalarımı kendim için, hiç bekletmeden kullanırım...


 

Ben en özel en güzel eşyalarımı kendim için, hiç bekletmeden kullanırım. Siz de ...öyle yapın. Çünkü yarın hayatda olmayabiliriz. Ya da sevdiğinizi söyleyeceğiniz kimse olmayabilir. Hani gardirobunuzda küflenen o en sevdiğiniz elbiseniz var ya, o çok özel gün için beklettiğiniz, giymelere kıyamadığınız o alımlı tuvalet, o cakalı takım, o göz alıcı kazak... Bugün giyin onu!... Beklediğiniz o güzel gün hiç gelmeyebilir çünkü...Değerli misafirleriniz için sakladığınız çay takımlarınızı çıkartın dolaptan; en yakınlarınızla için çayınızı; kimseniz yoksa kendiniz çıkarın hoş bir takımdan çay yudumlamanın doyumsuz keyfini...Haydi, açın, nicedir kapalı duran misafir odanızın kapısını. Yıpranır diye korktuğunuz koltuklara serilin gönlünüzce. Çalın, çalmak için önemli! bir konuk beklediğiniz eski plakları bu gece...

Çalmaya vesile beklerken salonda ki büfede yıllandırdığınız şarabı geciktirmeden açın ve kana kana için. Sakladığınıza değecek biri hiç gelmeyebilir; sizden değerlisi bulunamayabilir.

Çimlerle buluşmak için düzgün havayı beklemeyin. Hep ertelediğiniz pikniğin günü bugün... "Haftaya giderim" dediklerinizi ziyarete gidin acilen. Haftaya orada olmayabilirler. Babanızın elini öpecekseniz, oğlunuzu lunaparka götürecekseniz, aşkınızı ilan edecekseniz;... şimdi yapın!

Ve, ne olur, söylemek için özel bir an beklediğiniz o sihirli sözcükleri hemen söyleyin sevdiğinize. Söylemeye niyetlendiğinizde çok geç olabilir. Daha kaç bahar olacak ki hayatınızda? Yaşamı ertelemeyin, beklediğiniz "o gün" işte "Bugün!"

İyimserliğine hayranım...

 




" İyimser insan, her felakette bir fırsat, kötümser insan da her fırsatta bir felaket görür."

Çin Atasözü...


Yol arkadaşlığı...



 

Yol arkadaşım dediğinde yolun ( kalbin) aydınlık olmalı,senin aydınlığın onun yolunu açmalı. Baktın ışığı sönmeye başladı farkettirmeden aydınlatmalı, Aynı durum senin içinde geçerli olabilmeli. Bu sebeple yol arkadaşlığı ne öğrenilebilir ne de öğretilebilir bir durum. Sadece yaşayıp yaşatılabilir. Tüm yol arkadaşlarıma sevgiyle..

Burcu Erim

 

Kendi yolumuzu bulmak kalbimizi dinlemekten geçer...



Kendi yolumuzu bulmak kalbimizi dinlemekten; kendimizin ve butunun en yuksek hayrina cesaretle yola cikabilmekten geçer...

Geliyo üç kardeş...

18 Haziran 2011

Dayımlar falan tükenmiş lan...

La Sagrada Familia - Alan Parsons

http://youtu.be/rgEnVdFygsk

Eskisi olmayanın yenisi de olmaz...

 

Eskisi olmayanın yenisi de olmaz... ( Vakıf çocuklarına öğütlerinden...)

Aziz Nesin

Kabul edilmek için taktığımız maskeleri çıkartabilirmiyiz?

 Girdiğimiz her ortama uygun kullandığımız bir maskemiz vardır. Ortama göre birini çıkarır diğerini takarız. Başkaları tarafından kabul edilmek doğuştan gelen bir gereksinimimiz olduğuna göre girdiğimiz her ortamda farkında olarak veya olmayarak bu gereksinimimiz karşılanıyor mu sorusuna cevap ararız. Maskelerimiz de bu yüzden vardır. ...Kabul edilmek, alay edilmemek, aşağı görülmemek içindir. Kimliğimizi saklar zayıflıklarımızı göstermek istemeyiz. İçimizde olup biteni başkaları anlamasın isteriz. Hatta sadece başkalarına değil kendimize bile maske taktığımız zamanlar olmuyor mu?

 Başkaları tarafından kabul edilmek için maskelere gerek yoktur. Bunu da ancak kendimizi kabul etmekle başarabiliriz. Kendimizi kabul etmek kolay değildir . Ancak kendimizi tanıyarak bunu sağlayabiliriz. Kendimize karşı açık ve dürüst olmalıyız. Kendimizi kabul ettiğimiz vakit başkaları tarafından eleştirilmek acı vermemeye başlar aksine yapılan eleştiriden bile ders çıkarmaya başlarız.

Öncelikle kendimizi kabul ederek maskelerimizi bırakabiliriz. Her şeyden önce hata yapmanın hayatın bize verdiği en iyi öğretmen olduğunu, mükemmel, kusursuz olmadığımızı ve diğerlerinin de mükemmel olmadığını kabul etmemiz gerekir. Ancak bu şekilde gerçek ve doyumlu bir hayata kavuşuruz.
Maskelerimizi çıkarmaya var mısınız?

Alıntı

Hayatın anlamı nedir yüce konfiçyüs?..

Bütün mesele kendimizi tamamlamakta...

Yarım kaldığımızda bizi tamamlayacak birini ararız daima. Birkaç yıllık ya da... birkaç aylık bir ilişkiden sonra ihtiyacımızın hala giderilmediğini görünce beraber olduğumuz kişileri suçlar, daha ümit vaadeden biriyle arkadaşlık kurarız. Bu hep böyle sürebilir, ta ki her birimizin kendi tamamlanmamızdan sorumlu olduğumuzu kabullenene dek. Bunu bize başka kimse sunamaz ve aksine inanmak, kendimizi tehlikeli bir şekilde aldatmak, girdiğimiz her ilişkiyi nihai başarısızlığa programlamaktır.

ağaçkakan -  tom robbin

Eskiden facebook yoktu, buralar hep tarlaydı...

 

ağaçlar arasında hayvan otlayan tarla

 

 

Eskiden facebook yoktu, buralar hep tarlaydı...

17 Haziran 2011

Sema gösterisi... 66 gün... 66 gece... İnanılmaz bir organizasyon...


İnanılmaz bir organizasyon. Dünyada ilk kez 66 gün 66 gece... hiç durmadan...  sema gösterisi...  ( 18 Haziran- 23 Ağustos 2011 Yalova) www.tumata.com

Hayatınız da yeniye yer açmayı seçin...

Tüm eski öfkelerinizi, kızgınlıklarınızı, kıskançlıklarınızı denize dökün... Duygularınızı yenileyin... Enrjilerinizi yenileyin... Tazeleyin... Derin bir nefes alarak bu dönüşümü başlatabilirsiniz... Yeter ki isteyin...

Üzüntü ve acının tam ortasındayken bunun niçin başımıza geldiğini sorgulamak yerine bundan ne öğrendiğimizi kendimize soralım...

 

Bazı yıkılışlar daha parlak kalkışların teşvikçisidir.

Kendinize her hatada kahretmek yerine, bu derin acının sizde neyi değiştirdiğini gözlemleyin. Hangi kararınızı etkiledi? Sonucunda neyi kaybettiniz? Telafisi gerçekten mi yok?Aynı durumun türevlerini düşünün, kendinizi nasıl hissederdiniz? Hakikaten amacınıza ulaşabilmek için tek yol bu muydu? Kainatın bu kadar kısır olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Üzüntü ve acının tam ortasındayken bunun niçin başınıza geldiğini sorgulamak yerine bundan ne öğrendiğinizi kendinize sorun. Aldığınız cevaplar, biriktirdiğiniz deneyimler daha da anlamlı bir bilinçle sizi daha makul sonuçlara taşıyacaklar. Kendinizi azarlamayın, durumu kabullenin.

Başkalarının yorumlarını bir süre duymayın.
Yaşamı sıradanlıktan kurtarıp renk katın.
Sevdiklerinizle zamanınızı paylaşmaktan çekinmeyin.
Paylaşımdan korkmayın.

Varlığınızı içeriden ve dışarıdan bakıma alın.

_____Gülden Kaplan

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz..?


Her gün bu kadar güzel mi bu deniz..?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman..?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere..?
Değil,
...Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.Orhan Veli Kanık

Beklentinin bittiği yerde AKIŞ BAŞLAR..



İsteklerine ulaşmanın ilk ADIMI, isteklerinin olmasını beklemeyi BIRAKMAKTIR. Beklentinin bittiği yerde AKIŞ BAŞLAR..

-Eternal Silence

Erkek olana baba, ötekine de anne derim...

Önce sen......Her ne istiyorsan, önce sen ol...

 



 

Önce sen kendinle çatışmayı bitir. Önce sen kendini sev. Önce sen çatışma ve kavgadan beslenmeyi bırak. Önce sen başkalarını incitmekten vazgeç. Önce sen insanları ayrıma tabi tutma. Önce sen iyi ol. Önce sen......Her ne istiyorsan, önce sen ol. Çünkü değişmesi gereken tek şey sensin

16 Haziran 2011

Dünyaya sahip olduğunun en iyisini ver, en iyi sana geri gelecektir...

Bir gezgin, dağ bayır gezerken bir akarsuyun içinde değerli bir taş bulur. Ertesi gün yolda bir adamla karşılaşır. Adam çok açtır. Gezgin torbasındaki yiyeceği karşılaştığı bu kişiyle paylaştırır. Ama erzak çantasını açarken adamın gözü çantadaki değerli taşa ilişir. Gezginden bu değerli taşı kendisine vermesini ister. Gezgin hiç duraksamadan değerli taşı adama uzatır. Adam başına konan talih kuşundan memnun, aceleyle oradan uzaklaşır. Artık kendisine ömür boyu maddi güvence sağlayacak değerli taşın sahibidir.

Bir kaç gün sonra gezgin, arkasından koşarak kendisine yaklaşan adamı görür. Adam nefes nefese değerli taşı gezgine uzatır."Senden ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündüm. Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ama onu sana geri vermek senden daha değerli bir şey almak istiyorum.

Bu taşı bana rahatlıkla vermeni sağlayan o içindeki şey her ne ise ondan istiyorum" Sahip olduğun maddi şeyleri vermek, vermenin en kolay yoludur. Ama burada bile takılı kalan ne çok insan var. Gerçek vermek, kişinin kendinden, özünden vermesidir.

Emerson'un dediği gibi: "Yüzükler ve mücevherler armağan değildir. Gerçek armağanı veremediğin için dilenen özürdür. Gerçek armağan kendinden bir parçayı verebilmektir." Dünyaya sahip olduğunun en iyisini ver, en iyi sana geri gelecektir.

Kendinin en iyisini vermeye bugün başla. Sevdiklerine zamanını ver, dikkatini ver, ilgini ver, bilgini ver, pozitif bakış açını ver, onlara değer ver. Yüreğindeki armağanları ver, sevgini, anlayışını, neşeni, şefkatini ver, affediciliğini ver. Zihnindeki armağanları ver, rüyalarını, fikirlerini, yaratıcılığını, yeteneklerini sun dünyaya. Yüreğini sunduğunda kendini iyi hissedersin, kendine olan güvenin artar, en önemlisi kendine verdiğin sevgi ve değer artar. Ne verirsen kendine veriyorsun. Şunu daima hatırla: Kendine sakladığın, kaybetmekten korktuğun her ne ise onu kaybedersin. Verdiklerin ise senindir. NİLGÜN Mutluluk Kitabı

o şimdi ne yapıyor?



o şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
...kolunu kaldırmış olabilir,
hey gülüm,
beyaz, kalın bileğine nasıl da çırılçıplak eder bu hareketi!...-

o şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu bana tıpış tıpı getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!...
ve ne düşünüyor
beni mi?
yoksa ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

o şimdi ne düşünüyor
şu anda, şimdi, şimdi...şu an......

Sosis kızartma...

Malzemeler
-5 adet soyulmuş sosis
-2 çorba kaşığı domates salçası
-Yarım çay bardağı sıcak su
-Tuz, kırmızı biber
-Yarım fincan zeytinyağı

Yapılışı:
1 -Önce sosisler üçe bölünür. Her parçanın bir ucu sosisin yansına kadar dörde bölünür.
2 -Derin bir kapta zeytinyağı kızdırılır, salça eklenip kavrulur, ardından sıcak su eklenerek karıştınlır.
3 -Sosisler salçaya dizilip ağzı kapalı bir şekilde orta dereceli ateşte pişirilir
4 -Sosislerin kesik taraflan çiçek gibi açıldığında ocaktan alınır.
5 -Biraz tuz ve kırmızı biber eklendikten sonra sıcak olarak servis edilir

Bir leylek ile bir kargayı uçarken gördüm. Nasıl olur dedim.Baktım ikisi de topalmış.



Cins Cinsi Çeker. Bir leylek ile bir kargayı uçarken gördüm. Nasıl olur dedim. Baktım ikisi de topalmış.  (Hz. Mevlana Mesnevi 2.Cilt 2105)