12 Temmuz 2011

Et şnitzel...

 

 


Malzeme Listesi



  • Yarım Kilogram Dana eti fileto

  • 2 Adet Yumurta

  • 1 Çay Bardağı Sıvı Yağ

  • 1 Adet Limon

  • 1 Çay Bardağı Galeta Unu

  • 1 Çay Bardağı Un


Et Şinitzel Nasıl Yapılır?


1. Şinitzel için aldığınız dana eti filetolar yeterince ince değilse incelene kadar dövün.

2. Etlerin her yerine tuz ve karabiberi ovarak yedirin.

3. Un ve galeta ununu ayrı ayrı ve düz tabaklara alın.

4. Yumurtaları çırparak yine düz bir tabağa alın.

5. Etleri once beyaz una, sonra yumurtaya ve son olarak da galeta ununa her iki tarafını da bulayarak pişmeye hazır hale getirin.

6. Sıvıyağı tavada hafifçe ısıtarak una buladığınız etlerin her iki tarafını da kızartın. Eğer etleri çok kızgın yağa atarsanız dışları yanacak ama içi çiğ kalacaktır. Bu nedenle az yağda ve fazla kızdırmadan pişirin.

7. Pişmiş etlerin fazla yağlarını alabilmek için havlu kağıt üzerine alın.

8. Servis ederken etlerin üzerine birer dilim limon koyun. Dileyen limonların üzerine çatalla bastırarak suyunun sıkılmasını sağlayabilir.

9. Yanında kızarmış patatesle servis edebilirsiniz.

ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...

Adaçayı...Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye...


 Tarihçe 


Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: 


Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.



Toplama/Kurutma 


Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır


Faydaları ve kullanım şekilleri


 


 



 Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. 


 Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir.


Ada çayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır.


Ada çayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Ada çayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir.


Ada çayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada ada çayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır.


 Adaçayı, aynı zamanda şişkinlik, ishal ve bağırsak iltihabı rahatsızlıklarında alınır. Çalkalama/gargara yaparak dişeti kanamaları için kullanılır.  


    Not: Tabiki bir rahatsızlığınız olduğunda öncelikle doktora gidiniz... Bitkilerin alternatif tedavi olduğunu bilmekte fayda var... Ayrıca kullanmadan önce doktorunuza danışınız...


 


Sağlıcakla,

Stephan Micus - Flying Horses ...

http://youtu.be/ZIl8nWHVb4A

The Doors - People Are Strange

http://youtu.be/GJY8jJkDoMY

"Ne olduğumu bıraktığımda, neysem o olabilirim.''... Lao tzu



"Ne olduğumu bıraktığımda, neysem o olabilirim." (lao tzu)...

Biz çetemize isim bulduk...

 

İnsan, kendi olma özgürlüğüne sahip olduğunu anladığın zaman hayatı değişir...



İnsan, kendi olma özgürlüğüne sahip olduğunu anladığın zaman hayatın değişir...

Ne yazik ki çoğumuz başkalarının ne dediğine bağımlı olarak yaşıyoruz. Başkalarına o kadar bağımlıyız ki ki, eğer biri "Ne kadar mutlu görünüyorsun!" derse, kendimizi mutlu hissetmeye başlıyoruz. Eğer yirmi kişi seni mutsuz etmeye karar verirse, seni mutsuz edebilir. Bütün bir gün aynı şeyi söylemeleri yeter. Ne zaman onlardan biriyle karşılaşsan, sana "Çok mutsuz, çok üzgün görünüyorsun. Sorun nedir? Yoksa biri mi öldü?" deseler, hemen şüphelenmeye başlarsın: Eğer bu kadar insan mutsuz olduğunu söylüyorsa, öyle olmalısın.

Başka insanların düşüncelerine bağımlıyız. Başka insanların fikirlerine o kadar bağımlıyız ki, kendimizle bağlantımızı kaybettik.

İnsanların fikirlerinden etkilenmeyi bırak. Bunun yerine içine dön ve kendine güvenmeye başla...

Kendini biraz daha bağımsız kılmaya çalış. Daha fazla hisset, daha az düşün.

Git ve bir güle bak, ama hemen papağan gibi "Ne kadar güzel" deme. Bu sadece insanların sana söylemiş olduğu bir fikir olabilir; çocukluğundan beri sürekli "Gül çok güzel bir çiçektir. Harika bir çiçektir." sözlerini duyuyorsun. O yüzden bir gül gördüğün zaman, hemen tuşuna basılmış bir bilgisayar gibi "Bu çok güzel" diyorsun. Bunu gerçekten hissediyor musun? Bu senin içinden gelen duygular mı? Eğer değilse, söyleme.

Aya baktığın zaman, eğer kendi fikrin değilse, güzel olduğunu söyleme. Zihninde taşıdığın şeylerin yüzde doksan dokuzunun ödünç alınmış düşünceler olmasına şaşıracaksın. Ve bu yüzde birlik sen neredesin... Nesin ? Önce onu bul... Kendini dinle... Bilgili olmaktan vazgeç...

Maalesef  hepimizi kontrol eden şey acaba başkaları hakkımızda ne düşünecek endişesidir... Eğer bundan kurtulabilirsek ilk kez özgürlüğün ne demek olduğunu anlayabiliriz...

Sağlıcakla,

Yin ve Yang nerededir ve akış ne tarafadır...



 

Yang: Beyaz alan solda olur ve yükselir...

Ying: Karanlık alan sağ yönde olur ve azalır...

Ve kuzey yarımkürede olduğumuz için döngüsü sağat yönünde ilerler...

Kaynak: Cem Şen ve Hakan Onum...

 

 

 

O diilde ben yine acıktım...

Evrensel bir Yasa: Yansıtma Yasası... Bölüm 2



Calisma mekanizmasini ancak deneyerek kavrayabilecegimiz bu yasanin cok enteresan bir baska yonu de var. Baskalarina verdigimiz nasihatleri genellikle kendimiz duymak ve ikna olmak icin soyleriz. Dolayisiyla yol gosterip, nasihat verdiginizde, kullandiginiz kelimelere, kurdugunuz cumlelere dikkat edin. Onlarin mutlaka bir sekilde gecerli oldugunu; en iyiyi, en dogruyu secip yasayabilmeniz icin ipucu verdiklerini fark edeceksiniz. Soylediklerinizi dinlerseniz, icinizde kesfedeceginiz derinlik, dinginlik ve irfan, kendinize duydugunuz guvenin, saygi ve sevginin artmasini saglayacaktir.

Sahsimiza yoneltilen elestirilerden, kendimizi gelistirmek, guclendirmek adina payimiza duseni kabullenirken, sozlerin gerisindeki manayi desifre ederek karsimizdakini daha iyi anlama olanagini elde ederiz. Duyduklariniz sizi yureginizden vurdugunda, saldiriya veya savunmaya kalkismadan, durup dusunun. Cunku o, aciyan bir yaranin sozlere, hareketlere dokulerek, care bulma arayisidir.

Problemlerinizi halledip, yaralarinizi iyilestirdiginizde, onceleri gosterdiginiz asiri reaksiyonlar gittikce dinecek ve sizi daha notr bir davranis tarzina yoneltecektir. Genellikle sizi uzen, sinirlendiren, tedirgin eden bir tavir veya soz karsisinda artik hic etkilenmediginizi, tepki bile gostermediginizi fark ettiginiz an, bilin ki konu kapanmistir

Evrensel bir yasa: Yansıtma Yasası... Bölüm 1

 

Yeni bir gunun telasiyla hareketlenmis sokaklardan birinde, buzuldugu kaldirimin kosesinde, misil misil uyumaktaymis adam. Bu manzarayi gorenler, farkli yargilara varmislar.
"Butun gece kumar oynayip, yorgunluktan sizip kalmis olmali. Kumarbazlar boyledir iste," diye dusunmus birisi.

 Digeriyse, "Zavalli, cok hasta herhalde. Onu uyandirmamali. Kendine geldiginde evine gider nasilsa," demis ve yoluna devam etmis.

 "Su hale bak!" diye soylenmis otekisi, "Pis sokak serserisi, insan musvettesi! Bedava icki buldun; icip korkutuk sarhos oldun. Simdi de yolumuzu tikiyorsun.

" Son sahis ise, saygiyla adamin onunde egilerek soyle demis: "Bir ermis icin Tanri'dan baska hicbir seyin onemi yoktur. Su anda kim bilir hangi boyutlarda dolasiyor. Onu rahatsiz etmemeli."

Eevrensel bir yasayi isliyor bu Hint hikayesi. Icimizdeki bir seyleri daimi olarak disariya projekte ettigimizi; yasamin ekraninda ancak kendimizde varolanlari gorup, algilayabilecegimizi vurguluyor, "Yansitma Yasasi".


"Butun dunya kendi projeksiyonlarimizdan baska bir sey degildir," diye izah ediyor Swami Satchidananda, "

Temeliyse, dusuncelerinize ve zihni tavirlariniza dayanir. Eger zihninizde cehennem varsa, hicbir yerde cenneti goremezsiniz. Eger zihninizde cennet varsa, cehennem bile sizin icin cennet olacaktir."

 

Kendi icindeki kizginligi, saldirganligi, kabaligi sahiplenmeyenler nereye giderlerse gitsinler, dunyanin agresif ve nezaketsiz insanlarla dolu oldugunu soyleyeceklerdir. Agzimizdan bilincsizce cikanlari, kulagimiz farkindalikla duydugunda; baskalarina atfettigimiz duygu ve dusunceler kendimizi sevmemiz ve yasadiklarimiza mutesekkir kalmamiz icin essiz birer firsata d onusecektir..

Gercege ulasmak istiyorsak eger, tahammul sinirlarimizi zorlayan insanlari dikkatle inceleyerek, onlar icin sarf ettigimiz sozlerin ne anlama geldigini irdelememiz gerekiyor. Oz guvenle ilgili bir probleminiz varsa mesela, zaman zaman yaptiginiz cikislarda, karsinizdakini "akilsiz ve aptal olmakla" suclayarak rahatlamaya yeltenirsiniz. Egonuzu asmakta zorlaniyorsaniz, baskalarinda sahit oldugunuz ego sizi tedirgin ederek, cozum bulmayi bekleyecektir

Kendinizi bütünüyle olduğu gibi kabul edin...



Kendinizi her koşulda sevip takdir ettiğiniz takirde , kendinizi engellediğiniz, aydınlığa çıkmamış yanlarınız olduğunu hissedersiniz...Onları kabul etmek için kendinizi açın. O yanlarınız sizi yenik düşürmeyecek, size zarar vermeyecek ya da sizi yenik düşürmeyecek...İçinizden gedliği gibi davranıp kendinizi ifade edin, KENDİNİZİ BÜTÜNÜYLE OLDUĞU GİBİ KABUL EDİN, üzerinizdeki o ağır baskıyı kaldırın artık... Kendi kendinize teslim olun, kendinizi takdir edin ve olduğunuz gibi derinden sevin, siz kendinizin en iyi dostusunuz... Mutlu ve başarılı olmanın anahtarı: kendinizi takdir etmenizdir...

Günün fotosu... 12.07.2011



Tasmanya ve Avustralya akarsularında yaşayan, tekdelikliler (Monotremata) takımından yumurtlayan bir memeli. Boyu 60 cm kadardır. “gagalı memeli” veya “ördek gagalı platipüs” olarak da bilinir. Vücudu susamuru veya köstebek gibi kürklüdür. Avustralya yerlileri buna “su köstebeği” adını verirler. Ağzı bir ördek gibi gagalı ve ayak parmaklarının arası kaz ayağı gibi perdelidir. Çok iyi yüzer, ayakları beş parmaklı ve kanca tırnaklıdır. Güçlü tırnaklarıyla ırmak kenarlarında kendine bir yuva kazar ve içini kuru otlarla döşer. Yuvası iki deliklidir. Yuva toprak altında 6-9 metre derine uzanabilir. Gece avlanmaya çıkar. Gagasıyla balçığı karıştırarak bulduğu kurtçukları yanak torbasında biriktirir. Sudan çıkınca kıyıda

Herkese dört yapraklı yonca gitsin...


 

Yoncaların anlamı şöyleymiş:

 

Birinci yaprak ümidi,

ikincisi barışı,

üçüncüsü aşkı,
...
dördüncü yaprak ise şansı simgelermiş...

11 Temmuz 2011

Kağıtta levrek...

[oktayusta_kagitta_levrek.jpg]

1 adet levrek
1 domates
1 biber
1 limon
defne yaprağı
1 tutam maydanoz
zeytinyağı
tuz
tane karabiber
HAZIRLANIŞI:
1 adet levreği fileto haline getirin.
Yağlı kağıd dilim kesilmiş domatesin
yarısını dizin.Üzerine levrek filetoyu alın.
Üzerine kesilmiş olan biberi dizin.
Üzerine tekrar domates dilimleri defne yaprağı
1 tutam maydonoz ilave edin.
Yağlı kağıdı iyice kapatın.
Önceden ısıtılmış 200 decelik fırında pişirin.

Maydanoz ve kullanım şekilleri...



Hem lezzetli, hem de son derece yararlı bir bitki maydanoz. Üstelik de çok bol. Her mevsim, pazar ve manav tezgahlarında bulmak mümkün.  Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor. Maydanozda ayrıca, kalsiyum, potasyum, kükürt, magnezyum ve klorin ile A ve K vitamini bulunuyor.

FAYDALARI

  • . Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten ) kaynağı olduğu için görme gücüne, kılcal damar sistemine, adrenal bezine ve troid bezine iyi geliyor.

  • . Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarı, kanı arttırarak oksijeni metabolize ediyor ve böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım ediyor. Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindiriyor. Barsak solucanlarının düşürülmesine yardım ediyor. Gazın dışarı atılmasını sağlar.

  • Kanı temizliyor,kansızlığa, mesane iltihaplanmasına, karaciğer rahatsızlıklarına, damar sertliğine etkili. Kan şekerini normal seviyede tutuyor.

  • Tohumlarının idrar ve safra söktürücü, adet kanamalarını kolaylaştırıcı nitelikleri var. Adet sancılarına iyi geliyor.

  • Grip ve nezleye iyi geliyor. Kansere karşı koruyucu.

  • Yatmadan önce ağızda çiğnenen bir demet maydanoz rahat uyumayı sağlıyor, ağız kokusunu alıyor. Bulantılarda ve nefes darlığında bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatabiliyor.

  • Yara, kesik ve morartıları iyileştiriyor.

  •  Maydanoz folik asit içerdiği için de önemli bir bitki. Folik asit merkezi sinir sisteminin işlemesinde hayati bir rol oynuyor. Folik asit incebağırsağın ilk kesiminde emiliyor, sonra karaciğere giderek orada metabolize oluyor.


    KULLANIM ŞEKİLLERİ


  • Maydonozu çiğ yemek son derece faydalı. Kaynatarak elde edilen maydanoz suyu da çeşitli biçimlerde kullanılır.

  • Karaciğer yorgunluğunda, hafif ateşte, adet düzensizliğinde, hazım zorluklarında;20 gram maydanoz, 1 litre suda haşlanır ve bu çay ara sıra içilir. 

  • Bulantılarda ve nefes darlıklarında;bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatır.

  • Kaynatılan maydanozun suyu gözlere pansuman yapıldığında gözdeki iltihaplanmaları önlüyor ve yanmayı geçiriyor.
    Kaynatılıp suyu sirke ile karıştırarak saçlar yıkandığında saçların uzaması ve kuvvetlenmesini sağlıyor.


Not: Tabiki bir rahatsızlığınız olduğunda öncelik doktora görünmüktir. Bitkileri yardımcı olarak düşünmek ve bünyenize uygun olup olmadığı konusunda doktora danışmanızda fayda var.

Bu fırtına da geçecek...



Hic bitmeyecekmis gibi gorunen bir firtina hatirliyor musunuz? Bir sonraki gunu nasil goreceginizi dusundugunuz, cok derin ve anlasilmaz karanlik bir gece hatirliyor musunuz? Kendinizi yalniz ve yoksun hissettiginiz, yuzunuzu donecek kimsenin olmadigi  zamanlar?

Ve fakat firtina gecti. Sona erdi. Ve gun, daglarin arkasindan yine dogdu ve karanlik, yerini parlak bir pembeye, sonra maviye birakti ve  guller guzel baslarini gunese dogru kaldirdilar.

Gunes her zaman parlar, size etraf karanlik gorunse de. Firtina her zaman diner, hic bitmeyecekmis gibi gorunse de. Hersey hareket eder ve degisir. Zamanin gecmesine ve firtinanin bitmesine izin verin, gunes pek tabii ki yeniden parlayacak...

Sağlıcakla,

Günün fotosu...11.07.2011

Kaybettiklerim; dağıttığım servetimdir...


 Sıradan bir insanım ben,

Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim var,
Ve kahkahalara sarılmış anılarım.
Herkes kadar dertli,bazılarından fakir, bazılarından zenginim.
Taşıdığım hayallerim, söylenecek şarkılarım, paylaşılacak dostluklarım var.
Bilmeyene sevmeyi öğretecek kadar büyük bir kalbim,
Gidene yolun açık olsun diyecek bir dilim var..
Yüreğimi korkak büyütmedim.

 "Kaybettiklerim; dağıttığım servetimdir."

Renkler ve insanlar üzerindeki etkileri...

 Renkler hayatımızın parçası. Peki renklerin hayatımızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz? Renk seçiminin kimi zaman karakterimizi yansıttığından ya da seçtiğimiz rengin bize olumlu ve olumsuz etkileri olduğundan haberiniz var mı?

KIRMIZI : Bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Mutluluğu temsil eder. Kırmızı renk, fiziksel olarak; ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda; bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir.

İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır.

YEŞİL : Duygusal olarak bizi en çok etkileyen bir organımız olan kalp organının , bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır.

SİYAH : Duygusallığı ve hüznü simgeler. Gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde ve batıda siyah matemi temsil ederken, Japonya'da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih ederdi.

MAVİ : Vücudumuzda boğaz bölgesini yansıtan bir renktir. Mavi renk gökyüzünün ve geniş ufukların, denizin simgesidir. Sınırsızlığı ve uzak bakışlılığı simgeler. Huzuru temsil eder ve sakinleştirir. Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanır, nazar boncuğu o yüzden mavidir. Batıda intiharları azaltmak için köprü ayaklarını maviye boyarlar. Duvarları mavi olan okullarda çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmıştır.

LACİVERT : Kozmik renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi, verimliliği simgeler. O yüzden dünyadaki firmaların yarıdan fazlası logolarında laciverdi kullanır. Lacivert giyen kişiler kendilerini çok daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü imajı bırakır.

MOR : Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih , yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, insanların bilinçaltını korkuttuğu saptanmıştır. İntihar edenlerin beğendiği renktir.

PEMBE : Uyum ,neşe , şirinliğin ve sevginin simgesi. Rahat hissettiren ve dinlendiren bir renktir. Bu yüzden bazı büyük mağazalar tezgahtarlarına pembe üniforma giydirir ki, müşteriler kendilerini rahat hissetsin diye. Pembe aynı zamanda çocuk rengidir.

SARI : Sarı zeka , incelik ve pratiklikle ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin sembolüdür. Dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür.

BEYAZ: Temizliği ve saflığı temsil eder. İstikrarı, devamlılığı simgeler. Politikacılar beyazı pek severler, çünkü temiz, dürüst izlenimi vermek isterler...

KAHVERENGİ : Gerçekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. Kansas Ünv.’de bir sergide, duvarların rengi değiştirilebilir hale getirilmiş. Fonda beyaz kullanıldığında insanlar sergide yavaş hareket etmiş. Fon kahverengiye döndüğünde ise insanlar müzede daha çok yeri daha az zamanda gezmişler. Kahverengi insanı hızlandırır. Bu yüzden fastfoodlar iç mekanda kahverengi kullanır. Kahverengi toprak rengidir. Kıyafetlerde pek tercih edilmez, çünkü kahverengi giyen insanlar kalabalıkta dikkat çekmezler.Devamını Gör

Bir mıh bir nalı kurtarır, bir nal bir atı, bir at bir insanı, bir insan evreni...



Beş yaşındaydım.
Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.
Bir tane yere düştü.
Babaannem eğildi,  aramaya başladı.
Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu .
Çocukluk iste,
  -Aman babaanne dedim.
- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
-Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.
- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar.
Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var
biliyor musun?

*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.
Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,
İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.

Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir insanı

Bir insan tüm evreni…

Ama dinlemiyosun ki!..

İnsanı insan yapan nedir?


İnsanı insan yapan nedir ?

 

Bence yaptığı tercihlerdir, nasıl başladığı değil nasıl bitirmeye karar verdiğidir .("Hellboy" filminden felsefi derinlikte bir replik)

Sana uğur böceği gönderiyorum...



Eğer bir gün yalnızlıklar duyarsan
İnceden yaşlar süzülürse yanağından
O zaman gökyüzüne bak.
Bulutların ardındaki güneşe,
Çalıların ardındaki çiçeğe bak
Ve aç avuçlarını
Sana Uğur Böceği gönderiyorum

10 Temmuz 2011

Kaş-uyuyan adam kayası…

[slideshow]

Kaş'a uzun yıllar gitmedim. Yok çok uzak dedim, yok yolu kötü dedim, yok oraya gidince uzun kalmak lazım değmez dedim. Şunu dedim bunu dedim. Ahh şimdi ne pişmanım. Kaş'a gitme fırsatını her kaçırışıma şu an içim yanıyor...

Üstelik Kaş’a varmadan meşhur Kaputaj plajında denize girme imkanınız da var… Yalnız Kaputaj plajına varmak için bayağı bir basamak inmek gerekiyor… Arkasından o terle hemen kendinizi mis gibi suya atıveriyorsunuz… Plaj küçük bir alanı kaplıyor ve herhangi bir tesis yok. O yüzden şemsiyenizi yanınızda götürürseniz iyi olur. Denizin suyu ise enfes… Kumları beyaz ve yumuşacık… Orada güzel bir deniz keyfi yaptıktan sonra keyifle Kaş’a doğru yola devam ediyorum.

Kaş ne büyük, ne küçük bir sahil kasabası. Bana göre Ortaköy’ü andıran sokaklardan oluşuyor. Balık lokantaları var, ev yemekleri yapan yerler var, tertemiz bir denize girme imkanı var, dalış yapma imkanı var, kolye ,küpe ıvır zıvır alma imkanı var...Acaip bir yer bu kaş...

Balık lokantalarından Bahçe restoranı tavsiye ederim… Biraz içerde kalıyor deniz manzarası yok. Ama sevimli bir bahçesi var. Ve her daim kalabalık…

Ev yemekleri yapan yerlerden de  Bi lokma’yı tavsiye ederim… Anne böreği ve etli yaprak sarması müthiş. Yalnız bu iki yer de çok kalabalık oluyor… O yüzden ya erken gitmenizi yada rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim…

Kaş’ta nerede kalırım diye endişe etmenize hiç gerek yok… Her yer pansiyon ve otel dolu… Ben odada az vakit geçiricem diyorsanız Kaşın içindeki pansiyonlarda kalabilirsiniz… Biraz daha rahatıma düşkünüm derseniz Küçük çakıl bölgesindeki butik otellerde kalabilirsiniz… Kaş’ın cıvıltısından yürüyerek on dakika uzaklıkta…

Kaş’ın kendine yakışır ufak bir marinası var… Seyir tepesine çıkıp hem marinayı hem de tüm bölgeyi seyredebilirsiniz.Bir de meşhur uyuyan adam kayası var. Aslında bu kaya nedense beni ürpertiyor. Adam sanki huzursuz bir uykuda. Her an kalkıvericek gibi… Uyuyan adam kayasının aşağısında antik bir tiyatro var… Antik tiyatrolara zaafım olduğundan burayı da geziyorum… Yaklaşık 4000 kişi kapasiteli ufak bir tiyatro burası… …

Kaş’ın en civcivli sokağı Uzun Çarşı Sokağı… Yukardan aşağıya doğru uzanan, yolun her iki tarafında da iki katlı  cumbalı evlerin olduğu bir sokak burası… Evlerin  üzerinden begonviller fışkırmış… Pembesi, fujyası, beyazı derken inanılmaz bir görüntü oluşturmuş… Evlerin alt katları dükkana çevrilmiş… Halılar, çantalar, eşarplar, takılar dükkanlardan dışarı taşmış… Yokuşun başında duruyorum, birazdan  o dükkan senin, bu dükkan benim koşturucam . Yorulunca da bir buzlu (frozen) kavun suyu içicem. Ohhh hayat ne güzel...

Buralara gelip de Kekova’ya gitmemek olmaz… Ama o bir sonraki yazının konusu…

Sağlıcakla,

Sana kendin olman öğretilmedi...



Sana her şey öğretildi, ama sana kendin olman öğretilmedi. Bu herkesi perişan eder. İstemediğin bir şey olmak, istemediğin birisiyle olmak, yapmak istemediğin bir şey yapmak, bunlardır senin ıstırabının temelleri...

OSHO

Bilmiş oldunuz...

 



Bundan yıllar önce bir gece uykum kaçıyor ve radyoyu dinlemeye başlıyorum… Bir kanalda sevdiğim tarzda parçalar çalmaya başlayınca takılıp kalıyorum… Sunucu bir telefon numarası vererek bundan sonra çalacağı şarkıyı bilenlerin kendisini aramasını istiyor… Ben de büyük bir merakla bir sonraki şarkıyı beklemeye başlıyorum… Ve evettt biliyorum çalan şarkıyı… Hemen telefona sarılıyorum… Birkaç denemeden sonra telefon düşüyor… Programa başlamadan önce size adınızı soyadınızı telefonunuzu soran biri çıkıyor… Aklı başında konuşabiliyor mu, canlı yayında saçmalar da başımıza iş alırmıyız  hesabı bir ön kontrolden geçiyorum… Arkasından sunucuya bağlıyorlar… Ufak bir sohbetten sonra cevabı söylüyorum… Vee evvettt cevap doğru… Ben büyük bir sevinç içindeyim… Ve sunucuya soruyorum…

 

‘Ne kazandım diye?’ ... Adamın cevabı bana aynen şu oluyor…

‘Bilmiş oldunuz’ … Bende bir dumur olayı söz konusu oluyor tabi…

‘Yani ne falan diye’ mırıldanıyorum…

Ve ‘evet’ diyor adam…

‘Bilmiş oldunuz’… 

 O günden sonra hayatımda ne zaman bir şey bilsem ‘ ohh ne güzel bilmiş oldum’ deyip gülüyorum…  

Sağlıcakla,

Başkasının eksikliği senin saygınlığını yükseltmezki...



Adamın biri bir başkası için ileri geri konuşmaya başlamıştı. Orada bulunan büyük bir bilgin ona şunları söyledi:

— Yanımda başka birisini kötüleyip beni de onun hakkında kötü düşüncelere sevk etme ! --

Varsayalım senin bu söylediklerinden dolayı o adamın saygınlığı eksilmiş olsun. Fakat onun bu eksikliği senin saygınlığını yükseltmez ki!.. (Şeyh Sadi Şirâzî)

Selahattın ne yapıyosun evladım?!!

Ya tutarsa...

Yelpaze tutuşları ve anlamları...

 

 

YELPAZE ''
Bilir misiniz, eskiden hanımlar her yere yelpazeyle giderlermiş. Eğer sağ elinizde yüzünüzü kapatacak şekilde tutarsanız, bu , ''peşimden gel '' demekmiş.

Eğer aynı şeyi sol elinizde tutarak yaparsanız, ''Peşimi bırak ''...

Eğer gögsünüzün üzerinde genişçe açarsanız ''Aşığım '' demek...
Evinde yelpazesi olanlar...
Güle güle kullanın

Hastalıklar ve doğru düşünme şekilleri...



Aşağıda hastalıkların zihinsel nedenleri ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum..
Hastalıkları kalıcı bir biçimde ortadan kaldırabilmek için bu hastalığa neden olan düşünce kalıbınızı iyileştirmeniz gerekir..
 
Aşağıda hastalıkların nedeni, yerine koymanız gereken olumlu düşünce şekli yer alacak..
Eğer bu hastalıklara sahipseniz lütfen bunu yapın..
Devamlı onaylamaları tekrar edin..
İyileşmenin ne kadar hızlı olduğunu, olumlu düşünce şeklinizin de hayatınızdaki diğer problemleri nasıl hallettiğini, ilaç tedavinize de nasıl destek olacağını göreceksiniz.
 
Başınız ağrıyorsa; Kendinizi hangi konuda yargılıyorsunuz sorusunun cevabını bulun..
Kendini eleştirme, değersiz görme ile ilgilidir..
Migren türü ağrılar ise mükemmeliyetçi olan ve bu yüzden kendilerine çok baskı yapan kişiler tarafından yaratılır..
Migrende yoğun olarak bastırılmış kızgınlık vardır..
Onaylaması; Kendimi çok seviyor ve onaylıyorum, kendimi affediyorum.. Emin ellerdeyim..
 
Sinüs ağrıları; Burunun çok yakınında hissedilir.
Hayatınızda size çok yakın olan birisinden duyduğunuz rahatsızlığı gösterir,
o kişi tarafından ezildiğinizi hissediyor olabilirsiniz..
Onaylaması; Hayatın bütünüyle birim.
Huzur, uyum ve dengenin her zaman içimi kapladığını ve beni kuşattığını ilan ediyorum.
Her şey yolunda. Ben kendi gücüme sahip çıkıyorum.
 
Boyun ağrıları, tutulma; Düşüncelerimizde esnek olma,
sorunun öteki yüzünü görme,
başka bir kişinin bakış açısını anlamayı temsil eder.
İnatçılığı ve hep haklı çıkma isteğini bırakmak gerekir.
Olumlaması; Hayatla barış halindeyim, rahatım.
Bir meselenin her yönünü esneklikle ve kolaylıkla görüyorum.
Başka bakış açılarını da sevgiyle  algılıyorum, güvendeyim.
 
Boğaz; Kendimizi doğru bir şekilde ifade edemiyoruz, "istediğim şeyi söyleyemiyorum.." düşünce kalıbını içerir.
Kendimizi ifade etme korkumuzu, hakkımızı aramaktan çekinme korkumuzu, “ben buyum” deme cesaretimizin olmayışını gösterir.
Kızgınlık boğaz ağrılarının nedeni.
Eğer soğuk algınlığı da varsa zihinsel karışıklık yaşıyoruzdur..
Larenjit konuşamayacak kadar öfkeli olduğumuzu gösterir.
Yaratıcılığımız engellendiğinde boğazla ilgili sorunlar olur.
Hayatlarını başkaları için yaşayan anne/ baba/çocuk/eş/sevgili/patron vs.
kendi istediklerini hiç yapamayan bir çok  insan
BADEMCİK ve TİROİD sorunları yaşarlar.. Engellenmiş yaratıcılığın sonucudur.
Ayrıca boğazdaki enerji merkezimiz bedende değişimin olduğu yerdir..
Değişime karşı koyduğumuzda, değişmeye çalıştığımızda genellikle boğazımızda sorun yaşarız..
Öksürdüğünüzde ya da biri öksürdüğünde dikkat edin.. Ne konuşuluyordu?
Neye tepki gösteriyoruz? Direnç ve inatçılık mı yoksa değişim süreci içinde misiniz?
Öksürdüğünüz an elinizle boğazınızı tutun “değişmeye hazırım” “değişiyorum” deyin…
Olumlama; Düşündüklerimi, isteklerimi, hissettiklerimi rahatlıkla ve özgürce ifade ediyorum.
Yaratıcıyım, sevgiyle konuşuyorum.
Değişmeye hazırım. Kendim olmakta özgürüm. Emin ellerdeyim.
 
Sırt; Destek sistemimizi temsil eder.
Sırt ile ilgili sorunlar genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir.
Yalnızca bizi işimizin, ailemizin, eşimizin desteklediğini düşünürüz.
Bu yanlış bir inanış şeklidir.. Gerçeği ise, evren ve hayat bizi destekler.
Onaylama; Hayatın her zaman beni desteklediğini biliyorum ve kabul ediyorum..
Üst sırt ağrıları; Duygusal destekten yoksunluk.. "Eşim, ailem vs beni anlamıyor ve desteklemiyor."
Onaylama; Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum. Hayat beni seviyor ve destekliyor.
Orta kısım; Suçluluk duygusuyla ilgili.. Geçmişimizde arkamızda kalan bir şey.
Sırtınızdan bıçaklandığınızı mı düşünüyorsunuz,
arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz
ya da arkada bıraktığınız bir şeyi mi gizliyorsunuz?
Onaylama; Geçmişi geride bırakıyorum.
Geçmişin geleceğim üzerimde hiçbir etkisi yok.
Yüreğimde sevgiyle ilerlemek için özgürüm..
Alt bölüm ise; Bitip tükendiğini hissetme,ekonomik sorunlarla bir çıkmaz içinde olma, ekonomik endişelerin ifadesidir..
Parasızlık ya da parasal korkular bu bölümle ilgilidir..
Onaylama; Yaşam sürecine güveniyorum.gereksindiğim her şey daima sağlanacaktır. Emin ellerdeyim.
 
Sinir Bozukluğu; Sinirler İletişimi temsil eder.
Ben merkezcilik (sadece kendini düşünme). İletişim kanallarını kapatma
Onaylama; Yüreğimi açıyor ve sadece sevgi dolu iletişim biçimleri yaratıyorum.
Güvenlik içindeyim ve iyiyim. Rahatça ve keyifli iletişim kuruyorum.
 
Akciğerler; Hayatı içine alma kapasitesini temsil eder.
Akciğer rahatsızlıkları, zatürre nedeni; depresyon, keder, hayatı içine almaktan korkma, kendinde hayatı dolu dolu yaşama hakkını görmeme..
Hayatı reddediş..
Olumlama; Hayatı kusursuz bir dengeyle içime alıyorum.
Hayatın bütünlüğünü içime alma kapasitesine sahibim.
Hayatı sevgiyle ve dopdolu yaşıyorum.
 
Kalp; Sevgi ve güvenlik merkezini temsil eder.
Kendimizi sevgi ve sevinçten yoksun bırakma..
Çoktan beri süren duygusal sorunlar.
Kendini yalnız ve panikte hissetme.
"Ben yeterince iyi değilim, yeterli değilim, asla başaramayacağım" inancı ile yaşayanlar kalp hastası olurlar.
Onaylama; Kalbim sevgi ritminde vuruyor.
Neşe ve sevinci kalp merkezime geri getiriyorum.
Herkese sevgi gösteriyorum.
Sevinç içinde yaşıyorum. Sevincin, zihnimden, bedenimden ve deneyimlerinden akmasına sevgiyle izin veriyorum.
Tüm hayatla birim ve evren beni bütünüyle destekliyor. Her şey yolunda.
 
Yüksek Tansiyon; Çoktan beri süren, çözülmemiş duygusal sorun.
Onaylama; Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Huzur içindeyim.
 
Düşük Tansiyon; Çocukken yeterince sevgi görmemiş olma.
"Ne anlamı varki?"
"Nasıl olsa işe yaramayacak" yaklaşımı içinde yaşama.
Onaylama; Artık daima sevinçli olan ŞİMDİ de yaşamayı seçiyorum.
Hayatım bir sevinç kaynağıdır.
 
Mide; Besinleri taşır. Tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi sindirir..
Bu hayatta hazmedemediğiniz, kabul etmediğiniz nedir?
Yeniliklere kolaylıkla adapte olamıyoruzdur.
Mide bulantısı; Bir fikri ya da deneyimi reddetme..
Ekşimesi; Korku, korku.. Sıkıştırıcı korku..
Gastrit; Büyük korku, dehşet.. Yeniden korkma, yeniyi özümseyememe..
Ülser; Yeterince iyi olmadığına inanma. Kendini sevmeyi redetme.
Birilerini hoşnut etmeye çalışma.
Olumlama; Hayatı rahatça sindiriyor ve özümsüyorum. Güvendeyim, yaşam sürecinin bana yalnızca iyi şeyler getireceğine inanıyorum. Hayat benimle anlaşma ve uyum içinde. Her gün, her an yeniyi özümsüyorum. Kendimle barış içindeyim. Kendimi seviyor beğeniyor ve onaylıyorum.
 
Bacaklar; İleriye doğru atılan adımlar.adım atmaktan korkma,
bir şeyleri yapmak istemediğimiz zaman bacaklarımızda sorunlar çıkar.
Gelecekten korkma.
Olumlama; Hayat benim için var.
Geleceğimde her şeyin iyi olduğunu bilerek güven ve neşeyle ilerliyorum.
 
Dizler; Boyun gibi esneklikle ilgilidir. taviz verme, gurur, ego ve inatçılığı ifade eder.
İleri doğru adım atarken taviz vermekten korkar, katılaşırız.
Bu eklem yerlerini sertleştirir.
İlerlemek isteriz ama değişmek istemeyiz.
Bu yüzden dizin iyileşmesi uzun süre ego devrededir.
Huzurlu olmak için esnek olmalı, takılıp kalmamalıyız..
Olumlama; Ben esnek ve akıcıyım..
Şefkat ve merhamet, bağışlama ve anlayış içindeyim.
Kolaylıkla eğiliyor ve akıyorum.
 
Kazalar; Kızgınlık ifadesidir.
Birikmiş öfke, otoriteye karşı çıkma arzusu.
O kadar kızgınız ki birisine vurmak isteriz ama birisi bize vurur(çarpar). Şiddete inanma..
Onaylama; Bu durumu yaratan düşünce kalıbımı terk ediyorum.
Barış halindeyim, ben değerliyim.
 
Kanser; Derin bir biçimde incinme, yaralanma.
Uzun zamandır süren kızgınlık.
İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşıma.
Olumlama; Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum.
Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum.
Kendimi seviyor ve onaylıyorum.
 
 Bu hastalıklar sadece birkaç çalışma örneği,
yurtdışında hastanelerde tıbbi tedavi ile birlikte bütünsel tedavi altında kullanılan
ve hastalara tavsiye edilen çalışmalardır

Not: Tabi bunların alternatif yöntemler olduğunu unutmayalım... Biz hasta olduğumuzda doktora da gidelim bunları da yapalım...

Yok bu benim şahsi kanaatim...

9 Temmuz 2011

Sağol çok tatlısın...

 

Günün fotosu... 09.07.2011

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. Allah (cc) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş...

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. Allah (cc) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (cc) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.

Uyuyan birisi uyandırılmak İçin sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. "Agâh ol erenoler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan... Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

Hanımlar beylerine "Efendi" derlermiş, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.

Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için adı "Karınca basmaz Efendi” ye çıkan insanlar varmış.

Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebdenmiş.
Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa" dercesine dizilirmiş.

Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Eskiler hayatı o kadar nurani, o kadar temiz, o kadar manâlı yaşarmış.

Üstad Necip Fazıl bu hali “Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler,
Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler." diye tarif eder

Hayatta yaptığımız seçimler üzerine...

http://youtu.be/Qy92CmALebk

Sonuç seçimlerde hep aynıdır: acı.
Her neyi seçersen seç, seçemediğin hep üzüntü kaynağı olacaktır. Aklın hep o seçemediğinde kalacaktır. Hayatta her şey yüzde ellidir.
Aklınla davransan yüreğin, yüreğinin sesini dinlesen aklın sana bu soruyu hep soracaktır.
Seçemediğin hep acı verecek bu sabit. Acı hep olacak.”
-Bu kadar mı umutsuz yani? Güzel bir yanı yok mu bu seçimlerin?
-Olmaz olur mu? Var. Acını seçmekte özgürsün..

Evine dön çocuk...

Ayna Çalışması...

 



Ayna Çalışması

 

Bir kişiye kızdığımız ya da bir olaya üzüldüğümüz zaman, burada kendi içimize dönüp aramamız gereken üç şey vardır.

 

1. Bu olay, negatif bir bilinçaltı kaydımı değiştirmem gerektiğini mi haber veriyor?

 

2. Bu olay ya da kişi, hangi korkumun düğmesine basıyor?

 

3. Bu kişi bana aynalık mı yapıyor?

 

Birinin bize aynalık yapması ne demektir?

 

Birinin bize aynalık yapması demek, bize kabul etmediğimiz ve kimse fark etmesin diye büyük bir gayretle kendimizden bile sakladığımız yönlerimizi göstermesi demektir

 

Birine bir sıfat söylüyorsanız, örneğin kıskanç diyorsanız, siz nerede, ne zaman ve nasıl kıskançlık yaptığınızı bulup bu huyunuzla yüzleşmeniz gerekebilir.

 

Elinize bir kağıt kalem alın. Bütün yakınlarınızın ve birlikte çok vakit geçirdiğiniz kişilerin ismini alt alta yazın. Anne, baba, eş, çocuk, kardeş, çok sık görüştüğünüz yakın dostlar. Şimdi de her bir ismin yanın onların beğenmediğiniz yönlerini yazın. Sonra da bunları bir bir nerede, ne zaman ve nasıl yaptığınızı bulun. Kimin hakkında ne dediyseniz, kendinizde bulabilirsiniz.

 

"Niye etrafımda bu tip insan dolu?" diye soruyorsanız. Biliniz ki o tip insan sizsiniz ama bunu kabul etmiyor, içinizde bir yerlerde böyle olduğunuz için kızıyor ve değilmiş gibi davranıyorsunuz. Sizinle aynı enerjide olan insanları etrafınıza çekersiniz. Siz onlara, onlar size aynalık yaparsınız. Siz enerjinizi çözdüğünüz zaman, ya hayatınızdan çıkacaklar ya da size karşı davranışları değişecektir. Onlar değişmeyecekler, diğer kişilere yine eskisi gibi davranacaklar, ama size karşı davranışları değişecektir. Siz enerjilerinizi değiştirdiğiniz zaman karşınızdaki kişilerin size karşı olan davranışlarını da değiştirmiş olursunuz. Sizden giden mesaj değiştiğinde, karşıdan yansıyıp size dönen mesaj da değişmiştir

 

Yalancı, bencil, nabza göre şerbet veren, iki yüzlü, saldırgan, öfkeli, hazır cevap gibi sıfatları karşımızdaki insanlar için kullanırız…. Bunların hepsini nerelerde, nasıl yaptığımızı bulmamız gerekiyor. Gerçekten bizim olmadığımız bir şey yok, biz her şey olduk. Şimdi bize bunları gösteren kişinin varlığına da şükretmeliyiz.

 

Daha detaylı anlatmak gerekirse diyelim ki  çevrenizde yalancı insanlar varsa ve sizi bu huyları ile rahatsız ediyorlarsa, ya "Yalancı benim" demeyi öğreneceksiniz ya da onlara kızıp köpürerek çevrenizde kendinize çektiğiniz yalancı insanların sayısını artıracaksınız. Siz yalancı olduğunuzu kabul ederseniz, ya yalan söylemekten vazgeçeceksiniz (beyaz yalan bile olsa) ki size de yalan söylenilmesin, ya da yalan söyleyen insanlara kızmaktan vazgeçeceksiniz. Çünkü onlar da aynı sizin gibi bir takım korkuları yüzünden yalan söylüyorlar.

 

Eğer peşin peşin her şey olduğunuzu kabul ederseniz bütün dünyaya bakışınız değişecektir.

8 Temmuz 2011

Somewhere over the rainbow - Israel Kamakawiwo'ole (Cover)

http://youtu.be/TiU0mFnkHCo

Öteki, kıçımı acıtıyordu...

Vişne Likörü... alkollü... alkolsüz...

 

VİŞ.LİKÖRÜ

Alkolsüz Vişne Likörü Yapımı
MALZEMELER


  • 1 Kilo taze ve olgun vişne

  • 1/2 Kilo şeker

  • 1 Çorba kaşığı karanfil

  • 1 Çorba kaşığı küçük kakule (habeş kakulesi olmasın)

  • 3-4çubuk tarçın


 

YAPILIŞI
Olgun fakat eziksiz vişneler sapları kopmadan uçları biraz kesilerek yıkanır. Bir süzgece konur ve süzülmeye bırakılır. Süzülünce kapaklı bir kavanoza bir kat vişne bir kat toz şeker olmak üzere dizilir. Kavanozun ağzına temiz bir bez bağlanır ve kapağı kapatılır akabinde güneşe konur. Ara sıra temiz ince bir çubukla karıştırılır. Şeker eriyip vişne suyunu bırakınca iri parçalara bölününce tarçın karanfil ve havanda ezilen kakuleler temiz bir tülbentle çıkın yapılır ve şekeri eriyen vişnelerin içine atılır. Güneşten alınarak dolaba bırakılır. 6 ay kadar sonra içindeki çıkın çıkarılır. Arzu edilirse süzülerek şişelere doldurulur. Fakat daha uzun bir müddet vişneler içinde durursa daha da keskin olur. Bu liköre hiç alkol konulmaz durdukça kendi kendine keskinleşir. Afiyet olsun.


 


Alkollü Vişne Likörü Yapımı

 


MALZEMELER

 



  • 2 kilo vişne

  • 2 kilo toz şeker

  • 2 adet muskat 

  • 2-3 çubuk tarçın

  • 5-6 ad karanfil

  • Saf alkol veya votka         



 

YAPILIŞI
Vişnelerin saplarını çıkarıp yıkanır süzgeçte süzülür kavanoza 1kat vişne 1kat şeker olmak üzere dizilir. İçine tarçın karanfil muskat konulur. Kavanozun ağzı kapatılıp güneşli bir yere konulur. 2 günde bir tahta kaşıkla karıştırılır. 2 ay bekletilip önce süzgeçle sonra tülbentle süzülüp kalan vişne suyuna alkol konulur. Alkolün miktarı arzuya göre ayarlanır. Şişelere doldurulur. Kalan vişne parçaları kavanoza konulup buzdolabında saklanır. Likörler servis yapılırken kadehlere vişne tanecikleri eklenir.





Keyifli saatlerde keyifli yudumlar.


Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım. [ Oğuz Atay ]

 

 

Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım. [ Oğuz Atay ]

Sting - desert rose original version

http://youtu.be/b-yHU8T61cA

Deli mi ne görüşürüz diyor bide...

Yaşamdan gelen sinyaller...



‘Arabanızda frenler tutmuyorsa evren size nerde durmasını bilmiyorsun’ diyor..
Silecekleriniz çalışmıyorsa neyi görmek istemiyorsun? diyor..

‘Telefonunuz arızalıysa iletişim kanallarında sorun var, kime söylemek istiyorsun da söyleyemiyorsun?’ diyor..

‘Arabanızda vuruklar, çarpmalar varsa öfkelisin, kendini ve kızgın olduğun herkesi affet’ diyor..
Evinizde su boruları devamlı patlıyorsa, musluklardan su sızıyorsa yaşamındaki kaçakları gösteriyor.. (Para, sağlık, huzur vs.)
Elektrikle ilgili sorun varsa karanlıktasın, aydınlat kendini diyor..

Veee bedenimiz işte harika makinemiz..
Biz hayatımızdaki kullandığımız araçlar arızalanınca insanlarla ilişkilerimiz bozulunca, yaşamın bize verdiği mesajları hala anlamadıkça…
Yaşam, son çare olarak mükemmel bir makinemiz olan bedenimizle hayatımızdaki sorunları göstermeye çalışıyor..
Ancak hastalanınca duruyoruz.. Bana ne oluyor böyle diyoruz..

Neden hasta olunca farkına varıyoruz? Çünkü yaşamla ilişkimiz bir şekilde kesiliyor..
İşimize gidemiyoruz veya ağrılar içinde dolaşıyoruz hayattan keyif alamıyoruz..
‘Evet yaa, bu işim beni çok strese sokuyordu, sonunda hasta etti beni’ diyorsunuz..
Yaşamın size söylediklerini dinlemek için illa hasta olmayı mı bekliyorsunuz..
Kanser olduğunuz zaman mı en nefret ettiğiniz kişiyi affedeceksiniz..
Öleceğinizi bilirseniz mi yapmak istediğiniz şeyler için kendinize zaman ayıracaksınız, kızmayı, söylenmeyi bırakacaksınız..
Hastalıklar sizin düşüncelerinizle yaşamınızda yaratmış olduğunuz sıkıntıların sonuçları ve bu düşünceler sahip olduğunuz yaşam alanlarınızı güçlü bir şekilde etkiliyor..

Öncelikle şunu da belirtmek isterim, yaşamımızdaki bu nedenleri görmemek için kendimize bahanelerde uydururuz..
Soğuk bir şeyler içtim bu yüzden boğazım ağrıyor..
Acılı yedim bu yüzden midem ağrıyor vs..
Daha önce neden soğuk içtiğinizde veya acı yediğinizde bu ağrılar yoktu..
Kendinize dürüst olun ve yaşamın size verdiği bu ipuçlarını kullanın..
Sonuçta sadece kazançlı çıkarsınız

Zorluk Cikartanlara Farkli Bir Yaklasim Sekli ...

Zorluk Cikartanlara Farkli Bir Yaklasim Sekli  



Fransa'da G.I.Gurdjieff'in yonettigi spirituel bir toplulukta, zorluk cikartan bir insan ornegi olarak sinirli, huzursuz, daginik, herkesle kavga eden, daginikliklarini temizlemeyen ve hic kimseye yardim etmeyen yasli bir adam vardir. Kimse onunla anlasamaz. Grupla aylarca stres ve sIkinti icinde birarada kalmaya calistiktan sonra, yasli adam sonunda Paris'e gider. 

Gurdjieff onu takip eder ve geri donmesi icin onu ikna etmeye calisir ama ne kadar ugrasirsa ugrassin, adam "hayir" der. Sonunda Gurdjieff adama eger geri donerse cok yuksek bir aylik maas baglamayi teklif eder. Bunu nasil reddedebilir ki? Adam geri dondugunde herkes dehset icinde kalmistir ve bir de maas baglandigini

ogrendiklerinde (ustelik hepsi orada bulunmak icin bir suru para oderken) ortaligi ayaga kaldirirlar. 

Gurdjieff herkesi toplar ve onlarin sIkayetlerini duyduktan sonra guler ve aciklar:
"Bu adam ekmekteki maya gibi" der ve devam eder:

"Onsuz hic biriniz ofke, huzursuzluk, sabir ve sefkat hakkinda hicbir sey ogrenemezdiniz. Bu nedenle bana odeme yapiyorsunuz ve bu nedenle onu ise aldim".
Uzerine dusunulmesi gereken sorular: 

- Hayatinizda su anda kim bu hikayedeki adam gibi? Eger kendinizi bu olasiliga actiysaniz,  onun size ogrettigi hangi dersleri gorebiliyorsunuz?
- Hayatinizda hic bu yasli adam gibi davrandiniz mi? Yanitiniz "evet"se, yakinlariniz, karsilastiginiz insanlar size nasil davrandilar? Kendinizi sefkat gosterilmis, onemsenmis ve onurlandirilmis hissettiniz mi? Yoksa size aynı öfkeyle davrandığı için  ilişkiniz  çıkmaza mı girdi? Bu davranışınızdan pişman mı oldunuz? Yoksa kendinizi haklı mı hissediyorsunuz?

7 Temmuz 2011

Kalamar Tava ve sosu...

KALAMAR  TAVA
Malzeme:
500gr.Kalamar
1Yemek kaşığı toz şeker
1Tatlı kaşığı karbonat
1/2 Limon
1Su bardağı un
Tuz
Kızartmak için sıvıyağ

Yapılışı:
İlk olarak temizlenip yıkanmış, halka doğranmış kalamarlar(ben buzlukta satılanlardan alıyorum) derin bir kaba alınır, üzerlerine şeker,karbonat ve limon suyu ilave edilerek ovulur bu arada köpürecektir iyice ovduktan sonra buzdolabına kaldırılıp 3-4 saat bekletilir..
Buzdolabından aldıktan sonra süzgeçe konulup suyu süzdürülür..Diğer tarafta unun içine tuz atılıp karıştırılır..Kalamarlar una bulanıp fazla unu silkelendikten sonra hafif ateşte bol kızdırılmış yağda altın sarısı rengi alana kadar kızartılır(rengine aldanap kızartma süresini 2-3dk.dan fazla uzatmayın tabağa aldıktan sonra rengini bulacaktır) ve servis tabağına alınarak sıcak servis yapılır..
PÜF NOKTALARI:
Kalamar kızartırken pişirme süresine çok dikkat edilmelidir çünkü çok çabuk yanar ve sertleşir..
Ayrıca bol yağda ve hafif ateşte kızartılması, kalamarların tavanın dibine değmemesi gerekir aksi taktirde siyahlaşıp lezzeti kaybolur..

YOĞURTLU SOS:
4yemek kaşığı yoğurt
2Yemek kaşığı mayonez
Birkaç diş ezilmiş sarımsak
1Yemek kaşığı galete unu veya bayat ekmekiçi
1/2 Limon suyu
tuz

Malzemenin hepsi karıştırılıp sos hazırlanır..Kalamarla birlikte servis yapılır..
Afiyet olsun..

Ev yapımı nutella...

 

nutella tarifi1 paket margarin
1 su bardağı şeker
7 yemek kaşığı nişasta
3 yemek kaşığı kakao
1 paket vanilya
1 çaybardağı kırılmış fındık içi
3 yumurta

Yapılışı,

Önce margarini eritip, soğuması için bir kenara bırakın.
3 yumurtayı blender ile köpürene kadar çırpın.
Şekeri ekleyin. Yumurtanın içinde eriyene kadar çırpın.
Eritilmiş ve soğutulmuş margarini ekleyin.
Vanilyayı ve kakaoyu ekleyip çırpmaya devam edin.
Karışıma nişastayı ekleyin.
Son olarak fındıkları ekleyin.
Yoğun bir kıvam aldıktan sonra bir kaba boşaltın.
2 saat kadar buzdolabında bekletin.

Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor bana...Charles Baudelaire...

 



 

Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor bana...Charles Baudelaire...

Boğaz ağrısına karşı masajlar... Sevgili hocam Hakan Onumdan...

http://youtu.be/RyNWObLvDQQ

Bir düşünceye sıkı sıkı tutunmalı mı?..



Buda,  yeni öğrencilerine bir oğlu olan dul babayı anlatırdı. Adam bir iş  seyahatindeyken, hırsızlar evine girmiş, evi yakmış ve oğlunu kaçırmış.  Baba eve döndüğünde, evinin kül olduğunu ve oğlunun da yanıp ondan  geriye yalnızca küllerinin kaldığını düşünmüş. Kalbi kırılan baba,  külleri toplamış ve yanından hiç ayırmadığı çok güzel bir kavanoza koymuş.

Biraz  zaman geçmiş, oğlu hırsızların elinden kaçmış ve eve, babasına koşmuş.  Gece geç saatte eve gelen çocuk, kapıyı çalmış. Baba, derin uykusundan  uyanmış ve seslenmiş, ''Kim o?'' Oğlu yanıtlamış, ''Benim, baba,  oğlun.'' Acıyla öfkelenen baba, kötü kalpli bir çocuğun ona numara  yaptığını düşünerek, oğlunu kapıdan kovmuş. Oğlu kendini anlatmaya  çalışmış, ama baba dinlememiş. Sonunda çocuk bir daha dönmemek üzere  oradan ayrılmış.

Bu öyküden sonra, Buda yeni öğrencilerine şöyle  derdi: ''Bazen gerçek olduğunu düşündüğünüz bir şeye öyle sıkı  tutunursunuz ki, gerçek kapınıza geldiğinde, onu içeri almazsınız.''