4 Ekim 2011

Karamsarlıgı ögrendigimiz gibi iyimserligi de ögrenebiliriz...

 

Mutlu Olmak Ögrenilebilen Bir Sey mi?

Küçük seylere dikkat ögrenilebilen bir seydir, insanlar, içinde yasadıkları ortama, aldıkları egitime göre birtakım küçük seylere dikkat etmeyi ögreniyorlar. Çiftçiler, hekimler,terziler, dedektifler, kendi ugraslarıyla ilgili küçük ipuçlarını degerlendirmeyi ögrenebiliyorlar. Küçük seylere dikkat etmeyi ögrenebilen insan, bunlar karsısında mutlu veya mutsuz olmayı da ögrenebilir. Bazılarımız, küçük seylere dikkat etmeyi ve bunlar karsısında mutsuz olmayı ögrenmis bulunuyoruz. Bazılarımız ise aynı küçük seylere dikkat edip mutlu olmayı ögrenmis bulunuyoruz.

Yani bazıları bardagın yarısı bos diye esef etmeyi, bazıları ise yarısı dolu diye sevinmeyi, sükretmeyi ögrenmis. Dogustan iyimser veya kötümser olmuyoruz. Belirli durumlar karsısında iyimser veya kötümser olmayı çesitli yollarla ögreniyoruz. Örnegin, büyüklerimizi model alarak ögreniyoruz.

Bir dügüne giden insanların, bir seyleri övmekten çok, negatif elestiri yönelttiklerini görürüm. Ufacık ufacık ayrıntıları yakalayıp kurabiyeleri, limonataları, gelinin, damadın kasını, gözünü, kayınvalidelerin elbiselerini elestirdiklerini duyarım, insanlar elestiriyorlar, elestiriyorlar, ondan sonra da "Amann bize ne, Allah mesud etsin" diyorlar. (iyi de, su 'bize ne'yi en basta demeyi ögrenebilir miyiz acaba?

Eger bir insan genelde kötümser, karamsar ise, galiba zamanla bu karamsarlıgı destekleyecek yönde küçük ayrıntıları fark eder hale geliyor. Negatifi vurgulaya vurgulaya, yasama negatif bir bakıs tarzı gelistiriyor. Bu durumun sonucunda da, arabesk sarkılarda duydugumuz "batsın bu dünya" tavrı çıkıyor ortaya.

Karamsarlıgı ögrendigimiz gibi iyimserligi de ögrenebiliriz.

 

Üstün Dökmen

Kağıtta pastırma...

 

8 dilim
pastırma

1 dilim
domates

1 dilim ince kabuksuz
limon

1 çay kaşığı kıyılmış maydanoz

Pastırmayı alüminyum
folyo ya da yağlı kağıdın ortasına dizin üzerine
domates
ve
limon
u
koyun
. Maydanozu da serpip kağıdı
pastırma
nın üzerine kapatın, uçlarını sıkıştırın. Tavada alt ve
üstünü çevivrerek bir kaç dakika pişirin.

Ve yaşamı paylaşmak gerek… Alınacak ve verilecek tek şey ise sevgi, mutluluk ve kahkaha olmalı.

Tang Hanedanı zamanında Mutlu Çinli veya Güleç Buda olarak adlandırılan şişman bir adam vardı.

Bu Hotei’nin, kendisine Zen Ustası sıfatı vermek veya etrafında mürid toplamak gibi bir derdi yoktu. Onun yerine, sırtında içi tatlı, meyve ve şekerleme dolu bir torba ile sokaklarda yürüyordu.

Bunları etrafını sarıp oyunlar oynayan çocuklara dağıtıyordu.

Ne zaman kendisini Zen’e adamış birini görse elini uzatıp “Bana bir lira ver” diyordu. Ve eğer birisi ona başkalarına ders vermek üzere tapınağa geri dönmesini söyleyecek olursa yine şöyle diyordu “Bana bir lira versene”.

Bir defasında, oyun işine dalmışken bir başka Zen Ustası ordan geçiyordu ve sordu: “Zen’in anlamı nedir?”

Hotei cevap olarak hemen torbasını yere koyup sustu.

“Peki” dedi diğeri “Zen nasıl hayata geçirilir?”

Mutlu Çinli hemen torbasını omuzuna atıp yoluna devam etti.

Sadece yaşa, paylaş ve gül…

Yaşamı da hayata geçirmek gerek.

Yaşam  feragat ederek yaşanmıyor, tüm duyularla deneyimlemek gerek… Yaşamı tatmak, işitmek, görmek, koklamak ve yaşama dokunmak gerek.

Her ne ise seni kapalı tutan çık içinden; evden çık, işyerinden çık, küskünlüğünden, öfkenden çık, zihnindeki tüm engellerin içinden çık… yaşamın içine adım at. Kalk ve hemen şimdi yap; yarın için bugün dün’dür ve bil ki unutur sessizce.

Yaşamı deneyimlemek için tam merkezde, içinde olmak gerek. Bak bakalım merkezinde kim ya da ne var. Merkez sende değil dışındaysa o deneyim de sana ait değil artık. Geri dön merkezine ve ayaklarını yere sağlam bas. Kim olduğunu hatırla. Bu yaşam sana ait.

Unutma, her ne ise bizi yaşamdan korkutan her an peşimizde olacak. Korkuyu ve endişelenmeyi bırak.

Ve yaşamı paylaşmak gerek… Alınacak ve verilecek tek şey ise sevgi, mutluluk ve kahkaha olmalı.

http://intouchcoaching.wordpress.com/2011/05/31/gulen-buda-yolda-kalpatru-agacina-rastlarsa/

Kaynak: Melike Doğar

Herkes papatyaya sorar SEVİYORMU? SEVMİYOR MU? Diye.......



Sadece 3günlük ömrü olan kelebek papatyaya aşık olur ancak öleceğine saatler kala SENİ SEVİYORUm der.Papatya sadece bende diyebilir ve kelebek ölür.O'nu sevdiğimi neden zamanında söyleyemedim diye papatya üzüntüsünden hasta olur,yapraklarını dökmeye başlar.Döktüğü her yaprakta SENİ SEVİYORUM der.Sonunda ölür.İşte ogünden sonra birbirini sevdiğini söyleyemeyen herkes papatyaya sorar SEVİYORMU? SEVMİYOR MU? Diye.......?Gec kalmayın :)))))

Haaaaahahahahahh... Günün fotosu...04/10/2011

Bloğumun birinci yıldönümü kutlu olsun... Mum üfleyeceğim herkes bir dilek dilesin...

Arkadaşlar geçen sene 2 ekim cumartesi sabahı bloğumun açılışını yaptım... Uzun süre aklımda olan blog açma düşüncesi son bir ivmeyle hayata geçti... Yine face'ten tanıştığım Leyla Hun adlı bir arkadaşım filleri çok sevdiğinden bahsetmişti... Bende de bir dolu fil resimleri olduğundan fil resimlerini face  sayfama koydum ama içime sinmedi... Dedim ki blog açayım oraya koyayım... Her şey derli toplu dursun... İşte herşey öyle başladı...  Arkasından devam edeyim etmeyeyim mi diye tereddüt ettğim bir dönem geldi... Burada da Tunç Hamurkaroğlu adlı bir arkadaşım '' haydi haydi biraz cesaret devam et '' diye beni gaza getirdi...

 İlk başta sadece gezi yazılarımdan oluşmasını hedeflediğim bloğum karikatür, şiir, ruhsal büyüme gibi diğer alanlara da sıçramamla zenginleşti ...Şu anda günde ortalama 1000 hit alan  bloğumu çok seviyorum... Beni arkadaşlarına tavsiye edenler, her gün uğrayanlar,  üşenmeden iletilerimi beğenen ve okuyan herkese teşekkür ederim... İyi ki varsınız...

Sloganımızı unutmayalım... güldürürken düşündüren blog... blog zamazingo... bizden ayrılmayın... 

Adettendir bugün doğanlara şöyle bir bakalım

2 Ekim Doğumlular
* 1869 - Mahatma Gandi, Hindistan'ın bağımsızlık lideri (ö. 1948)
* 1904 - Graham Greene, İngiliz romancı (ö. 1991)
* 1910 - Cahit Sıtkı Tarancı, Türk şair (ö. 1956)
* 1951 - Sting, İngiliz müzisyen
* 2010- Zamazingo-Anette'in dünyasına hoşgeldiniz

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, onu özleyecek, düşünecek, merak edeceksiniz...



Birine “Seni seviyorum” dediğinizde hakkını vereceksiniz.  Bir kere onu gerçekten seviyor olmanız lazım.  Yani öyle dokununca geçiverecek arzularla falan karıştırmayacaksınız.

Seni seviyorum” öyle “Kendine iyi bak” gibi bir söz değildir.  Laf olsun diye söylenen...

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, bir saat eksik uyumayı göze alabileceksiniz onu daha çok görmek uğruna.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, elini tutmak da önemli olacak başka şeyler kadar.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, onu özleyecek, düşünecek, merak edeceksiniz.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, ona sürprizler yapmayı, ufak hediyeler almayı ihmal etmeyeceksiniz.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, ona şiirler okuyacak hatta kabiliyetiniz varsa, yazacaksınız da.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, belki ömrünüzün sonuna kadar değil ama hiç olmazsa yarın, öbür gün de seveceğinizden emin olacaksınız.

Birine “Seni seviyorum” dediğinizde, aynı zamanda “Free takılalım” da diyemeyeceğinizi bileceksiniz.

Nasıl?
Çok mu zor?
Fazla mı zahmetli?

İnsanın birini sevip sevmediği tam da böyle belli oluyor arkadaşlar. Sevmeyince “iş” gibi geliyor bütün bu saydıklarım.

O zaman “Seni seviyorum” demeyeceksiniz. Bu kadar basit. Bir gün farkında olmadan bütün bunları yapıyor olduğunuzu görünceye kadar.

 

pAKİZE sUDA

Kim geelmiş?!! Kim gelmiş?!!