30 Aralık 2011
Bazen nereye gittiğinizi bilmediğimiz zamanlar olur ya,
Bazen nereye gittiğinizi bilmediğimiz zamanlar olur ya iste o an icinizde hangi duygular ve yanınızda kimler var bir bakın .
Çünkü bir yolcunun nereye yol aldığını bilmek için yanındakilere bakmak yeter.
İnşallah iyiliğe yolculuk edersiniz
İnandığı şeyi yapan insanın enerjisi asla tükenmez.
İnandığı şeyi yapan insanın enerjisi asla tükenmez. Goethe
Karşınızdaki kişiyi ilk buluşmada hangi soruları sorduğunuzda daha iyi anlarsınız?
Karşınızdaki kişiyi ilk buluşmada hangi soruları sorduğunuzda daha iyi anlarsınız? İlk buluşmalarda sessiz kalarak onu tanımak yerine, neşeli ancak size fikir veren şu soruları sorun..
1. En çok izlemeyi sevdiğin favori TV programı, film, tiyatro oyunu ya da müzik türü ne? Bu soru onun duygusal yönü, dünyaya bakış açısı hakkında size bilgi verir.
İzledikleriniz ile dinledikleriniz arasında benzerlik ya da farklılık olup olmadığını anlamaya, dünyaya aynı pencereden bakıp bakmadığınızı anlamaya çalışın.
2. Yaptığın işi seviyor musun? “Ne iş yapıyorsun?” gibi üstü örtülü bir soru yerine onun kişiliği hakkında bilgi verecek bu tür bir soru sormanız onu daha iyi tanımanızı sağlacak. Kariyeriyle ilgili birkaç farklı soru sorarsanız, hoşlandığı ve hoşlanmadığı davranışlar, nelere kızdığı, güçlü olduğu durumlar, nasıl mutlu olduğu gibi konular hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bazen ona “İnsanların hayallerinden ibaret olduğunu düşünüyorum” gibi cevap şeklinde sorular da sorabilirsiniz.
3. İlişki de açıklık senin için ne anlam ifade ediyor? Genellikle bu konuda konuşmaya başladığınızda önceki ilişkilerinizden örnekler verirsiniz. Her ikinizde bir elmanın yarısı gibi mi olmak istiyorsunuz? Bu soruyu sorarken şu açıklamayı yapmanızı öneririz. “Bu soru senin için biraz erken olabilir ancak daha önce buluştuğum kişiler ilişkimizden ne beklediklerini bilmiyorlardı. Benden beklediği şeyleri yaptığı umarak görüşmeye devam ettik. Açıkçası bu şekilde yürümedi.” Onun size vereceği cevap beklentilerinizi değerlendirmenizi ve gelecekteki kalp kırıklıklarını önlemenizi sağlayacak.
4. Para kazanmak zorunda olmasaydın, hayatta ne yapardın? Buluşmalarda umutlar, hayaller hatta pişmanlıklar aranızdaki buzları eritir. Geçmişteki piyano çalma tutkunuz ya da seyahat etme isteğinizle ilgili cevabınız sizin ruh halinizi yansıtır. Paylaştıklarınızla gün geçtikçe ortak amaçlar ve ilgi alanlarınız oluşur.
5. En çok utandığın anı benimle paylaşır mısın? Bu eğlenceli soru keyifli sohbetin kapılarını açar. Bu tür sakarlıkların ilk buluşmada anlatılkması ilk buluşmada rahatsız edici gelebilir. Sizin yanlış anlaşılmanızı sağlamayan, herkese paylaşabileceğiniz ufak tefek sakarlıkları paylaşmanızda bir sakınca yok.
Bu tür ufak tefek sohbetler ilişkinizin ne kadar süreceği konusunda size bilgi verecek ve siz de strese girmeden daha rahat şekilde mutlu bir birlikteliğe adım atabileceksiniz
1. En çok izlemeyi sevdiğin favori TV programı, film, tiyatro oyunu ya da müzik türü ne? Bu soru onun duygusal yönü, dünyaya bakış açısı hakkında size bilgi verir.
İzledikleriniz ile dinledikleriniz arasında benzerlik ya da farklılık olup olmadığını anlamaya, dünyaya aynı pencereden bakıp bakmadığınızı anlamaya çalışın.
2. Yaptığın işi seviyor musun? “Ne iş yapıyorsun?” gibi üstü örtülü bir soru yerine onun kişiliği hakkında bilgi verecek bu tür bir soru sormanız onu daha iyi tanımanızı sağlacak. Kariyeriyle ilgili birkaç farklı soru sorarsanız, hoşlandığı ve hoşlanmadığı davranışlar, nelere kızdığı, güçlü olduğu durumlar, nasıl mutlu olduğu gibi konular hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bazen ona “İnsanların hayallerinden ibaret olduğunu düşünüyorum” gibi cevap şeklinde sorular da sorabilirsiniz.
3. İlişki de açıklık senin için ne anlam ifade ediyor? Genellikle bu konuda konuşmaya başladığınızda önceki ilişkilerinizden örnekler verirsiniz. Her ikinizde bir elmanın yarısı gibi mi olmak istiyorsunuz? Bu soruyu sorarken şu açıklamayı yapmanızı öneririz. “Bu soru senin için biraz erken olabilir ancak daha önce buluştuğum kişiler ilişkimizden ne beklediklerini bilmiyorlardı. Benden beklediği şeyleri yaptığı umarak görüşmeye devam ettik. Açıkçası bu şekilde yürümedi.” Onun size vereceği cevap beklentilerinizi değerlendirmenizi ve gelecekteki kalp kırıklıklarını önlemenizi sağlayacak.
4. Para kazanmak zorunda olmasaydın, hayatta ne yapardın? Buluşmalarda umutlar, hayaller hatta pişmanlıklar aranızdaki buzları eritir. Geçmişteki piyano çalma tutkunuz ya da seyahat etme isteğinizle ilgili cevabınız sizin ruh halinizi yansıtır. Paylaştıklarınızla gün geçtikçe ortak amaçlar ve ilgi alanlarınız oluşur.
5. En çok utandığın anı benimle paylaşır mısın? Bu eğlenceli soru keyifli sohbetin kapılarını açar. Bu tür sakarlıkların ilk buluşmada anlatılkması ilk buluşmada rahatsız edici gelebilir. Sizin yanlış anlaşılmanızı sağlamayan, herkese paylaşabileceğiniz ufak tefek sakarlıkları paylaşmanızda bir sakınca yok.
Bu tür ufak tefek sohbetler ilişkinizin ne kadar süreceği konusunda size bilgi verecek ve siz de strese girmeden daha rahat şekilde mutlu bir birlikteliğe adım atabileceksiniz
Başını belaya sokma, Daha yüksek hedeflerin olsun, İşine odaklan,Sağlık için egzersiz yap,Takım çalışmalarına katıl,Arkanı kollaması için Ortağına güven, Uzan ve gevşe, Yağmurlu günler için tedbirli ol,Patronun ortalıktayken her zaman gülümse, Hiçbir şey imkansız değildir...
1) Başını belaya sokma.
2) Daha yüksek hedeflerin olsun
3) İşine odaklan.
4) Sağlık için egzersiz yap.
5) Takım çalışmalarına katıl.
8) Uzan ve gevşe.
9) Patronun ortalıktayken her zaman gülümse
10) Hiç bir şey imkansız değildir.
11) Bu yıl tüm imkansız dedikleriniz olsun…
12) Yeni yılınız kutlu olsun …
2) Daha yüksek hedeflerin olsun
3) İşine odaklan.
4) Sağlık için egzersiz yap.
5) Takım çalışmalarına katıl.
6) Arkanı kollaması için ortağına güven.
7)Yağmurlu günler için tedbirli ol.
8) Uzan ve gevşe.
9) Patronun ortalıktayken her zaman gülümse
10) Hiç bir şey imkansız değildir.
11) Bu yıl tüm imkansız dedikleriniz olsun…
12) Yeni yılınız kutlu olsun …
Hayatı yaşarken karşımıza çıkan herhangi bir insanla kurduğumuz ilişkilerin her biri Hayata Hizmet Etmek için bir şanstır...
Hayatı yaşarken karşımıza çıkan herhangi bir insanla kurduğumuz ilişkilerin her biri Hayata Hizmet Etmek için bir şanstır. Kendi dışındaki diğer insanları sadece nesneler olarak görecek kadar bir koşuşturma içinde ve sadece kendi çalışmalarınızla ilgiliysen karşına çıkan her insanla ilgilenmeden, onlara selam vermeden, iyi davranmadan geçip gidiyorsan, gözlerindeki ışığı görmeye bile vaktin yoksa o zaman çok büyük bir fısatı da kaçırıyorsun demektir.
Alış Veriş Merkezi'ne gittiğinde kapıdan geçerken Güvenlik Görevlisi'ne selam vermiyorsan, Markette bir insana küçücük de olsa yardım edemiyorsan ya da tanıdığın birini gördüğünde görmezden gelip uzaklaşıyorsan neyi kaçırdığını bilemezsin. Hayata Hizmet Etmek için önüne gelen bir fırsatı ıskaladın demektir belki de. İçinden gelerek, hakiki bi.r niyetle bir an durup o insanın gözlerine bakarak, yürekten bir selam vererek ona önemli olduğunu hissettirebilirsen, onu kabul ettiğini ve onayladığını ufak bir mimikle bile belli edersen kutsal bir anı yakaladığının farkına varacaksındır.
Hayata Hizmet belki bu kadar kolaydır. Kim bilir? Kısacası her insan bir fırsattır. Her insan Evrenin bir parçasıdır. Her parça Bütünü tamamlayan bir öneme haizdir. İster hoşlan ister hoşlanma o olmadan Bütün eksik kalacaktır. 'Yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmenin' farkına varmak Hayata Hizmet Etmenin alfabesi olacaktır. Bütünlemek, birleştirmek, hizmet etmek kutsal bir işe koyulmaktır.
Sözün özü; 'karşılaştığımız her varlık (bitki, hayvan, insan vb) kutsaldır' düşünce ve duygusunu içimizde yaşattığımız her an Hayata Hizmet Ediyoruz demektir.
Enerji Alanımızı bu niyet, duygu ve düşünceyle doldurup şarj ettiğimizde Birliğe sevgi, kabul ve onayı aktarmış oluruz.
Hayata da Hizmet Etmiş oluruz.
Bir insanın gerçek tekâmül seviyesi, her zaman ki göründüğü hali değildir. Karşılaştığı herhangi bir olayda nereye kadar düşebiliyorsa, düştüğü yer, onun gerçek seviyesidir...
Her birimizin iç dünyasında bizleri yöneten ve aslında arıtılması gereken birçok duygu ve düşünce vardır. Toplum içinde değişik maskelerimizle bunları saklamaya, kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışırız. Bu davranışımızın altında, bilgi yetersizliği, kendimize olan güvensizlik, çıkarlarımızı korumak, kendimizi başkalarına beğendirmek, sevdirmek ve daha birçok neden yatar. Bu nedenlerden dolayı diğer insanların gerçek yüzümüzü görmelerini istemeyiz. Dış dünyaya karşı hep mükemmeli oynarız!. Her zaman sevgi doluyuz!..
Taa ki, günün birinde birisi gelip bizim nasırımıza basıncaya kadar. O zaman gerçek yüzümüz, seviyemiz ortaya çıkar. Bir bilge, “Bir insanın gerçek tekâmül seviyesi, her zaman ki göründüğü hali değildir. Karşılaştığı herhangi bir olayda nereye kadar düşebiliyorsa, düştüğü yer, onun gerçek seviyesidir.” diyor. İnsanın görevi bu seviyeyi devamlı olarak yukarılara çekmek olmalıdır. Bir anlamda yükselmek, olgunlaşmak budur.
Evrensel yasalara göre elbet ki yaşantımızda karışıklıklar, engeller ve düşüşler her zaman olacaktır. Ancak o zaman, kendimizin nerede olduğunu görebiliriz, bilebiliriz. Hedefimiz; “sahte benimizin farkına vararak, onun esiri olmadan, gerekli değişim ve dönüşümü yaparak, gerçek benimize doğru yol almak” olmalıdır.
Ne demiş sevgili Mevlâna; “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!..” Sonuçta olduğumuz gibi görünmeliyiz
Akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz...
Dişi aslan Hayvanlar bir gün, Kim daha çok çocuk doğurabilir? diye çekişmeye başlarlar.
Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun, diye sorarlar aslana. Bir, diye yanıtlar dişi aslan. Fakat ben aslan doğururum.
Dersimiz; Nitelik nicelikten önemlidir.
Yengeç ile annesi Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum? diye sorar anne yengeç çocuğuna. Düzgün yürüsene, der. - Pekala anne, der çocuk. - Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.
Dersimiz: hareketler sözlerden önde gelir
Aslan, Koyun, Kurt ve Tilki Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Eve, diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır, diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor.
Dersimiz: akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz.
Kazlar ve Turnalar Kazlar ve turnalar, bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
Dersimiz: yakalananlar her zaman suçlu olanlar değildir.
Hasta geyik Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca, kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şey kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür.
Dersimiz: Bazen iyi şeyler paylaşıldıkça bitebilir, elimizdekinin değerini bilelim.
Farelerin toplantısı Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiç biri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken, farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der. Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak?
Dersimiz; İyi plan yapmak ayrı, o planı gerçekleştirmek ayrıdır.
İnsanlar İnsan olduğunu: Çocukken; Masal'lardan, Büyüyünce; Kitap'lardan, İhtiyarlayınca da arkalarında kalan yaşamlarından öğrenirler.
Günün Sözü: Okumayan, düşünmeyen, ders almayan insanın zararı büyük olur.
Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun, diye sorarlar aslana. Bir, diye yanıtlar dişi aslan. Fakat ben aslan doğururum.
Dersimiz; Nitelik nicelikten önemlidir.
Yengeç ile annesi Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum? diye sorar anne yengeç çocuğuna. Düzgün yürüsene, der. - Pekala anne, der çocuk. - Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.
Dersimiz: hareketler sözlerden önde gelir
Aslan, Koyun, Kurt ve Tilki Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Eve, diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır, diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor.
Dersimiz: akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz.
Kazlar ve Turnalar Kazlar ve turnalar, bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
Dersimiz: yakalananlar her zaman suçlu olanlar değildir.
Hasta geyik Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca, kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şey kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür.
Dersimiz: Bazen iyi şeyler paylaşıldıkça bitebilir, elimizdekinin değerini bilelim.
Farelerin toplantısı Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiç biri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken, farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der. Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak?
Dersimiz; İyi plan yapmak ayrı, o planı gerçekleştirmek ayrıdır.
İnsanlar İnsan olduğunu: Çocukken; Masal'lardan, Büyüyünce; Kitap'lardan, İhtiyarlayınca da arkalarında kalan yaşamlarından öğrenirler.
Günün Sözü: Okumayan, düşünmeyen, ders almayan insanın zararı büyük olur.
Bir seferinde bir öğrencisi Konfüçyüs’e, nasıl mutlu olunacağını, nasıl saadete erişileceğini sormuştu...
Bir seferinde bir öğrencisi Konfüçyüs’e, nasıl mutlu olunacağını, nasıl saadete erişileceğini sormuştu. Konfüçyüs,”Garip bir soru soruyorsun, bunlar doğal şeylerdir. Hiçbir gül, nasıl bir gül olunacağını sormaz.” Dedi.
Üzüntü ve mutsuzluk sözkonusu olduğu sürece mezarında yeterli zamanın olacak; o zaman doya doya mutsuz olabilirsin. Fakat canlıyken tam olarak canlı ol. Bu bütünlükten ve yoğunluktan mutluluk ortaya çıkacaktır ve mutlu adam kesinlikle dans etmeyi öğrenir. O zaman bu gezegenin tümü olgunlaşır, bilinçlenir. Üzüntülü ve mutsuz adamın kesinlikle bilinci olmaz, onun için bulanıktır, donuktur, ağırdır, karanlıktır. Sadece kalpten bir şekilde güldüğünde, ansızın patlayan bir flaş gibi tüm karanlık kaybolur. Gülerken sen hakiki sensin.
Üzüntülüyken orijinal yüzünü toplumun senden beklediği sahte bir kimlikle kaplıyorsun. Hiç kimse senin sokaklarda dans etmeye başlayacak kadar çok mutlu olmanı istemez. Hiç kimse senin kalpten bir şekilde kahkaha atmanı istemez, aksi taktirde komşular duvara vurmaya başlayacaktır, mutluluktan rahatsız olurlar çünkü… Mutsuz insanlar, mutsuz olmayan hiç kimseye tahammül edemezler.
Sokrates gibi insanların yegane suçu, muazzam bir şekilde mutlu insanlar olmalarıydı ve onların mutluluğu, mutsuz olarak yaşayan büyük kitlelerde çok büyük bir kıskançlık yaratmıştır. Kitleler böylesi mutlu insanlara tahammül edemez, onlar yok edilmelidir, çünkü onlar içlerinde sakladıkları başkaldırıdan korkuyorlar.
Bilge İyilere İyi, İyi Olmayanlara Da İyidir...
Bilgenin benliği yoktur,
Başkalarının benliğini kendinin yapar;
İyilere iyi,
İyi olmayanlara da iyidir;
Böylece iyiliğe ulaşır.
Sadık olana sadık,
Sadık olmayana da sadıktır;
Böylece sadakate ulaşır.
Bilge dünyayla uyum içindedir,
Dünyayı basitlikle yönetir.
Bilge dünyayla ilgilidir;
Kafası dünya için bulutludur.
İnsanların kulaklarını ve gözlerini kapadığı şeye,
Annenin çocuklarına baktığı gibi bakar.
Başkalarının benliğini kendinin yapar;
İyilere iyi,
İyi olmayanlara da iyidir;
Böylece iyiliğe ulaşır.
Sadık olana sadık,
Sadık olmayana da sadıktır;
Böylece sadakate ulaşır.
Bilge dünyayla uyum içindedir,
Dünyayı basitlikle yönetir.
Bilge dünyayla ilgilidir;
Kafası dünya için bulutludur.
İnsanların kulaklarını ve gözlerini kapadığı şeye,
Annenin çocuklarına baktığı gibi bakar.
İnsanın evi kendisidir...
* Sokakta yaşayan halimden korktum. Ne kadar vahşileşebileceğimi, açgözlü olabileceğimi, psikopatlaşabileceğimi gördüm. Bu beni çok tedirgin etti.
* Eşyalara ve insanlara verdiğimiz hak edilmemiş değer bizi değersizleştirir. Ve ciddiyet, genellikle aptallığın bir maskesidir.
* Günlerce yıkanmadım. Kirli giysileri üzerimden çıkarmadım. Ama şunu anladım ki, esas kirlenen ruhumuzdur. İnsanın ilk evi kendisidir. Oradan başlamalıdır temiz, tertipli olmaya.
* Bütün oyunlar bir yerde gerçeğe dönüşür ve hile yaparak kazanmanız imkansız hale gelir.
ANILARIN AĞIRLIĞINDAN KURTULMAK İÇİN YAZDIM
- Kitaptaki hicvi çok sevdim. Bazı yerlerinde kahkahalarla güldüm. Amerikan toplumuna yönelik komik tespit ve taşlamalar var. 'Keşke daha fazla olsaydı,' diyor insan... - Bu evsizlik günlerinde ben gerçekten sağlığımı biraz kaybettim. Türkiye'ye döndüğümden beri çok sık hasta oluyorum. Ruh sağlığımı da muhtemelen kaybetmişimdir. (Kahkahalarla gülüyor.) Ama şöyle iyi bir tarafı oldu bu tecrübenin: Ciddiyet diye takındığımız şeyin, çoğunlukla ahmaklığın bir maskesi olduğunu anladım. Bu saçma ciddiyetten uzaklaşmamı sağladı bu süreç. Ama en önemli kazanımım olarak şunu görüyorum: Evsizlere daha yakından bakmak için yola çıkmışken, onların aynasında kendimi gördüm. Ve gördüğüm kişiden korktum. Ne kadar vahşileşebileceğimi, açgözlü olabileceğimi, psikopatlaşabileceğimi gördüm; içimdeki canavar beni ürküttü. Ve anladım ki, eşyalara ve insanlara verdiğimiz hak edilmemiş değer bizi değersizleştirebiliyor.
- Zor olmadı mı evsizliğin ruh halinden kurtulmak? - Üzerinizden çıkaramadığınız kıyafetler, taşıdığınız karton bardak, bir zaman sonra sizin bir parçanız oluyor ve onu kaybettiğinizde bile üzülüyorsunuz; size acı veren sevgililerinizden ayrıldığınızda olduğu gibi. Şunu anladım: Aslında insanın ilk evi kendisi, ruhu ve bedenidir. Oradan başlamalıdır temiz, tertipli olmaya. Bunu biraz acıklı yoldan öğrendim. Şunu da söylemeliyim. Bu deneyimi yaşamak, yazmaktan daha önemliydi. Anıların ağırlığından kurtulmak için yazdım. Okuyanlar, biraz güler, biraz üzülürlerse ama en çok da düşünürlerse mutlu olurum. Yoksa bir edebi şaheser ortaya koymak değildi niyetim.
Ibrahim Altay'ın Tuluhan Tekelioğluyla yaptığı röportajdan alıntıdır...
http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2011/11/12/insanin-evi-kendisidir?paging=4
Bir çocuk bulutu pamuklu şeker sanır...
sapsarı bir kedi geçer usulca
ayaklarıma değerek
bir çocuk
bulutu
pamuklu şeker sanır
bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
bir yağmur sonrasının yalınlığı
benzer birbirine
dar gelir sokaklar içimize
biz ise
hayata sığmayız
kalabalık semtinde kentin
biri sizi "en güzel ben fal bakarım"
çığırışı yapar
bir kısrak doludizgin gelip geçer
önümüzden
Celal İnal...
ayaklarıma değerek
bir çocuk
bulutu
pamuklu şeker sanır
bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
bir yağmur sonrasının yalınlığı
benzer birbirine
dar gelir sokaklar içimize
biz ise
hayata sığmayız
kalabalık semtinde kentin
biri sizi "en güzel ben fal bakarım"
çığırışı yapar
bir kısrak doludizgin gelip geçer
önümüzden
Celal İnal...
HER ŞEY YERLİ YERİNDEDİR OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ.
YENİ YILI KARŞILARKEN BİR GECEDEN,
BİR GÜNE DÖNÜNCE YENİLENMEZ HAYAT,
BİR SAYI DEĞİŞTİ DİYE DEĞİŞMEZ ZAMAN,
ADI YENİ OLUNCA,
YENİLENMEZ ÖMÜR...
HER ŞEY YERLİ YERİNDEDİR OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ.
NİYETLERDİR DEĞİŞTİRİR BAKIŞI,
BAKTIĞINDIR, GÖRDÜĞÜN, SEÇTİĞİNDİR GELECEK...
BAZEN ŞÜKÜRDÜR MUTLULUK.
BAZEN HUZURDUR KANAAT...
SEVİLMEK OLSA DA HEDEF...
SEVMEKTİR ÖĞRENMEN GEREKEN.
KAÇTIĞINDIR ÖĞRETMENİN...
DÜŞTÜĞÜNDÜR DERSİN.
FARKINDALIĞINDIR ÖĞRENDİĞİN...
ANLADIĞINDIR GELECEĞİN.
OL'DURACAKTIR TESLİMİYETİN.
yüksel köksal
Kestaneli Hindi Dolması ve İç Pilav...
MALZEMELER:
1 ayıklanmış tütsülenmiş hindi, (en fazla 3-4 kg.lık) Bundan daha büyük bir hindiyi evdeki elektrikli fırınlarda pişirmek pek başarılı olmuyor.
2 adet orta boy soğan, küp küp kesilmiş
200 gr.kıyma
½ kg. haşlanmış veya kızartılmış kestane
100 gr. pirinç
3 yemek kaşığı galeta unu
2 adet küp kesilmiş elma
Yarım bardak hindi suyu
½ kuzu minik minik kesilmiş kuzu ciğeri
Önceden haşlanmış hindi boynu, ciğer ve yüreği
Bir miktar margarin veya tereyağı
Bir limonun suyu ve 2-3 kaşık bal
Mutfak ipi
Fırnda pişme süresi yaklaşık 3,5 – 4 saat
YAPILIŞI:
-İlk işimiz hindi boynu ve sakatatlarını tuzlu suda bir süre beklettikten sonra yaklaşık 1 1/2 lt. su ile biraz tuz ve biber ekleyerek haşlamak. Bu işlem düdüklüde de yapılabilir. Haşlanan etleri ayıklanıp minik minik kesiyoruz. Çıkan suyu saklıyoruz. Bir gün önceden hazırlanabilir.
-Kuzu ciğerini biraz yağ ile az kavurup bir kenarda bekletiyoruz. Bir gün önce yapılabilir.
-Kestaneleri istediğimiz şekilde pişirip ayıklıyoruz. Bütün kalmalarına özen gösteriyoruz. Bir gün önceden hazırlanabilir.
-Pirincimizi suda bekletip süzüyoruz.
-Soğanları küp doğruyoruz.
-Elmaları da yaklaşık 1 parmak boğumu büyüklüğünde küpler halinde kesip hazırlıyoruz.
Soğanları biraz tereyağında pembeleştiriyor, ardından içine hindinin boyun ve sakatatlarını katıp kavurmaya devam ediyoruz. Ateşi iyice kısıpsırasıyla önce kestaneleri, sonra yarım bardak hindi suyunu, pirinci, galeta ununu ve en sonunda da kuzu ciğeri ve elmaları katıp 5-en fazla 10 dakika kapağı kapalı olarak pişiriyoruz. Tuz ve karabiberini ekliyoruz. Bütün bu işlemler bir gün önce yapılabilir.
Hindimizin içini ve dışını iyice tuz ve biberle ovuyoruz. İçini sıkıca hazırladığımız içle doldurduktan sonra boynunda ve gerisinde açıkta kalan delikleri mutfak ipi ve yuvarlak mutfak iğnesiyle dikiyoruz. Bacaklarını birbirine yaklaştırıp bağlıyoruz. En sonunda da biraz tereyağı veya margarin, limon suyu ve 2 yemek kaşığı balı hindinin üzerine elimizle ile iyice sıvıyoruz.
Kalınca bir aluminyum kağıdın içine hindiyi yerleştiriyoruz.Fırını 220 dereceye ısıtıp hindiyi kilogram başına 1 saat hesaplayarak pişiriyoruz. En sonunda folyoyu açıp üzerinin biraz daha kızarmasını sağlıyoruz.
Kalan içi da alüminyum yağlı kağıt içinde tepsiye yerleştiriyoruz. Ancak bunlar hindi kadar uzun süre fırında kalmamalıdır.
Servis yapacağımız zaman hindinin iplerini kesip bacaklarını da folyo kağıdı ile süslüyoruz.
İç Pilav
3 su bardağı pirinç
2 adet kuru soğan
250 gr. kuzu ciğeri,(minicik kesilmiş ve susuz , az yağda kapağı kapalı olarak en fazla 5-10 dakika kadar pişirilmiş olmalı)
2 tatlı kaşığı dolma fıstığı
1- 2 tatlı kaşığı tarçın
1 demet dereotu (arzu eden maydanoz da ekleyebilir)
Tuz- karabiber
1 çorba kaşığı kuş üzümü
4 bardak kadar su – pilav yaptığınız ölçüden çok az fazla su alabilir ve bu suyun 1bardağı tavuk veya hindi suyu olabilir)
3-4 çorba kaşığı sıvı yağ
Arzu edenler bir miktar haşlanmış kestane ek leyebilirler.
Aynen zeytinyağlı dolma içi hazırlar gibi soğanları incecik kıyıyoruz. Önce fıstıkları sonra soğanı ekleyerek sıvı yağda pembeleştiriyoruz. Ardından iyice yıkanmış ve ılık suda bekletilmiş pirincimizi katıp hep birlikte kavuruyoruz. Kuş üzümlerini ve tuzunu ekleyip bir çevirdikten sonra suyunu ilave edip tenceremizin kapağını kapatıyoruz. Aynen pilav pişirir gibi pişiriyoruz. Tenceremizi ocaktan aldıktan sonra karabiber, tarçın ve ince kıyılmış dereotunu ekliyoruz. Baharatları sonradan eklememizin sebebi kokularını kaybetmemeleri içindir. Yılbaşı için yapacağınız iç pilavınızı çukur bir tabağa boşaltıp ters çevirerek sofraya getirebilirsiniz.
Afiyet Olsun!
1 ayıklanmış tütsülenmiş hindi, (en fazla 3-4 kg.lık) Bundan daha büyük bir hindiyi evdeki elektrikli fırınlarda pişirmek pek başarılı olmuyor.
2 adet orta boy soğan, küp küp kesilmiş
200 gr.kıyma
½ kg. haşlanmış veya kızartılmış kestane
100 gr. pirinç
3 yemek kaşığı galeta unu
2 adet küp kesilmiş elma
Yarım bardak hindi suyu
½ kuzu minik minik kesilmiş kuzu ciğeri
Önceden haşlanmış hindi boynu, ciğer ve yüreği
Bir miktar margarin veya tereyağı
Bir limonun suyu ve 2-3 kaşık bal
Mutfak ipi
Fırnda pişme süresi yaklaşık 3,5 – 4 saat
YAPILIŞI:
-İlk işimiz hindi boynu ve sakatatlarını tuzlu suda bir süre beklettikten sonra yaklaşık 1 1/2 lt. su ile biraz tuz ve biber ekleyerek haşlamak. Bu işlem düdüklüde de yapılabilir. Haşlanan etleri ayıklanıp minik minik kesiyoruz. Çıkan suyu saklıyoruz. Bir gün önceden hazırlanabilir.
-Kuzu ciğerini biraz yağ ile az kavurup bir kenarda bekletiyoruz. Bir gün önce yapılabilir.
-Kestaneleri istediğimiz şekilde pişirip ayıklıyoruz. Bütün kalmalarına özen gösteriyoruz. Bir gün önceden hazırlanabilir.
-Pirincimizi suda bekletip süzüyoruz.
-Soğanları küp doğruyoruz.
-Elmaları da yaklaşık 1 parmak boğumu büyüklüğünde küpler halinde kesip hazırlıyoruz.
Soğanları biraz tereyağında pembeleştiriyor, ardından içine hindinin boyun ve sakatatlarını katıp kavurmaya devam ediyoruz. Ateşi iyice kısıpsırasıyla önce kestaneleri, sonra yarım bardak hindi suyunu, pirinci, galeta ununu ve en sonunda da kuzu ciğeri ve elmaları katıp 5-en fazla 10 dakika kapağı kapalı olarak pişiriyoruz. Tuz ve karabiberini ekliyoruz. Bütün bu işlemler bir gün önce yapılabilir.
Hindimizin içini ve dışını iyice tuz ve biberle ovuyoruz. İçini sıkıca hazırladığımız içle doldurduktan sonra boynunda ve gerisinde açıkta kalan delikleri mutfak ipi ve yuvarlak mutfak iğnesiyle dikiyoruz. Bacaklarını birbirine yaklaştırıp bağlıyoruz. En sonunda da biraz tereyağı veya margarin, limon suyu ve 2 yemek kaşığı balı hindinin üzerine elimizle ile iyice sıvıyoruz.
Kalınca bir aluminyum kağıdın içine hindiyi yerleştiriyoruz.Fırını 220 dereceye ısıtıp hindiyi kilogram başına 1 saat hesaplayarak pişiriyoruz. En sonunda folyoyu açıp üzerinin biraz daha kızarmasını sağlıyoruz.
Kalan içi da alüminyum yağlı kağıt içinde tepsiye yerleştiriyoruz. Ancak bunlar hindi kadar uzun süre fırında kalmamalıdır.
Servis yapacağımız zaman hindinin iplerini kesip bacaklarını da folyo kağıdı ile süslüyoruz.
İç Pilav
3 su bardağı pirinç
2 adet kuru soğan
250 gr. kuzu ciğeri,(minicik kesilmiş ve susuz , az yağda kapağı kapalı olarak en fazla 5-10 dakika kadar pişirilmiş olmalı)
2 tatlı kaşığı dolma fıstığı
1- 2 tatlı kaşığı tarçın
1 demet dereotu (arzu eden maydanoz da ekleyebilir)
Tuz- karabiber
1 çorba kaşığı kuş üzümü
4 bardak kadar su – pilav yaptığınız ölçüden çok az fazla su alabilir ve bu suyun 1bardağı tavuk veya hindi suyu olabilir)
3-4 çorba kaşığı sıvı yağ
Arzu edenler bir miktar haşlanmış kestane ek leyebilirler.
Aynen zeytinyağlı dolma içi hazırlar gibi soğanları incecik kıyıyoruz. Önce fıstıkları sonra soğanı ekleyerek sıvı yağda pembeleştiriyoruz. Ardından iyice yıkanmış ve ılık suda bekletilmiş pirincimizi katıp hep birlikte kavuruyoruz. Kuş üzümlerini ve tuzunu ekleyip bir çevirdikten sonra suyunu ilave edip tenceremizin kapağını kapatıyoruz. Aynen pilav pişirir gibi pişiriyoruz. Tenceremizi ocaktan aldıktan sonra karabiber, tarçın ve ince kıyılmış dereotunu ekliyoruz. Baharatları sonradan eklememizin sebebi kokularını kaybetmemeleri içindir. Yılbaşı için yapacağınız iç pilavınızı çukur bir tabağa boşaltıp ters çevirerek sofraya getirebilirsiniz.
Afiyet Olsun!
Nefes alıp verişimin farkındayım, bu en büyük zenginliğimdir...
Nefes alıp verişimin farkındayım, bu en büyük zenginliğimdir.
Affetmenin kendime verdiğim en büyük armağan olduğunun farkındayım ve yeni yıla, yeni bir başlangıca her şeyi affederek giriyorum.
Hayallerimi Kucaklamam İçin Uyandım ve Yepyeni Bir Ben Varım.:)
Affetmenin kendime verdiğim en büyük armağan olduğunun farkındayım ve yeni yıla, yeni bir başlangıca her şeyi affederek giriyorum.
Hayallerimi Kucaklamam İçin Uyandım ve Yepyeni Bir Ben Varım.:)
Güçlü olmak tek seçeneğiniz olana kadar, ne kadar güçlü olduğunuzu asla bilemezsiniz...
Güçlü olmak tek seçeneğiniz olana kadar, ne kadar güçlü olduğunuzu asla bilemezsiniz...
İnsanoğlu;
İnsanoğlu;
ağzından çıkan cümlelerin,
beyninden çıkan düşüncelerin,
bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse,
eminim çok daha dikkatli olurdu.
Einstein
ağzından çıkan cümlelerin,
beyninden çıkan düşüncelerin,
bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse,
eminim çok daha dikkatli olurdu.
Einstein
Kendimize Reiki Uygulaması...
Reiki bilgisi ve enerjisi karşınıza herşeyden önce kendi ihtiyacınız olduğu için çıkar. Reiki'yi düzenli uygulamak, her çakraya uygulamak çok önemlidir. Reikiyi bir bütün olarak ele alıp, hayatın bir parçası olarak görüp değerlendirmek ilerlenecek yolda çok farklı sonuçlar yaratabilir.
Alın , Gözler Ve Yanakların Üzeri (6.Çakra);
Göz problemleri, katarakt ve glokom, burun boşlukları, alın boşluğu, nezle, alerjiler, astım, beyin sinirleri, hipofiz bezi sorunlarında etkilidir
Şakaklar;
Kulaklarınızın hemen önünde iki ara çakra vardır. Ellerinizi şakaklarınıza gelecek şekilde bu çakralara yerleştirin. Bu pozisyon ile sağ ve sol beyin dengelemesi gerçekleşir. Çok rahatlatıcıdır ve tüm bedene etki eder. Kulak ağrıları, soğuk algınlığı ve yüksek ateşte etkendir.
Kulaklar;
Kulaklarla birlikte birçok organ daha tedavi olur. Soğuk algınlığı ve gripte, ağır işitme, kulak uğuldaması ve çınlamasında, denge bozukluklarında etkilidir.
Başın İki Yanı;
Ellerinizi başınızın sağ ve sol tarafına gelecek ve taç çakranızı açıkta bırakacak şekilde yerleştirin. Bu pozisyon baş ağrısı, göz problemleri, stres, sindirim sorunları, duygusal bozukluklar ve multiple skleroz içindir.
Baş Arkası;
Ellerinizi başınızın arkasına yerleştirin. Bu pozisyon baş ağrıları, göz problemleri, ateş, sinüsler, sindirim bozuklukları, korkular, fobiler, şok durumları ve depresyon içindir.
Boynun Yanları Ve Önü (5.Çakra);
Ellerinizi boynunuza yerleştirin. Tiroit bezi, bronşit, grip, üşütmeler, sinirlilik, nefes alma, kendini ifade etme ve iletişim içindir. Bu pozisyonu bir eliniz boğazınızda , diğeri boynunuzda olacak şekilde de uygulayabilirsiniz.
Kalp Çakrası (4.Çakra);
Ellerinizi köprücük kemiğinin üzerine yerleştiriniz. Bronşlar, stres, duygular, astım, korku, öksürük. Kalp, timüs, akciğerler, bronşit, savunma sistemi, dolaşım sistemi, lenfler, sağırlık, duygular, depresyonlar üzerinde etkilidir. Sevgiyi ve sevme gücünü, şefkati artırır.
Solar Pleksus (3.Çakra);
Ellerinizi göğsün hemen altına, kaburgaların bitimine yerleştiriniz. Karaciğer, safra kesesi, midenin bir kısmı, pankreas, dalak, sarılık, safra taşları, yüksek ve düşük şeker, anemi, lösemi, savunma sistemi, diyabet, grip. enfeksiyonlar, toksin atımı, üzüntü, öfke, depresyon, kronik şikayetler, denge bozukluları üzerinde etkilidir.
Karın Çakrası (2.Çakra);
Ellerinizi göbek deliğinizin üstüne gelecek şekilde yerleştiriniz. Ellerinizi altlı üstlü olarakta yerleştirebilirsiniz. Mide, bağırsaklar, karaciğer, dalak, sindirim sistemi, lenfler, şok, duygular, depresyonlar üzerinde etkilidir.
Kök Çakra (1.Çakra);
Üreme organları, bağırsaklar, yumurtalıklar, mesane, idrar yolu. dolaşım, sindirim, sağ kör bağırsak, göğüs tümörleri, kasılmalar, menopoz şikayetleri, prostat, sırt ağrıları, yumurtalık/rahim/mesane tümörleri.
Bacaklar;
Ellerinizi bacaklarınızın bedene yakın olan üst bölümünde, parmak uçları içeri tarafa yakın olarak (lenfler üzerine) koyun. Bu pozisyon tüm bacak problemleri içindir.
Dizler;
Ellerinizi dizlerinizin üzerine yerleştirin. Bu pozisyon eklem ve romatizma ayrıları, kireçlenme, menisküs, eklem iltihaplan ve varisler içindir.
Ayaklar;
Ellerinizi ayak bilekleriniz ve ayak tabanınızın orta bölümüne gelecek şekilde yerleştirin. Bu pozisyon ayak sorunları, yorgunluk, varis, romatizma ağrıları ve eklem rahatsızlıkları içindir.
Arka Sırt Bölgesi (4.Çakra);
Strese karşı etkilidir. Rahatlamayı sağlar, omurga ve boyun poblemlerinde etkilidir.
Adrenailn Bölgesi (3.Çakra);
Panik durumlarında , şiddetli ağrı durumlarında ellerinizi bu bölgeye koyabilirsiniz. Herhangi bir acil durumda kişi yüzüstü duruyorsa bu noktaya acil durum amacı ile Reiki verebilirsiniz. Adrenalin salgılanan bölge olduğu için kalp krizlerinde ve sok durumlarında da kullanılır.
Bel Bölgesi (2.Çakra);
Bel ağrılarında etkilidir. Eğer bel fıtığı gibi kronik bir sorununz varsa bu pozisyona ek olarak bacakların iki yanımda kullanabilirsiniz.
Kök Çakra (1.Çakra);
Hemoroid ve siyatik ağrılarında da kullanılır.
Hayatta en güzel şey olan sağlığın hepimizi kuşatmasını diliyorum...
Hayatta en güzel şey olan sağlığın hepimizi kuşatmasını diliyorum...
Sağlık varsa... Herşey var...
Sağlık yoksa... Hiçbir şey...
Sağlığın varsa, eninde sonunda ayağa kalkarsın, çalışırsın ,gezersin, hayatını yeniden kurarsın...
Ama sağlığın yoksa, sadece ilaç, doktor ve yatak olur tüm hayatın...
O yüzden hayatta en güzel ve en kıymetli şey olan sağlık adına üç kere...
Sağol... Sağol... Sağol diyerek ... HEPİMİZE YAĞMASINI DİLİYORUM...
Sağlık varsa... Herşey var...
Sağlık yoksa... Hiçbir şey...
Sağlığın varsa, eninde sonunda ayağa kalkarsın, çalışırsın ,gezersin, hayatını yeniden kurarsın...
Ama sağlığın yoksa, sadece ilaç, doktor ve yatak olur tüm hayatın...
O yüzden hayatta en güzel ve en kıymetli şey olan sağlık adına üç kere...
Sağol... Sağol... Sağol diyerek ... HEPİMİZE YAĞMASINI DİLİYORUM...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)