30 Kasım 2011

"Agadir" Ashkelon Andalusian Orchestra

http://youtu.be/EnD6MwTSdsI

Dikenli yollarda ayaklarımızı incitmeden yürümek...



Dikenli yollarda ayaklarımızı incitmeden yürümek en büyük dileğimizdir.

Bilgi Kitabı

Zeytinyağlı Kereviz (Portakallı)...

700 gr. Kereviz (1Ad. İri boy )

  •                    2 adet havuç

  •                    1 adet iri kuru soğan

  •                    1 çay bardağı bardağı zeytinyağı

  •                   1 adet büyük patetes

  •                    1 tatlı kaşığı şeker

  •                    1 yemek kaşığı un

  •                    ½ limon suyu

  •                    2 su bardağı portakal suyu

  •                    1 çay kaşığı tuz

  •                    Bir tutam maydanoz yaprağı

  • 2 yemek kaşığı bezelye (arzu edilirse)


  •    Hazırlanışı : Kerevizin kararmaması için ayıklar ayıklamaz unlu portakal ve limon suyuna  atın ve pişirmeden hemen önce süzün bu suyunu sonra tekrar kullanacağız, bu sayede fotoğraftaki gibi beyaz olacaktır


  • Yapılışı



    1. Kerevizleri ayıklayın ve küp küp doğrayın, pişirme işlemine geçene kadar belirttiğim gibi unlu portakal suyunda  bekletin. Pateteslerin kabuklarını soyduktan sonra kerevizler gibi doğrayın. Soğanı yemeklik doğrayın ve tencereye alın, zeytinyağı ve tuz ilave ederek pembeleşene kadar kavurun. Havuçları soyun ve enine halka halka doğrayın. Pembeleşen soğana havuçları ilave edin ve 1-2 dakika kavurun.
      Daha sonra kereviz ve patatesleri ilave edin. 1-2 kez karıştırın ve 2 su bardağı portakal suyu ile yarım limon suyunu ve  şeker  ilave edin. Arzu edenler yemeğin içine 2 yemek kaşığı bezelye de ilave edebilirler .
      Yüksek ateşte 1 taşım kaynatın ve ocağı en kısığa alarak kerevizler yumuşayana kadar pişirin. pişerken takip edin gerekirse su ilave edin , çok da sulu olmasın.Pişme süresi 30 - 40 dakika .Piştikten sonra 1 gece dolapta bekletirseniz lezzeti dahada güzel olacaktır. Soğuk olarak servis yapmanızı öneririm. Servis esnasında maydanoz yaprakları ile süsleyebilirsiniz. Afiyet olsun



Ben şunu bilir şunu söylerim...!!!

bumerangBen şunu bilir şunu söylerim...!!!
Kim ne yapıyorsa kendine yapıyor. Bugün başkalarının kötülüğünü istiyorsan, kötülüğü yaşayacak olan kişi yalnız kendindir...!!

 Başkaları için ne istiyorsan , bir gün döner sana gelir.

Bil ya da bilme.. ...

Bedelini mutlak ödersin

Bugün başkalarının iyiliğini istiyorsan, iyiliğiyaşayacak olan kişi yalnız kendindir

Hediyeni mutlaka alırsın...

Bil ya da bilme.. ...

Teyze dinlemede...

Biz gelecek için plan yaparken başımızdan geçen olaylar zinciri...

Bazen isteklerine erişememek, vazgeçmek ama kopamamak,
gülümsemek ama gülememek,

ağlamak ama ağladığını belli etmemek,

 sevmek kimi zaman ama sevdiğini söyleyememek,

sevilmek ama seni seveni sevememek,

 kızmak ama kızdığını incitememek,

Hayat...


Hayat...

Daha iyi olsun diye çalışıp çabalarken hızla geçen zaman dilimi...

Hayat...

Günlük işlere dalıp o yoğunlukta geri kalan kısmı yaşamayı unuttuğumuz kavram...

 Hayat...

Paran, sağlığın ve huzurun varsa güzel, yoksa yandı gülüm keten helva...

 Hayat...

doğumla ölüm arasındaki çizgi

Rehber arayanlar için 'dünya' kadar bilgi bu sitede...

Yurtdışına seyahate çıkmak, sadece tanınan tarihi eserlerin önünde poz vermek değildir” diye düşünen ancak gittiği ülkeleri ve şehirleri daha yakından tanımak için doyurucu bir kaynak bulamayanlar için yeni bir site kuruldu.
Şu anda Yayın Direktörü Özhan Yiğitler kontrolünde veri girişi yapılan gezegence.com çok yakında yayında olacak. Ayrıca gezegence.com ile; 8-11 Aralık 2011 tarihleri arasında İzmir Uluslararası Fuar Alanı'nda gerçekleştirilecek olan, 'Turizm Fuar ve Konferansı'nda olacağız. A235 stant numarasıyla 2. salondayız.


Yüzeysel bilgilerden, parça parça tanıtım yazılarından ve acentelerin fazla parlattığı turlardan sıkıldıysanız, gittiğiniz yerlerde ne giyeceğinizi, kutsal mekanlarda nasıl davranacağınızı bilmiyorsanız, kalacağınız otel hakkında bilginiz yoksa bu site tam size göre. Özhan Yiğitler bu alandaki boşluğu gördü ve gezegence.com sitesini kurmaya karar verdi. Ama tek başına değil, dünyanın dört bir yanından Türkçe konuşabilen 200’e yakın iş ve içerik ortağıyla birlikte.

Özhan Yiğitler, bilgisayar kitapları çevirmiş ve yazmış. Uzun yıllar Microsoft’ta çalışmış. İrlanda'da Windows’u Türkçeleştirme projelerinde çalışan Yiğitler, yurda döndüğünde ünlü gazeteci Coşkun Aral ile çalışmaya başlamış. Bu sayede pek çok ülke hakkında derin bilgi edindi. O zamanlardan aklına düşen gezegence.com projesi için 2009 yılında çalışmalarına başladı. Yiğitler’in amacı gittikçe yüzeyselleşen bilgi kaynaklarına daha derinlikli bir alternatif oluşturmak. Gezegence.com’un kısaca amacı şu: Yurtdışına herhangi bir ülkeye giden kişiye ihtiyacı olan her türlü bilgiyi sağlamak. Her türlü bilgiden kasıt ise yiyecek, barınma, ulaşım, hava koşulları gibi temel ihtiyaçların yanı sıra tarihi eserlerin gerçek ve uzun hikayeleri, ülkeler arası tarihi- sosyolojik etkilerin günümüze yansımaları, nerede nasıl davranılması gerektiğinden tutun aklınıza gelebilecek pek çok şey.

Site, başlık açtığı her ülke ve şehir için gerçek bir rehber olma iddiasında. Yiğitler, eTohum’un 2010 yılındaki 40 projesinden biri olan web girişimi için, 200 fotoğrafçı, yazar ve gezginle bir işbirliği ağı kurmuş. Bu insanlardan alacağı doğru, tarafsız ve ayrıntılı bilgi ve fotoğrafları kullanıcıları ile paylaştığı sitenin gelir modeli ise sunduğu bilgi ve belgeye ihtiyaç duyacak olan her türlü şirketin ürün ve hizmetlerinin satışından elde edeceği aracılık payı ve tanıtım gelirleri. Aracılık payı sistemi, bir internet sitesinin link verdiği başka bir site üzerinden satış yapması ve satıştan bu siteye de pay vermesi anlamına geliyor.

Neden bir turizm sitesi?

Benim yayıncılığa her zaman merakım vardı, zaten yıllarca bu alanda çalışıp çeviriler ve kitaplar yazmıştım; üzerine de Microsoft’ta Windows gibi dünyaca yaygın bir işletim sistemini Türkçeleştirmiştim. Sonra belgesel yapımlarında Coşkun Aral ile çalışmaya başladıktan sonra gezegence.com fikri oluşmaya başladı. Bu birikimlerimi insanlara hizmet edecek ve onların işini görecek bir projede değerlendirmek istedim.

Coşkun Aral’la neler yaptınız?     

2004- 2009 yılları arasında o belgeseller hazırlarken ona her konuda yardımcı oldum. BT desteği, araştırma, arşivleme ve benzeri. Gezegence’nin tohumları olabilecek fikirleri de o zamanlar geliştirmeye başladım. Aral'la dünyayı ve ülkemi gezerken arşivler araştırdım ve üretilen içeriği de arşivlerken çok şey öğrendim. Örneğin, kafatası avcılarından yeryüzünden silinmekte olan topluluk ve yaşam tarzlarına dek pek çok görseli belleğime kazıma fırsatım oldu.Aklınıza gelebilecek pek çok konuyla ilgili birinci elden sağlanan bilgiye ulaşma olanağım oldu. Bugün bile, başta Güneydoğu Asya ülkeleri, Hindistan, Afrika kıtasının pek çok ülkesiyle ilgili görsel belleğimde bulunmakta. Bu deneyim, bu projedeki çalışmama büyük ivme kazandırdı. Örneğin, genç ve başarılı belgesel fotoğrafçılarından Umut Kaçar ile beraber davet üzerine Suriye'nin başkenti Şam’a seyahat ettik. Yalnızca 5 günde 1300 km'ye yakın yol yaparak 50 farklı konuyu inceledik. Yaşanan olumlu olumsuz her şey bana katkılar sağladı.

Türkiye’de var olan en kapsamlı kaynak Gezegence olacak

Gezegence.com’un çok ve doğru bilgi sunmak gibi bir iddiası var, neden buna vurgu yapıyorsunuz?

Yaşadığımız bu dönemde, bilgi para eden bir şey değil. Örneğin TV, kesinlikle bilgi mecrası değil, bir eğlence aracı. Çünküreklam tabanlı bir gelir modeli var. Kalıcı programlar yapanların tek gelir kaynağı sponsorlar. Sponsorun desteği olmadan bilgi kitlelere ulaşamıyor. Dünyanın en yüksek dağına çıkmak ya da okyanusları tek başınıza kürekle geçmek önemli değil. Projenize kaynak sağlayacak sponsor bulmak önemli. Coşkun Aral ile çalışırken TV ve sponsorluk mekanizmaları nasıl işliyor bunları gördüm. Ayrıca Türkiye’de arşiv ve kaynak eksikliği var. İyi kaynakların çoğu henüz Türkçe'de bulunmuyor.

Neden kaynak az?

Bunu eskiden “halkımızın insanının bilgiye olan meraksızlığı” diye yorumluyordum ama şimdi Türk insanının bilgiye ulaştırılmaması diye düşünüyorum. Çoğunun işi ve ailesi dışında kendine özel bir uğraşı (hobi) da olmadığından, insanımız, günü yaşamıyor, yalnızca geçiştiriyor. Siz insanları anlamsız yapay gündem konularıyla meşgul edersiniz, o zaman asıl konulara ilgilerini yitiriyorlar ve dünyayı bir dizi ya da bol ödüllü bir yarışma izler gibi izliyorlar. Bu konuda batı da doğu da bizden ileride. Neden böyle oluyor? Çünkü Türkiye’de bilgiye para ödenmediği için bilgi üretenler kaliteli içerik üretemiyor. Sizin sunduğunuz içeriğin değeri düşülüyor. Böylece düşük bedellerle üretilen haber ve içeriğin doğruluk, tarafsızlık ve derinlik açısından pek çok soru işareti oluyor.

Gezegence.com hangi kalitede bilgi sunma iddiasında?

Amacımız bir mecra oluşturulması ve bu mecralarda insanlara, istediği ve ihtiyaç duyduğu bilginin sunulması. Bu bilgi dünyaya dair bilgi. İdeolojik yönetimlerin empoze etmeye çalıştıkları resmi ideolojiden uzak, evrensel doğruların gerektirdiği bilgi. Ben biliyorum ki dünya üzerinde gitmek istediğim ama dil bilmediğim veya başka nedenlerden dolayı gidemediğim yerler var. Peki sahip olduğum bilgiler gerçek mi yoksa dezenformasyon mu?

Yurtdışına giden neyi merak ediyorsa bu sitede

İnsanlar hangi konular hakkında bilgiler bulabilecek sitede?

Mesela bir ülkeye çalışmaya gideceğim, nerede ev bulabilirim, nerede yiyip içebilirim, nerede konaklayabilirim soruları başta olmak üzere, yurtdışına çıkan birinin sağdan soldan toplamaya çalıştığı bilgilerin tamamı ve daha fazlası burada olacak. Aynı zamanda turla veya tek başınıza gittiğinizde öğrenemeyeceğiniz ayrıntılar da olacak. Paris turu mesela çok klasiktir, önce Eiffel Kulesini ardından birkaç mekan daha gezersiniz ve tur tamam. Oysa daha öğrenilecek onlarca tarihi, kültürel ve sosyolojik ayrıntılar var. Ancak, gideceğiz ülkeyle ilgili fazla bilgi alabileceğiniz Türkçe kaynak yok. Daha çok bilgi almak isteyenler kime başvuracaklarını bilmiyor. Yurtdışına dil öğrenmek için gitmek isteyenler var örneğin, bu insanlar Prag ve Güney Afrika’nın İngilizce öğrenme merkezi olduğunu belki hiçbir yerden duyamayacaklar. İnternet kolaylıkla araştırabilen bir mecra ama binlerce sonuç var ve doğrusunu siz hislerinizle buluyorsunuz. Tüm bunları tek çatı altında toplayacak, tarihi ayrıntılar verecek, gerçekten ihtiyaç olan tüm bilgileri sunacak Türkçe bir kaynağa ihtiyaç vardı, biz onu sağlayacağız. Acenteler de kendileri için gereken ama bir türlü sağlayamadıkları bu tür bilgi ve deneyimleri gezegence.com ile işbirliği yaparak müşterilerine sunabilecek. Bu da ürünlerinin duyurulmasına ve satışlarını artmasına neden olacak.

Yurtdışına geziye gitmek isteyen biri sitenizde neler bulacak?

Bugün biri çıkıp klasik batı müziği temalı bir tura gitmek istese bununla ilgili bilgileri kimden alabilir, acenteler onlara bu bilgiyi sağlar mı? Klasik batı müziği üzerine bir şehri gezmek üzerine kaç kişi gidebilir? Fransa’da şarap turu yapacak insanlar bulabilir misiniz? Şam’a gitseniz, Emevi Camisi'nin tarihi, mimari ve inançla ilgili önemini sunabilecek kaç tane tur yapılıyor. Götürüyorlar “bakın ne kadar güzel” diye gösteriyorlar. Mesela orada dünyanın sayılı mimarisi güzellikleri var, ama buna vurgu olmadığından siz de göremiyorsunuz. Zaten daha çok “gittim, gördüm, fotoğraf çekindim geldim” oluyor. İlişkisinde hayalkırıklığına uğramış kadınlardan sıklıkla duyduğumuz “Her kadın biraz Budist’tir çünkü hayatının bir döneminde öküze tapmıştır” sözü aslında dünyaya ne kadar ilgisiz olduğumuzu gösteren güzel bir örnektir. Öncelikle, Budistler öküze tapmaz, Budizm’in Hinduizm paralelinde gelişen bir inançtır ama din değildir. Hindular inek bir tanrıları olduğu için ineğe saygı gösteririler ama tapmazlar. Az bir parça bilgi nasıl önyargı ve hurafelerin oluşmasına zemin hazırlıyor. Dünya bizi tanımıyor diye şikayet etmek yerine öncelikle biz dünyayı doğru öğrenmeliyiz.

Gezegence’de hangi ülke ve şehirlerle ilgili bilgiler olacak?

Amacımız bu bilgileri, kaynakları, referansları paylaşmak, bu siteyi geliştirerek dünyada 232 ülkeyle ilgili temel siyasi bilgiler ve daha fazlasını vermek. Ama o ülkeye gittiğiniz zaman ulaşım nasıl olacak, nerede kalabilirim, ne yerim, ne içerim, mutfakları nasıl, başım belaya girse nereyi arayacağım? Yolda arabam arızalansa ne yapabilirim, trafik kuralları nasıl, tapınakta nasıl davranmalıyım, ne yapmamalıyım? Emevi Camisi’nde neden mozaikler var, bu ne anlama geliyor, bu mimari neden bu şekilde gibi? Dahası bu bilgileri aldıktan sonra, kullanıcı oraya gidince, kendisi fotoğraflar çekip, kendi derlediği içeriği diğer üyelerle paylaşabilir, kendi gezilerini harita üzerinde görebilir.

200 fotoğrafçı, gezgin ve içerik sağlayıcı var

Bu içerikleri şu anda kim sağlıyor?

Şu anda 200’e yakın fotoğrafçı, gezgin ve yazarla bağlantı halindeyiz; bu sayı hızla artıyor. Bu insanlar içerik sağlıyorlar ve kendileri zamanla içeriklerinden gelir elde edecekler. Yani sağladıkları içerikleri üzerinden yapılan satışlardan pay alacaklar. Ürettikleri içerik, ticari bir hareketin aracısı olacak ve değer kazanacak. Bu bir hayır işi değil. İçeriği üretenler şu an özel işler yapan insanlar ve şirketler. Bu insanlar para kazanmak zorundalar. Bu nedenle bu kadar ayrıntılı ve değerli bilgi üretmeye çalışıyoruz. Sonuçta içerik sağlayıcı olarak 200’e yakın insan 84 ülkeyle ilgili bilgi sağlayacaklar.

Bu insanların ve yazıların seçimini de titizlikle yapıyoruz. Bu nedenle bilgiler doğruluk açısından sıkıntı yaratmayacak. Bilginin paylaşımı güzel ama güvenilir bilginin paylaşılması daha önemli. Bütün amacımız para kazanmak değil. Ancak gelir elde etmek bu projenin yaşamsal bir konusu. Yarattığımız mecra ile bilgi ve belge üretenlerin de bir ekosistem içinde yaşayabilmesini istiyoruz. Üretilen bilgi kaynağı da takipçilerimize hizmet edecek. Çünkü insan gittiği yere bilgisiz gidip dönerse tatmin olamaz. Derinlemesine bilgi alması gerekiyor. Örneğin, tarihi bağımız olan Suriye yeniden keşfediliyor. Karşılıklı vizelerin kalkması çok büyük bir adımdı. Suriye başlattığı olağanüstü tanıtım ve turizm çalışmalarıyla Türkiye'den daha çok ziyaretçi gelmesini sağlıyor. Biz Şam'la ilgili olayları yakın zamana dek Batı kaynaklı merkezlerden alıyorduk. Oysa artık orada en küçük bir gelişme olduğunda, hemen doğrusunu duyuyoruz. Çünkü medya kuruluşları artık oralarda temsilci bulunduruyor.

Size içerik sağlayanlar nasıl para kazanacak?

İnternet ölçülebilir bir mecra olduğu için içerik üreticilerin aldığı hit sayısı belli olacak. Böylece gösterime göre reklamdan, ürün ve hizmet satışından para kazanacaklar. Bunun ayrıntılarını zaten iş ve içerik ortaklarıyla bire bir görüşüyoruz. 200'e yakın içerik sağlayıcı zaten dünyanın değişik yerlerinde yaşıyor. Bunların arasında, Tibet, Tayland, Nepal, Hindistan vb. ülkelerde yaşayanlar da var.

Son kullanıcı için bir bedel söz konusu mu?

Sunulan bilgiler ücretsiz, son kullanıcı para ödemeyecek. Yerine kayıtlı üyelik sistemimiz var. Üye olmayanlar da bilgi alabiliyor ama üye olmanın avantajları saymakla bitmiyor. Paylaşmak, not almak, saklamak, vb. Eylemler için üyelik gerekiyor. Sonraki aşamasında daha etkileşimli bir sosyal ortam haline gelmesi amaçlanıyor. 2011 yılı için en popüler 40 ülke üzerine yoğunlaşacağız. Ama esas odak noktamızda görülmeye değer yerler var; bunların sayısı ve içerikleri inanılmaz çok çalışma gerektiriyor.

Projenin gelir modelinin takvimi nedir?

Ben ve iş ortaklarımın ana gelir kaynağı bu projeden farklı. Ancak şu an bile proje sayesinde gelir ve kazanç elde etmeye başladık. Elbette 2011 yılında bunun daha da artacağını tahmin ediyoruz. Bu proje bir içerik projesi; yavaş ve sancılı ilerlemesi çok doğal. Internet ve mobil ortam bizim için yalnızca bilginin kolay düzenli dağıtılabilmesi için bir ortam. Projenin mobil ayağı da planlama halinde; gelir modeli ve başka sektörlerle olan işbirliğimiz bu sayede daha hızlı artacak.

BT konusunda büyük bir suiistimal var

Bu tür girişimlerde BT kısmı en zorlu aşamalardan biridir, siz nasıl yaptınız?

BT konusunda çok fazla zaman ve para kaybettik, kandırıldım. İnsanlar istediklerini yaptıracak profesyonel bulamıyor ve düşündüklerinin çok azına çok yüksek bütçeler ödemek zorunda kalıyorlar. Sonra istediğim gibi yapmak için bir çerçeve altyapısı buldum. Bu sistemde, var olan açık kaynak kodlu altyapıları internet üzerinden kodculardan satın alıyorum, özelleştirme yaptırıyorum. Eskisine göre çok daha az bir bütçeyle bütün altyapıyı yarattım. Bundan sonrası daha kolay olacak, yaptığımız işe reklam almak kolay. Hit almakla ilgili sorun yok, bu kadar net ve benzersiz bir site ilgi çekecek, bunu biliyorum. Gerçek anlamda bugün böyle bir siteye ihtiyaç var.

e-Tohumla tanışmanın size nasıl bir katkısı oldu?

Burak Büyükdemir ile tanıştıktan sonra projemi anlattım. eTohum toplantılarına katıldığım zaman diğer yatırımcı ve girişimcileri görünce benimki farklı geldi. Orada çok ilgi çekeceğini düşünmedim. eTohum toplantılarından çok şey öğrendim. Özellikle konferanslarda belli başarılar elde eden insanların hikayelerini duymak, konuyla ilgili sorular sormak, insanlarla tanışmak, deneyimleri incelemek benim çok işime yaradı. Web girişimciliğinin sanıldığı kadar kolay ve dinamik bir çalışma olamayacağını öğrendim. Bu sayede projemi daha iyi değerlendirmek fırsatını elde ettim. Benim projem yavaş ve kararlı şekilde adım adım ilerliyor. Hedeflerimize istediğimiz tarihlerde ulaşıyoruz.

Biz dünyayı çok sevdik...

http://youtu.be/2JDL3BtfSs8

Şşşşttt 'Sen ! Evet Evet Sen.



 

 

Şşşşttt 'Sen ! Evet Evet Sen. Bu Yazıyı Okuyan Tatlı İnsan. İyi ki Varsın ve Seviliyorsun. '♥ .)

Ücrette anlaşırsak neden olmasın?..

 

Sormuş endişeyle çınara: -”Neler oluyor bana ağaç?” -”




Ulu bir çınar ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve günesin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse çınar ağacıyla aynı boya gelmiş.


Bir gün dayanamayıp sormuş çınara: -”Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?” -”100 yılda” demiş çınar -”100 yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak, “Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak!”… -”Doğru” demiş agaç, “doğru”…


Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle çınara: -”Neler oluyor bana ağaç?” -”Ölüyorsun” demiş çınar… -”Niçin?” -”Benim yıllarca  geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için

Sizde var olan bir şeyleri diğerleriyle paylaştığınızda, birilerine yardım ettiğinizde ve sevindirdiğinizde, ruhunuzda hissettiğiniz inanılmaz büyülü enerjinin mucizesini izleyiniz...

 



Evrendeki en güçlü şey insan ruhudur. Sizde var olan bir şeyleri diğerleriyle paylaştığınızda, birilerine yardım ettiğinizde ve  sevindirdiğinizde, ruhunuzda hissettiğiniz inanılmaz büyülü enerjinin mucizesini izleyiniz. Kendinizi köleleştirmeden, bu mucizeyi ruhunuza sık sık yaşattığınızda ruhunuzun enerjisi sonsuza dek devam edecektir

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın..!


Aradığın şey o kitaplarda değil,

Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın..!

Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın..!

Aradığın şeyi Dünya’da arayacaksın,

 Aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın..! ...

Dünya’da ki tüm kitaplar,tüm hesaplar,akıl oyunları,sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz.

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın..!

* Şems-i Tebrizi

Sevginin yansıması... Günün fotosu... 30/11/2011

Ben başarabileceğimi düşünüyorum...

 

Ben başarabileceğimi düşünüyorum , başaramıyacağımı düşünen diğerleri mümkünse enaz 100 sene hayatıma  yaklaşmasın  :))

Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı


ZAMAN Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu. İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı. Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın.


... Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu,yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.Farkında olmadan rezil etti bu gününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bu gün için yarın diyordu. Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı. Bu günü eline yüzüne bulaştırdı…


Mutsuz oldu insan. Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı.


 Can Dündar

O l g u n l u k kendinin ve başkalarının duygularının ve davranışlarının altında yatan dinamiği anlama ve kavrama becerisidir...



O l g u n l u k"

Kendini sevmek, sevgilerin en büyüğüdür. Bu kendini beğenmişlik değil, kendini gerçek anlamda beğenmek, saygı ve sevgi duymak, onurlu bir yaşam sürmektir. Kendini sevmek düşünceyle alınan bir karar değil, bilinç seviyesinin yükselmesiyle ruhun kendisini ifade etmeyi seçme yoludur. ...

Kendini sevmenin diğer adı o l g u n l u k. Kişinin özsaygısı yükseldikçe o l g u n l u k seviyesi artar. Olgunluğun yaşla ilgisi yoktur. Ağırbaşlılıkla da ilgisi yoktur. Hatta olgun insanlar çocuksu tarafını muhafaza etmiş insanlardır.

O l g u n l u k kendinin ve başkalarının duygularının ve davranışlarının altında yatan dinamiği anlama ve kavrama becerisidir.

Marifet yaşamakta...

YAŞAMAK

Kimi eskidiği için yaşar

Kimi yaşadıkça eskir

Ne tohumda keramet

Ne toprakta

Ne başakta

Marifet yaşamakta

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU ***

Mesele şu ki gururumuza dokunuyor, nefsimize ağır geliyor terkedilmek...

Vazgeçebilmek bir erdemdir. Genelde zannediyoruz ki, vazgeçmek bir zayıflık belirtisidir. Hatta bir nevi korkaklık, adeta acz. Halbuki tam tersidir bence. Ancak kendine güvenen, karakteri sağlam ve komplekslerden arınmış olan insanlar vazgeçmenin erdemine vakıf olabilirler. Şu hayatta yaşadığımız sorunların çoğunu vazgeçemediğimiz için yaşıyoruz aslında. Israr ve inat ettiğimiz için. Takıntılarımızdan dolayı. Takıntı ile tutkuyu birbirine karıştırıyoruz sürekli; oysa ne kadar farklılar... Seviyoruz diyelim, birini seviyoruz, hem de ne çok, ne derin, ölesiye...

O kişi de aynı şekilde aşkımıza karşılık veriyor diyelim. Ama sonra, zamanla, tavsıyor muhabbet, örseleniyor. Kazara delinmiş bir balon gibi sürekli hava kaçırıyor, küçülüyor. Giderek canlılığını yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz tutuyor. Gün geliyor, sevdiğimiz insan bizden ayrılmak istiyor. İnanamıyoruz. Yıkılıyoruz. Kalbimizin etrafında bir yumruk, demirden zırh gibi sıkıyor, nefes alınca bile canımız yanıyor. Dayanamıyor, heyheyleniyoruz. Kabullenemiyoruz. Israrla onu elimizde tutmaya çalışıyoruz. Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta “sözlü” ya da “fiziksel” şiddete başvuruyoruz. Şiddetin olduğu yerde muhabbetin yeşeremeyeceğini anlayamadan.


Mesele şu ki gururumuza dokunuyor, nefsimize ağır geliyor böyle terkedilmek. İnsanız ne de olsa. Etten ve kemikten ve billur bir kalpten müteşekkil. Oysa unutmamak lazım ki nefsimize ağır gelen şeyde bizim için hayır var. Örselenmiş ilişkiler, tavsamış evlilikler, insanı içten içe kemiren meslekler, yaşama sevincimizden çalan kariyerler... Hepsine aynen doludizgin devam ediyoruz, sırf ama sırf vazgeçemediğimizden.


Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım. Eğer bir yol bizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım. Yazamadığımız kitapları, çekemediğimiz filmleri, geliştiremediğimiz projeleri, yürütemediğimiz meslekleri ve artık bizi sevmeyen sevgilileri bırakabilmek. Vazgeçebilmek, bazen en güzeli!


Elif Şafak

Her yeni günü benim günüm ilan ettim...



Bir güzellik yaptım kendime !

Sadece sahip olduklarımı düşünüyorum...

Olamadıklarım üzülsün benim olamadıklarına...

Keşkeleri hiç düşünmüyorum, bıraktım.. .

Mutluyum seçimlerimle...

Her yeni günü benim günüm ilan ettim

Ve şımartıyorum kendimi olabildiğince...

BİZLER BİRER DENİZ FENERİYİZ...

BİZLER BİRER DENİZ FENERİYİZ...  IŞIĞI KARANLIKTA OLANLARA ULAŞTIRACAK...


Bir deniz feneri ışığını saçmaya başladığında fırtınanın şiddetine bakmaz fırtınayı yargılamaz ışığı yaymadan önce kendine şöyle demez ışığımın nereye gittiğini bilmek zorundayım Tek bildiği karanlığa, cesur rüzgara, ve bedenine durmadan çarpan dalgalara tahammül etmek için inşaa edildiğidir...


Deniz fenerinin tek bildiği güvende olduğu ve diğerlerinin güvenle limana ulaşmaları için yardım etmek için karanlığı aydanlatmak gerektiğidir.Amacının ne olduğunu bilir... Taşıdığı ışık beklenmektedir ve karanlıkta olanlar onu  aramaktadır...


Eski İstanbul... Günün fotosu... 29/11/2011

Düşünce gücüyle çok uzaktaki bir Dna'yı etkileye bilir miyiz?

 

1990’ların başında  bilim adamları Amerikan ordusu adına hislerimizin, vücudumuz dışında çok uzakta bulunan canlı hücrelerimiz üzerinde bir etkisi olup olmadığını araştırdı. 1993 yılında “Advances” adlı dergide ordunun deneyleriyle ilgili bir makale yayınlandı. Söz konusu deneyde, DNA ile alındıkları kişinin duyguları arasında bir bağlantı olup olmadığı incelenmiştir.

İlk önce deneklerin ağzından doku ve DNA örnekleri alınmış, bunlar izole edilerek binanın diğer bir bölümüne götürülmüştü. Amaç, özel olarak geliştirilmiş cihazlarla DNA’ların alındıkları kişiye uzakta olsa bile onun hislerine tepki verip vermediklerini ölçmektir. Bu deneye katılan kişilerde, çeşitli duygular uyandırmak için, onlara erotik resimlerin yanı sıra savaş sahnelerini yansıtan, komik durumları gösteren ve şiddet içerikli resimler de gösterilmiştir. Bilim adamları katılımcılara her çeşit duyguyu yaşatmak için resimleri, bütün duygu yelpazesini örtecek şekilde hazırlamıştı. Yine araştırmacıların büyük bir çoğunluğu DNA’nın etkilenebileceğinden şüpheliydiler. Ama mevcut fizik kurallarının altüst eden birey gözlemlediler.

Bilim adamları deneye katılan kişide duygular oluştuğu sırada elektriksel reaksiyonlar tespit edebilmişlerdi. DNA, halen alındığı kişinin vücudundaymış gibi bir hal alıyordu. Daha sonra mesafe 350 mile kadar açılmış ancak kişi ve DNA arasındaki etkileşim aynı anda ölçülmüş ve ikisinin her defasında eş zamanlı gerçekleştiği tespit edilmişti. DNA sanki hala vericinin vücudundaymış gibi hızlı reaksiyon veriyordu.

Hislerimiz, düşündüğümüz veya inandığımız her şey, saniyenin milyonda biri kadar bile bir gecikme olmadan DNA’mız tarafından algılanmaktadır. Titreşimlerimizden etkilenen DNA’nın yanı başımızda ya da dünyanın öbür ucunda olmasının hiçbir önemi yoktur. Artık bilim adamları tüm duygu ve düşüncelerimizin iletilmesinden, bahsettiğimiz enerji alanının (matriks, kuantum alanı) sorumlu olduğundan eminler. Hem de sadece ışık hızıyla değil ondan çok daha hızlı bir şekilde

Bu devirde buraladan bi arsa kapatsak...

Pes etmeden önce dene…

Harekete geçmeden önce dinle

Reaksiyon göstermeden önce düşün

Harcamadan önce kazan

Eleştirmeden önce bekle

Dua etmeden önce affet (bağışla)

Pes etmeden önce dene…

Ernest Hemingway...

29 Kasım 2011

Yere çizilen üç boyutlu resim...

gözyaşlarınız içinizdeki negatifleri yıkayan pozitif ırmaklardır...



gözyaşlarınız içinizdeki negatifleri yıkayan pozitif ırmaklardır

Bilgi kitabı

Coşkun akan ırmağın köpüğüyüm, Rüzgarda sallanan bir dal, Yere düşen bir yaprağım...

Durgun akan nehrin yatağıyım

Coşkun akan ırmağın köpüğüyüm

Rüzgarda sallanan bir dal

Yere düşen bir yaprağım

O rüzgardaki esintiyim

Kalem tutan bir elim

Beni kim sorasa

Ben O’yum

Çirkinlikler kabuğum

Güzellikler nurumdur

Beni ararsan Ben Senim

Bilgi Kitabı

 

'tencere yuvarlandı, kapağını buldu' atasözü nerden gelir?

Bir zamanlar Bağdad'da çok zeki ve bilgili,  Şenn adında bir adam yaşamaktaydı. Bu adam bir gün kendisi gibi bilgin ve akıllı bir kız bulup evlenmek için atına atlayıp yola çıktı. Yolda birine rastladı. Adam köyüne gidiyordu. Şenn de adama katılıp birlikte yolculuk etmeye başladılar.

Şenn adama sordu: - Ben mi seni yükleneyim, yoksa sen mi beni yüklenirsin? Adam: - Bu nasıl söz? İkimiz de atlıyken birbirimizi nasıl yükleniriz? diye cevap verdi. Biraz ilerleyip köye yaklaştıklarında,

Şenn biçilmiş ekinleri görünce tekrar sordu: - Bu ekinler yenmiş mi yenmemiş mi? - Be cahil adam! Ekini saplarıyla görüyorsun da yenip yenmediğini mi soruyorsun? Köye varınca bir cenazeye rastladılar.

Şenn yine sordu: - Bu tabutun içindeki ölü mü, yoksa diri mi? Adam: - Yahu, senin gibi ahmak ve cahil bir adam görmedim! Diye çıkıştı. Adamcağız, bu sorularına bir mana veremediği yol arkadaşını o gün evinde misafir etti.

Evde Tabaka isminde bir kızı vardı. Kız babasına misafirin kim olduğunu sordu. Adam da onun kendisine sorduğu aptalca soruları sıraladı ve pek ahmak bir adam olduğunu söyledi.

Fakat kız dedi ki: - Baba, o adam ahmak değil.

Birinci sorusu, 'ben mi söze başlayım sen mi?' demektir.

İkincisi, 'ekin sahipleri onun parasını yemişler mi acaba?', üçüncüsü de, 'acaba bu ölü kendi adını yaşatacak evlat bırakmış mıdır?' demektir.

Bunun üzerine adam, Şenn'in yanına dönüp soruların cevabını aktardı. Şenn ise: - Bu sözler senin değil. Sahibini açıklar mısın? deyince, adam kendi kızı olduğunu söyledi.

Şenn: - Ben işte böyle bir kız arıyordum, diyerek onunla evlenmeye talip oldu. Anne-babasının da rızasıyla Tabaka ile evlenen Şenn, kızı alıp ailesine götürdü. Çevre halkı da bu evlilik karşısında, 'vâfeka şenn tabaka', yani 'kap kapağına uygun düştü' dediler. Çünkü 'şenn' su kabı, 'tabaka' ise kapak anlamındadır.

Türkçemizde ise bu söz; 'tencere yuvarlandı, kapağını buldu' atasözüne dönüşmüştür

Fiziksel ve ruhsal arınma...

Bedenimizin en cok neye ihtiyaci vardir, bilir misiniz? Sadece ve sadece SEVGI'ye. Soyle bir bakin; evinizde yetistirdiginiz bitkilerinizle konusursunuz, eger kedi kopek besliyorsaniz onunla sohbet edersiniz. Peki kendinize acaba ayni ozeni gosterir misiniz? Hic organlarinizla konusmak akliniz gelir mi? Mesela her ogun sonrasi yediklerinizi her kosulda ogutmeye calisan mideniz, ya da duzenli olarak calisan bagirsaklarimiz. Biz ne durumda olursak olalim, onlar gorevlerini yerine getirmek zorundalar. Ustelik bizden hic bir sey beklemeden.. Ta ki, onlara uyguladigimiz cesitli baskilara dayanamayip, kucuk tekleme belirtileri verinceye kadar.

MORAL
Her sabah kaktiginizda saglikli bir bedenle ve zihinle gune baslayabildiginiz icin tesekkur edin. Organlariniza ara ara da olsa, tek tek tesekkur edin. Ayaklariniz sizi butun guntasiyor, kalbiniz duzenli atiyor, organlariniz duzgun calisiyor, eh artik bir tesekkuru hak ediyorlar degil mi.. :)

Caninizin istemedigi ve gereklilik uzerine yapmak zorunda oldugunuz isler varsa, yapmayin. Evet..dogru okuyorsunuz, yapmayin! Cunku mutsuz insan, disaridan gelen etkenlere karsi zayiftir. Cabuk hastalanabilir. Cunku ruh yapmak istemiyor, mantik ise yapmasi gerektigini soyluyor. Boylece bedende otomatik olarak kaos basliyor. Beden kendi icinde uyum ve denge icinde olmadigindan zayif dusuyor. Dikkat edin, kendinizi fazlasi ile yordugunuzda ve dinlenmeye ihtiyaciniz oldugu halde kendinize ayiracak zamaniniz yok ise, beden devreye girer, minicik bir nezle ile sizi evde mecburi istirahate alir.

Ruhunuza iyi gelmeyeni yapmayin derken yanlis anlasilmasin; butun gun yan gelin yatin da demiyorum..:). Bugune kadar kendi istegimizle degil de sadece gorev icabi yapmak zorunda oldugumuz davranis kaliplarindan bahsediyorum.

Bir de lutfen Sizi olumsuz yonde etkileyen, ruhunuza iyi gelmeyen televizyon progamlarini, haberleri ve filimleri izlemeyin, gazete okumayin. Sizi neselendiren filimler ve programlar izleyin, muzik dinleyin. Olumlu dusunen arkadaslarinizla birlikte zaman gecirin. Kisacasi frekansinizi yukseltmek icin biraz olsun kendinize destek verin.

ADACAYI

Ikinci onerim, kendinizi yorgun, bitkin hatta biraz da negatif hissettiginizde 'adacayi tutsusu' yapmaniz. Aktarlarda satilan 'adacayi' ni atese dayanikli bir kaba (buyuk kahve fincani olabilir) koyun ve yakin (koydugunuz kabin alti cok isinabilir, dikkat edin).Yavasca tutmeye ve duman cikarmaya baslar. Onu, bedeninizin etrafinda gezdirin. Kendinizi sanki kocaman bir yumurtanin icindeymissiniz gibi dusunun ve yan taraftan ayaginizin disindan yukari dogru, kolunuzun disindan, basinizin ustunden omuzunuzdan asagi diger ayaginiza kadar indirin.
Hatta bacaklarinizi  acin ve aralarindan da gecirin. Bu size inanilmaz bir rahatlik verecektir.

TUZ BANYOSU
Ilk onerim, en azindan haftada bir kez dusumuzu aldiktan sonra, sofra tuzu ile saclarimiz dahil tum bedenimizi tuz ile ovalamak, hani peeling yapar gibi. Birkac dakika cildimizin tuzu emmesini bekledikten sonra son dusumuzu almak. Bu yontem, gun boyu auramiza yapisan olumsuz enerjilerin temizlenmesi icin uygulanir.  Tuz, basta da belirttigim gibi sofra tuzu olabilir. Banyonuzda bir cam kavanoz icinde bu tuzu hep bulundurun ki, erismek ve kullanmak kolay olsun. Vaktiniz ve olanaginiz var ise, kuvetinizi doldurup icine yarim kilo tuz atip 10 dakika icinde yatin.

HAMAM

Bir hamama gidin. Iyi bir keseciye, kese yaptirin. Tum bedeninizi keselettirin. Ne kadar cok kir cikacak, sasiracaksiniz. Ve cikan kirle birlikte cok rahatlayacaksiniz. Fizyolojik, bedensel yani bir yana, kese ile cikan kir ayni anda nedir, biliyor musunuz? Sizin sinirlarinizi olusturan ve dunyayi deneyimlemenizi, algilamanizi saglayan deri uzerindeki gozenekleri kapayan ve kese ile akacak olan 'kir', sizin duygusal bedeninizdeki yaralarin olusturdugu duygusal zehirlerin fiziki ifadeleridir ayni anda. Bu nedenle uc ayda bir yaptirilacak iyi bir kese ile, duygusal olarak da rahatladiginizi goreceksiniz. Ayrica hamamin isisi ile sadece fiziksel bedeniniz degil, duygusal bedeniniz de yumusayacak.

 MASAJ

Kesenin ardindan, uc gun icinde tum bedeninize, uygun bir Masaj yaptirin. Butun kaslarinizi, eklem yerlerinizi bir elden gecirtin. Tercihen bitki yaglarinin da suruldugu ve sonrasinda cesitli aromalar ve kokularla bezeneceginiz bir Masaj, enerji yollarini ve dugumlerini acacagi icin, enerji akisinin dengelenmesi ile birlikte, sadece fiziksel bedeniniz degil, mental bedeniniz de rahatlayacak. Iyi bir masajla birlikte, zihninizin de rahatladigini goreceksiniz.

 Istanbul'da oturanlar icin Cemberlitas Hamamini hararetle tavsiye ederiz. Piril piril, tertemiz, modern, buyuk ve ferah. Metrobusle onunde iniliyor. Iceride cay servisi var. Hemen cikista disaridaki bufelerden birisinde taze portakal - havuc suyu icmeye doyum olmuyor. :)) Bir de tiyo, hamama gitmeden web sitesinden kayit olun ki cok daha uygun fiyata hamamdan faydalanin

Uzun surecek, meyve verecek bir iliski istemistiniz; fakat bu meyve mutfakta kurudugu zaman hala agac dalindaymis gibi davranamazsiniz. ..



Hayatta arzu etmediginiz sinirlarla karsilasmakla kalmaz, bazen de arzu etmediginiz bu sinirlari kendiniz koymak durumunda kalirsiniz. Insan hayati nasil da celiskilerle doludur. Sinirsizlik gayenizdir, buna ragmen sinir koymaniz gereklidir. Asamadiginiz cizgiler vardir ve digerlerinin gecmemesi icin de sizin koymaniz gereken cizgiler vardir.
Yeryuzundeki her bir durumu siz cozemezsiniz. Her zaman mani olamazsiniz. Siz ve Ben, barisi, iyi niyeti, huzuru, her nevi ahengi ne denli cok arzu etsek de bazen cekip gitmeniz gerekir; ofkeyle degil, sikintiyla degil lakin sadece oradan ayrilmaniz, kalkip gitmeniz gerekir. O anin sinirlari cercevesinde ayrilma zamaninizi bilirsiniz. Parti bitmistir. Kavgaya dahil olmak yerine sadece oradan ayrilirsiniz. Uzucu bir sekilde sonlanacak talihsiz bir hadisenin sonuna kadar orada kalmaniz gerekmez.

Kimse gecmise dayali, eski baglarini koparmak istemez fakat kim huzursuzluk, uyumsuzluk icinde olmak ister? Bir iliski icin elinizden gelenin en iyisini yapmissinizdir ve simdi de bu iliskinin sonu gelmistir. Kendi kendini bitirene ya da birisi bu iliskiyi bitirene kadar beklemeniz gerekmez. Bazen de siz bitirirsiniz. Tamamen baris ve huzurdan yanayim Ben, temelsiz bahanelerden degil.Hislerinizle yuzlesirsiniz ve sununla da yuzlesirsiniz ki, tum iyiniyet cabalarina ragmen bir seyler yolunda gitmiyor, bu durum kimseye fayda saglamiyordur. Devam saglamak icin odediginiz bedel cok yuksektir. Otesine gecmek istemediginiz bir de cizgi vardir. Inattan degil; fakat dogruluk ve durustlukten dolayi.İyiniiyetten yola cikin; fakat durum olumsuzsa bunu teslim edin.

Bazi iliskiler, arkadasinizla uzun zamandir zaten konusmamis oldugunuzu farkedene dek, daha siz anlamadan sona erer. Bazen daha fazla ileri gitmek istemediginiz bir kapiyi bilincli olarak kapatirsiniz. Artik var olmayan bir birliktelik adina, hala devam ediyormus gibi davranmak ne sizin ne de bir baskasinin yararinadir. Bu ittifak belki de silahsiz bir muharebeye donusmustur ve simdi de "Hoscakal" diyorsunuzdur.

Mutlak surette ahengin, uyumun arayisinda olun; ama enerjinizi de sarfetmeyin. Bir iliski bitmemis gibi davranmayacaksiniz. Uzun surecek, meyve verecek bir iliski istemistiniz; fakat bu meyve mutfakta kurudugu zaman hala agac dalindaymis gibi davranamazsiniz.

Ve boylelikle zaten olup biten seyi kabul eder, bariz gorunen seyleri de inkar etmezsiniz. Mesele bitmistir.
Bazen bir isveren bir calisanini isten cikarmak zorunda kalir, bunu kizgin oldugu icin degil, devam etmenin bir yararinin olmadigini idrak ettigi icin yapiyordur. Iyi, nazik, comert olmak istersiniz; fakat durum sona yaklastiginda bu sonu idrak etmek de iyiliktir ve bunu uygulamak sizin iyiliginizdir. Nazik olmak ise yaramayan bir durumu tolere etmek demek degildir. Acik yurekli, durust vedalar vardir. Ayaga kalkip "yeter" demeniz gereken zamanlar vardir.

 

 

Doğal sabun yapımını merak edenlere...

Doğal Sabun yapımını madde madde yazıyorum.

  1. Önce ölçüyü vermek      istiyorum.


Her bir litre su için 350 gr toz (kristal) kostik ve3 litrezeytinyağı kullanılıyor.

Suyun saf (kireçsiz) olması öneriliyor.

  1. Cam, plastik veya çelik bir      kapta su ve kostiği karıştırıyoruz. Burada dikkat etmemiz gereken şey      kostiği suyun içine yavaş yavaş katmak. Kostik suya katıldıktan sonra      köpürmeye başlayacağı için, taşmasına engel olmak için, kullanılan kabın      irice olmasında fayda var. Bu arada çıkan buharın gözlere gelmemesi de önemli.



  1. Kostik tamamen eriyene      kadar çubukla karıştırıyoruz. Ve karışım soğuyana kadar bekliyoruz. Karışımın      ısısının 40 – 42 dereceye kadar düşmesi gerekiyor. Bu bekleme süresi      birkaç saati bulabilir.



  1. Çelik bir tencerede      zeytinyağını ısıtıyoruz. Onun ısısının da 40 - 42 derece olması gerekiyor.



  1. İki ayrı karışımın da      ısısı aynı olduğu zaman kostikli çözeltiyi zeytinyağına boşaltmak      gerekiyor. Ardından tahta bir kaşıkla karıştırmaya başlıyoruz. Muhallebi (pudding)      kıvamına gelene kadar karıştırmaya devam ediyoruz. Bu işlem 20 dk ile 90      dk arası sürebilir.


Not: Eğer 90 dakikanın sonunda karışım hala muhallebi kıvamına gelmemiş ise ölçünün suyu fazla gelmiş olabilir. Bu durumda fazla suyu buharlaştırmak için ateşin üzerinde ısıtılarak karıştırmaya devam edilmeli.

  1. Sabunun kokulu ya da      renkli olmasını istiyorsak, istediğimiz kadar esans veya boyayı, elde      ettiğimiz muhallebi kıvamına ekliyoruz ve iyice karıştırıyoruz.


Renk için sıvı gıda boyaları kullanılabilir.

  1. Muhallebi kıvamını yağlı      kağıt serilmiş kalıbın içine döküyoruz. Ve kalıbın kapağını kapatıyoruz.      Kıvamın yavaş soğumasını sağlamak için de üstünü battaniye ile örtüyoruz. En      az 24 saat geçtikten sonra sabunun sertliğini parmağımız ile kontrol      ediyoruz. Eğer sertleşmişse kesme işlemi için sabunu kalıptan alıyoruz.      Yoksa, arasıra kontrol ederek 24 saat daha bekliyoruz.



  1. Kesilen sabunları      birbirine değmeyecek ve her taraftan hava alacak şekilde tahta bir rafa      dizip üç dört hafta kadar  bekletiyoruz.


Not: Gözlerinize ve ellerinize dikkat edin... Somuçta kimyasal maddelerle uğraşıyorsunuz...

Ne gerek var kafiyeli cümleler kurmaya.. Özledim işte, o kadar ...



“Ne gerek var kafiyeli cümleler kurmaya.. Özledim işte, o kadar ..” İlhan Berk

Bugün bütün özlemlerinize kavuşmanız dileğimle...

Ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder... DAİMA SENİNLE KALMAZ

dere resimleri

 

Hiçbirşey için "BENİMDİR" deme, sadece de ki; "YANIMDADIR"

Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder... DAİMA SENİNLE KALMAZ

Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler...

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir!... Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: ... "Ali, buraya gel!".


Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?"


Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek:

"Gördün mü? Sana söylemiştim." der.


Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir : - Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!"

İyi ki varsınız!



Ne güzeldir birine " İyiki Varsın" Diyebilmek ..! İyi ki VARSINIZ!!!

Kendin olmayı dene...

Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen

Dostları olmalı insanın,

Ermiş, bilge hayatı ezbere okuyabilen

Düşünmediklerini düşündüren

Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen

Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen

Yolunu ışıtan ustan olmalı,

Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini

Sana vermeli soğuk bir kış gününde

Üzerindeki tek gömleğini

Oğuzkan Bölükbaşı

28 Kasım 2011

İskambil kağıtlarındaki şekillerin anlamı nedir?

 
iskambil kartlarıİSKAMBİL KAĞITLARINDAKİ ŞEKİLLERİN ANLAMI NEDİR?


Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor ama bugünkü şekilleriyle kullanılmalarının 14. yüzyıl Fransasına dayandığı kesin. O tarihlerde, Fransa'da dört sınıf vardı ve iskambil kağıtlarındaki kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyordu.


Kupa bir kalkanı andıran şekli ile asil sınıfı ve kiliseyi, maça bir mızrağın ucunu çağrıştıran şekli ile orduyu, karo ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtken kiremitlerinden esinlenerek orta sınıfı, sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü temsil ediyordu.


Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart olmasının nedeni işte bu sınıflamadır.

Osmanlıca burç isimleri...

OSMANLICA BURÇ İSİMLERİ--
koç : davar-ül kurban
boğa : sığır-ül camış
ikizler : adem-ül çift-i aynen
yengeç : mahluk-ül derya-ül böcekvari
... aslan : malukat-ül vahşi
... başak : nebatat-ül arpa vü yulaf
terazi : endaze-i kantar
akrep : haşerat-ül zehr-i zıkkım
yay : silah-ül zemberek
oğlak : davar-ül sakal-ı sivri
kova : damacana
balık : mahsulat-ı derya

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir...

 

Kaşar Peynirli Sufle...

Kaşar Peynirli Kolay SufleMalzemeler
• 30 gr. tereyağı
• ½ su bardağı ekmek kırıntısı
• 1,5 çorba kaşığı un
• 30 ml sıcak süt
• 4 adet yumurta
• 1 tutam toz hardal
• 150 gr. rendelenmiş eski kaşar peyniri
• 1 yumurtanın akı
• Tuz
• Kırmızı toz biber
Yapılışı
1. Tereyağının yarısını bir tavada eritip, sufle kaplarına sürerek ekmek kırıntılarını serpin.
2. Kalan tereyağını bir tavada ısıtıp, unu ekledikten sonra sürekli karıştırarak kavurun.
3. Sütü azar azar ilave ederek karıştırmaya devam edin.
4. Karışım muhallebi kıvamına gelinceye kadar kısık ateşte pişirin.
5. Karışımı ocaktan aldıktan sonra hardalı ilave edin.
6. Peynirin yarısını ayırıp, kalan peynir ve yumurta sarılarını pişirdiğiniz karışıma ilave edin.
7. Tavayı tekrar ocağa alıp karışımın içindeki peynir eriyene kadar pişirin.
8. Tuz ve kırmızı biberle tatlandırıp soğumaya bırakın.
9. Yumurta aklarını iyice çırpıp, yumurta sarısı ile pişirdiğiniz karışıma ilave edin.
10. Yavaş hareketler ile bir veya iki kere karıştırıp bu karışımın yarısını kalıba doldurun.
11. Kalan yumurta akını, yumurta sarılı olan karışıma ilave edin fakat kesinlikle çırpmayın.
12. Karışımı sufle kalıbına doldurup üzerine ekmek kırıntısı ve kalan peyniri serpin.
13. Önceden ısıtılmış 175 °C fırında kabarıp altın sarısı rengini alana kadar pişirip hemen servis yapın.

Düşbaz- Bahar

http://youtu.be/DAh2LjmMozU

Nar'ın faydaları... Cildin ipek gibi olmasını sağlar...


Yaz mevsiminde serin meyve suyu veya ferahlatıcı bir kokteyl olarak tüketilen nar, sağlık bakımından da özellikle kış mevsiminde bol bol tüketilmesi gereken bir meyvedir.
Narın insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ´ilaç´, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.´
Latince adı ´Punica Granatum´ olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor.

Narın faydaları:

  Nar suyu dişeti iltihaplarını giderir.

Yüksek tansiyonu düşürür.

 Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur

Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır

Enerji verir, yorgunluğu giderir

İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar

Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur

Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller

Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar

 İshali (diare) önler tedavide destek sağlar

Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar

Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.

Böbrek iltihaplarının giderilmesinde etkilidir

Sorunlarla karşılaştığınızda ne yaparsınız???



 

http://testyourself.tr.msn.com/olcer/Başınız_sıkıştığında_ne_yapmak_istersiniz/Start.aspx

Herkesin başına gelir. İçinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline dönüşür hayat. Böyle zamanlarda aklımıza yalnızca bir çözüm gelir. Her çıkmaz sokağın sonuna yerleştiririz o çözümü ve genellikle işe yarar. Sizin çıkmaz sokaklarla başetme yönteminizi öğrenmek istedik bu testte

Gelişime açık bir insanla, gelişime kapalı bir insanın ilişkisi ne kadar sürebilir?

İKİLİ İLİŞKİLER Ne tür ilişkiler yaşıyorsunuz?
 Yaşadığınız ve biten ilişkilerinizin ortak yanı ne? Kaç kez "bu sefer doğru insanı buldum" dediniz ve ilişki yine hüsranla bitti. Eğer ilişkilerin yorucu olduğunu düşünüyorsanız, sizi yoran ilişkiler yaşarsınız. Eğer tüm erkeklerin size güzelliğiniz için geldiğini düşünüyorsanız, sadece güzelliğiniz için gelen erkekleri hayatınıza çekersiniz. Eğer yeni ilişkinizde de eskisinde oldığu gibi aldatılacağınızı düşünüyorsanız, aynı deneyimi tekrar yaşarsınız.


Yaratıcı bir varlık olduğunuzu kabul edin. Bu insanları hayatınıza çeken sizsiniz. Bilinçaltınızı lehinize kullanmak için ne istemediğinize değil, ne istediğinize odaklanın. İstemediğiniz şeylerin zıddına odaklanın.


İstediğiniz partneri hayatınıza çekmek için;

 1.Böyle bir kişiyi hayal etmenin yanı sıra, bilinçaltınızda böyle bir insana layık olduğunuza inanmanız gerekir.

2.Partnerinizde istediğiniz özelliklere önce sizin sahip olmanız gerekir.

3.Böyle bir kişinin de sizin özelliklerinizi istemesi ve seçmesi gerekir.


İlişkilerde ve arkadaşlıklarda sakin bir kişilik ile canlı bir kişilik sıkça bir araya gelir. Ama BİLİNÇ SEVİYELERİ çok farklı iki insan ilişkiyi sürdüremez. Gelişime açık bir insanla, gelişime kapalı bir insanın ilişkisi ne kadar sürebilir? Bilinç seviyesi farklılaştıkça ayrılıklar kaçınılmazdır. Şu anda yakın ilişkide olduğunuz insanlara bakın. Evliliğinizi sürdürdüğünüz insana bakın. En yakın arkadaşınıza bakın. Flört ettiğiniz insana bakın. Kendinize rakip gördüğünüz insanlara bakın. Şu andaki bilinç seviyeniz hakkında fikir edinebilirsiniz Onlardan daha "kötü" ya da "iyi" değilsiniz. Benzer benzeri çeker.

Ürkek Çocuk... 2011 Fotoiz en iyiler albümüne girmeye hak kazanan fotoğrafım... Öyküsü ile birlikte... Buyrun efem... Günün fotosu... 03/12/2012

ÇOCUĞUN ÜRKEKLİĞİ

Şubat ayında (2011)  Tayland’ı gezme şansım oldu. Bu fotoğraf ülkenin kuzeyinde Chang Mai kentine yakın meşhur uzun boyunlular kabilesinde çekildi. Kabilenin tek geçim kaynağı turistler. Kabilenin topraklarına girerken adam başı 10 TL gibi bir para ödüyorsunuz. Kabile kadınlarının yaptığı şallardan, takılardan, şapkalardan, yüzüklerden alırsanız yöre halkını ayrıca sevindirmiş oluyorsunuz.

Her evin önüde bir tezgah kurulmuş. Bu evin önünde de şallar rengarenk asılmış. Evin en küçük kızı biraz çekingen. Kendi güvenli alanından çıkmak istemiyor fakat merağına da yenik düşmüş olmalı ki şalların arasından bakmayı da ihmal etmiyor. O kadar ürkek bakıyor ki içime işliyor. Yanımda getirdiğim çikolata ile yüzünü güldürmek için çok uğraşmam gerekiyor. Bu fotoğrafta o ürkeklik duygusunu yansıtmak istedim.

Gerekirse yarın gidecekmiş gibi çantamı hep hazır tutarım...

 



 

Uzun süre orada kalacakmışım (çalışacakmışım) gibi davranırım, ama gerekirse yarın gidecekmiş gibi çantamı hep hazır tutarım...

Baba Avcı

Uzun evliliğin sırrı...

Konuşmak yerine üretmek...

27 Kasım 2011

O masum sevgiyi bulmak...

Dileğim, Bir çocuğa ne kadar seviyorsun dediğinde, Açıp elini iki yana; İşte bu kadar derken ki o masum sevgiyi bulmak..

Aziz NESİN

Hiç düşünmeden konuşan, istemediği şeyleri de duymaya mecburdur...

 



 

Hiç düşünmeden konuşan, her yerde her istediğini söyleyen, istemediği şeyleri de duymaya mecburdur...

Birini incitmezsek biri de bizi incitmez... Her şey karşılıklıdır... Bunu unutmamak lazım...