
İlk önce deneklerin ağzından doku ve DNA örnekleri alınmış, bunlar izole edilerek binanın diğer bir bölümüne götürülmüştü. Amaç, özel olarak geliştirilmiş cihazlarla DNA’ların alındıkları kişiye uzakta olsa bile onun hislerine tepki verip vermediklerini ölçmektir. Bu deneye katılan kişilerde, çeşitli duygular uyandırmak için, onlara erotik resimlerin yanı sıra savaş sahnelerini yansıtan, komik durumları gösteren ve şiddet içerikli resimler de gösterilmiştir. Bilim adamları katılımcılara her çeşit duyguyu yaşatmak için resimleri, bütün duygu yelpazesini örtecek şekilde hazırlamıştı. Yine araştırmacıların büyük bir çoğunluğu DNA’nın etkilenebileceğinden şüpheliydiler. Ama mevcut fizik kurallarının altüst eden birey gözlemlediler.
Bilim adamları deneye katılan kişide duygular oluştuğu sırada elektriksel reaksiyonlar tespit edebilmişlerdi. DNA, halen alındığı kişinin vücudundaymış gibi bir hal alıyordu. Daha sonra mesafe 350 mile kadar açılmış ancak kişi ve DNA arasındaki etkileşim aynı anda ölçülmüş ve ikisinin her defasında eş zamanlı gerçekleştiği tespit edilmişti. DNA sanki hala vericinin vücudundaymış gibi hızlı reaksiyon veriyordu.
Hislerimiz, düşündüğümüz veya inandığımız her şey, saniyenin milyonda biri kadar bile bir gecikme olmadan DNA’mız tarafından algılanmaktadır. Titreşimlerimizden etkilenen DNA’nın yanı başımızda ya da dünyanın öbür ucunda olmasının hiçbir önemi yoktur. Artık bilim adamları tüm duygu ve düşüncelerimizin iletilmesinden, bahsettiğimiz enerji alanının (matriks, kuantum alanı) sorumlu olduğundan eminler. Hem de sadece ışık hızıyla değil ondan çok daha hızlı bir şekilde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder