bunlardan prienne sizlerle paylaşmak istediklerimden biri...didimle söke arasında...antik kent sırtını dağa vermiş aşağısı ise uçurum..düşmanlardan kendini çok iyi korumuş bir konumda koğuşlanmış...kente ancak dar bir patikadan ulaşabiliyorsunuz
antik kentleri geze geze öğrendim...hepsinin olmazsa olmazı tiyatrosu var, agorası var, nekropolisi var..bazilikası var...bunlar prienne'de var...ama beni asıl büyüleyen o yeşil çamları.....antik kentin taşlarında oturuyorsunuz...dağı seyrediyorsunuz..mis gibi çam kokusu burnunuzu gıdıklıyor...dağın heybeti sizde ayrı bir saygı uyandırıyor....yüzlerce yıl önce buralarda başka insanların yaşamış olduğunu bilmek ise bambaşka bir duygu veriyor...biraz hüzün...biraz o anılara dokunma isteği...ama sadece birkaç taş parçasıyla yetiniyorsunuz....onlarda ağlamış, gülmüş, evlenmiş, çocuk doğrumuş, kavga etmiş ,barışmış, farkımız nerede bilmiyorum..yüzyıllar ne değiştirdi bilmiyorum... ruhumuz ilerledi mi bilmiyorum..galiba tek ilerleyen teknoloji....
muhteşem dağ ve çam manzarası...
manzarayı burdan seyrettim....
kentin içinde dolanmaca...
Ve sonunda tiyatroya vardım...Tiyatrolar beni büyülüyor...Uzunca bir süre orada kaldım... Önce seyirci oldum, sonra oynayan oldum. Ama kral koltuğundan hep uzak durdum...
antik tiyatro
kral koltuğu...
şehre gelen patika yol...
aşağı manzara...
Artık yeni bir yere gitme zamanı yavaş yavaş patikadan inip gözden kayboluyorum...
Tiyatrodaki koltuklar Dionisos rahiplerinin; tiyatro geleneği Dionisos törenlerine (bayramlarına) dayanıyor. Koltukların yanlarına bezeme amaçlı akşam sefası yaprakları işlenmiş (önde, ayakların arasında da bir tane görülüyor). Akşam sefası tohumları muhtelif kültürlerin ayinlerinde "zihin açıcı" olarak kullanılıyor. ;D
YanıtlaSilne güzel şeyler biliyorsun sen bööle :)
YanıtlaSil