2 Şubat 2012

İstanbul Notları - 1

Perdeyi araladım, birde ne göreyim; kar çok güzel lapa lapa yağıyor. Hatta yağmur kıvamında yağıyor. Yağmur gibi yağıyor. Soğuğu sevmiyorum ama İstanbul’un karlı görüntüsünü kaçırmak istemiyorum. Hava soğuk ama sıkı sıkıya giyinip çıkıyorum dışarıya. Ayağıma da botlarımı giyiyorum. Bir taraftan “çıkmasa mıydım kaymam inşallah” diyorum bir yandan da çıkmaktan kendimi alamıyorum.

Ara sokaklarda tertemiz izsiz karlara basmaya kıyamadan usul usul kenarlardan geçiyorum. Sonra yaramazlığım tutuyor ortadaki yığının üzerine koşup zıplamaya başlıyorum.

Ortaköy’e gidip bankta oturup karların denizle buluşup eriyişini seyrediyorum. Arkasından kafede salep içip pencereden yağan karı seyrediyorum. Sonra Bebek’e gidiyorum, arkasından Rumelihisarı’na. Rumelihisarı’ndan tablo gibi gözüken karşı kıyıya bakıyorum. Bankta tost yiyip çayımı içerken burnum üşüyor. “Niye burun eldiveni yapmazlar ki” diye hayıflanırken karşı tepelerin kar beyazına vuruluyorum. Ön planda arabalar yavaş yavaş geçerken, karşı kaldırımda dolanan köpekler sığınacak bir yer arıyorlar... İstanbul’da senin yerin neresi diye sorsalar Rumelihisarı derim. Bin yıl bu Boğaz’a baksam hani nerde öbür bin yıl derim.  İstanbul’dan uzaktayken buranın hasretini çekerim.

Ben çayımı yudumlarken o deli kar tipisi bastırıyor tekrar. Bir çay daha söylüyorum “bu da içimin ısınması için” diyerek. Bir yandan “neden çıktım diye hayıflanırken burada olmasam neleri kaçıracaktım” diyor ikiye bölünmüş ruhum. Sonra zahmetli bir eve dönüşün ardından yarın çıkmayacağım diyorum ama sabah yine dışarısı çağırıyor beni. Bembeyaz karların üzerinde usulca onları incitmekten korkarcasına yürüyorum. İstiyorum ki kanatlarım olsun onların canı acımasın. Paltoma, saçıma, elime kavuşuyor kar taneleri. “Zaten yılda şunun şurasında kaç günkü bu kavuşma” diyor inadına dışarda öyle dikilip duruyorum.

En sonunda soğuğa dayanamıyor, eve koşuyor ve sonuna kadar açılmış tüllerin ardından yağan kara hayranlıkla bakıyorum. Karlar üstüme gelir gibi yağıyorlar ama aramızda cam olduğundan üzerime yağabilecekleri son noktaya kadar yağıyor ve camın dibinde toplaşıyorlar. Onlar dışarda ben içerde birbirimizi seyrediyoruz mahzun bakışlarla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder