11 Kasım 2012

Doğaüstü Yetenekler Ya Başa Belaysa ?



Geçenlerde büyük yeğenim ve arkadaşlarıyla buluştuk ve kısa film çekmeye karar verdik. Filmin konusu; doğaüstü yetenekleri olan bir çetenin maceraları üzerine olacağından herkes kendine bir yetenek seçmeye başladı. Uçmak, görünmezlik, medyumluk, şifacılık, olduğun yerden konuşmaları duymak, bilgisayar şifrelerini çözebilmek, ışınlanabilmek, nesneleri hareket ettirebilmek derken yetenekleri kapıştık durduk. Sonrada oluşturulan senaryoya göre oynadık ve çok güldük çok eğlendik.

Film çekim işi bitip eve dönünce; gerçekten bu yeteneklere sahip olsaydık, hayatımız nasıl olurdu diye kurgulamaya başladım. Çok kızdığım birinin kafasına bol bol kitap atabilirdim, onu yerden yere vurabilirdim, öldürebilirdim, bütün konuşmalarını dinleyip aleyhinde kullanabilirdim, bilgisayarını kilitleyebilirdim yani anlayacağınız hayatını cehenneme çevirebilirdim…

Ne ?.. Hayatını cehenneme mi çevirirdim; niye beni kızdırdığı için mi ?.. İşte o an kendimden çok korktum. Yani ben bu kızma olayından ders alacağıma, karşımdakini ve kendimi bağışlamaya çalışacağıma, kendimi geliştireceğime, bana bahşedilen bu yetenekleri karşımdaki insana zarar vermek için mi kullanacaktım. İşte o an, Allah’a, bana doğaüstü yetenek vermediği için şükredesim geldi. Yani düşünsenize vermiş olsa alim Allah insanlara neler yapabilecek kapasitem varmış…

Özellikle ‘’Hereos’’ dizisinden sonra, arkadaşlarla da, hangi yetenekleri isterdin konuşmasını çokça yapmışızdır ama bu yeteneğe sahip olsak, bize faydası ne olur, topluma faydası ne olur, ya da topluma faydalı olmak için neler yapmalıyız diye hiç konuşmadığımızı farkettim. Anladım ki hayalde bile o yeteneğe sahip olmanın verdiği ego tatmini, üstünlük duygusu bize yetmiş. Neee üstünlük duygusu mu? Allah’ım Allah’ım, bu yetenekler iyi mi kötü mü bilemedim şimdi? Üstünlük duygusu mu? Bu da nerden çıktı şimdi? Hani hepimiz birdik, eşittik, kardeştik, hepimizin gözyaşı aynıydı, şimdi bu üstünlük duygusu gelip her şeyi param parça etti. Eyvah ki ne eyvah. Bu yetenekle gelişeceğimiz yerde geri geri gitmeye başladık sanki.

Birden şu sorular geldi aklıma; yetenekler tekamül açısından gelişmiş insanlara mı verilir? yoksa o verilen yetenekle ne yaptığın mı tekamül seviyeni etkiler? Bence ikincisi… Düşün ki şifacısın ve kızdığın, kırgın olduğun insanları yere yatırıp enerjinle öldürebilir misin diye düşünmeye başlamışsın? Eyvah ki ne eyvah? Bin defa tövbe edip şifacılığı bırak sanki daha iyi…

Kişisel gelişim işleriyle ilgilenmeye başladığımdan beri,- itiraf ediyorum ki -zaman zaman kafamdan şu yeteneğim olsun, bu yeteneğim olsun diye geçirdiğim çok olmuştur. Ama o yeteneğin verdiği sorumluluk, ve nasıl kullanmam gerektiği hakkında ilk defa kafa yormaya başladım. Ne tehlikeli bir durum.

Şimdilerde anlıyorum ki, esas yetenek sağlıklı kalmayı başarabilmek. Neden mi? Çünkü negatif düşüncelerimiz ( kızgınlıklarımız, nefretimiz, öfkemiz, takıntılarımız, unutamadıklarımız) bizi hasta ediyor zaten. Biz eğer kendimizi ve başkalarını bağışlayabilirsek, her yaşadığımız olaya bir öğreti olarak bakabilirsek, kızdığımız insanlara aslında niye kızdığımızı anlayıp hatalarımızı düzeltebilirsek, hem tekamül yolunda ilerlemiş oluruz, hem de turp gibi sağlıklı insanlar oluruz.

Kulağımız az duyuyorsa; duymak istemediklerimiz, gözlerimiz yaşarıyorsa; öfkelerimiz ve görmek istemediklerimiz, bacağımız ağrıyorsa; ilerleme korkumuz, bağırsaklarımız problemliyse; takıntılarımız üzerinde çalışmalıyız demektir. Yani organlarımızın rahatsızlıklarını inceleyip düşüncelerimizi düzeltebilirsek; işte o zaman ‘’yeteneğimiz’’ bana göre tavan yapmış demektir.

Sağlıcakla,

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder