3 Ekim 2010

Alerji durumları

şimdi annem test yaptırıyo , yüzde bin alerjik çıkıyor böyle acaip bir sayı... İnanılır gibi değil...Bulut geçse alerjik reaksiyon veriyor...Tabi böyle olunca alerji piyangosundan nasibimi alıyorum....benim piyango gözlere çıkıyor...Gözlerim daima kızarık, akmaya hazır pozisyonda bekliyor....Ben daha safkene..yani bu alerji konusunda tecrübesizken sanıyorum ki; bu iş mevsimsel...sadece bahar döneminde olacak bu akma işi...Nerdeeee.....


Bahar gelince....durum şu..tabi canım bahar geldi..gözlerin akması normal..Yaz geldi ..bu sefer güneş parlak ..gözler yine akıyo...sonbahar geliyo...hava rüzgarlı.....göz yine akıyo....kış geldi ...hava soğuk.....yani benim gözüm mütamadiyen akıyor.....yani bu alerji dediğin her mevsim geçerli bi meret.........


bide öyle komik ki...hiçbişey yok..metrodayım...canı çekiyo...hoppp akıveriyor...yanımda selpak yoksa yandım...birkaç dakika gözlerim kapalı krizin geçmesini bekliyorum.....pc ve televizyon dünyasına da alerjim var..ekran parlak...yine akıyor.....bir zaman sonra tabi mecbur alışıyorsun..yok damlaydı... yok gözlüktü derken yuvarlanıp gidiveriyorsun... bazen de geçer diye bekliyorsun ..bi züğürt tesellisidir  gidiyor yani...


tabi sigara dumanına, egzosa, hava kirliliğine de alerji mevcut....bu gözler bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama...anlayamıyorum herhalde....


fakat problem yeni tanıştığım insanlarda.....şimdi ben rüzgardan, tozdan, güneşten, ışıktan, ekrandan ...ve her mevsim ve her ortamdan kendimi korumam gerektiği için güneş gözlüğümle ikiz kardeş pozisyonuna geçmiş durumdayım


bu da insanlarla konuşurken onların gözlerine güneş gözlüğüyle bakmama sebep oluyor...ben rahatsız..farkındayım karşımdaki insan da rahatsız.....ben çekingenim susuyorum...bi süre sus pus öyle idare ediyoruz..sonra ben cılız bir sesle pardon gözlerim alerjik de o yüzden gözlüklerimi çıkarmadım diye mırıldanıyorum.....


ama en komik olay iki sene önce oluyor....hatırladıkça hala gülüyorum..şimdi bi sanat kampına gidiyorum...bi haftalık program...ebru , cam mineleme, ritim, fotoğraf çekme gibi bi sürü atölye var. Yarım günü atölye çalışması yapıyoruz , arkasından öğlen yemeği sonrada ya deniz, ya yürüyüş, ya tekneyle koyları gezme bir etkinlikdir gidiyo....


fakat ben sabah kalkıyorum kahvaltıda güneş gözlüğü
arkasından atölyeye giriyoruz yine gözümde güneş gözlüklerim
öğlen yemeği
yürüyüş
deniz
tekne
akşam yemeği
hiç farketmiyor


paso güneş gözlüğüyleyim......


ara ara da anlatıyorum, işte mecbur takıyorum falan...


son gün geldi çattı....son günde performanslar sergileniyor....


fotoğraf atölyesi de o haftaya ait herkesin belirgin özelliğini ortaya çıkaran bir etkinlik düzenliyor....bütün hafta dibimizde fotolar çekilmiş, şöyle dur çekeyim, bunu tak çekeyim deyip deyip peşimizde dolanmışlar...


ve  haftaya damgasını vuran fotoğrafım


 yüzüne snorkel gözlüğünü geçirmiş dolaşan bir Anette şeklinde....:)))))


haftanın sonunda insanlar beni gözlükle bir bütün olarak görmüşler


fotoyu çok aradım ama bulamadım, iş hayal gücünüze kalıyor.....kocaman snorkel gözlükle dolaşan bir tip.....


ah anne ahhh... bütün bu işleri başıma sen açtın....

çam kokulu antik kent-prienne

son bikaç senedir kendimi antik kentleri gezmeye verdim...belki geçmiş yaşamlarımda oralarda yaşadım diyeceğim..ama kaç yaşam ki bu...o kadar çok gezdim ki..herhalde başka bir açıklaması olmalı bu merağın...


bunlardan prienne sizlerle paylaşmak istediklerimden biri...didimle söke arasında...antik kent sırtını dağa vermiş aşağısı ise uçurum..düşmanlardan kendini çok iyi korumuş bir konumda koğuşlanmış...kente ancak dar bir patikadan ulaşabiliyorsunuz


antik kentleri geze geze öğrendim...hepsinin olmazsa olmazı tiyatrosu var, agorası var, nekropolisi var..bazilikası var...bunlar prienne'de var...ama beni asıl büyüleyen o yeşil çamları.....antik kentin taşlarında  oturuyorsunuz...dağı seyrediyorsunuz..mis gibi çam kokusu burnunuzu gıdıklıyor...dağın heybeti sizde ayrı bir saygı uyandırıyor....yüzlerce yıl önce buralarda başka insanların yaşamış olduğunu bilmek ise bambaşka bir duygu veriyor...biraz hüzün...biraz o anılara dokunma isteği...ama sadece birkaç taş parçasıyla yetiniyorsunuz....onlarda ağlamış, gülmüş, evlenmiş, çocuk doğrumuş, kavga etmiş ,barışmış, farkımız nerede bilmiyorum..yüzyıllar ne değiştirdi bilmiyorum... ruhumuz ilerledi mi bilmiyorum..galiba tek ilerleyen teknoloji....




muhteşem dağ ve çam manzarası...

manzarayı  burdan seyrettim....


kentin içinde dolanmaca...


Ve sonunda tiyatroya vardım...Tiyatrolar beni büyülüyor...Uzunca bir süre orada kaldım... Önce seyirci oldum, sonra oynayan oldum. Ama kral koltuğundan hep uzak durdum...

antik tiyatro

kral koltuğu...

şehre gelen patika yol...

aşağı manzara...

Artık yeni bir yere gitme zamanı yavaş yavaş patikadan inip gözden kayboluyorum...

barıs akarsu -ıslak ıslak

ISLAK ISLAK
Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine?
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle

Saçını dök sineme derdini söyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle

Sürerim buluttan tarlaları
Yağmurlar ekerim göğün göğsüne
Güneşte demlerim senin çayını
Yüreğimden süzer öyle veririm

Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım
Ben feleğin tekerine çomak sokarım
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle

Sürerim buluttan tarlaları
Yağmurlar ekerim göğün göğsüne
Güneşte demlerim senin çayını
Yüreğimden süzer öyle veririm

Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım
Ben feleğin tekerine çomak sokarım
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle
Ne olur ıslak ıslak bakma öyleeee

Islak Islak (Barış Akarsu)