13 Şubat 2012

DOĞAL BİTKİ TEDAVİSİ

 


Kış mevsiminde en az bir kez maruz kaldığımız nezle ve gripten korunmak için doğanın mucizelerinden faydalanabiliriz! Bağışıklık sistemini güçlendiren, vitamin takviyesi sağlayan besinlerle hem doğal grip tedavisi yapabilir hem de hastalıklara karşı koruma sağlayabilirsiniz.


Bir günde gripten kurtulmak istiyorsanız; taze zencefil çayı için! Mucize bu olmalı!


 C vitamini destekli bir meyve olan kivinin isterseniz suyunu için isterseniz dilimleyip yiyin.


 Bağışıklık sistemini güçlendiren elmayı isterseniz taze isterseniz limon, zencefil karışımlarda çay yapmak üzere kullanabilirsiniz.


Karabiber, limon, zencefil ile karıştırıp öksürüğe ve gribe doğal iksir hazırlayabilirsiniz. C vitamini içeren portakal; bağışıklık sistemini güçlendirir.


Limonla çayı yapıldığında gribe karşı tam koruma sağlayan naneyi mutfağınızdan eksik etmeyin.


Zencefil, kuşburnu gibi çaylarla birlikte kullanabilir ya da tadından hoşlanıyorsanız; tek başına tüketebilirsiniz.


 Yoğun C vitamini içeren kuşburnu meyvesinin çayını demleyip içebilirsiniz.


Günde 2 litre su içmek hem gribi kolay atlatmanızı hem de vücut sağlığını korumanızı sağlar


Not: Hasta olduğunuzda doktora mutlaka danışınız...

Kendime eziyet etmiyorum.

Kendime eziyet etmiyorum.

Yaralarımın üzerlerine ancak cesaretle gidersem,

İyileşebileceğini uzun zaman önce öğrendim...

-P. Coelho

Rüzgar (Leman Sam)

http://youtu.be/kYPxOae2QfY

ŞU AN KİMİN NE SIKINTISI VAR İSE SEN ONU GİDER



ALLAH'IM

 ♣ ŞU AN KİMİN NE SIKINTISI VAR İSE SEN ONU GİDER

♣ ŞU AN KİMİN ÇARESİZ BİR DERDİ VARSA SEN ÇARE OL

 ♣ ŞU AN KİMİN NE HASTALIĞI VARSA ONA ŞİFA VER

 ♣ SEVDİKLERİMİ SEN DE SEV VE ONLARA HUZUR VE SAĞLIK VER

TASAVVUF'TA 4 KAPI VARDIR

1- Şeriat Kapısı

 2- Tarikat Kapısı

 3- Marifet Kapısı

4- Hakikat Kapısı ...

Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş; "Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?" "Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş.

Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."

 **** Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.

Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.

Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.

Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.

Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.

 Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler.... - Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.

 - Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.

- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile...

Satranç hayat gibidir. Her parçanın kendi işlevi vardır.

Satranç hayat gibidir . Her parçanın kendi işlevi vardır.

Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü.

Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarysa sonunda.

Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın.

 Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz.

On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. İşler her an tersine dönebilir.

 Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek

Olasılıksız Adam Fawer

Sana Okumuş Avrat Almayalım Dediydim Di Mi ?

Vasiyetimdir; Herşeyimi zamana bırakıyorum...



 

 

Vasiyetimdir; Herşeyimi zamana bırakıyorum...

( Ece Ayhan )

Fatih Urek - Hadi Hadi Hadi (Hosgeldin)

http://youtu.be/ClpzAHe3nxs

Resimli kişilik testi

1) Kaygısız, oyunbaz, keyifli


Özgür ve doğaçlama yaşadığınız bir hayatı seviyorsunuz.

“Bi daha mı gelicem dünyaya?” deyip, hayatı dolu dolu yaşıyorsunuz.

Meraklı bir yapınız var.

Değişimin sizi zenginleştirdiğini düşünüyor, yeniliklere açık olmayı benimsiyorsunuz.

Başınıza gelebilecek en kötü şey; birileri ya da bir şeyler tarafından kısıtlanmak!

Çevrenizin değişken ve her zaman sürprizlere açık olduğunun farkındasınız.

2) Bağımsız, alışılmadık, serbest


Hayatta kendi rotasını çizmek isteyenlerdensiniz.

Bu sebeple özgür ve bağlantısız olmak sizin için çok önemli.

Sanatsal eğlimlerinizi iş hayatınız ve hobilerinizde sergileyebiliyorsunuz.

Bağımsızlığa olan tutkunuz bazen sizden beklenen şeylerin tam tersini yapmanıza sebep oluyor.

Hayat tarzınız bireyselliğe dayalı…

Moda olanı taklit etmek yerine, bazen akıntıya karşı kürek çekme pahasına da olsa, kendi fikir ve inançlarınıza göre hareket ediyorsunuz.

3)İçe dönük, duyarlı, düşünceli


Etrafınız ve kendinizle diğer insanlara kıyasla daha sık kapışıyorsunuz.

Yüzeysellikten tiksiniyorsunuz.

Boş konuşmalar yapmak yerine yalnız olmak tam size göre…

İhtiyacınız olan içsel huzur ve ahengiyse çok sağlam bir ilişki kurduğunuz gerçek arkadaşlarınızda buluyorsunuz.

4) Yere sağlam basan, dengeli, uyumlu


Sade, doğal bir yaşama ve yine böyle bir aşka değer veriyorsunuz.

Etrafınızdakiler sizin yere sağlam basan halinize gerçekten özeniyor.

Size yakın olanlara güven veriyorsunuz.

İnsan yönünüz ve sıcak tavırlarınız etkileyici.

Aşırı cafcaflı ve basmakalıp her şeyi reddediyorsunuz.

Moda trendlerini takip etmektense rahat ve şık giyinmeyi tercih ediyorsunuz.

5) Profesyonel, pragmatik, kendinden emin


Hayatınızın kontrolü elinizde, kendi şansınızı kendiniz yaratıyorsunuz.

Problemlerinizi pratik ve basit bir şekilde çözüyorsunuz.

Günlük hayatınızdaki sorunlara gerçekçi bir açıdan bakıyor, onlarla uğraşırken bocalamıyorsunuz.

İşyerinde büyük sorumluluklar yükleniyorsunuz.

Etrafınızdakiler size güveniyor çünkü karşınızdakine kendinden emin duruşunuzu hissettirebiliyorsunuz.

Fikirlerinizi realize etmeden asla tatmin olmuyorsunuz

6)Barışçıl, sağduyulu, saldırgan olmayan


Yumuşakbaşlısınız.

Kolayca arkadaşlık kuruyor, yine de özelinizin ve özgürlüğünüzün keyfini çıkarıyorsunuz.

Bazen her şeyden uzaklaşıp, yalnız kalıyor ve hayatınızın anlamı üzerine düşüncelere dalıyor ya da keyif yapıyorsunuz.

Arada sırada yalnız kalmayı tercih etseniz de yalnızlık düşkünü değilsiniz.

Kendiniz ve dünyayla barış içindesiniz; onun size sunduğu nimetlerin tadını çıkarıyorsunuz.

7)Analitik, güvenilir, kendinden emin


Hayatınızı, başkalarının gözünden kaçan küçük ve değerli detaylarla süslemeyi seviyorsunuz.

Kültür, hayatınızda özel bir rol oynuyor.

Gelip geçici heveslerden etkilenmeyen, kendi şık ve seçkin tarzınızı bulmuşsunuz.

Hayatınızı kültürel tatmin üzerine kurduğunuzdan ilişki kurduğunuz kişilerde de bu özelliklerin olmasını arzu ediyorsunuz.

8) Romantik, hayalperest, duygusal

Çok duyarlısınız.

Olaylara sadece mantık penceresinden bakmak size göre değil.

Kalbinizin söyledikleri de en az mantığınızın dillendirdikleri kadar önemli.

Hayatta hayallere de yer olması gerektiğini düşünenlerdensiniz.

Romantizme uzak, sadece mantığıyla hareket eden insanlardan uzak duruyor, engin duygularınıza set çekmeye çalışan her şeyi reddediyorsunuz.

9) Dinamik, aktif, dışa dönük

Enteresan ve değişik işler çıkarabilmek adına ciddi riskler alabiliyor, ciddi bir adanmışlık sergileyebiliyorsunuz.

Rutinse tam tersine sizde felç edici bir etki yaratıyor.

Her zaman olaylar içinde aktif bir rol üstlenebilmeyi amaçlıyorsunuz.

Zaten genelde ilk adımı sizin attığınız da aşikar.

 

2012 yılının şanslı burçları...



KOÇ “MESLEKİ YENİLİKLER KAPIDA” Artık ilişkilerinizde gerçek kimliğinizi sergileyebileceksiniz. Aşk evlilik ve cinsellik sizden yana olacak. Çevrenizde birçok hayranlık kitlesi kazanırken, artık herkesi olduğu gibi kabul etmeyi öğrendiniz. İşinizle ilgili özgürlüğünüzü artık ortaya çıkarıyor, başarı, aşk ve sosyal ilişkilerinizi canlandırmanın yollarını buluyorsunuz.

Hareketli, gayretli ve sabırsız Koç’ları bu yıl kariyer ve yükseliş bekliyor.

BOĞA “BOLLUK BEREKET DOLU BİR YIL” Büyük aşkın kahramanları, evlilik ufuklarını zorlamaya başladılar bile. Kendinizi geçmiş yılların kollarında, özgürce uyuturken, belki de kariyer savaşlarınızı unuttunuz. İşte her şey yeniden gündeme gelecek. 2012yılı size bu konuda, önemli hatırlatmalarla karşınıza çıkacak. Toplumda önemli işlerin altına imzalar atacak, uzun zamandır özlediğiniz başarının kapınıza geldiğini göreceksiniz.

İKİZLER “YATIRIMLAR YILI OLACAK” Hoş bir yıl sizi bekliyor. Bu yıl kariyerinizde değişimler görünürken, iş nedeniyle yer değiştirmeniz gerekebilir. Araştırmaya yönelik olarak iş veriminizi yükseltmeye yönelik çabalar içinde olacaksınız. Yatırımlar yılı olacak günlersizi bekliyor. Maddi olanaklarınız genişliyor. İşinizi yenileyebilir, varlıklı bir evlilik yapabilirsiniz. Olgunluk dönemi yaşayacaksınız. Parasal kazançlarınız birçok farklı konularla beslenecek.

YENGEÇ SÜRPRİZ EVLİLİK OLABİLİR Bu yıl Yengeç’lerin aşk yılı olacak. Karşıt evinize geçecek olan Plüton’dan güçlü etkiler alacaksınız. Yaşam çerçevenizde meydana gelecek değişimlere siz zaten hazırdınız. Çünkü uzun yıllar Yay burcunda seyreden yeni şartlar gezegeni artık sizin yaşam düzeninize yepyeni bir yapılanma getirecek. Çevresindekileri şaşırtacak. Sürpriz evlilikler gündeme gelebilir.

ASLAN “İDDİALI BİR YIL SİZİ BEKLİYOR” Hiç bu kadar iddialı olmamıştınız. 2012yılına gümbür gümbür giriyorsunuz. Her şeyin zorunu seçeceksiniz. Sağduyu ve sorumluluk duygunuz artıyor. Para sizin için her zaman güç teşkil etti ve daha da önem kazanıyor. 2012yılın son aylarında bulunduğunuz şartları beğenmeyeceksiniz. 2012 yılı size sağlık, form getirirken, dikkat çekici bir güzellik üzerinizde olacak.

BAŞAK “YEPYENİ BİR KARİYER” Hareketli bir yıl geçirmeye hazırlanın. Kazançlar ve seyahatler sizin için vazgeçilmez oldu. Bu yıl, işlerinizle ilgili ilginç gelişimlere hazırlıklı olmak zorundasınız. Duygusal konularınızda devrimler sizi bekliyor. Venüs ve Uranüs’ün nimetlerinden bol bol faydalanmaya bakın. Kozmik güçler sizin yanınızda ve son anda top direkten dönecektir. Yeni çıkış noktalarını keşfetmeye hazır olun.

TERAZİ “BEKLEDİĞİNİZ ÖDÜL GELİYOR” 2011 yılı sizin için çalkantılı bir dönem olarak geçti. Sizi bir hayli zorlayan Satürn artık sizi ödüllendirmeye hazırlanıyor. Satürn’ün etkisi, 6 Ekim 2012 yılına devam edecek. Yıl boyunca finansal durumlar sizin için çok önemli olacak. Aşk yaşamınız mutluluk veren değişiklikleri getirebilir. Siz daima aşk deseniz de, başarı her zaman önde koşuyor. 6 Ekim’den sonra beklediğiniz başarıları yaşamanızda somut bir şekilde göreceksiniz.

AKREP “YENİ İŞ, YENİ MÜLK DÖNEMİ” 6 Ekim 2012’den sonra Satürn, kişisel evinize geçerek, daha çok işe yoğunlaşmanızı sağlayacak. İş konusunda artan hırslarınız, sağlık konusunda sorunlar yaratabilir. Ekim sonuna kadar; sağlık, iş hayatı ve ruhsal konularda, Ekimden sonra kişilik ispatı içinde olacaksınız.

YAY “EVLİLİK VE YENİ İŞ” Siz özgürlük ve sezgi insanısınız. Felsefi yeteneklerinizi geçmiş yıllarda iyice pekiştirdiniz. Bazılarınız eski yaşantılarıyla ilgili geriye dönüşlerden korkar hale geldi. Plüton yaşantınızı alt üst etti ve yaşadığınız depremlerden sağ çıkmayı başardınız. 13 Haziran 2012 den sonra çalışma hayatınızda önemli aşamalar kaydedeceksiniz. Felsefi ve araştırmacı yönleriniz güçlenecek.

OĞLAK “DENGE GELİYOR” Mistik bir şekilde yaklaşacağınız farklı bir yıl sizi bekliyor. Geçen yıl,daha bireysel davranışlar içindeydiniz. Paylaşım duygularınızın yoğun olduğu bir 2012 yılı, toplumsal olgularınızı ön plana çıkarırken,sosyal yaşamda da, yerinizi almanıza yardım edecek. Aşk ilişkilerinizle ilgili yeni başlangıçlar söz konusu. Sizi bekleyen denge savaşları gündeme gelecek.

KOVA “DEĞİŞİM RÜZGARLARI” Geçen yıl, işleriniz yolundaydı 2012 sonuna kadar; ruhsal gelişim konularında etkiler veren Neptün kendi evinizde. Bu alanda size tecrübe kazandıracak değişik aktivitelerle karşılaşacaksınız. Satürn Gezegeni 2.5 yıllığına Akrep burcuna geçiyor… Sosyal çevreniz ve sağlığınızla ilgili önemli çabalar içinde olabilirsiniz. 2012 yılında daha sabit ilişkilerin özlemini duyacaksınız. Evlilikler gündeme gelecektir.

BALIK “MADDİ GELİR ARTABİLİR” Balıkların yaşamlarında karşılaştıkları sorunlar onların ayaklarını daha sağlam yere basmalarını sağlıyor. 2012 yılı 6 ŞubattaNeptün’ün burcunuza geçmesiyle, yoğun ve dramatik değişiklikler yaşayabilirsiniz. Özgürlük duygularınız bu yıl içinde de sürecek. Para evinizde Uranüs sürpriz kazançları gerçekleştirecek.

Öfke gelir, göz kızarır, '' Öfke gider, yüz kızarır''

Sular Hep Aktı Geçti...

RUHUN YASALARI



DENGE YASASI: ORTA YOLU BULMAK

Nasıl yerçekimi evreni bir arada tutan bir yapıştırıcı ise, denge de evrenin sırlarının kapısını açan anahtardır. Denge; beden, zihin ve duygularımız, varlığımızın her boyutu için geçerlidir. Yaptığımız her şeyde, az ya da çok yaptığımızı bize hatırlatır. Yaşam sarkacımız ya da alışkanlıklarımız en uçlara gittiğinde diğer uca gitmemiz de kaçınılmazdır.

SEÇİMLER YASASI: GÜCÜMÜZE YENİDEN SAHİP ÇIKMAK

Özgür iradenin sorumluluğu hem yıkıcı hem yapıcıdır. Seçimin gücüdür bu. Geleceğimizi büyük ölçüde belirleyen şimdi yaptığımız seçimlerdir. Koşullarımızı her zaman kontrol edemeyiz ama tepkilerimizi seçebiliriz. Seçim gücümüze sahip çıktğımızda dünyada dolu dolu yaşama cesaretini de buluruz.

SÜREÇ YASASI: HAYATI ADIM ADIM YAŞAMAK

Süreç, her seyahatin küçük adımlarıdır. Adım adım her amaca ulaşılır. Süreç, zamanı aşar, sabrı öğretir, dikkatli bir hazırlanmanın sağlam temelini oluşturur. Ve ortaya çıkmayı bekleyen potansiyelimize güvenmeyi sağlar.

ŞİMDİ YASASI: ANDA YAŞAMAK

Zaman “geçmiş’ten geleceğe” uzanan bir paradokstur. Zamanın gerçekliği yalnızca zihnimizdedir. Zaman kavramı düşüncenin, dilin ve toplumsal fikir birliğinin bir ürünüdür. İşte daha derin bir gerçek: Yalnızca bu an var.

ŞEFKAT YASASI: İNSANLIĞIMIZIN UYANIŞI

Evren bizi yargılamaz; sadece sonuçları ve dersleri gösterir. Neden-sonuç yasasıyla bize öğrenme ve denge kurma olanaklarını sunar. Şefkat her birimizin o andaki inanç ve kapasite sınırlarımız içinde yapabildiğimizin en iyisini yaptığımızın anayışını kazanmaktır.

GÜVEN YASASI: RUHA GÜVENMEK

Güven, evrensel bilinçle doğrudan bağlantımızdır. Güven işittiğimizden, okuduğumuzdan, öğrendiğimizden daha fazlasını bildiğimizi bize hatırlatır.  Hepimizin içinde olan Evrensel Ruhun bilgeliğini, sevgisini hissetmek için görmemiz, dinlememiz ve güvenmemiz yeterlidir.

BEKLENTİ YASASI: REALİTEMİZİ GENİŞLETMEK

Enerji düşünceyi takip eder. Hayal edebildiğimizin ötesine değil, ona doğru gideriz. İnandığımız, beklediğimiz, umut ettiğimiz şeyler deneyimlerimizi yaratır ve renklendirir. Mümkün olabileceğini gördüğümüz en derin inançlarımızı genişleterek yaşam deneyimizi değiştirebiliriz.

ONUR YASASI: GERÇEK DOĞRULARIMIZI YAŞAMAK

Onur, ruhsal yasalarla uyum içinde yaşamak ve davranmaktır. Koşullar bize ne kadar karşı olursa olsun, onurlu yaşamak, içsel gerçeğimizi bilmek, kabul etmek ve ifade etmektir. Başkalarına söylediklerimizle değil, davranışlarımızla ilham vermektir.

EYLEM YASASI: YAŞAMI UYGULAMAK

Ne kadar hissedersek ya da bilirsek bilelim, potansiyelimiz ve yeteneklerimiz ne olursa olsun, yalnızca uygulamayla onları gerçekleştirebiliriz. Çoğumuz kendimizi adama, cesaret ve sevgi gibi kavramların ne olduğunu anlıyoruz. Ama ancak bunları uyguladığımızda ne olduklarını bilebiliriz. Yapmak, anlayışı getirir. Uygulamak bilgiyi bilgeliğe dönüştürür.

DEĞİŞİM YASASI: DOĞANIN MÜZİĞİYLE DANS ETMEK

Doğanın ritmi, dönemleri, devreleri vardır. Mevsim dönemleri, yıldızların ritmi, gel git hareketlerinin devreleri gibi. Mevsimler birbirini itmez. Bulutlar gökyüzünde yarış etmez. Her şey kendi zamanında olur. Tıpkı yükselen ve alçalan okyanus dalgaları gibi.

TESLİMİYET YASASI: YÜKSEK İRADEYİ KUCAKLAMAK

Teslimiyet, açık kollarla bu anı, bu bedeni, bu hayatı kabul etmektir.  Teslimiyet, kendi yolunun önünden çekilerek, yüksek irade ile uyum içinde yaşayabilmektir. Teslimiyet, yüreğin bilgeliğidir. Teslimiyet, pasif bir boyun eğme değildir. Teslimiyet, her zorluğa ruhsal gelişim ve genişleyen farkındalık olarak bakabilmektir.

BÜTÜNLÜK YASASI: BAĞLANTIMIZI HATIRLAMAK

Dünyada farklı yaşamları olan farklı varlıklar gibi görünüyoruz. Ama her farklı yağmur damlası nasıl okyanusun bir parçasıysa her birimiz de farkındalık okyanusunun, Tanrı’nın bedeninin bir parçasıyız. Hepimizin bir olduğu yüce gerçeğinin derinliklerinde sevgiyi ve huzuru bul. Korku, kıskançlık ve öfkenin ağırlığını geride bırakarak, anlayışın kanatlarında uç. Şefkat ülkesine doğru.

(Dan Millman’ın “Ruhun Yasaları” adlı kitabından özetlenerek derlenmiştir.)

O ne yaptı... Beni terketti...

“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”

  Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:  - “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”

 Doktor: -“Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz” der.

 Adam: - “Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük” der.

- “Hayır” der doktor ve ekler: - “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

Akıl; sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır.”

Beni Yetiştirirken Vazgeçeceğiniz 10 şey ya da Küçük Yaşlı Bireyin Manifestosu

 1. Bana su getirtmeyin, bana da su getirmeyin. Aramızda hizmetçi yok, herkes kendi işini yapsın. Evde küçük yaşta iş gücü kullanmaya ve sevgi istismarına son.

2. Hata yapmama izin verin ki, gerçekten hataysa sonuçlarını görüp ders alayım. Hata değilse siz ders alın. ...

3. Her isteğimi bana almayın. Size karşılıksız kimse bir şey vermiyor. Her şeyin bir çalışma karşı elde edileceğini öğrenmeme izin verin. Sonuçlar, çalışmanın ürünüdür.

 4. Benim özgürlüğüm sizin özgürlüğünüzdür. Bir yere gitmek istediğimde beni bırakın. Bana kaçta döneceğimi değil, ilkeler söyleyin. İyi insanlarla birlikte ol ve kendini koru gibi bir söz benim için saat kaçta döneceğimden daha anlamlı ve yararlı. Yoksa ben yapacağımı gündüz gözü de yaparım.

 5. Okulun amacı öğrenmektir. Derslerden kaç aldığım değil, bir şey öğrenip öğrenmediğime bakın. Beni yarın yaşamda ayakta tutacak olan aldığım notlar değil, öğrendiklerin olacaktır.

 6. Benimle ilgili fikirleriniz elbette var. Ama arada benim ne düşündüğümü, ne hissettiğimi sorun ve gerçekten dinleyin. Aramızdaki sorunların çoğu iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Konuşmak kadar dinlemeyi de öğrenelim.

7. Ben dürüst olmak istiyorum, beni yalan söylemek zorunda bırakmayın. Size yalan söylemeye başlarsam, bazen bilmeniz gerekenleri de öğrenemeyeceksiniz.

 8. Söylediklerinize karşı çıktığımda size değil, söylediklerinize karşı çıkıyorum. Sizde bana değil, söylediklerime karşı çıkın. Kelimeler incinmez, ama bizler inciniriz. Yani “sen aptalsın” değil, “bu söylediğin fikir güzel değil,” diyelim birbirimize.

9. Toplum içinde gurur duyacağınız bir birey olmam, sizin bana bir birey gibi davranmanıza bağlı.

 10. Sizden beklediğim şey tek başına sevgi değil, aynı zamanda saygı. Küçüklerime sevgi, büyüklerime saygı hikayesi, geçen yüzyılda kaldı. Benden saygı istiyorsanız ben de sizden saygı istiyorum

Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir...

Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır.



Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır

Gözlerimizin Sırrı...



1. Resmi büyütün (üzerine tıklayın)

2. 30 sn boyunca kırmızı noktaya bakın

3. Gözlerinizi duvara çevirin, ve bakmaya devam edin

4. Gözlerinizi çok hızlı açıp kapayın!

Müziği duymayanlar dans edenlerin deli olduğunu sanır...

Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı...


Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında ara
maktı.

Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor. İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
...Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak geldik.
Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.
Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda,

içimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan

o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var dedik.
Korktuk.
"Bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.

Cevabı yapıştırdık: "Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var. O yüzden eksiklik hissediyoruz".
Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
Çocukken "yaşımız küçük" diye düşündük.

Her istediğimizi yapamıyoruz. Kurallar, yasaklar var.

Büyüyünce her şey yoluna girecek.
Büyüdükçe bir şey değişmedi. Yine huzursuzduk.

İçimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:
"Bir eksik var. Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan? Nasıl geçecek bu? "
Aklımıza yeni cevaplar geldi:

Okulu bitirince geçecek.

İşe girince geçecek.

Para kazanınca geçecek.

Tatile gidince geçecek.
Okulu bitirdik.

Diploma aldık.

İşe girdik.

Kartvizit aldık.

Çalıştık.

Para kazandık.

Taşındık.

Araba aldık.

Çalıştık.

Eve yeni eşyalar aldık.

Tatile gittik.

Dans ettik.

Terfi ettik.

Kartviziti değiştirdik.
Daha çok çalıştık.

Daha çok para kazandık.

Çalıştık. Çalıştık. Geçmedi.

"Bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de "Sevgilimiz olunca geçecek" dedik.

"Yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız.
Beklemeye başladık.

Derken, biri çıktı karşımıza aşık olduk.

Ve anında başka biri olduk.
Daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri.

Hesap cüzdanları, kartvizitler, hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve hayranlık gördük.
Sevgilimizin gözlerinde Tanrı'''' yı gördük. Işığı gördük.

"Tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk".
Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi.

Ya da başka birine aşık olduğunu söyledi.

Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından, sevişmemesine bahane bulmak zorunda kalmamak için biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir terslik olduğunu.
Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.
Fark etmez. Sonuçta aşk bitti.

Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar yalnızız.

Başladığımız yere döndük.
Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık.

Halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.
ÖYLE Mİ? Bakmadığımız bir yer kaldı.
İçimize bakmadık.
Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.
Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik.
Şaşıracak bir şey yok, tabii ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk?

Canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık?

Terk edilmekten korkar mıydık?
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
"Herkes beni sevsin" diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine şart koyuyor, sınır koyuyor.
Oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye düşününce, kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.
Her şey bir oluyor. İşte o zaman perde aralanıyor.
Acı diniyor.
İşte o zaman başka ''''bir''''i bir araya gelerek, hesabın kitabın, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.

                                                 CAN DÜNDAR


At Ve Kadın...

Yine Mi Tek Taş ?

Konuşan Görüntüler...

OFFICIAL - Somewhere Over the Rainbow 2011 - Israel "IZ" Kamakawiwo'ole

http://youtu.be/w_DKWlrA24k

Sanki olamadığın durum daha kıymetli... Daha değerli ve özlenen...

- Bekarsanız; evlenmek, çoluk çocuğa karışmak kutsal bir emir sanki size… Ödülü ise düzenli bir yaşam, ''düzgün'' bir eştir... Çocuk olmasa başa çıkılmaz bir dert… Olsa gönüllü kölelik…



- Evliyseniz; özgür olmak, hesap vermemek, dırdır çekmemek hayallerinizi süsler... Bu duyguların asıl adı, sorumluluktan kaçmak hatta çapkınlıktır… Neyse bu konu çetrefilli, yandan geçelim.

- İşsizseniz; İş bulup çalışmak yaşamdaki tek amacınız olur… Kimseye muhtaç olmayacak bir gelir, işe yarama duygusu, toplumsal bir statü için çalışıyor olmak gerektiğine inanırsınız ve o güzelim anları kendinize zehir edersiniz… Siz etmeseniz başkaları zehir eder… Neye yarar toplumsal statü ve işe yarama duygusu hala anlamadım…

- Çalışıyorsanız; bir saatlik işten kaçış bile kutsaldır... Hafta sonları, yıllık izin hatta çalışmadığını bir gün bile kıymetlidir… Kısacası çalıştığınız saatler yaşamadığınız, yaşadığınız saatler çalışmadığınız saatlerdir...

‘’İşte ben buyum'' diyemeden göçüp gitmek galiba insanın kaderi… Nereye varsan, neye ulaşsan, hangi düşüne kavuşsan, yeni yollar seriliveriyor önüne...

Çalışıyorum şu an ve bu  güzelim saatte…önümdeki bilgisayarı camdan aşağı atmayı ve evrakları yırtmayı arzulayan düşüncelerime ''çüş'' diyorum

Kaynak: Kuyucak/Milliyet Blog...

Yaşlandıkça Gençleşebilmek...

 Gençlik bir hayat devresi değil bir akıl halidir.

Yıllar cildi buruşturabilir, ancak, heyecanların bitişiyle ruh buruşur.

İnsan kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı,

Cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı,

Umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.

İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.

Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe,  beyni yeni şeyler keşfettikçe herkes gençtir.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.

İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.
Siz,  bu yıl da genç kalın.
W. E. Gladstone ve S.Ullman’ın şiirlerinden yararlanılarak hazırlanmıştır.

Sevgililer Gününü Kutlamalı Mı?

Bizim kuşağın sevgililer günüyle tanışması sanırım yirmi üstü yaşlarda olmuştur. Ondan önce cahilce geçirdiğimiz seneler boyunca rahatımızla yaşayıp giderdik. Ne sevgilimiz yok diye komplekse girerdik, ne de hediye alma telaşına düşerdik…

Sanırım hayatıma giren ilk sevgililer gününde bankada çalışıyordum. O furyaya kapılmış biri olarak, erkek arkadaşıma daha önceden nasıl bir gül sepeti istediğimi bile bildirmiştim. Yok öyle sürpriz olsun, beni düşünsün, bekleyeyim falan. Baştan çatır çatır listeyi vermiştim kendisine. Ama ne hikmetse o gün çiçekçinin yoğunluğundan mı benim şansızlığımdan mı ne şubeye en son benim çiçeğim gelmişti…

Tabi çiçekçiler şube arkadaşlarıma irili, ufaklı çiçekleri bırakırlarken ben sinir içinde nerde benim çiçeğim diye erkek arkadaşımı defalarca taciz etmiştim… Bir de çiçek akşam geldiği yetmezmiş gibi istediğimden bir boy küçük gelmez mi? Eh ben o akşamı sevgilime zehir eder miyim etmez miyim?

Tabi bir sonraki sene ikimiz de daha temkinliyiz. Ben yine günler öncesinden istediğim çiçek sepetini bildiriyorum, o da çiçekçiye evvelden bin bir tembihle siparişi veriyor… Bu sefer şubeye gelen ilk çiçek benimki oluyor. Hem de istediğimden bir boy büyük… Şube içinde nasıl kurum kurum dolaştığımı hala hatırlarım…

Sonraki seneler bu tip günler benim için yavaş yavaş anlamını yitirmeye başladı. İçleri boşaltılmış, sadece insanları tüketime yönelten günler olarak görmeye başladım. Bu bana bir miktar rahatlık verse de “sevgililer günü tamamen anlamsız” diyecek kıvama da gelemedim ve her sene bir şekilde bu günü kutlamaya devam ettim.

Mesela bundan birkaç sene önce sevgililer gününde bir taksiye bindim, adam bana kırmızı bir gül uzatmasın mı? Yüzünde koca bir gülümsemeyle “buyrun, sevgililer gününüz kutlu olsun” diyerek elime tutuşturuverdi… Sonrada başladı anlatmaya: Karısı gül alsın diye çok dırdır yapmış. Karısına alırken sekiz tane de fazladan almış ve arabasına binen ilk sekiz kadına bu güllerden vermeye karar vermiş. Ben de sekizinciymişim… Bundan sonra binene bir şey yokmuş yani…

Bir başka sene de ;arkadaşlar, sevgilisi olan olmayan davetli olacak şekilde bir ev partisi yapmaya karar vermişler. Akşam iş çıkışı yorgun argın “zaten pek de fazla kalmam” diyerek partiye gittim. Oo bir de ne göreyim. Balıkçıdan eve yemekler söylenmiş. Gelenin haddi hesabı yok. Muhabbet falan süper… Olay sevgililer günü bahane parti şahane kıvamında gece geç saatlere kadar devam etti…

Bu sene de sevgililer günü hediyem beni buldu… Geçen gün kitap almaya D&R’a girmiştim. Baktım kasanın yanında pembe pembe duran bir sürü kitap ayracı… “Ne kadar bunlar?” dememe kalmadan “bunlar sizlere sevgililer günü hediyemiz, buyrun istediğiniz kadar alın” dedi kasadaki görevli adam… Kitap poşetime zevkle birkaç kitap ayracını koyuverdim…

Sanırım bu konuda en çok hoşuma giden şey bu ortak heyecan duygusu; din, dil, ırk ayırımı yapmadan tüm dünyaya yayılan sevgililer gününü kutlama telaşı; her sene yeni fikirlerle ortaya çıkan insanları takip etmek, onların yaratıcıklarını gözlemlemek… Kutlasak da kutlamasak da  sanırım bu gün bizi uzun süre çevrelemeye devam edecek… Eee, o zaman ne diyelim “havamız nasıl olursa olsun, sevgililer günümüz kutlu olsun”…

Sağlıcakla,

Hep gülümse, hiç ağlama; çok sev, hiç ayrılma;

Hep gülümse, hiç ağlama;

çok sev, hiç ayrılma;

Mutlu ol, umutsuz olma,

çünkü sen ''SEN'' olduğun için özelsin UNUTMA...!

Sabır Taşı...

Kimse senin değil, sen de kimsenin değilsin.

Kimse senin değil, sen de kimsenin değilsin.

Doğuştan hakkınmış gibi davranıp örseleme onu, hayatına konuk gelmiş insanı ağırlamayı bil.. ''

Bedia Ceylan Güzelce ''