28 Ekim 2010

Yine de çıkamıyoruz filmin içinden! Smyrina Arts'a teşekkürlerimle...




"Bazen hepimiz bir filme hapsolmuşuz hissine kapılıyorum... Repliklerimizi biliyoruz, nereye doğru yürüyeceğimizi biliyoruz, nasıl oynayacağımızı biliyoruz, sadece kamera yok...Yine de çıkamıyoruz filmin içinden!

Ve film kötü..."

Charles Bukowski

Şimdi açsam pencereyi de beklesem... Semra'ya teşekkürlerimle...



Şimdi açsam pencereyi de beklesem..
Sen gelsen..
Olmaz ya hani geliversen..
Hiçbirş...ey sormasan..
Hiç birşey söylemesen..
Sussam..
Sussan..
Sussak..
Susuşların anlattığını dinlesek..
Sırt sırta otursak..
Katılasıya ağlasak...
Sormasak birbirimize sebebini...
Sonra dönsek yüzyüze..
Sarılsam..
Sarılsan..
Sarılsak..
Ve yine hiçbirşey konuşmasak..
Ama anlasak..
Ne vardı sahi..
Olmaz ya..
Hayal ya..
Hani diyorum ; olsa ne vardı ...

 

...........kırpık karma...........

Om.svg


...........kırpık karma...........

Kabak mücver...
















Malzemeler

3 adet rendelenmiş kabak
4 adet rendelenmiş patates
2 yumurta
1 kase rendelenmiş kaşar peyniri
1 buçuk su bardağı un
İstenen baharatlar ve tuz

Hazırlanışı
Kabak ve patatesi elimizle iyice sıkıp suyundan arındırıyoruz. Kalan malzemeleri ekleyip karıştırıyoruz (Kıvamlıysa elinizle şekil verebilirsiniz). Kaşıkla küçük parçalar alıp tavada kızartıyoruz. Afiyet olsun

Yeni Alıntılanabilir Einstein kitabından alıntıdır... (The New Quotable Einstein)

The New Quotable Einstein

“İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor.

Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu redderek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük.”

Biraz da Karadeniz...Bölüm 1

O yaz havalar çok sıcaktı.İstanbul'da geceleri uyunmuyordu. Ne yapmalı ne yapmalı diye evin içinde dolanırken tabi ya Karadenize gitmeli dedim. Bunu dediğimde günlerden çarşambaydı. Cuma günüyse  kendimi Bukla turla Ayder yaylasında  buldum.İstanbul'da tişörtle,elbiseyle terlerken Ayder'de polarla, yağmurlukla gezmeye başladım. Yeşilin her tonuyla ilk defa orada tanıştım. Zirveye çıkmanın mutluluğunu ilk defa orada tattım. Mıhlama'yı, kara lahana yemeğini ilk defa orada yedim. Ve ben neler kaçırmışım dedim...



Ayder yaylası...


etrafa bakış...

etraf...

Her gün o yayla senin bu yayla benim yürüyoruz.Yayla hayatı hakkında bilgiler alıyoruz. Yaylalarda hayat sabah dört gibi başlarmış. Önce hayvanlar otlatılır arkasından sağılırmış.Güneşin doğuşuyla beraber de hayvanlar ağıla dönermiş. Çeşitli yayla görüntüleri...


yaylalar... yaylalar...



başka bir yayla...


yayla evi...


yayladan etrafa bakış...


yaylada bulut gölgesi...

Dereler yanınızdan şırıl şırıl akarken yürümek kolay. Ama bazen rota gereği derenin sağından soluna, sonra solundan sağına geçmek gerekiyor. Hatta bunu defalarca tekrarlamak gerekiyor.Taşların üstünden seke seke bu geçişleri yapıyoruz. Geçişlerde dengeyi korumak çok önemli...Yoksa islandın gitti.

Az sonra dereye varıcaz...


dere şırıl şırıl...

geçiş yaparken aman dikkat..

Tabi buraların sisi başka oluyor...Genelde sabahtan hava açık oluyor üç dört gibi sis bastırıyor. Göz gözü görmüyor. Kopkoyu bir sis yani...Üstün başın, saçın, yüzün ıslanıyor...

Ayder sisler altında...

Sis...


Bazen zirve yürüyüşleri yapılıyor. 3000 metrelere kadar tırmanıldığı oluyor.Bu sefer göller ve kar manzaraları size eşlik ediyor.Haydi buyrun...

mola yeri...

karlı dağlar...

Yürüyüşten döndükten sonra kısa bir dinlencenin ardından,  oberjde yemek ve horon zamanı başlıyor. Bizleri en iyi şekilde ağırlayıp, gezdiren  Mikael'e, Muhammede, Osman'a, Sadığa,Uğur'a ve herkese teşekkür ediyorum.

Sağlıcakla,

Küçümsediğin her şey için...


Kimse kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir önemsediğin bir bedel ödersin.
Tolstoy

Styx - The Best Of Times Live 1996

Her Acı Bir Günah Siliyor benden ... Duygusal'a teşekkürlerimle

ikimiz de kurtuluruz bu hayattan... Aslı'ya teşekkürlerimle...

Düşünüyorum da... Gülbin'e teşekkürlerimle...


Düşünüyorum da,
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu, duygularımızı,
inançlarımızı, benliğimizi??????

rabindranath
tagore

Zeki Müren - Sorma Ne Haldeyim

Zeki Müren Mehtaba Bürünmüş Gece

Fikret Kızılok - İnişlerim Çıkışlarım