8 Aralık 2011

Nedir bu kuyruk..?"

Temel Vatikanda gezerken upuzun bir kuyruk görür. "Nedir bu kuyruk..?" diye sorduğunda; Kuyruğun diğer ucunun kiliseye uzandığını ve vatikan kilisesi tarafından cennetin parça parça satıldığını, 1000 dolar verenin de cennetden bir parça satın alabildiğini öğrenir. Kuyruğu takip edip kiliseye ulaşır, kapıdaki görevlilere ... "ben cehennemi satın almak istiyorum.." der.


 "Olmaz burada cehennem satışımız yok, cennetden bir parça almak istiyorsanda sıraya gir.." derler. Temel cehennemi almakda kararlıdır ve ısrarınıda sürdürür. Kapıda Temeli ikna edemeyen görevliler, içerde Papa'ya durumu anlatırlar. Papa gülerek; "gidin sorun bakalım cehennemin tümüne ne kadar veriyormuş bu akılsız adam.." der. Kapıya inip Temele sorarlar; "10.000 dolar veririm.." demiş.


Papa Temeli içeri çağırtır, hazırlattığı evrağı da Temele imzalatıp 10.000 dolarını da aldıktan sonra arkasından gülerek uğurlarlar. Dışarı çıkan Temel, kapıda günlerdir cennetten bir parça satın almak için bekleyen binlerce kişiye elindeki belgeyi gösterip; "Eyyyy uşaklar; cehennemin tümünü ben satın aldım, artık cennet için uğraşmanıza gerek kalmadı, dağılabilirsin....." sonra ne oldu dersiniz... Cennet satışları sıfırlayan Papa ve ekibi 10.000 dolara sattığı cehennemi Temelden geri alabilmek için hala pazarlık etmekte, son durum..; Temel 10 milyar dolarda ısrarcı... :

Bazen duvarların hareket ettiğini hissediyorum...

Kim fark eder ki ???

Bir zamanlar, komşu iki ülke amansız bir rekabete tutuşmuştu. Ülkelerden birinin halkı, karşı tarafa kendi ülkelerinin zenginliğini kesin bir şekilde göstermek istiyordu. Kolay, ama etkileyici bir şey yapılmalıydı; bunun için şehrin ortasına büyük bir havuz yapılmasina karar verildi.


Gece herkes bir kova süt getirecek ve bu havuza dökecekti. Herkese bu fikir cazip gelmişti. Herkes, kararlaştırılan gece götürdüğünü havuza boşalttı. Ne var ki, sabah olduğunda, ortada içi süt ile değil, dupduru su ile dolmuş bir havuz vardi. Çünkü herkes, ayni sekilde düsünmüstü: ...


Bu kadar insan içinde yalnız ben, süt yerine bir kova su döksem ne fark eder ki? Kim fark eder ki ? Hayatın içinde, "fark etmez" veya "fark edilmez" denilen hiçbir şey yoktur.Hepimiz üstümüze düşeni yapmalıyız...

Sonbahar renkleri... Günün fotosu... 08/12/2012

Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok...



Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.

Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.

Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok

Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok...

 -Ömer HAYYAM

10 Aralık 2011'de tam Ay tutulması var...

10 Aralık 2011'de tam Ay tutulması var...

10 Aralık 2011 Cumartesi günü, Tam Ay tutulmasında, tam tutulma süresi yaklaşık olarak 52 dakika sürecek, ancak bu yüzyılın en uzun tam ay tutulması 27 Temmuz 2018 tarihinde yaklaşık olarak 104 dakika sürecek

Ay, Dünya’nın arkasını dolanıp gölgesine girdiğinde Ay tutulması olur.

Bir tam tutulmada gölge, Ay’ı tamamen kaplar ancak tamamen karanlık olmaz, koyu bir pas kırmızısına döner. Bunun nedeni, Güneş’ten gelen ışınların Dünya tarafından tutuluyor olmasına rağmen, ışınlardaki kırmızı renk tonlarının Dünya atmosferi tarafından saptırılması ve bunlardan bir kısmının Ay’a yansıması sonucu meydana gelmesidir.

Minibüslerde olması gereken değişiklikler...

 

Eyvah,eyvah...


Gözlerinin gördüğünü yüreğinin gördüğüne değişiyorsan eyvallah!

 Yüreğinin gördüğünü gözlerinin gördüğüne değişiyorsan eyvah,eyvah! " ~Hz. Mevlânâ

Eğer bir kişi kağıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyormuş.



- Japonya'ya atom bombası atıldığında 2 yaşında olan bir kız, 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış ve hastaneye yatırılmış. Ama durumu ümitsizmiş.

Hastanedeki tüm doktorlar, küçük kızın ölümü için gün sayarken, küçük Japon kızı hayat doluymuş. Koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyormuş. Hastaların arasında en sevdiği kişi ise 80 yaşlarında..., kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadınmış.

Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamış. Kadın ölmeden hemen önce "Benim için çok geç ama, bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kağıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul" demiş ve son nefesini vermiş.

Küçük Japon kızı çok üzülmüş ama hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanatı olan origamiyle kağıtan turna kuşları yapmaya başlamış. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda çok hızlı yapıyormuş. 1000 tane turna kuşu yapması işten bile değilmiş.

Ama sağlığı da hızla bozuluyormuş. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer almış. Dünyanın dört bir yanından insanlar kıza, binlerce turna kuşu göndermeye başlamış.

Ama küçük Japon kızı, haberler basında çıktığında elini kıpırdatamaz hale gelmiş. Hayattaki son saatlerini 644. kuşu yaparak geçirmiş. Kuşu bitirmiş, gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişler. Ama küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyormuş. Postacılar aylarca kağıttan turna kuşu taşımışlar hastaneye. Sayısı milyonlara ulaşan turna kuşları Japonya'da bir müzede sergileniyor...

Bu hikaye Japonya'da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki'nin hikayesidir. Arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömerler.

Turna kuşu, o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.

Küçük kızın hayatı "Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu" adıyla 1977 yılında Eleanor Coerr tarafından kaleme alınmıştır

Dört Kitabın Manası (Haluk Bilginer - Şebnem Dönmez)

http://youtu.be/4DtvV9OtZpA

Bu hafta hep beraber ''İyi ki yaptım'' mahallesine taşınmaya ne dersiniz ?

bahçe çiçekleriKüçük bir kasabanın 4 ayrı mahallesi varmış.

Birinci mahallede''EVET AMA'' lar yasıyormuş. Evet ama'lar her zaman ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise''evet ama'' diye yanıtlarlarmış.Yanıtları hep yanlış olurmuş. Suçu'da başkalarına atmakta ustaymışlar...

İkinci mahallede''YAPACAĞIM'' lar yasarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adim hazırlarlarmış ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş. Yasamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.

Üçüncü mahallede yasayan ''KEŞKE'' çilerin hayati algılama güçleri mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en iyi şekilde bilirlermiş ama... maalesef her şey olup bittikten sonra.''Keşke'' cilerin de basları hep kanarmış, duvara vurmaktan !...

Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise''IYI Kİ YAPTIM''lar otururmuş.

''Keşke''ciler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış. ''Yapacağım''lar ''Keşke''ciler ile birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış.''Evet ama''lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından,günesin erken saatte dogması gerektiğinden şikayet ederlermiş. ''İyi ki yaptım'' mahallesinde ki insanların kusuru da beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmamasıymış.Bu yüzden yasadıkları ortam her zaman güzel, düzenli ve huzurluymuş.

Bu hafta hep beraber ''İyi ki yaptım'' mahallesine taşınmaya ne dersiniz ?

Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür...

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,

Güneş kucağındadır, bilemezsin.

Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,

Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.

Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.

Uçar gider, koşsan da tutamazsın...

William Shakespeare

Kim gitcek şimdi okula...

Sevdiğiniz kişi ile telepati kurmak...


SEVDİĞİNİZ KİŞİ İLE TELEPATİ KURMAK


Herkes her an bir şeyler düşünür. İnsanın aklından neler geçmez ki. Hiç kimse de diğerinin farkında değildir. İşte bütün bu düşünceler, aklımızdan geçenler, çevreye sürekli yayın yapan bir radyo istasyonu gibi olmamızı sağlar. Eğer karşınızdakinin hangi dalga boyunda düşüncelerini yaydığını anlarsanız, onları yakalamak işten bile değildir. Şu sırada İstanbul Radyosu'nun müzik programını dinleyeniniz var mı? Nasıl duyuyorsunuz o yayını? Elbette yakınınızda bir radyo olmalı. Radyonuz zaten bu yayınlara göre imal edilmiş, başka tür bir yayını isteseniz de alamaz. Şimdi de başka bir aletten bahsedelim. Hem de çok yakınınızda duruyor. Nereye gitseniz sizinle birlikte olan beyniniz. Öylesine mükemmel bir yapısı var ki, ne radyo ne de bilgisayar, hepsi yanında hiç kalır. Üstelik, kullanması bedava. Elektrik kesildi, pil bulamadık diye endişe yaratmıyor. Sonra, sadece yayınları almakla kalmıyor, bir de istediğiniz yayını programlayıp gönderiyor. Ama, yalnız düşünce türünden olan yayınlara göre yapılmış.


Kendi beyninizi size yeniden pazarlayacak değiliz, daha fazla reklama gerek yok. Doğuştan sahipsiniz bu mükemmel alete. Bütün mesele, onu kullanmasını yeterince bilmek. Önce şunu belirtelim, her an düşünce yayını yapıyorsunuz. Ama, kontrolsüz ve programsız bir yayınınız var. İşte bu dağınıklık yüzünden, başka yayınları da alamıyorsunuz. Daha doğrusu, alıyorsunuz ama farkında değilsiniz. Şimdi gelelim "insan" marka beynin kullanma talimatına. Önce, kendi yayınlarımızı en düşük düzeye getirmeliyiz.


Kısa bir süre için de olsa, ıvır zıvır şeyler düşünüp zihninizi gereksiz yere meşgul etmekten kurtulmalısınız. Böylece, düşünce yayınına harcanan enerji ve dikkatinizi alıcı durumunda kullanabilirsiniz. Diyelim ki şu an aklımızı kurcalayan bir şey yok. Zihnimiz sakin. Beynimizin alıcı düğmesi açılmış demektir. Sıra geldi istasyon ayarına. Kimin düşüncelerini duymak istiyoruz? Yani, yayın yapan istasyon kim? Aklımızdan yalnız onu geçireceğiz. Boş verin şu sırada onun nerede olduğuna veya ne yaptığını hiç tahmin etmeye çalışmayın. Çünkü o zaman, farkında olmadan başka düğmeleri kurcalıyorsunuz demektir. Görüntü ayarı değil bizim istediğimiz. Şu an sadece düşünce dalgalarını almaya çalışıyoruz


KONUŞMADAN DA ANLAŞABİLİRSİNİZ


Bu gibi haberleşmeler, az da olsa bazen kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Durup dururken birden aklınıza birisi gelir, onunla ilgili bir düşünceyi yakalamışsınızdır. Daha sonra aynı kişiyi gördüğünüzde, bir de bakarsınız ki, o sırada sizi düşünüyormuş. "Aaa, vallahi şimdi ben de seni düşünüyordum. Şu işe bak, nasıl da karşıma çıkıverdin." Veya bir telefon zili, açarsınız. Kulağınızda, az önce birden aklınızdan geçen kişinin sesi: "Ayol, bir arayıp sorayım dedim. Hayırsız, nerelerdesin!" Bilimsel olarak bu tür haberleşmelerin deneyleri yapılıyor, yarım yüzyılı aşkın bir süredir. Bizim de aramızda deneyebileceğimiz kadar kolay bir şey. Mesela, tanıdığınız bir kişiyle anlaşıyorsunuz. Filanca gün, falan saatte, ikiniz sakin bir ortamda oturacaksınız. Gözlerinizi kapayacaksınız. Hiçbir şey düşünmeden. Sonra, belirli saatte ikinizden birisi basit ve tek bir şeyi düşünecek. Diğeri de onun düşündüğünü almaya çalışacak.


 Bu iş için, "Zener Kartları"ndaki beş sembol en kolay iletilebilen şekilleri göstermekte. Artı işareti, kare, çember, yıldız ve dalgalı paralel çizgiler kullanılıyor bu kartlarda. Düşünce gönderen kişi, bu sembollerden yalnız birisine sürekli bakıp diğerine aktarmaya çalışıyor. Alıcı da zihnini boşaltıp gelen düşünceye açık bir halde bekliyor. İstatistiklere göre, çoğu kez normalin üstünde başarılı sonuçlar alınıyormuş. Bazen öyle ilişkiler vardır ki, duygusal coşkunun derinliğinde insan sevdiği kişiyi düşünmeden edemez. Sevgilinizi aklınızdan geçirirken, birden ruhunuzun taa içinde bir gül daha açar. İşte o an, düşünce âleminde birleşmenin zevkini tadarsınız. Hiç kuşkusuz, o da aynı duyguları yaşamaktadır aynı anda. Arada kilometreler olsa bile.

Nice kişiler vardır ki...



Nice kişiler vardır ki dizimin dibindedirler, ama benim için sanki Yemen’dedirler. Yemen’de olan niceleri de vardır ki sanki dizimin dibindedirler.

Mevlana

değişmeye çalışıyorum beceremiyorum ama deniyorum bazı zamanlar pes ediyorum sonra dinlenip tekrar yola koyuluyorum...

Düşe kalka sürekli değişiyorum iddia ediyor yanılıyorum kabul ediyor inkar ediyorum insanım ve kendimce bir şeyler yapmaya çabalıyorum  kendimi kandırıyorum karşımdakini kandırıyorum pişman oluyorum özür diliyorum...

Değişmeye çalışıyorum beceremiyorum ama deniyorum bazı zamanlar pes ediyorum sonra dinlenip tekrar yola koyuluyorum...

Kendimce öğrenmeye çalışıyorum onu okuyor bunu deniyor şunu dinliyor şaşırıyor karışıyor heyecanlanıyor kendimden geçiyor unutuyor söz veriyor tutmuyor kendimi olmadığım gibi gösteriyor olduğum gibi göstermeye çalışıyor ne olduğumu anlayamıyor merak ediyor sorguluyor yaşıyorum mutluyum mutsuzum buradayım