18 Nisan 2011

Pina filmi... İstanbul film festivalinde kapalı gişe oynadı... Şimdi vizyonda... Kaçırmayın...

http://youtu.be/cXpFD7gi8R0

İmza analizi...



Değer verdiğiniz her şeyinizi imzanızdaki çizgilerin içine saklamışsınız. saklı kalmış bu bilgilere ulaşmak grafolojiden faydalanarak sağlanabilir. grafoloji, imzanızın biçiminden yola çıkarak detaylı bir kişilik analizi oluşturmayı amaçlayan bir çalışmadır. eğer sakladıklarınızı yeniden bulmak, kendinize dışardan bakmak ve dışarıdakilere de içlerinden bakmak istiyorsanız; adınızı, soyadınızı, diğer adlarınızı, doğum yerinizi, imzanızı, doğum tarihinizi (gün, ay, yıl olarak) ve doğum saatinizi göndermeniz yeterli olacaktır

www.imzabilim.com

bir insana olabileceği potansiyele göre davranmalı...



Bir insana göründüğü gibi davranırsanız, bu onu daha kötü yapar. Ama bir insana olabileceği potansiyele göre davranırsanız, onu olması gerektiği şekle sokarsınız." (Goethe

Yarışı kim kazandı...


  • Osaka07 D2a Torri EdwardsKabiledeki arkadaşlarıma bize özgü yarışlardan birini tanımlayabilmek için bir sıraya dizilip hızla koşmaya başlamalarını önerdim. En hızlı koşanın kazanmış olacağını söyledim.


Kabile halkı güzel, kara gözlerini kocaman açarak baktılar bana ve biri şöyle dedi: -İyi ama bir kişi kazanırsa bütün ötekiler kaybetmiş olur.

 Bunun nesi eğlenceli ki? Oyunlar eğlenmek içindir.

Neden insanları böyle bir deneyime tabi tutup, sonra da tek bir kişiyi gerçekten kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz? Bunu anlamak bizler için çok zor. Sizin insanlarınız bunu kabullenebiliyor mu?" (Marlo Morgan)

Bir çift yürekten alıntıdır...

ne hayatın hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin...


 

Kader;yolun tamamını değil,sadece yol ayrımlarını verir.Güzergah bellidir.Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.Öyleyse,ne hayatın hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Konserde akan gözyaşlarım...

[slideshow] 

Okul bitti. Okuldaki arkadaşlarla görüşmez olduk. Herkes kendi yoluna gitti. Kendi dünyasına çekildi. Okuldaki arkadaşlardan Sevgi’yle tam on sene sonra Eminönü'nde karşılaştık. O gün, o saatte ikimiz de ordayız. Tam on sene sonra Eminönü'nde buluşalım demişiz gibi. Sokakta buluştuk. Onca yıl neler yaptığımızı anlattık ayak üstü. Telefon numaraları alındı verildi. Ve bu sefer o numaralar arandı. Tekrar görüşüldü. Bağlar sıkılaştı.

Arkadaşım Türk Sanat Musiği korosuna gitmeye başlamış. Bir iki kere beni çağırdı. Ben koroya işini düşünmeye başladım. Arkasından bende koroya gitmeye başladım.

Türk sanat müziği içli müzik. Notalar sizi bir yerden alıp başka yere götürüyor. Besteler çok derin. Saadettin Kaynak'la, Hacı Arif Bey'le ve niceleriyle orada tanıştım. Makamlar önce ağırdan başlarmış, sonra hızlanırmış. Ruha öylesi iyi gelirmiş. Hep orada öğrendim. Her makam bir hastalığı tedavi edermiş. Kendi üstümde test ettim. Doğru. Ne zaman boğazım ağrısa, başım ağrısa prova gününü beklerim. Geçiyor. Gerçekten geçiyor.

Geçenlerde blog yazmaya başladığımı söyledim, hep iyi şeyler yaz diye tembihlediler beni. Peki dedim. Hep iyi şeyler yazıcam.

Nisan ayında konsere çıkılacak. Ben de bir heyecan. Tabi siyah elbise giymek lazım. Ben de o her hatunun dolabında olması gereken siyah elbise yok. Almak lazım. Önce arkadaş taraması yapıyorum... Nerde ne var, nasıl bir şey giyilir diye soruşturuyorum… Tavsiyeleri dinliyorum. Sonra anneme müracaat ediyorum. Anne konser için elbise lazım diyorum.

Tabi bu arada annemlerin ne konserden ne benim çalışmalarımdan haberi var. Annem şaşkın. Kızım niye söylemiyorsun bir şey diyor. Ben ketumum anne diyorum. Aslında doğru, çok ketumumdur. Ama yazarken başka, konuşurken başka bir insan oluyorum.Yazarken rahatım. Konuşurken sıkıyorum, geriyorum kendimi. Kendimi anlatabilmek için illa ki yazmam gerek.

Neyse konumuza geri dönelim. Annem demez mi... Biliyor musun deden de Tokatta korodaydı. Keman çalardı. Anneannen onu kıskandı. Ya ben ve çocuklar ya keman dedi. Sonrası malum. Keman annemlerin oyuncağı oldu.

Fakat ben bütün bunları bilmeden dedemin koro çalışmalarına başka bir şehirde başka bir yüzyılda devam ediyorum. Annem de çocukluğundan kalma alışkanlıkla, televizyonda hep Türk Sanat Musiği konserlerini dinlermiş. Kim ne giymiş, kim ne kadar söylüyor hep incelermiş. Eee dedim, dedemin koro işi benim dna'ma kodlandı herhalde. Onun yarım bıraktığı yerden ben devam ediyorum...

Neyse annemle beraber bir kaç dükkan taramasından sonra bana konser elbisesini alıyoruz. Son provalar, son telaş derken. Gösteri günü geliyor. Kuliste bir heyecan bir şamatadır gidiyor. Sonra sahneye çıkıyoruz. Başlıyoruz söylemeye. Önce gözlerimi kapatıyorum. Ya da kapanıyorlar. İyice içine giriyorum bestelerin. Sonra bazılarında başlıyorum ağlamaya. Görürdüm de şaşırırdım şarkı söylerken ağlayanlara. Hakikaten oluyormuş...

Bir de koroya başlamadan önce kendimi ney'e sevdalı sanırdım. Kanun'a aşık buldum. Mutlaka bu müziği dinleyin. Ruhunuzu besleyin.

Ben gerçekten bu konuda çok şanslıyım. Çok doğru insanlara, çok doğru bir hoca'ya rastladım. Koromuz İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Türk Sanat Musiği korosu. Her çalışmamız ayrı bir sıcaklık ve dostluk ortamında geçiyor. Saz heyeti ise bu işi gönülden yapan insanlar. Belki de onların musik sevdası bize geçiyor. Bilemiyorum. Hocamız ise Osman Aksu. Onu yere göğe koyamam. Hepimizin üstünde emeği çoktur. Koromuza nice konserler diliyorum...

Sağlıcakla,