14 Ekim 2010

Bu Firtina da Gececek ;Hic bitmeyecekmis gibi gorunen bir firtina hatirliyor musunuz? Bir

Bu Firtina da Gececek



Hic bitmeyecekmis gibi gorunen bir firtina hatirliyor musunuz? Bir
sonraki gunu nasil goreceginizi dusundugunuz, cok derin ve anlasilmaz
karanlik bir gece hatirliyor musunuz? Kendinizi yalniz ve yoksun hissettiginiz, yuzunuzu donecek kimsenin olmadigi ve inancinizin erisilebilir olmadigi zamanlar?

Ve fakat firtina gecti. Sona erdi. Ve gun, daglarin arkasindan yine dogdu ve karanlik, yerini parlak bir pembeye, sonra maviye birakti ve inanc tekrar yerine geldi; guller guzel baslarini gunese dogru kaldirdilar.

Gunes her zaman parlar, size etraf karanlik gorunse de. Firtina her zaman diner, hic bitmeyecekmis gibi gorunse de. Ve gokyuzunden yeryuzune dusen yagmurlar nimetlerdir. Sizi en cok korkutan firtina zamanin esnekliginde sevgiyi guclendirir.

Hersey hareket eder ve degisir ama bir tek sey gercek kalir: Sevgi. Ve su an sevgiden yapilmistir, bitmeyen bir huzur havuzunda tutulan sevgiden. O merkezinizdedir ve sevgiyi tutar.

Oyleyse en aci firtinada, sicaklik, sevgi ve huzur icin merkezinize gidin.
Kalbinizin verdigi rahatlligi derinlerinizde hissedin. Ve oradan sizi cevreleyen ve sizi sarkilariyla kutsayan meleklere bir cagri gonderin.

Cok derinden seviliyorsunuz ve hep sevileceksiniz. Cagirin, gelecekler. Ve zamanin gecmesine ve firtinanin bitmesine izin verin, gunes pek tabii ki yeniden parlayacak,gun sevginin parlak isiklarinda yeniden dogarken.
Kaynak: şifa çemberi

Melihat Gülses / Ölürsem yazıktır sana kanmadan

Cesmeden su icerdik.. Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler

Çocukluğunuzu gerçekten bu yazıda ki gibi yaşadıysanınz, eminim
hoşunuza gidecektir... Keşke doya doya çocuk olduğum o yıllara
dönebilsem ....Evet biz cocuktuk

Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile büyüdük.
Cocuklar icin güvenli kapaklar,kilitler,elektrik prizleri yoktu ve
bisiklete kasksiz binerdik.Gidecegimiz yere yanimizda bur koruyucu ile
degil yanliz giderdik.

Hic bir risikoyu düsünmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve
kemer baglamadan tasirdi bizi. Erkek cocuklarin tornetleri
vardi.Onlari bir otomobil edasi ile kullanir,bakar ve
parkederlerdi.Sonra karsilarina gecip hayran hayran seyrederlerdi.
Bütün imalati bize aitti.

Cesmeden su icerdik.. Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler
icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cunku sokakta oynardik. 3-4 arkadas
ayni siseden icerdik ve hicbirimiz olmezdik. Oyuncak arabalari
haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz
kaldigini gorebilmek icin.

Problemlerimizi kendimiz cozmeyi ogrendik. Sabah evden cikip aksam
sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdi. Anamiz gece
sokaktan bizi ceke ceke,bagira bagira alirdi Kimse bize ulasamazdi cep
telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar!!! Playstationlar, nintendolar,
videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu.
Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari.

Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan
duserdik,heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama
asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi.Doktora giderdik kimse de
sucluluk duymazdi.

Hatirlar misiniz kazalari? Dovusurduk, itisirdik mor lekeler olusurdu
ama biz cabucak iyilesmesini ogrendik. Agac dallarindan celik comak
oynardik birbirimizin gozunu oymazdik.Komsu bahcesindeki kiraz agacina
dalardik. Bilirmisiniz "dalmayi"meyva bahcesine"dalmayi"dut
agaclarinin tepesinde dolasmayi ve onu sallamayi ve örtünün üzerinden
dut yemegi bilirmisiniz?

Önceden haber vermeden bisikletle veya yuruyerek bir arkadasimiza
gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk
(Dusunebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri
giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ogrenirdik, herseyin
istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ogrenirdik.

Ogretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler.Herkes koleje
gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuafor de olunabilirdi.

Sans-talih-kader-kismet sattiniz mi sokaklarda..Bagira bagira..Sonra
kutudaki gofretleri oturup bir kösede gizlice yedinizmi siz?

Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik. Okulla veya
kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi dusuncesi yoktu.
Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.!!!.." Evet biz basardik ve
cocuklugumuzu yasadik doya doya...Evet biz cocuktuk.
CAN DÜNDAR

Dire Straits - Telegraph Road [Basel -92 ~ HD ~ Part 2]

Akşama pratik bir yemek- Kremalı Patates


Malzemeler
3 orta boy patates
Yarım kutu pastörize krema
Tuz
Karabiber
Pul biber
Kaşar Peyniri Rendesi
Hazırlanışı
Patatesleri soyup halka halka kesin. Derin bir kasede tuz,pulbiber ve karabiberle harmanlayın. Yağlanmış (tercihen teflon) fırın tepsisine patatesler birbirinin üzerine gelecek şekilde dizin. Yarım kutu kremayı patateslerin üzerine gezdirin. 180 derecede 30-40 dk arasında pişirin. Kızarınca üzerine kaşar peyniri rendesi serpin tekrar fırına verin ve eriyince çıkartın. Afiyet olsun.

Kaynak: Nefes yemek tarifleri

kaya aşkı olanların adresi- bafa gölü

Bafa gölüne giderken değişim başlıyor. Bu bölgenin coğrafik yapısı çok farklı. Kayalar beni büyülüyor.


Bafa'nın merkezine vardığımda birkaç köy kahvesi ve lokanta beni karşılıyor.Yorgunluk kahvemi içerken karşıda gözüken küçük adaya bakmak çok keyifli.



değişik açılardan adaya bakış...



Ardından etrafı keşfetmeye çıkıyorum. Ne mi buluyorum. Buyrun...




köy manzaları...






Bir de kayaları yakından çekmek lazım diyorum.


kayalara yakın çekim...




Tekking için harika bir ortama sahip olan Bafa'dan hüzünle ayrılıyorum.

Sağlıcakla,

Akıllı adam her zaman kendine benzer... Filozof Sextus

"İçte uyanık, açık, sakin.Dışta dik, geniş, ruhla doluDinginliğin temeli budur.Serte yumuşağı ekle, güçlüye gevşeği,

"İçte uyanık, açık, sakin.
Dışta dik, geniş, ruhla dolu.
Dinginliğin temeli budur.
Serte yumuşağı ekle, güçlüye gevşeği,
hareket ve hareketsizlik, daralma ve gevşeme
bunların birleştiği anda güç ortaya çıkar"
Wang Xiang Zhai (1885-1963)

dil çıkaran ağaç

Doğayı, ağaçları çok seven biri olarak her fırsatta kendimi onların arasına atmaya çalışıyorum. Fakat ağaçların arasında bir ağaç  var ki...Çok oyunbaz...Baktım bana dil çıkarıyor. İnanamadım yanına gittim. Gerçekten dil çıkarıyor... Oyunbaz ağaç bu... Oynayası gelmiş belli...Altta kalırmıyım ? Bende ona dil çıkarıyorum...


Ortada dil çıkaran ağaç...




Yakın plan...

sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız  genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

Derin birkaç nefes alarak sorunuzu sorarsınız , sonra bir süre derin nefes alır ve size akmasına izin verirsiniz.

Bu çok basit bir yöntemdir

Derin birkaç nefes alarak sorunuzu sorarsınız , sonra bir süre derin nefes alır ve size akmasına izin verirsiniz.

Cevap hemen o anda gelsin diye zorlamaya hiç gerek yoktur, bunu yapın ve günlük yaşamınıza devam edin

O size gün içinde gelecektir , belki yemek yaparken,duşta ,tuvalette heran heryerde gelebilir.

O bir biliş olarak gelecektir .

yada bir mesaj ,okuduğunuz birşeyden, tv yada başka bir şey izlerken, bir reklam panosundan...

siz net bir şekilde bileceksiniz sorunuzun cevabı olduğunu

ben tüm çalışmalarımda , çalıştığım kişilere kendi sorularının cevabını bu şekilde bulduruyorum.

elbette sonra bende bilişimi, kendi genişliğimi ekleyerek onları genişletirim ,yeni bilinç bakış açısına genişletirim onları.

Cevapları hep kendileri bulur .

Bir seferinde dna hakkında hiçbirşey bilmeyen biri mükemmel şekilde bu bilgiyi akıtmıştı,çünkü bu biliş kaynaktan gelmektedir.

Eğer konu sizinle ilgiliysede elbette özünüzden ,yeni bilinçteki sizden-yüksek bilinçteki sizden gelmektedir.

Ve size diyebilirimki kendinize verebileceğiniz en büyük armağan zihni sadece gerekli olduğu yerlerde kullanmak ama yaşamla ,kendinizle ilgili herşeyi sezgiyle bilmektir.

Örneğin bu yazıyı yazarken zihnimi gerektiği gibi kullanıyorum ,tıpkı labtobum gibi o da bana bu yazıyı yazarken hizmet eden bir araçtır sadece, nasıl yazayım diye ona sormadım hiç , sadece yazmayı seçtim ve yazmaya başladım ,kelimelerde aktılar ,zihinde tuşlara otomatik olarak basan parmaklarımla aynı işlevi görüyor bu yazıda.

Sezgiyle yaşayın.
Kaynak:Şifa çemberi 

Kapilar acilsa bir daha ,ben bu haneye bir daha girsem..yasardim yine boyle kan revan icinde ... Nazım Hikmet

File:NazimHikmetRan.jpg
Kapilar acilsa bir daha ,
ben bu haneye bir daha girsem..
yasardim yine boyle kan revan icinde ,
ben beni bir daha ele gecirsem.

Nazim Hikmet

Jan Garbarek - In Praise Of Dreams

Kitabı mı okumalı / Filme mi gitmeli...Ye...Dua et... Sev

Bu yazıyı kitabı/filmi okumamış-seyretmemişler okuyabilir...(Bunu neden mi yazdım...Hemen anlatayım. Gitmek istediğim filmin eleştirisini okurken baktım adam filmin sonuna yazmış ben gazete elimde şöyle kalakaldım. Filme de gitmedim. Bir daha film eleştirisi de okumadım. O yüzdenşu an  buna çok dikkat ediyorum)

Ye... Dua et... Sev... kitabını aldım. On gündür okuyorum. Daha doğrusu okumaya çalışıyorum. Günlük işlerden, şundan bundan eğer zaman kalırsa kitabı elime alıyorum. Kitaptan memnunum. Hatta kitabın kahramanıyla bazen paralel duygu ve düşüncelere girdiğim bile oluyor. Kitabı okurken filmi vizyona girdi. İlk kararım kitabı bitiririm sonra da filme giderim şeklindeydi. Fakat kitap planladığım kadar hızlı gitmediği için kitabın tam yarısında filme gittim.

Aslında çok ilginç bir deneyim oldu. Kitabın tam yarısına kadar okumuştum. Bu da demek oluyor ki ilk yarıyı tamamen biliyorum. Gerçekten de öyle. Fakat filmin ilk yarısı benim için büyük bir hayal kırıklığı oluyor. Eeee çok hızlı geçmişler. Burada duygu yoğunluğunu verememişler. Yok yok olmamış . Ben bunun hayalini böyle kurmamıştım. Ama bunlar kitapta yoktu. Hoşluk katmak için eklemişler diye düşünüyorum. Benim anlatmayı tercih edeceğim bir sürü bölüm de atlanmış diyorum.Tamamen memnuniyetsiz bir şekilde ilk perdeyi kapatıyorum.

Ardından ikinci perde başlıyor. Sanki başka bir filme geldim. Herşey yavaşlamış, detaylar güzelleşmiş. Duygusallaşıyorum.  Ne eksik, ne fazla diye kafamı yormuyorum. Büyük bir keyifle ikinci yarıyı seyrediyorum.

Sonra da kitap mı ? film mi? ikilemi mi sorgulamaya başlıyorum

Buyrun düşünce zincirime...

Kitapta duygular daha yoğun, olaylar daha detaylı işleniyor. Benim hayalgücüme de yer kalıyor. On günde kitabı anca yarılamışım. Emek vermek gerekiyor. Vakit alıyor.

Film tabi ki zahmetsiz.İki saatte patlamış mısır eşliğinde, kitabın özetini görüyorsunuz. Hoşça da vakit geçirmiş oluyorsunuz, kitabın ana fikrini de alıyorsunuz.

Ama şöyle bir nokta var filmin sonundaki sahneyi daha iyi algılayabilmeniz için kitabı okumuş olmak gerekiyor. Kitapta anlatılan bazı nüanslar  filme yedirilememiş.

Neyse benden bu kadar... Kitabı okuyun derim...

Not: Hepimize kendi dengemizi bulduğumuz günler dilerim.

Sağlıcakla,

karnı tok olan su kaplumbağası... bölüm 9

Fotoğrafın tam ortasında hafifçe başını kaldırmış bir su kaplumbağası göreceksiniz. Bayağı da büyük. Eee dedim..Yemek  yemeyi seviyordur o zaman. Büfeden ekmek aldım. Başladım dereye ekmekleri saçmaya. Hayalim su kaplumbağası yanıma gelecek. Ben de ona sevgilerimi sunacağımm. Dostluk çemberi yaratacağız. Nerdeeee... Kaplumbağa yüzüme bile bakmadan yavaş yavaş suya dalıp gitti... Herhalde karnı toktu diye kendimi avuttum. Dere tabi ekmek doldu. Balıklar da onları afiyetle yedi. Eh dedim kime niyet kime kısmet  herhalde bu ...



Su kaplumbağası... 



Suya dalış anı...


Kime niyet kime kısmet...

Her köpek başka bir köpekte kendini bulur... bölüm 8

Köpeğimiz yalnız başına vakit geçirmeye çalışıyor. Önce dereye giriyor. Bir o yana bir bu yana yüzüp duruyor.


Köpek derede...



Dere onu kesmiyor. Biraz da çimlerde yuvarlanayım. Gerineyim. Güneşleneyim. Yemeğimi yiyeyim diyor.

Yemek yerken...





Yol  bu da  olmadı diyor. Bu sefer bana sarıyor. Biz biraz çimler de yuvarlanıyoruz. Yok diyor bu da olmadı. Sonra başka bir köpek geliyor etrafa. Ve başlıyorlar oynamaya...

Her köpek başka bir köpekte kendini bulur...




ruhumuz olmadan sadece birer makinayız...

bu horozun yolundan çekilmek lazım... bölüm 7


Bu fotoğraflar Kleopatra adasında çekildi niyetim orayı ayrıca anlatmak. Cennetten çıkma bir yer sanki. Şimdilik sadece horozları hakkında yazmak istiyorum. Horozları acaip besili ve güçlü...Birkaç taneler. Çok hızlı hareket ediyorlar. Vakitli vakitsiz ötüyorlar. Ve en korkuncu direk üstünüze geliyorlar. Ben de nasibimi alıyorum bu durumdan. Horoz direk üstüme doğru hareketleniyor. Kısa bir kovalamaca geçiyor horozla aramda. O bana doğru geldikçe ben yer değiştiriyorum. Fakat sonuç alamıyorum, peşimden gelmeye devam ediyor...

Çareyi iletişim kurmakta buluyorum.Bu adaya barışçı amaçlarla geldiğimi ve dost olduğumuzu söylüyorum. Buyrun sonuca bakalım...


Horoz...

Sağ sola koştururken...


Korku anlarımdan biri

Biz dostuz konuşmamın akabinde uysallaşıyor...

Ve barış adaya huzur getiriyor...