6 Ekim 2011

Mevlana Şekeri Sesi Açarmış...

[slideshow]

Mevlana Şekeri Sesi Açarmış...

Konya sokaklarında uzun uzun yürüyorum… Bu arada bilmeden merkezi bir yere gelmiş olmalıyım ki etraf hediyelik eşya dükkanları, lokantalar ve otellerle süslenmeye başladı… Birden karnımın acıktığını fark edip gözüme kestirdiğim bir lokantaya giriyorum… Bu yörenin meşhur etli ekmeği ve yanında ayranını söylüyorum… Garson da aynen “şoför-dede” gibi konuşkan çıkıyor… Abla diyor sana etli ekmeğin tarifini vereyim mi? E hadi ver bari diyorum… Şimdi diyor koyun etini, soğanı, domatesi ve biberi iyice
karıştırıyorsun… Uzunlamasına açılan hamurun üzerine bunları yayıp ekmek fırınında pişiriyorsun… Fakat işin püf noktası diyor bu hamurun uzunluğu 20 cm’i geçmeyecek… Eğer geçerse bil ki o ustada iş yok diyor… Sonra mezurayla beraber sipariş ettiğim etli ekmeği yanıma getiriyor… Beraber ölçüyoruz… Tamı tamına 20 cm. çıkıyor… Gördün mü abla diyor… Sen en doğru ustaya geldin… Garson o kadar şirin anlatıyor ki bu sefer beni bir gülmedir alıyor… Keyifle bu güzel yemeği mideme indirip etrafı dolaşmak üzere dışarı çıkıyorum…

Hediyelik eşya dükkanları Hz. Mevlana motifli bardaklar, tablolar, kalemler, anahtarlıklarla süslenmiş… Üzerinde Hz. Mevlana’nın yedi öğüdünün olduğu bir bardak alıyorum… Şu anda da o bardaktan çayımı içerek size bu yazıyı yazıyorum…

Neyse konuyu dağıtmayayım… Arkasından kuruyemiş dükkanlarını gezmeye başlıyorum… Her yerde Mevlana şekeri ve hurma var… Hurmaya zaten bayılırım… İrili, ufaklı bir dolu hurma… Hangisini alacağıma karar veremiyorum… Satıcı istediğin kadar tat abla diyor… Bi ondan, bi bundan zevkle yiyorum… O kadar yiyorum ki almaya iştahım kalmıyor… Ama satıcıya da ayıp olmasın diye bir şey almak lazım… Mevlana şekerini daha önce hiç görmemiştim… Bu şekere peynir şekeri de deniyormuş… Satıcı onları kurcaladığımı görünce abla bunlar ağıza atıldığında erir gider… Nefistir diyor… Çekine çekine onu da deniyorum… Şeker bembeyaz ve sert bir görüntüsü var… Ama ağıza atılınca çok hoş gerçekten de dağılıp gidiyor… Bunlardan hediye veririm diye düşünüp 3-4 paket alıyorum… Satıcı abla bunlar ses de açar diye ekliyor… Zamanında bu şekerler en çok İstanbul’a gönderilirmiş… Sebebi ise, İstanbul'daki Hanedan mensuplarının ve önde gelen ailelerin seslerini açmak için bu şekeri ceplerinde taşımaları ve bu nedenle de çok ihtiyaç duyulan bir şeker olmasıymış. O zaman tahta sandıklarla İstanbul'a gönderilen peynir şekerinin, ses açıcı bir özelliği olduğu Anadolu’da bilinmiyormuş…

Elim kolum yavaş yavaş dolarak diğer dükkanları da gezmeye koyuluyorum… Keçe, halı ve kilim dükkanlarına girip çıkıyorum… Arkasından Konya peynirinin satıldığı ufak bir dükkana giriyorum. Yağı alınmış koyun sütünden yapılan bu özel peynir çok güzel gözüküyor ama İstanbul’a kadar taşımayı gözüm yemediği için peyniri almadan dükkandan çıkıyorum…

Yavaş yavaş akşamki gösterinin saati geldiği için sora sora, yürüye koştura Mevlana Kültür Merkezine varıyorum… Burası inanılmaz kalabalık… Hemen salona yürüyüp yerime oturuyorum… Yerim çok güzel… Çok seviniyorum… Biraz sonra sema gösterisi başlıyor… Barkovizyonda semanın tarihini ve bölümlerin anlamlarını anlatmaya başlıyorlar… Sema sembolik olarak, kainatın oluşumunu, insanın alemde dirilişini, yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip İnsan-ı Kamil’e doğru yönelişini ifade ediyormuş… Belirli bir ritüel ve ahenkle yapılan sema gösterisini neredeyse soluk almadan izliyorum… Daha sonra İstanbul’da da bir sema gösterisine gidiyorum ama burada aldığım lezzeti bulamıyorum… Gecenin sonunda sema gösterisine ait bir cd alıp mutlu mesut otelime dönüyorum…

Şimdiye kadar diyorum gün harika geçti… Konya’da bir günüm daha var. Ve ertesi gün ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok… Televizyonu açıp kanallar arasında gezinirken Nasrettin Hoca’dan bahsedildiğini duyup kanalı dinlemeye başlıyorum… Ve Nasreddin Hoca’nın yeri olan Akşehir’in bana sadece iki saat uzaklıkta olduğunu öğrenince ertesi günün programı da kafamda belirlenmiş oluyor… Huzurlu bir uykuya dalıyorum… Bir sonraki yazım tabii ki Akşehir’de geçicek…

Sağlıcakla,

hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın...

 

Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu :
- Bizim başımızd...an geçen bir olayı mı yazıyorsun ?  Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı ?

Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :
- Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.

Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
- İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki !

- Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barışık bir insan olursun.

Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.

İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar.

Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir.

Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.

Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın.

|Paulo Coelho

İç pilav...

Malzeme

3 su bardağı pirinç
1 orta boy soğan
yarım paket tereyağ
1 yemek kaşığı
dolmalık fıstık
1 yemek kaşığı kuş üzümü
1yemek kaşığı yenibahar
250gr minik kuşbaşı ciğer
dört buçuk su bardağı su
2 kaşık toz şeker.

Yapılışı
soğan tereyağ fıstık pembeleşinceye kadar kavrulur ciğer ilave edilip kavurmaya devam edilir su baharat şeker ve tuzu konduktan sonra kaynatılıp pirinci konulur.Pirinç suyunu çektikten sonra
karıştırılıp ocak kapatılıp demlenmeye bırakılır afiyet olsun.

Karahindiba... Karşıdır egzamaya...

 

Bitki özellikleri: Her tür toprakta yetişebilir. Bahçe çimlerinin arasında bile görülebilir. Uzun yapraklar rozet biçiminde, hemen toprağın üstünde toplanmıştır, kenarları derin loplu ve dişlidir. İçi boş olan uzun sapın ucunda sarı bir çiçeği vardır. Çiçek solduğunda, yerine oluşan tohum başağı, beyaz ve yuvarlak bir tüy topunu andırır. Mart-mayıs aylarında çiçeklenir. Sap ve yaprakların hafif acımsı bir tadı vardır.

Bileşim: Vitaminler, acı maddeler, triterpen, sterol, carotin, flavon, tanen, mineraller(bolca kalsiyum), uçucu yağlar, inulin.

Toplama ve hazırlama: Nisan-mayıs aylarında, köküyle birlikte çıkarılır. Gölgelik ve havadar bir yere asılarak kurutulur. Daha sonra, kök ve yapraklar ince kıyılarak kullanıma hazırlanır. Ama o her mevsimde taze olarak da toplanarak, salatalarda kullanılır.

Kullanım alanları ve biçimleri: Hindiba, genel anlamda böbreklerin ve karaciğerin çalışma kapasitesini fevkalade yükseltir.Safra salgılarını söktürür.
• İdrar söktürücüdür.
• Kabızlığa, gut hastalığına ve uykusuzluğa karşı olumlu etkileri vardır

Katılgandokuyu(bağdoku) çok olumlu etkileyerek, yeterli oranda kanın tüm hücrelere ulaşmasına yardımcı olur. İçerdiği etkin maddelerin birlikte oluşturduğu etki sayesinde, güçsüz kişilerin güçlenmesini sağlar. Romatizma ve gut hastaları, ilkbahar ve sonbaharda mutlaka 2-4 haftalık bir hindiba kürü yapmalıdırlar. Şikayetleri kesinlikle azalacaktır. Ayrıca, şeker hastaları için de bazı rahatlıklar sağlayabilir. Hindiba ayrıca, safrakesesi taşlarının oluşumunu ve irileşmesini önler. Oluşmuş olan taşları eritemez, ama ağrıları ve öteki rahatsızlıkları azaltabilir. Safra azlığı, mide ve bağırsaklarda oluşan şişkinlik ve sindirim bozukluklarında çok başarılıdır. Hindiba değişik biçimlerde kullanılabilir.

Hindiba salatası: Bitki ayıklanıp yıkandıktan sonra, bir süre de sirkeli suda bekletilerek iyice temizlenmelidir. Bütün veya kıyılmış yapraklar, üstüne zeytinyağı ve limon eklenerek, yemeklerden önce yenir. Hafif acımsı bir tadı vardır, ama kesinlikle rahatsız edici değildir.

Hindiba özsuyu: Taze bitki iyice yıkandıktan sonra, henüz ıslakken mutfak robotuna atılarak suyu sıkılır. Yemeklerden önce 1-3 kahve fincanı dolusu içilebilir. Özsu uzun süre saklanamaz.

Hindiba çayı: Kök ve yaprak karışımı ince kıyılmış olarak, 1-2 tatlı kaşığı dolusu 1 bardak suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine geldikten sonra, 1 dakika kadar kaynatılır ve ocaktan çekilir. 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan, yemeklerden önce içilir

Karahindiba egzama ve aknelere karşı yararlı olur.
Bunun için, bitkinin yaprakları kaynar suya atılıp 10-15 dakika demlendirilerek hazırlanan infüzyon, şikayet edilen yerlere dıştan uygulanır.
Bitkinin yeşil bölümleri ezilerek yüz maskelerine katıldığında cildi temizler ve nemlendirir.

Bedene zindelik ve güç verir.
Karahindibanın bu tonik etkisinden yararlanmak üzere, bir bez torbaya konulan bitki demeti, banyonun sıcak su musluğu altına asılır. Sıcak su akıtılarak doldurulan küvete daha sonra biraz soğuk su eklenip içine girilerek banyo yapılır

Not: Doktora danışmadan kullanmayınız...

 

Osmanlı Döneminde Fayton Arkası Yazılar:O şimdi yeniçeri... Hatalıysa: Tiz kellesi vurula...

 

1.Medreselim
2. O şimdi yeniçeri
3. Hatalıysa : Tiz kellesi vurula..
4. Tek rakibim Hezarfen Ahmet Çelebi
5. Kıroyum, ama akçe bende
6. Faytonunda yer yoksa bana güzelim, ben at üstünde de giderim..
7. Paşa babam sağ olsun
8. Akıncısın dediler kız vermediler
9. O şimdi sadrazam
10. Fetihlerin ustasıyım gözlerinin hastasıyım..
11. Alırım faytonunu :D
12. Hakkını ver faytonun..hakkını
13. Havan kime sultanım ..
14. Babadan oğla değil alın teri.. :D
15. Atlarım beyaz kılarım namaz
16. Rahmetli de şahlanırdı..

BENİ GÖNÜL GÖZÜYLE GÖREN İNSANLARA,HAYATIMDA OLDUKLARI İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM...

EĞER;
SENİN EN KÖTÜ HALİNDE BİLE, İÇİNDEKİ İYİYİ,
SENİN EN ZAYIF HALİNDE BİLE, ...İÇİNDEKİ GÜCÜ,
SENİN EN KORKMUŞ HALİNDE BİLE, İÇİNDEKİ KAHRAMANI
SEN KENDİNİ TAMAMEN KARANLIKTA HİSSEDERKEN BİLE,
GÖZLERİNDEKİ IŞIĞI, GÖREN
VE SANA İNANDIĞINI SÖYLEMEKTEN VAZGEÇMEYEN BİRİ VARSA,
BU KÖR VEYA APTAL OLDUĞU İÇİN DEĞİL,
SENİ GÖNÜL GÖZÜYLE GÖRDÜĞÜ İÇİNDİR...
ZATEN EVREN DE SENİ BÖYLE GÖRMEKTE,
VE AYAĞA KALKIP,
EN İYİ OYUNUNU ÇIKARTMANI SABIRLA BEKLEMEKTEDİR :):)
BENİ GÖNÜL GÖZÜYLE GÖREN AZ VE ÖZ İNSANLARA,
HAYATIMDA OLDUKLARI İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM...

Ekleyen: Mediha Gramos

Pink Floyd- Coming back to life...

http://youtu.be/-vC_eoozrHY

Fil susarsa... Günün fotosu... 06/10/2011

Sen tek ve eşsizsin...



Asla kıyaslama. Daha önce senin gibi biri hiç olmadı ve bir daha da olmayacak. Sen tek ve eşsizsin – geçmişte, şimdi ve gelecekte – o yüzden kimseyle kendini karşılaştıramazsın ve kimseyi taklit edemezsin.OSHO

gerçekte kimin kazandığı asla bilinmez...

71055 50702346300 5305744 n1 Başucumda Müzik yasak aşk Vesamet Kutlu kürşat başar Fatin Rüştü Zorlu

Uzun zamanlar boyunca hepimiz o içimizdeki kalabalıktan, o şekilsiz hamurdan, başkalarının beğeneceği, onaylayacağı bir biçim, mükemmel bir desen çıkartabilmek, bir bütün yaratabilmek için uğraşıp dururuz.
Sonu gelmez bir iç savaş gibi...
Kendi parçalarımızı yok edip öldürerek, tutsak alarak, zorlayarak, değiştirerek, onlardan sonunda kendimizce bir bütün oluşturmaya çalışarak geçer hayatımız.
Ve tabi sonunda, gerçekte kimin kazandığı  asla bilinmez...

"Başucumda Müzik"

Kürşat Başar

Ne delilik değildir ki?


Delilik mi?
Neden olmasın?
Ne delilik değildir ki?


Hesap makinesini yeni keşfettik...