12 Kasım 2012

Hayattan ve tetristen şunu öğrendik: Eninde sonunda uyan bir parça gelir. Önemli olan, geldiğinde telaşa kapılmamak...

Bana ''Yangın Ayşe'' Derler...

Herkesin kendine göre bir kantarı ve bir ağırlığı vardır:

 Fotoğraf: Herkesin kendine göre bir kantarı ve bir ağırlığı vardır:Bir kırlangıç gök gürültüsünden çok korkuyormuş.Bu korkusunu bir kumruya anlatmış.-“Şu gök gürültüsünden öyle korkuyorum ki, gök gürlediği zaman sanki kırk kantar yağım eriyor”Kırlangıcın küçük, narin cüssesine bakan kumru gülümseyerek karşılık vermiş.-“Sen ne kadarsın ki, senin kırk kantar yağın olsun.”Kırlangıç çok ciddi bir şekilde yanıtlamış.-“Herkesin kendine göre bir kantarı ve kendine göre bir ağırlığı vardır.”“Ne ZAMAN insanlara BURUN kıvırmayıp, onları dinlediysem; yaşama dair en büyük gerçekleri de o zaman öğrendim.”_____ALINTI______

 Bir kırlangıç gök gürültüsünden çok korkuyormuş. Bu korkusunu bir kumruya anlatmış. -“Şu gök gürültüsünden öyle korkuyorum ki, gök gürlediği zaman sanki kırk kantar yağım eriyor” ...



Kırlangıcın küçük, narin cüssesine bakan kumru gülümseyerek karşılık vermiş.


-“Sen ne kadarsın ki, senin kırk kantar yağın olsun.” Kırlangıç çok ciddi bir şekilde yanıtlamış.


-“Herkesin kendine göre bir kantarı ve kendine göre bir ağırlığı vardır.”


“Ne ZAMAN insanlara BURUN kıvırmayıp, onları dinlediysem; yaşama dair en büyük gerçekleri de o zaman öğrendim.”


_____ALINTI

Kekiğin Doğal Koruyucu Olduğunu Biliyormuydunuz?

EVİMİZDE YEMEKLERİMİZE KATTIĞIMIZ KEKİĞİN DOĞAL KORUYUCU OLDUĞUNU BİLİYORMUYDUNUZ!? ...
Türkiye adeta bir bitki cenneti. Özellikle de kekik konusunda çok iddialıyız. Bugün Türkiye´den en çok ihraç edilen bitki kekik. K ekik yağı da ihraç ediliyor. Türkiye kekiği, dünyanın en kaliteli kekiğidir.


Diyor; Yrd. Doç. Dr. Osman Sağdıç, Dünyada kekik çeşitleriyle ilgili birçok araştırma yapıldığını, bu araştırmalar sonucunda bu bitkilerin mikrop öldürücü özellikte olduğu ve yoğun şekilde fenolik madde içerdiğinin saptandığını belirten Sağdıç, kekiğin sağlığa faydalarını şöyle özetledi: “Kekik, içerdiği maddelerle hücrelerden salgılanan serbest radikalleri bağlayarak sağlık açısından birçok fayda oluşturmaktadır.


Kekik, içeriğindeki maddelerle vücutta hücre koruma sistemlerini geliştirmesiyle antioksidan, kanser oluşumunu engellemesiyle antikanserojen, diyabet hastalığını engellemesiyle antidiyabetik ve vücuttaki kolestrol oranını ayarlamasıyla antikolestremik özellikler taşımaktadır. Bu özellikleri ile kekik, yaşlılığı geciktirmekte, tümör oluşumunu engellemekte, şeker hastalığına iyi gelmekte ve gıdaların bozulmasını doğal yollarla engellemektedir.”

Öncelikle baharat olarak ;Yağlı ve ağır yemeklerin tadını zenginleştirmek için mutfağımızda kullandığımız Kekiğin faydaları dikkate mutlaka almalıyız.

HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİYOR!

Antiseptik, antispazmotik, antikanserojen, antidiyabetik, antikolestremik olan kekiğin insan vücuduna sentetik ilaçlardan daha çok yararlarını göz önünde bulundurmalıyız!

1- Kekiğin mikrop öldürücü özelliğini asla unutmamalıyız enfeksiyonlu hastalıklar (grip,nezle,faranşit, boğaz ağrıları Boğmaca ve hastalıktan dolayı ateş yapmasını önler )

2- kramplı ağrılar kas ağrılarına çok iyi geliyor

3-Vücutta hücre koruma sistemlerini geliştirir.Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.(yeni doğan bebekler için çok yararlıdır)

4- kan dolaşım bozukluğunu düzenler.

5- Ağız yaralarını geçirmeye birebirdir.

6- Vücutta bakterilerin oluşmasını önler.

7- İç organları temizler, düzenli çalışmasına yardımcı olur.


8- Cüzam, felç ,sara ve sinir hastalıklarına iyi gelir.

9- Kekik çayı alkolikler ve sigara içenler içinde çok faydalı bir koruyucudur.

10 - zayıf ve solgun Çocuklara kekik banyosu yaptırılabilir, yetişkinlerde banyosunu yapabilirler, Kekik banyosu veya çayı rahat uyutur.

11- iştah açıcıdır.

12- kötü kokulu ve yumuşak dışkı normalleşir.

13- Akciğer ve bronşlar, mide ve bağırsaklar, kekiğin başlıca kullanım alanlarıdır. Bitkinin önemli etken maddesi olan eterli uçucu yağlar kana karışıp,bronşiyal kasları etkileyerek, krampları çözer. Aynı zamanda o bölgelerde bakteri oluşumunu önler.Öksürük ve üst solunum yolları iltihabında çayı çok etkilidir..

14-Kekik çayına tadlandırıcı olrak karıştırılmış bal ile içmesiyle organizma güçlendirilebilir ve dengeye kavuşturulabilir.

15-Vücudumuzda kapalı damarları acar.

16-Kekik çayı ile ayrıca adet kanamaları dengelenebilir, adet zamanlarındaki kramplı ağrılar geçiştirilir.

17- sindirimi kolaylaştırır.

18- Her ameliyattan doğum dahil önce ve sonra (nekahat dönemi) devamlı cay gibi içilmesi hastanın cabuk iyilşemesine ve vücuda verilen ilaçların yan etkisini dışarı atmasına vesile olur.İlaçların yan etkisinden dolayı böbrek hastası olmayı önler…

19-Ders çalışanlara tavsiye, zekanızı açmak için kekik çayı kullanın.Rahtalatır,dinlendirir,sakinleştirir. Stresi azaltır ve iyi hissettirir. Çalışanlar içinde aynıdır..

20- Günde 2 su bardağı sıcak Kekik çayı yaşlılığı geciktirmekte, tümör oluşumunu engellemekte, antiseptik özelliğinden dolayı dış etkenlere karşı koruyucu ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar.


KEKİK ÇAYI NASIL HAZIRLANIR!
Kekik çayı hazırlamak için demliğe çayı içeceğiniz bardak kadar su koyun ve kaynatın. Suyu ateşin üzerinden aldıktan sonra 1 yemek kaşığı kurutulmuş kekik atın ve demliğin kapağı kapalı halde 5-10 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Kekik yapraklarının suyun içine inmesi için metal çay poşeti tellerinden kullanabilirsiniz. Otun besin değerlerini kaybetmemesi için su kaynarken atmayın. Sıcak içmeye çalışın.


KEKİK BANYOSU:
70-100 gr kurutulmuş kekik bir tülbentin içine gevşekçe bağlanarak 2-3 litre soğuk suya eklenir. Kaynama derecesine kadar ısıtıldıktan sonra (kaynatılmaz), üstü kapalı olarak 15 dakika demlendirilir. Tülbentteki posa iyice sıkıldıktan sonra sıcak banyo suyuna (Küvet) eklenir. Banyo suyu sıcaklığı 37-38 derece arasında olmalıdır ve banyo süresi 15-20 dakikayı aşmamalıdır. Bu süre boyunca küvet içerisinde oturularak yapılan banyodan sonra üşütülmemeli ve bir bornoza sarılınarak yatakta bir süre dinlenilmelidir.Kekeğin miktarını artırarak kovaylada yapabilirsiniz…


Dip not:.Özellikle büyüme çağında olan bebek ve çocukların bağışıklık sisteminin,zeka, vücutta hücre koruma sistemlerini gelişiminde çok yararlıdır.


‘ALLAH’ Şifayı Hemen Yanı Başımızda Yaratacak Kadar:
‘ŞAFİİ,MERHAMETLİ,HAKİM,ALİMDİR’

TAŞ MI SERT, KAFA MI?

 

 Vaktiyle bir çocuk vardı. Medresede okurdu. Alimlerden ders alır, öğretilenleri anlamaya çalışırdı. Fakat kafası kalınca idi. Bütün gayretine rağmen pek bir şey öğrenemezdi. Okumaya karşı da fazla istek duy­mazdı. Arkadaşları onu geçmiş, okumayı ilerletmişlerdi. O ise hâlâ bir yıl öncesin in kitaplarını okuyordu. Günlerden bir gün kararını verdi: — Kafam çok kalın, diye düşündü. Zekâm az.


Bu du­rumda okuyamam. İyisi mi köyüme dönüp tarla işlerine Bu maksatla bir sabah yola koyuldu. Az gitti, uz gitti bir ovaya düştü. Sıcak bastırmıştı. Çok da yorulmuştu. Yolun kenarında bir mağara vardı, ama girmeye korku­yordu. İçerisinin serin olduğundan emindi. Çünkü güneş al­mıyordu, ama ya ayıya filan rastlarsa ne olacaktı? Bunları düşündüğü için yüreği ürperiyor, içeri girme­ye bir türlü cesaret edemiyordu. Sonunda sıcak ve yorgunluk baskın çıktı. Ne olursa olsun mağaraya girecekti. Kararını verdi. Adımlarım ağır ağır attı. Korktuğu şeylerle karşılaşmayınca sevindi.


Korkusu biraz olsun dağıldı. Bir köşeye büzüldü. Sonra uzanıverdi. Birden gözü mağaranın tavanından yere damlayan su­ya takıldı. Yukarda birikiyor, büyüyor ve damla kendini taşıyamayacak kadar büyüyünce kopup yerdeki taşın üstüne düşüyordu. Kim bilir kaç yıldır böyle devam edip gidiyordu bu. Taş oyulmuştu. Oysa taş sertti. Su damlası ise yumuşacıktı. Yumuşacık su damlası nasıl oluyor da taşı deliyordu? Birden şimşekler çaktı beyninde. Yumuşacık su dam­laları senelerce aka aka sert taşlan deliyordu. Kendisi de ısrarla derslerine çalışır, okuma isteğiyle hocalarını din­lerse zamanla kafasına bir şeyler girerdi.


— Benim kafam şu taştan daha sert değil ya, diye söy­lendi. Önemli olan sebat etmekti. Şu su kadar sebat etmek. Şu taş kadar sebat etmek, o zaman kitaplarda yazılı olanlarla hocaların anlattıkları, kalın da olsa, kafada iz bırakırlardı. Hızla kalkıp gerisin geri medreseye döndü. Çalıştı, çabaladı, arkadaşlarına yetişti. Hattâ zaman içinde hepsini geçti. Öyle bir bilgin oldu ki. kitapları hâlâ ellerde dola­şır, Bu yüzden "Taş oğlu" mânasına gelen "İbn-i Hacer" dendi adına.


Kaynak: Cem Özüak

ÇİFT YARIK DENEYİ

Fotoğraf: ÇİFT YARIK DENEYİ              Young deneyi olarak da bilinen çift-yarık deneyi, madde ve enerjinin aynı anda dalga ve parçacık özellikleri sergileyebileceğini gösterir. Deneyin basit versiyonunda lazer ışını gibi tutarlı bir ışık kaynağı, iki paralel yarık açılmış ince bir levhayı aydınlatır, ve yarıktan geçen ışık levhanın arkasındaki bir ekranda gözlemlenir. Işığın dalga doğası ışık dalgalarının iki yarıktan da geçerek girişim yapmasını, ve ekranda aydınlık ile karanlık bantlar oluşturmasını sağlar, ki bu sonuç ışık tamamen parçacıklı yapıda olsa beklenemez. Fakat, parçacıklardan veya fotonlardan oluşuyormuş gibi, ekranda her zaman ışığın soğurulduğu görülür. Bu durum dalga-parçacık ikiliği olarak bilinen prensibi ortaya koyar.    Eğer ışık tamamen sıradan parçacıklardan oluşsaydı ve bu parçacıklar bir yarıktan geçirilip ekrana çarptırılsaydı, yarığın büyüklüğüne ve şekline bağlı bir desen görürdük. Hâlbuki, tek yarık deneyi gerçekleştirildiğinde, ekrandaki desen bir dağılma desenidir, ortada dar bir merkezi bant ve ona paralel olarak dizilmiş daha karanlık bantlar olarak görünür.   Benzer şekilde, ışık sadece parçacıklardan oluşsaydı ve iki paralel yarıktan geçirilseydi, ekrandaki desen basitçe iki adet tek yarığın oluşturduğu desenlerin toplamı olurdu. Fakat gerçekte, desen daha geniş ve daha detaylı hale gelir, bir dizi aydınlık ve karanlık bant içerir. Thomas young bu olguyu ilk defa ispatladığında, ışığın dalgalardan oluştuğuna işaret ediyordu, ki aydınlık bölgelerin dağılımı dalga cephelerinin girişimiyle açıklanabilir.      Young deneyi, Isaac Newton tarafından öne sürülen ve 17. ve 18. yüzyılda ışığın yayılma modeli olarak kabul edilen ışığın parçacık teorisini mağlup ederek, 1800lerin başında ışığın dalga teorisinin kabul edilmesinde çok önemli bir rol oynadı. Yine de, fotoelektrik etkisinin daha sonraki keşfi, farklı şartlar altında ışığın parçacıklardan oluşuyormuş gibi davranabileceğini gösterdi. Birbiriyle çelişiyormuş gibi görüen bu keşifler klasik fiziğin ötesine geçerek ışığın kuantum doğasını hesaba katmayı gerekli hale getirdi.     Çift-yarık deneyi ışıktan başka birşey ile denenmemişti, ta ki1961 yılında Tübingen Üniversitesi’nden Clauss Jönsson bunu elektronlarla deneyene kadar. 2002 yılında, Physics World okuyucuları tarafından Jönsson’un çift-yarık deneyi ’en güzel deney’ olarak seçildi.   1999’da mikroskopta görülebilecek kadar büyük parçacıkların- buckyball molekülleri (0.7 nm çağında, protondan yarım milyon kat daha büyük)- dalga-tipi girişim sergiledikleri bulundu. Çift-yarık deneyi (ve varyasyonları) kuantum mekaniğinin temel bilmecesini açıkça ortaya koyabildiği için klasik bir düşünce deneyi haline geldi. Richard Feynman, bu tek deney üzerinde dikkatlice düşünerek tüm kuantum mekaniğinin derlenebileceğini söylemiştir.Young deneyi olarak da bilinen çift-yarık deneyi, madde ve enerjinin aynı anda dalga ve parçacık özellikleri sergileyebileceğini gösterir. Deneyin basit versiyonunda lazer ışını gibi tutarlı bir ışık kaynağı...


, iki paralel yarık açılmış ince bir levhayı aydınlatır, ve yarıktan geçen ışık levhanın arkasındaki bir ekranda gözlemlenir. Işığın dalga doğası ışık dalgalarının iki yarıktan da geçerek girişim yapmasını, ve ekranda aydınlık ile karanlık bantlar oluşturmasını sağlar, ki bu sonuç ışık tamamen parçacıklı yapıda olsa beklenemez. Fakat, parçacıklardan veya fotonlardan oluşuyormuş gibi, ekranda her zaman ışığın soğurulduğu görülür. Bu durum dalga-parçacık ikiliği olarak bilinen prensibi ortaya koyar.


Eğer ışık tamamen sıradan parçacıklardan oluşsaydı ve bu parçacıklar bir yarıktan geçirilip ekrana çarptırılsaydı, yarığın büyüklüğüne ve şekline bağlı bir desen görürdük. Hâlbuki, tek yarık deneyi gerçekleştirildiğinde, ekrandaki desen bir dağılma desenidir, ortada dar bir merkezi bant ve ona paralel olarak dizilmiş daha karanlık bantlar olarak görünür.


Benzer şekilde, ışık sadece parçacıklardan oluşsaydı ve iki paralel yarıktan geçirilseydi, ekrandaki desen basitçe iki adet tek yarığın oluşturduğu desenlerin toplamı olurdu. Fakat gerçekte, desen daha geniş ve daha detaylı hale gelir, bir dizi aydınlık ve karanlık bant içerir. Thomas young bu olguyu ilk defa ispatladığında, ışığın dalgalardan oluştuğuna işaret ediyordu, ki aydınlık bölgelerin dağılımı dalga cephelerinin girişimiyle açıklanabilir.


Young deneyi, Isaac Newton tarafından öne sürülen ve 17. ve 18. yüzyılda ışığın yayılma modeli olarak kabul edilen ışığın parçacık teorisini mağlup ederek, 1800lerin başında ışığın dalga teorisinin kabul edilmesinde çok önemli bir rol oynadı. Yine de, fotoelektrik etkisinin daha sonraki keşfi, farklı şartlar altında ışığın parçacıklardan oluşuyormuş gibi davranabileceğini gösterdi. Birbiriyle çelişiyormuş gibi görüen bu keşifler klasik fiziğin ötesine geçerek ışığın kuantum doğasını hesaba katmayı gerekli hale getirdi.


Çift-yarık deneyi ışıktan başka birşey ile denenmemişti, ta ki1961 yılında Tübingen Üniversitesi’nden Clauss Jönsson bunu elektronlarla deneyene kadar. 2002 yılında, Physics World okuyucuları tarafından Jönsson’un çift-yarık deneyi ’en güzel deney’ olarak seçildi.    1999’da mikroskopta görülebilecek kadar büyük parçacıkların- buckyball molekülleri (0.7 nm çağında, protondan yarım milyon kat daha büyük)- dalga-tipi girişim sergiledikleri bulundu.


Çift-yarık deneyi (ve varyasyonları) kuantum mekaniğinin temel bilmecesini açıkça ortaya koyabildiği için klasik bir düşünce deneyi haline geldi. Richard Feynman, bu tek deney üzerinde dikkatlice düşünerek tüm kuantum mekaniğinin derlenebileceğini söylemiştir

Ruhumuz İçin Sıcak Bir Hikaye...

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.


Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine. Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş. Hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş. Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş.


Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?" Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler. Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.


Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.


Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.


Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.


Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler. Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak. İkisinde de bir tat yok" Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin herhalde" dedi.

Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi. Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."

Cavit Çağ

Erkeklerin Karşı Koyamadığı 3 Şey

Erkekler kadınların hangi özelliklerinden etkilenir, hangi yönlerine ya da tavırlarına karşı koyamaz? Onları en çok ne etkiler? Parfüm, makyaj, yürüyüş.. İşte erkeklerin karşı koyamadığı 3 şey…

Sıcak bir gülümseme

Gülümseyen, kendine güvenen ve eğlenceli bir kadının erkeğin dikkatini çekmesi kolaydır. Çoğu kadın gülümsemesinin erkeğin hakkında yanlış düşünmesine neden olacağından korkar. Kadınlar, güvenli yakınlaşma anında, istemeyerek yanlış mesaj göndermekten ve karşısındakinin onu kırmasından korkar. Ek olarak, gülümseme karşılık verme olarak da kabul edilebilir.

Dinleyen kadınlar



Erkekler nadiren de olsa dinlenilmek ister. Onların ihtiyacı olan sadece birkaç dakika dinlenilmektir. Çoğu erkek konuşmayı yüzeysel tutmak için kısa konuşur, oysa kadınlar Onlar karşısındaki kadını dinleyerek tanıyacağını düşünür. Eğer kendilerini gözlerinin içine bakarak tüm dikkatiyle onu dinleyen bir kadınla karşılaşırlarsa bunu kendisini etkilemek için yaptığını düşünür. Kadın onu dinlemeye devam ediyorsa çok fazla konuşmaz. Bu tür kadınlar erkeklerin ilgisini çekmez ve evlenilmeyecek kadınlar arasında yer alırlar.

Seksi bir elbise…

Herkes erkeklerin ilk görsel olarak etkilendiğini bilir ancak bazen kadınlar erkeklerin görmek istediklerini nasıl göstereceklerini unutur. Doğru giyinilerek bir erkek hipnotize edilebilir. Kadınlar sadece bununla mükemmel kadınlar farkedilir korkularının üstesinden gelebilirler. Mükemmeliği unutun. Eğer gerçekten hoşlandığınız erkek tarafından farkedilmek istiyorsanız renkleri, elbise ve kıvrımları düşünün. Erkekler yumuşak ve kaliteli kıyafetler giyen kadınlardan hoşlanır.

Erkekler için pantolon giyen ya da rahat elbiseler içindeki kadınlar seksi değildir. Böyle giyinen kadınların etkileyici küpeleri ya da uzun saçları yoksa görmezler bile. Güzel hatta kırmızı ağırlıklı giyinmiş bir kadınla konuşmak erkeklerin seksi düşünmesine neden olur. Kadınsı hafif kumaştan hazırlanan bir elbise, kadınların hayal edemediğinden çok daha çekicidir.

http://www.r2d3dergi.com/2011/09/10/erkeklerin-karsi-koyamadigi-3-sey/

Renkler ve Notaları


Dussaud’a göre, yedi müzik notası arasında var olan titreşim bağlantısıyla, renk spektrumundaki değişik renkler arasında bulunan titreşim bağlantısı aynıdır. Çınlamalı gamın ve ışıltılı gamın güzelliğini sağlayan aynı sayılardır. Bu sayılar: 24, 27, 30, 32, 36, 40 ve 45′tir. Aynı sayıları, gökyüzünde, yıldızlarla çevrelerinde dönen gezegenler arasındaki uzaklıkta ve atomun çekirdeğinden elektronları ayıran aralıkta da buluruz. Baudelaire’in şiirindeki gibi, en büyükten en küçüğe renkler, sesler, tatlar ve kokular orantılıdır. Bu evrensel bir uyumu işaret gösterir.


Tıpkı renklerde olduğu gibi, sesler de iki gruba ayrılır: 1. Temel nota grubu, do, mi, sol, temel renklerde kırmızı, sarı ve mavi’ye karşılık gelir. 2. Tamamlayıcı notalar grubu olan re, fa, la ve si;

tamamlayıcı renkler olan turuncu, yeşil, lacivert, mor’a eştir. Müzikte la, renklerden lacivert’in (mavi ve morun karı¬şımı) oynadığı rolün aynısını oynar. Rancoule’a göre, la, si tarafından yaratılan psikolojik duygularla, sol tarafından doğal yaşamsal ve bedene bağlı hisler arasında bir bağ oluşturur. Öyleyse, müzikteki 7 nota, güneş ışığında yer alan 7 renkle birebir eşlenebilir.

Renk – Nota – Gezegen

Kırmızı — Do — Mars

Turuncu — Re — Jüpiter

Sarı — Mi — Merkür

Yeşil — Fa — Venüs

Mavi — Sol — Satürn

Lacivert — La — Uranüs

Mor — Si — Neptün ——————–

 

Ses-Renk İlişkisinin Ruhsal Yönü

Doğal do gibi, kalın sesler, güç ve sıcaklık hissi sağlayan ve maddesel düzenin düşüncelerini ve duygulannı üreten kırmızı’yla bağlantılıdırlar.

Mi, bir çeşit rahatlık, uyum olduğu kadar kişinin genel durumunda denge sağlayan san renge denktir.

Sol gibi ton olarak daha yüksekte olan sesler, mavi’ye denktir ve organik hassaslığı arttırırlar.

Turuncu’nun mavi’nin tamamlayıcı rengi olması gibi, re de sol’ün tamamlayıcı notasıdır.

Yeşil’in kırmızı’nın tamamlayıcı rengi olması gibi fa da do’nun tamamlayıcı notasıdır. Mor’un sarı’nın tamamlayıcı rengi olması gibi, si de mi’nin tamamlayıcı notasıdır

http://www.r2d3dergi.com/wp-content/uploads/2012/05/Colorful-Music-Notes.jpg

Benim de İçinde Bulunduğum Fotoğraf Sergisiyle İlgili Haber Basında... Buyrun...

Haber: 'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi'


'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi'


Gezginlerin fotoğrafları, TAV Galeri İstanbul'da sergileniyor.


Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'nde yer alan kültür-sanat platformu TAV Galeri İstanbul, Türkiye Gezginler Kulübü tarafından oluşturulan 'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi'ni yolcuların beğenisine sundu. Aralarında Ara Güler, Gültekin Çizgen, İbrahim Zaman, Nasuh Mahruki gibi isimlerin fotoğraflarının da yer aldığı serginin açılışını TAV İstanbul Genel Müdürü Kemal Ünlü ve Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural gerçekleştirdi.


Türkiye Gezginler Kulübü tarafından düzenlenen ve kulüp üyesi gezginlerin gittikleri ülkelerde görüntüledikleri çarpıcı kareleri içeren 'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi', TAV Galeri İstanbul'da açıldı. Dünyanın farklı bölgelerinden pek çok ilginç kareyi bir araya getiren sergi ilk gününde yolcuların ilgisi ile karşılandı. Düzenlenen açılış töreninde TAV İstanbul Genel Müdürü Kemal Ünlü ve İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölüm&Ana Bilim Dalı Başkanı ve Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural yer aldı. Açılışa aralarında ünlü fotoğraf sanatçıları İzzet Keribar, Hüseyin Gökçe ve İbrahim Zaman'ın da olduğu çok sayıda isim katıldı. Ünlü ve Kural, sergide eseri yer alan fotoğraf sanatçıları adına İzzet Keribar'a bir teşekkür hediyesi sundu.


TAV İstanbul Genel Müdürü Kemal Ünlü, "Türkiye Gezginler Kulübü üyelerinin farklı kültürleri tecrübe ederken karşılaştıkları manzaralara bu sergi ile onların gözünden şahit olma fırsatı yakalıyoruz. Gezginlerin fotoğrafları, farklı dünyalara açılan birer pencere niteliği taşıyor. Her gün onlarca farklı ülkeden yaklaşık 120 bin insanın geçtiği, İstanbul Atatürk Havalimanı'yla burada sunulan fotoğrafların yarattığı renkli mozaikayrı bir harmoni oluşturdu. Bu anlamda, kültür-sanat platformumuz TAV Galeri'de, 'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi'ni yolcularla buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz" dedi.


Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, "İki yıldır fotoğraf sergileri açıyoruz. Fotoğraf, günümüzün en önemli sanat dallarından biri olmasının yanısıra önemli bir belge ve iletişim aracı anlamı taşıyor. Buradaki sergi hepsinden görkemli oldu. TAV'a teşekkür ediyoruz." dedi.


Yaklaşık 50 fotoğraf karesinden oluşan 'Yol Çağrısı Fotoğraf Sergisi'nde, toplam 35 gezginin tüm dünyadan görüntüledikleri fotoğrafları bulunuyor. Türkiye Gezginler Kulübü tarafından iki yıldır çeşitli mekanlarda sergilenen fotoğraflar, bir ay boyunca TAV Galeri ziyaretçileri ile buluşacak.


Sergide yer alan gezgin fotoğrafçılar; Hüseyin Akarçeşme, Mehmet Akgül, Metin Alkan, Selman Arınç, Murat Aydın, Mevhibe Başaran, Mehmet Salih Bilal, Berfu Bozkurt, Yasemin Çelikel, Sevinçay Çınaroğlu, Mete Darcan, Turan Cihan Derinöz, Dina Erdilek, Hüseyin Gökçe, Ara Güler, Anette Inselberg, Hacer Karanlık, İzzet Keribar, Abdullah Kırbaş, Orhan Kural, Nasuh Mahruki, Günseli Malkoç, Hasan Özer, Timur Özkan, Mürşide Okumuş, Rasim Selçuk, Osman Uğur Şahin, Burcu Şirin, Şerifali Tekalan, Kenan Ulusoy, Faruk Ulutürk, Nuran Uyar, Nedime Yılmaz, İbrahim Zaman ve Özlem Oktay'dan oluşuyor.


http://www.haberler.com/yol-cagrisi-fotograf-sergisi-4076864-haberi/

Her duyduğuna inanma, bütün paranı harcama, öğlene kadar uyuma

Fotoğraf: *Kimsenin hayallerine gülme.*Kaybettiğinde dersi kazan*Büyük bir dostluğu küçük bir tartışmada kaybetme*Kendi işine bak*Başarını feda ettiklerinle ölç*Bazen en iyi cevap, cevap vermemektir.*Huzurlu ev gibisi yoktur.*Her duyduğuna inanma, bütün paranı harcama, öğlene kadar uyuma*Hızlı düşün, yavaş konuş.*Yeniliklere kulağını aç ama değer yargılarını yitirme.Kimmsenin hayallerine gülme.

Kaybettiğinde dersi kazan

Büyük bir dostluğu küçük bir tartışmada kaybetme ...
Kendi işine bak


Başarını feda ettiklerinle ölç


Bazen en iyi cevap, cevap vermemektir.


Huzurlu ev gibisi yoktur.


Her duyduğuna inanma, bütün paranı harcama, öğlene kadar uyuma


Hızlı düşün, yavaş konuş.


Yeniliklere kulağını aç ama değer yargılarını yitirme.

 

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek...

İki Haftada Oğlumu Avucuna Aldı...

Az üketilen 11 Faydalı Gıda...


Az tükettiğimiz veya bazen hiç yemediğimiz besinlerin birçok faydası bulunuyor. New York Times, internet sitesinde yemekten kaçındığımız ancak sağlığa en faydalı 11 gıdayı açıkladı.
Bu besinleri göz ardı etmeyin! ...



Pancar: Folik asit bakımından zengindir. Kırmızı rengini veren pigmentler kansere karşı savaşır.


Lahana: Kanserle savaşan enzimleri harekete geçiren "sulforaphane" isimli kimyasalı içerir.


Pazı: Yapraklarında, gözleri yaşlanmanın etkilerinden koruyan karotenoid maddesi bulunur.


Tarçın: Kan şekeri ve kolesterolü kontrol etmeye yardımcı olur


Nar suyu: Antioksidan bakımından zengindir. Tansiyonu düşürür

Kuru erik: İçeriğinde yüksek miktarda Antioksidan içerir.

Kabak Çekirdeği: Yüksek mineral oranı erken ölüm riskini azaltır.

Sardalya: Demir, magnezyum, bakır, çinko, fosfor, potasyum, manganez içerir

Zerdeçal: Vücutta iltihaplanmayı önler ve kansere karşı koruma sağlar

Yaban Mersini: Hafızayı kuvvetlendirir.

Kabak: Kalori değeri düşük, lifler bağışıklık sistemini güçlendiren A vitamini bakımından zengindir.

Evlilikte mutluluk için 5 Altın kural

Kaliteli Zaman Geçirmek

Kadınların kocalarından en çok beklediği şeylere ilk olarak 'zaman' faktörüyle başlıyoruz. Yalnız, erkeklerin eşleriyle çok daha fazla zaman geçirmelerinden değil, çok daha 'kaliteli zaman' geçirmelerinden bahsetmek istiyoruz. Sizinle beraber güldüğü, aynı manzaraya bakabildiği veya aynı diziyi huzurla izleyebildiği anlar mesela... Birlikte keyifli bir Pazar sabahı yürüyüşü yapmak, alışveriş merkezinde üzerinizde denediğiniz yeni gömlek için 'nasıl görünüyorum' diye çekinmeden sorabilmek, omzuna yaslanıp güzel bir aşk filmi izlemek gibi...

Ev İşlerinde Yardımcı Olmak

Bir elinde bilgisayar, diğer elinde kumanda, umurumda mı bu dünya? Kadınlar eskisine oranla çalışma hayatına çok daha fazla katılıyor, fakat bazı erkekler 'ev işini kadın yapar' algısından kurtulamayarak ev işlerinde eşlerine pek de yardımcı olmayabiliyor. Aslında erkekler, ev işlerine katkıda bulunsalar hem karın bölgesi yağlanmalarını bir nebze durdurabilecek hem de eşlerinden o 'her zaman' bekledikleri sıcak ilgi ile daha fazla karşılaşabilecekler.

Takdir Edilmek
Kadınlar, evlilik ilişkisinde erkeklerden çok daha fazla takdir edilmeyi seviyor. Bu gerçek için onları suçlayamazsınız. Evi temizlemek, alışverişi düşünmek, çocuklarla ilgilenmek, geç saatlere kadar mesaiye kalmak, anne-baba ve hatta kayınvalidesi ve kayınpederle ilgilenmek, doğum gününüzde sizi sevindirmek için ufak bir hafta sonu kaçamağı planları yapmak... Tüm bunlar ve daha fazlası, kadınların biraz daha takdir görmesini sağlamaya yetmez mi? Bir iki duygusal söz ve ufak bir kompliman, bir kadını o kadar çok mutlu eder ki...

Şefkat ve Duygusal Yakınlık

Pek çok evlilik ilişkisinde geçen yılların ardından 'tuhaf bir yabancılaşma' ve şefkat yoksunluğu görülüyor. El ele tutuşmalar, sırt sıvazlamalar, o, anlık 'tutku dolu' öpücükler, kısa vedalardaki o sıkı sıkı sarılmalar ya rafa kaldırılmış oluyorlar, ya da pencereden dışarı fırlatılmış! Kadınlar, eşlerinden sık sık olmasa da 'şefkat ve sıcak bir temas' bekliyor

Anlayış

Kadınlar, eşlerinin fikirlerine daha fazla saygı göstermelerini ve onları anlamaya çalışmalarını istiyor. özellikle de yoğun şehir yaşantısının içinde bir oraya bir buraya savrulan 'çalışan kadınlar' eşleriyle biraraya geldiğinde düşüncelerinin dinlenmesini istiyor. Bırakın eşinin onu anlamasını, kendini ifade etmek için fırsat verilmeyen kadınların sayısı hiç de az değil. Böylece giderek daha da yalnızlaşıyor ve kaçınılmaz 'mutsuzluk' ile karşılaşıyorlar. Kadınların eşlerinin empati kurmalarına ihtiyacı var.

http://www.kadinvekadin.net/evlilikte-mutluluk-icin-5-altin-kural-2012-11-08.html

HARİKULADE BİR SİNDİRİM İÇİN 5 ETKİLİ YOL

Fotoğraf: HARİKULADE BİR SİNDİRİM İÇİN 5 ETKİLİ YOLNe kadar çok insan zayıf bir sindirim sisteminin acısını çekiyor: Şişkinlik, gaz, kabızlık, ishal, reflü, mide ekşimesi ve Sizin de ekleyeceğiniz neler neler kimbilir...Ne yediğimiz etkili, bunu biliyoruz. Ama yemeği nasıl yediğimiz de, sindiriminizi önemli derecede etkiliyor. Çoğumuz bunu hafife alıyoruz. Bu konuda bildiklerimizi gözden geçirelim dedik ve Size 5 etkili yol öneriyoruz: 1.YEMEĞİ KOŞTURURKEN YEMEYİN! Telaş içindeyken, oraya buraya koştururken, koşarken, yürürken yemeyin. İyi çiğnememeye, çabuk yutmaya ve ağız dolusu hava yutmaya sebep oluyor. Bu da gaza. Sindirememeye. Yemek yerken durup dinlenmeye çalışın. Eğer duracak vaktiniz yoksa, o zaman yeşil içecek için. Zaten blenderda parçalandığı için, hazmı kolaydır. (Not: Tarifi isteyenler bu Sayfamızda bulabilirler ya da yorum yazarsanız memnuniyetle gönderiririz.) 2.FARKINDA OLARAK YİYİN Yemek yediğinizin farkına varın. TV veya bilgisayar karşısında değil, ya da akıllı telefon, fark etmez. Dikkatiniz yemekte olmalı. Bu midenizin hidroklorik asit salgılamasını arttıracaktır ve beyninizin de "doydu" sinyalini duymanız kolaylaşacaktır. Düşünmeden yemek, istemediğimiz kalorileri tüketmemize yol açıyor. Kendimizi güzel bir dizi seyrederken, önümüzdeki abur cuburu aniden bitmiş bulmuyor muyuz bazen?3. YİYECEĞİNİZİ ÇİĞNEYİN "E bunu herkes biliyor" diye aklınızdan geçiriyorsunuz değil mi? Ama çoğumuzun çiğnemekten anladığı şey farklı. İki üç kere çiğnemekle olmaz öyle. Ağzımızda sanki bir yumuşak hamur oluşana kadar çiğnemeliyiz, tükürüğümüzle karışmalı. O zaman "amma hızlı yedim, sanki mideme bir taş oturdu" gibi cümleleri sık kullandığımız cümlelerden sileriz:) Kaç kere mi çiğneyeceğiz? Yumuşak hamur olana kadar. Kaç kere olduğunu test etmesi sizden:)4. YİYECEK VE İÇECEĞİ AYIRIN Yiyecekleri sindirmek için, mide asidimiz yeterli yoğunlukta olmalı. Yanında birşey içtiğimizde, bunu sulandırıyoruz. En az yarım saat bu ikisini ayrı tutun. 5.KÜÇÜK TABAK MI, BÜYÜK TABAK MI? Tabi ki küçük. Büyük olduğu zaman hemen doldurmak istiyoruz, boş kalmasın diye. Açsanız, her zaman tekrar alabilirsiniz. Hem boşuna yemezsiniz "tabağa aldım artık bir kere" diye--"pilav taneleri arkandan koşar" travmasını kaçımız yaşamadık ki?..:)Bunları uygulayın ve nasıl da iyi hissettiğinizi bizimle paylaşın, bekliyoruz!Güzel bir hafta dileklerimizle,Not: Leisa Wheeler'ın bir yazısından faydalanılmıştır.

Ne kadar çok insan zayıf bir sindirim sisteminin acısını çekiyor: Şişkinlik, gaz, kabızlık, ishal, reflü, mide ekşimesi ve Sizin de ekleyeceğiniz neler neler kimbilir... Ne yediğimiz etkili, bunu ...


biliyoruz. Ama yemeği nasıl yediğimiz de, sindiriminizi önemli derecede etkiliyor. Çoğumuz bunu hafife alıyoruz. Bu konuda bildiklerimizi gözden geçirelim dedik ve Size 5 etkili yol öneriyoruz:


1.YEMEĞİ KOŞTURURKEN YEMEYİN! Telaş içindeyken, oraya buraya koştururken, koşarken, yürürken yemeyin. İyi çiğnememeye, çabuk yutmaya ve ağız dolusu hava yutmaya sebep oluyor. Bu da gaza. Sindirememeye. Yemek yerken durup dinlenmeye çalışın. Eğer duracak vaktiniz yoksa, o zaman yeşil içecek için. Zaten blenderda parçalandığı için, hazmı kolaydır. (Not: Tarifi isteyenler bu Sayfamızda bulabilirler ya da yorum yazarsanız memnuniyetle gönderiririz.)


2.FARKINDA OLARAK YİYİN Yemek yediğinizin farkına varın. TV veya bilgisayar karşısında değil, ya da akıllı telefon, fark etmez. Dikkatiniz yemekte olmalı. Bu midenizin hidroklorik asit salgılamasını arttıracaktır ve beyninizin de "doydu" sinyalini duymanız kolaylaşacaktır. Düşünmeden yemek, istemediğimiz kalorileri tüketmemize yol açıyor. Kendimizi güzel bir dizi seyrederken, önümüzdeki abur cuburu aniden bitmiş bulmuyor muyuz bazen?


3. YİYECEĞİNİZİ ÇİĞNEYİN "E bunu herkes biliyor" diye aklınızdan geçiriyorsunuz değil mi? Ama çoğumuzun çiğnemekten anladığı şey farklı. İki üç kere çiğnemekle olmaz öyle. Ağzımızda sanki bir yumuşak hamur oluşana kadar çiğnemeliyiz, tükürüğümüzle karışmalı. O zaman "amma hızlı yedim, sanki mideme bir taş oturdu" gibi cümleleri sık kullandığımız cümlelerden sileriz:) Kaç kere mi çiğneyeceğiz? Yumuşak hamur olana kadar. Kaç kere olduğunu test etmesi sizden:)


4. YİYECEK VE İÇECEĞİ AYIRIN Yiyecekleri sindirmek için, mide asidimiz yeterli yoğunlukta olmalı. Yanında birşey içtiğimizde, bunu sulandırıyoruz. En az yarım saat bu ikisini ayrı tutun.


5.KÜÇÜK TABAK MI, BÜYÜK TABAK MI? Tabi ki küçük. Büyük olduğu zaman hemen doldurmak istiyoruz, boş kalmasın diye. Açsanız, her zaman tekrar alabilirsiniz. Hem boşuna yemezsiniz "tabağa aldım artık bir kere" diye--"pilav taneleri arkandan koşar" travmasını kaçımız yaşamadık ki?..:) Bunları uygulayın ve nasıl da iyi hissettiğinizi bizimle paylaşın, bekliyoruz! Güzel bir hafta dileklerimizle, Not: Leisa Wheeler'ın bir yazısından faydalanılmıştır



Keskin Balta!

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş.

Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.

İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş: “Bu nasıl olabilir! Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?” İkinci adam yanıt vermiş: Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.
***
Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendini geliştirmek kendi hayat çizgisini gözden geçirip zayıf noktaları güçlendirmek, güçlü yönlerimizi ise iyi kanalize etmektir. Kendimizi geliştirmek dünya hayatında kendini işe yarar kılmaktır. Kendimize dair yenilenmelerimiz olduğu müddetçe hep diri kalırız.

http://fwmail.net/hikaye/keskin-balta/

Eger bir insani kandirabiliyorsaniz,o insanin aptal oldugunu dusunmeyin,anlayin ki size hakettiginizden daha fazla guvenmistir!!

Eger bir insani kandirabiliyorsaniz,o insanin aptal oldugunu dusunmeyin,anlayin ki size hakettiginizden daha fazla guvenmistir!!

Olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin...

Artık Özgürsün...

Servet İftihar Değil İmtihandır, Mülkiyet Değil Emanettir...Harika Bir Köle, Berbat Bir Efendidir...

Şükran'ın Ufak Kızını Alalım İşte!..

Yaşam, size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın…

Fotoğraf: Yaşam, size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın…| Ara Güler | www.pttkitap.com

Yaşam, size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın…

Çok Sert Oma ''Kırılırsın'', Çok Yumuşak Olma ''Ezilirsin''

Fotoğraf

Tutamayacagim sözler VERMEM...!!!

Tutamayacagim sözler VERMEM...!!!
"Kim ne der" diye DÜŞÜNMEM...!!!
BASIT kisilerle polemiğe GIRMEM...!!!
Dünyada KIMSE üzülsün ISTEMEM...!!!
Acıyı tanıdığım için, KIMSEYE ÇEKTIRMEM...!!!
Cesaretsizliği GURURLA ÖRTMEM...!!!
Yalan ve taktirlerle uğraşmayin,YEMEM...!!!
Dostlarıma laf ETTIRMEM....!!!
Gidiyorsa eğer,GİDENE DÖN DEMEM...!!!
Hayatımı kimsenin bozmasına izin VERMEM...!!!
Ağır geliyorsa bunlar, FİRARI SERBEST, BENDE ÜSTELEMEM......♥

Rukiye Genç

Bilinçaltının farkında olmayan kişi başına her gelen şeyi kader zanneder.



 

Bilinçaltının farkında olmayan kişi başına her gelen şeyi kader zanneder.

*Carl Gustav Jung

Okul inşaatında çalışan işçiler saat 09,05 .Gözlerimden akan yaşları tutamadım... Günün Fotosu...

Fotoğraf: En anlamlı   ..  Saygı duruşu...Okul inşaatında çalışan işçiler saat 09,05    .Gözlerimden akan yaşları tutamadım..Ata'mızı Anarken...

Hayatta saadeti yapan şeyler çok küçük parçalardır. ''Bir iyilik, bir gülümseme, tatlı bir bakış, iyi bir dilek... Aslında mutlu olanlar, bu küçük şeylerin huzuruna varmış olanlardır.''

Fotoğraf: Hayatta saadeti yapan şeyler çok küçük parçalardır. ''Bir iyilik, bir gülümseme, tatlı bir bakış, iyi bir dilek... Aslında mutlu olanlar, bu küçük şeylerin huzuruna varmış olanlardır.''~Bernard Shaw~Hayatta saadeti yapan şeyler çok küçük parçalardır. ''Bir iyilik, bir gülümseme, tatlı bir bakış, iyi bir dilek... Aslında mutlu olanlar, bu küçük şeylerin huzuruna varmış olanlardır.''

~Bernard Shaw

Yazı Yarışmasına Katıldım... Oy Vermek İçin Aşağıdaki Linke Tıklayın... Sonrada Oy ver Butonuno Basın Lütfen....

http://blog.yasamatolyesi.com/index.php?option=com_k2&view=item&id=329:kavgali-bir-evde-buyumek&Itemid=119

Kavgalı Bir Evde Büyümek…

Şimdiye kadar hep ‘’büyüklerin’’ ilişkilerini, sıkıntılarını ele aldık ama ya o büyük yaşlara gelmeden evvel yaşadıklarımız, rol model olan anne ve babalarımızla geçirdiğimiz çocukluk yıllarımız ne olacak. Esas hasar aslında o yıllarda başlamıyor mu? Bizi en çok sevenler aslında istemeden bizi en çok incitenler olmuyorlar mı?
Yazı yazmaya başladıktan sonra bana birçok danışan, derdini anlatan kişiler oldu. Onlara elimden geldiğince yardımcı oldum. Zaman geldi benim desteğe ihtiyacım oldu sağ olsunlar onlar bana destek verdiler. Yazışmalarımızda ve konuşmalarımızda hep gördüğüm şey şu oldu: Kavgalı bir evde büyüyen çocuk sorunlu oluyor.
Özellikle sağlıklı bir ilişki kurmak konusunda maalesef çok sıkıntı çekiyor. Hadi sağlıklı bir ilişki kurmayı bıraktım sağlıklı bir ruh halinde bile olması çok zor oluyor. Sürekli çevresinde mutsuz anne baba, tartışan anne baba, boşanmayan ama evde cehennem hayatı yaşayan bir anne babayla büyünce kendi hayatını da cehenneme çevirmek, ağlamak, kötü ilişkiler yaşamak, tutarsızlık, dengesizlik, mutsuzluk içinde olmak nedense normal gibi algılamasına sebep oluyor. Sonra hayatının belli bir döneminde “ya bi dakka bi dur, bu benim hayatım, anne babamın hayatının tekrarı değil ki” deyip ayılmaya başladığında ipi nerden tutacağını bilemiyor.
Kaçırdığı çocukluğuna mı yansın, oynayamadığı çocukluk oyunlarına mı yansın, o cehennemde büyüdüğüne mi yansın, sonra sağlıklı bir ilişki kuramayıp ardarda yaşadığı felaket ilişkilere mi yansın bilemez oluyor. Hele boşanmayan anne modelinde her erkeğe sonuna kadar yalvarması, gitmemesi için çırpınması gibi hareketlerin normal ve yapılması gerekli hareketler olduğunu sanıyor.
Sonra bunun bir türlü bağımlılık olduğunu fark edip gitmek isteyene dur dememek gerektiğini anlayana kadar sülük gibi yapıştığı erkeklerden dinlemediği hakaret kalmıyor. Yani annesinin hayatının bir bölümünü tekrar tekrar tekrar yaşıyor. Ta ki uyanana kadar.
Ya da tam tersi onu çok isteyen bir erkek olduğunda boğulacak gibi oluyor, kendinin değersiz olduğuna inandığı için bunu kabul edemiyor ve erkeği başından atmak için bin bir numara yapıyor. Saçmalıyor, dengesizleşiyor. Belki aldatıyor. Yani erkeği kaçırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Kendisi sevmediği için bir başkasının onu seveceğine inanamıyor, iyi bir ilşki modeli görmediği için olabilecek iyi modelleri değil de bildiği tanıdığı kötü modeli yaratmaya çalışıyor.
Dediğim gibi ya denk geldi, ya da geçmişi hep bu tarz olan kadınlarla iletişim içine girdim. Tabi iki cümleyle, iki nefesle, iki basit çalışmayla üstesinden gelinebilecek bir durum değil. Keşki öyle olsaydı. Ama içerde yılların biriktirmiş olduğu tortular maalesef o kadar çabuk silinmiyor. A hiç mi silinmez elbette silinir. Ama üzerinde biraz uzman kişilerle çalışmak gerektiğine inanıyorum.
Sanırım en önemli basamaklardan biri önce bulunulan durumun, geçmiş yaraların, hasarların farkına varmak. Yani kendimizle ve geçmişimle yüzleşmek, gerekirse ağlamak, bağırmak, çağırmak.
Arkasından her şeyin geçmişte olduğunu kabul edip bugüne gelmek. Çünkü artık bugündeyiz. Geçmişin hayatımızı etkilemesine izin verirsek hem bugün elimizden kaçacak hem de  bu kadar öfkeyle, acıyla sağlığımız bozulacak.
Üçüncü basamak annemizi, babamızı, eski erkek/kız arkadaşlarımızı affedeceğiz. Herkesin bu dünyaya bir şeyler öğrenmek için, tekamül etmek için geldiğine inanıyorsak onların da kendi tekamülleri yolunda ilerleyip, ellerinden gelenin en iyisini yaptığını kabul edeceğiz. Sonra da tercihen bu konularda uzman biriyle duyguların salıverilmesi üzerine çalışma yapacağız. Bence tüm bunlardan sonra hayatımıza yeni bir bakış ve soluk geleceğine inanıyorum. Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.
Sağlıcakla,