27 Ekim 2010

karnım tok...

Zeytin ağacı efsanesi... Pınar ve Nil'e teşekkürlerimle...



Zeytin Ağacı Efsanesi...

Eski Yunan mitolojisinde M.Ö. 17. yüzyılda kurulan bugünkü Atina ile ilgili bir anlatımvardır. Tanrıların babası Zeus yeni kurulacak olan şehre isim koymak için tanrılar meclisini toplar. Bu şehre en değerli hediyeyi getiren tanrının ismini bu şehre vereceğini söyler. Deniz tanrısı Poseidon denizden savaşta çok işe yarayacağına inandığı bir at çıkarır.

Bilim tanrısı Athene aşıladığı bir yabani zeytin ağacını şehre getirir ve armağan eder. Bu ağaç meyve verecek, insanlar da bunu yiyecek. Bu meyveden çıkarılan yağ karanlık geceleri aydınlatacak, aynı zamanda yemeklik yağ olarak mutfakların baş tacı olacaktır. Bu ağaç yarışı kazanarak Akropolise dikilir, şehre ise bilim tanrısı Athene'nin adı verilir. Eski Yunan'da zeytin ağacı kutsal olup salonları süslerdi. Zeytin ağacını kesen veya zarar veren mahkeme önüne çıkarılır ve ölüme mahkum edilirdi.

Bazen susmak gerekir... Zeynep'e teşekkürlerimle...

Vulpes vulpes sitting.jpg

Bazen susmak gerekir...

Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. "Evet " diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. " Hayır " diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor .

bu poza bayılıyorum...

Kabak kalye



Kabak kalye

Sogan + yag, bi guzel soganlari oldur. Sonra salca. 2 minutes karistir. Sonra kup kup kesilmis kabaklar ve 1 cay bardagi pirinc. 2 more minutes karistir. Sonra baska bi dunyada kaynattigin suyu koy, altini kis, bekle. Beklerke...n bi bira icebilirsin, ya da kumdan kale yapabilirsin varsa evde oyle bi duzenek. Kabak + pirinc pisti mi diye arada bak, ama dilini yakma. Sabirli ol yani. Sonra, pismeye yakin, burasi cok onemli: bi suru kuru nane seysi, dere otu dogranmis, karabiber. Karistir. Yine baska bi dunyada hazirladigin sarmisakli yogurtla servis yap! Butun bunlari dogru yaparsan, kabak kalyesi attach ettigim resimdeki gibi gorunmeli :)

Güneş battıysa ne oldu, ay çıkar; ay batarsa da ne olur? Yıldız var ya." Hz.Mevlana...Dileğe teşekkürlerimle

Mevlana.jpg
Güneş battıysa ne oldu, ay çıkar; ay batarsa da ne olur? Yıldız var ya." Hz.Mevlana...

Atlarla olan ilişkim... azıcıkta Büyükada... hayvanlar alemi bölüm 10

Atları çok severim. Çok özgür ruhlu, gösterişli asil hayvanlardır. Bugüne kadar atları nasıl yazmamışım hayret ettim kendime...

Atlarla ilk ilişkim nerede oldu sorusunun cevabı  Büyükada'dır . Daha doğrusu atlarla mı at arabalarıyla mı desem bilemedim... En iyisi önce adadan biraz bahsetmek. İstanbul'luların genellikle yazın akın ettiği favori bir yerdir. Büyükada'ya eskiden sadece vapurla gidilirdi. Şimdilerde deniz otobüsüyle de ulaşabiliyorsunuz. Adada motorlu taşıtlara izin verilmediği için ulaşım bisiklet yada atlı arabalarla (fayton) sağlanır. Bir yere at arabasıyla gitmek istiyorsanız iskelenin meydanında at arabası durağı vardır. Orada sıraya girersiniz. Genelde sıra boş olur. Tarife de bellidir. Yalnız at arabasına  binerken ve inerken dikkat etmeniz gerekir. Basamağı hayli yüksektir. Sonra arabaya biner , arkanıza yaslanır ve etrafın tadını çıkarırsınız. Atlarla ilişkiniz görsellikten öteye geçmez. Atların ve arabanın hakimi olan sürücü deh deh diyerek atları yönetir. Atların gözlerinin önünde özel bir korsan kapaması vardır. Adını bilemedim. At böylece sadece yolu ve önünü görür... Etrafa bakamaz...Aslında yazdıkça atlar için biraz hüzünlendim...Yazın adaya gidilir akımıyla beraber bende Büyükada'ya gitmişim...At arabasına binmişim.Arkadan atları seyretmişim .İşte ilk at temasım böyle bir at arabası sefasında oluyor...

İkinci temas tamamen zıt bir deneyim. Direk atın üstündeyim...Arkadaşlar at binmeye gidiyorlar. Beni de çağırıyorlar. Gidiyorum.  Yer İstanbul'da kapalı bir mekan. At terbiyecisi ortada durmuş atlar da onun etrafında yavaş yavaş dönüyorlar...bir süre izledikten sonra atlardan birine bindiriliveriyorum. Ürküyorum. Atın boyu yüksek geliyor. 10 dakika sonra attan inmek istiyorum. Heyecan ve korkuyu beraber yaşıyorum...

Sonra atlarla ilişkim bıçak gibi kesiliyor. Seneler böylece akıp giderken ben bayramlar, izinler derken yavaş yavaş gezmeye başlıyorum. Ve atlar tekrar hayatıma giriveriyor.

Aşağıdaki atı yolda yürürken görüyorum... O çitlerin gerisinde...Gel seni okşayayım diyorum...Ve yavaş yavaş yanıma sokuluveriyor.Buyrun izleyin. Çoookkkk şeker... Çok.

atla karşılaşma anımız...

ilk sokulma hareketi...

işte bu poza bayılıyorum ...


Sonra atlar bir köy meydanında karşıma çıkıveriyorlar. Manzara eski kovboy filmlerindeki gibi... Kovboylar onları meydana bağlamış, işleri  bitince pencereden atların  üstlerine atlayıp yola devam edecekler.Doğal refleksim olarak atlara sesleniyorum. Ama ilgisizler. Sadece bir tanesi dönüp bana bakıyor.

neyseki soldaki bakıyor...

Sonra gerek gittiğim sanat kampında gerkese de gittiğim at çiftliğinde atlara binmek için sayısız fırsat elime geçiyor. Fakat sadece seyretmekle yetiniyorum . Neden bilmem bir çekingenlik geliyor bana. Bu arada at çiftliğinden de azcık bahsedeyim. Antalya taraflarında denize de girebileceğiniz, kafanızı dinleyebileceğiniz sakin bir mekan. Atlar özgürce ortada dolaşıyor. Kahvaltınızı ederken yanınızdan geçip gidiveriyorlar. Orada seyislerden biriyle konuşma fırsatım olmuştu. Atlar onun herşeyidi. Tüm dünyasıydı. Atlara aşıktı yani... Ne güzel diye düşündüğümü hatırlıyorum. İnsanın mesleğine aşık olması...Buyrun fotolar...


sanat kampı... atla yakınlaşma çabalarım...

beni sallamayıp...otlara gömülüyor...

at çiftliği... özgür olduklarından  uzak çekim...

Bu iki tatilin dönüşünde de İstanbulda'da içim içimi yiyor. Niye atlara binmedim ki...Hem güzeller...Hem uysallar... Dıbı dıbı diye içimi kemiriyorum...

Ve bir fırsat daha çıkınca karşıma... Bu sefer kaçırmıyorum. Ve....at binmenin ilk defa tadına varıyorum... Buyrun...

içimden at binmenin ruhunu yakalamalıyım diyorum...

evet...  çok zevkli... yaşasın

hiç bitmese...

At binme duygusu şöyle bir şey. Atla beraber nefes alıp veriyorsunuz. Siz bir yere baktığınızda , bunu hissediyor ve oraya yöneliyor. Yada siz onun ürkekliğini anlıyorsunuz. Yani bir takım oluyorsunuz...Müthiş bir şey... Mutlaka yaşamalı... Birde ata şeker vermeyi unutmayın. Çok seviyorlar. Atımızı mutlu edelim...

Sağlıcakla,


Timur Selçuk - Bugün Yarın Daima