15 Kasım 2011

Bütün ihtiyaçlara cevap veren soba projesi...

 

Hoşgörme Alıştırmaları...



Karen Amstrong hoşgörüyü geliştirmek için bir alıştırma hazırlamış...

Kolayca yapılacak bir şey... Mesela trene, vapura, otobüse, metroya bindiğimizde bize ' en benzemeyen' insanı bulalım...

Yaşça, görüntüce, tavırca bize en uzak insanı bulalım...

Sonra içimizden onun için mutlu ve huzurlu bir hayat isteyelim... İyi dileklerimizi sunalım...

Hepsi bu kadar...

Nil Karaibrahilgil'in yazısından alıntıdır...

Önemli olan kahvenin tadı değil zaten, onu kiminle içtiğinizdir.

 



Bir fincandaki kahve gibidir hayat. Bazen tatlı bazen değildir. Önemli olan kahvenin tadı değil zaten, onu kiminle içtiğinizdir.

Bob Dylan

Cafe de Paris sos- Bir nevi hardal sos...

cafedeparis

Malzemeler

125 gr. tereyağı
1 adet rendelenmiş soğan
4 diş rendelenmiş sarımsak
1 paket krema
1 tatlı kaşığı hardal
1/2 tatlı kaşığı ketçap
2 yemek kaşığı ince doğranmış maydonoz
1 tatlı kaşığı kekik
1 çay kaşığı pulbiber
1 çay kaşığı köri
1 çay kaşığı karabiber
tuz

Hazırlanışı:

Tereyağında soğanı ve sarımsakları soteleyin ve sonra hardalı, ketçabı ve maydanozu ilave edin.
Baharatların hepsini ve tuzu ilave edip, kremayı katın.
İki dakika kaynatıp altını kapatın.
Sıcakken pişmiş etin üzerine dökün.

Asıl benim bilmem gerekmiyo mu ya?..

HİÇ KİMSE, bu yolculuğu sizin yerinize tamamlayamaz...

 


“Elinizi tutabilir, size rehberlik edebilir, size bilgi verebilir, tembellik ett...iğinizde sizi biraz zorlayabilir, uykulu olduğunuzda sizi uyandırabilir, kızgın olduğunuzda sizi güldürebilir, motivasyonunuzu ve aldığınız ilhamı korumanızı sağlayabilirim ama HİÇ KİMSE, bu yolculuğu sizin yerinize tamamlayamaz. Bu SİZİN yolculuğunuz.”

PATHMAN SENATHİRAJAH

Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış...

Korkularına git.

Yavaşça gir ki derinliğini keşfedebilesin.

Ve bazen, çok deri...n olmadığını göreceksin.

Bir Zen hikayesi şöyle anlatır:

Gece yürüyen adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yolda düşer. Metrelerce aşağı düşmekten korkar, çünkü yolun kenarının çok derin bir vadiye uzandığını biliyordur. O’da kenar da sarkan bir dala tutunur.

Gecenin karanlığında, altında görebildiği tek şey, dipsiz bir uçurumdur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafta. Bu adamı ve bütün bir gece yaşadığı işkenceyi hayal edebilirsin. Ölüm sürekli altında bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder…

Ama tutunmayı başarır ve güneş çıktığında, aşağı bakar…

Ve güler!

Uçurum falan yoktur. Sadece on beş santim aşağıda kayalık bir düzlük vardır. Tüm gece dinlenebilir, rahatça uyuyabilirdi -düzlük yeterince geniştir- ama bunun yerine, bütün gecesini kabus gibi geçirdi.

Kendi tecrübelerimden yola çıkarak sana şunu söyleyeyim: korku on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış.

Korkulacak hiç bir şey yok

Başının derde gireceğini düşünen insan,

 



Başının derde gireceğini düşünen insan, şu anda başı dertte olandan daha fazla acı çeker.

(Voltaire)

Doğanın bana öğrettikleri...

Doğanın Bana Öğrettikleri…

Doğma büyüme şehirli olmanın dezavantajlarından biri doğayı hiç tanımamaktır… Sebze ve meyvelerin halde yetişip, markette satıldığı duygusuna bile kapılabilirsiniz… Neyse ki yolum bir sürü tesadüfi olay sonucu bir çiftlikle kesişti… Doğayla ilgili tecrübelerim orada başladı…

Sabah kahvaltısında domates mi lazım, markete değil de bahçeye gitmem gerektiğini keşfetmem beni çok şaşırtmıştı… Alıyordum sepeti koluma domates ekilen yerdeki kırmızılaşmış domatesleri koparıp, mutfağa getiriyordum… Öğlen yemeğinde patlıcan mı yapılacak… Haydi yine bahçeye gidiyordum… Dikkat edin patlıcanları kesmek için bahçe makası lazım… Yoksa ucundaki dikenlerin battığını öğrendim… Ama en önemlisi her şeyi toplamanın bir zamanı olduğunu öğrendim… Ne geç kalmalı, ne de erken yapmalı… Tam zamanında yapmalı her şeyi… Domatesleri geç mi topladın vıcık vıcık oluyorlar… Erken mi topladın sert oluyor, tatsız oluyorlar…

Bütün sebzelerin gün gün nasıl büyüdüğünü gördüm… Minnacık bir kavunun, koparılmaya hazır hale gelişini izledim… Neymiş dedim kendi kendime, her şey büyüyüp gelişiyor demek ki… Bütün meyve ve sebzelerin sulanması için ark yolları açtım, her gün suladım onları… Ve emek verilmeden hiçbir şeyin olmayacağını anladım…

Sonra bir sene domateslere bir böcek dadandı ilk ürün heba oldu… Bazen ne kadar çabalasan da bir işin olmayabileceğini öğrendim…

Ark sisteminde ek olarak damla sulamaya da geçmek istedik… Boruları döşedik… Muslukları açtık… İlk birkaç gün herşey yolunda gitti… Fakat sular kireçli olduğundan boruların delikleri tıkandı… Önce sorunu çözmeye çalıştık… Her deliğe vurarak kireçlerden arındırmaya çalıştık… Günlerce uğraştık… Ama olmadı… Ve ark sistemine geri döndük… Anladım ki bazen yanlış yaptığını anlayıp diretmemek lazım… Onca emeği sıfırlamasını bilmek lazım…

Üzüm bağlarındaki üzümlerin olgunlaşmasını beklerken, bir sıraya kuşların dadandığını fark ettim… Merak edip oradaki salkımdan bir üzüm kopardım… Üzümün tadı nefisti… Tam kıvamındaydı… Hayvanların ağızlarının tadını bildiklerini anladım… Bir şeyin olgunlaşıp olgunlaşmadığını ilk onlar hissediyorlardı…

Uzun süre açık havada yaşarken günlerin ısısı, rüzgarı birbirine yakınsa o ortama alıştığınızı keşfettim… Sonra en ufak bir ısı düşmesinde, rüzgar artışında havada bir tuhaflık var demeye başlıyorsunuz… Ya acaba yanılıyor muyum diye düşünürken, rüzgarın giderek artması sezgilerinizin doğru olduğunu göstermeye başlıyor… Doğada sezgilerin, duyuların açıldığını anladım… Açılmış sezgilerimle havanın kokusunu, tadını almaya başladım… Değişiklikleri önceden söyleyebilir olmaya başladım…

Bütün gün bahçede çalışıp yorulup, geceleri mışıl mışıl uyumanın nasıl güzel bir şey olduğunu anladım… Bedenin sürekli çalışıp, hareket etmesinin gerilimi ve stresi atmak için çok iyi bir yol olduğunu anladım…

Diyelim ki, o gün bamya pişecek… Ve sizin bahçeye gidip bamya toplamanız gerekiyor… Elinizi kolunuzu sallaya sallaya bamyaların yanına gelince eğer onları koymak için sepet getirmediyseniz onca yolu tekrar gidip dönmeniz gerektiğini anladım… Olaylar arasında bir mantık zinciri kurmanız gerektiğini ve akılsız başın cezasını ayakların çektiğini öğrendim…

Doğa bana o kadar çok şey öğretti ki… Bu yazdıklarımın yetersiz olduğunu ve ikinci bölümün gelmesi gerektiğini düşünüyorum… Ve ona sınırsız şükranlarımı gönderiyorum…

Sağlıcakla,

Her gününüz bayram olsun...

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi,
akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi,
sevdalı bir elin tende gezmesi;
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır...
Alnı açık yaşlanmak bayramdır;
ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz,kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun


Yaşar Ürük

Zencefil... İyi bir antioksidandır...

Zencefil; tropikal iklim karakterindeki coğrafi alanlarda yaşayan ve yetişen yumru köklü sarımtırak bir bitkidir. Düğümler şeklinde yetişen kökleri genelde toprağın 15-25 cm altındadır.  Zencefil özellikle asya, çin, hindistan ve arabistanda çokca tüketilen ve her çeşit "bitkisel" şifa uygulamalarında kullanılan bir bitki çeşididir. Özellikle çin ve hindistan dolaylarında zencefil 2000 yıldır
bilinir ve çok aktif olarak kullanılır.
armağandır zencefil.
Kullanıldığı yerlerden  bazıları.



    • İştah açıcıdır,

    • Antiseptik özelliği kanın temiz kalmasını sağlar,

    • Mideyi düzenler,

    • Mide bulantılarını giderir,

    • Mide ağrılarında ve hazımsızlıkta iyi bir
      seçimdir,

    • Solunum yollarını açar,

    • Zencefil gerçekten iyi bir anti oksidandır(oksitleri temizler dışarıya atılmasına yardımcı olur)

    • Baş ağrılarını giderici özelliği vardır,



Kullanım Şekli

 1- Zencefil çaylarla birlikte alınabilir özellikle yaş zencefil dilimlenerek fincan içerisine konmuş çayda bekletilir.
2- Toz halindeki zencefil bal ile özenerek alınabilir.
3- Ayrıca çay, bal, zencefil karışımı da oldukca etkili bir tiryaktır.
4- Bunlardan farklı olarak zencefil "toz olarak" 1 gramlık dozlarla doğrudan alınabilir(özellikle hamilelerde)
5- Zencefilin diğer bir alınma yöntemi de zencefilli yemek, pasta ve tatlılarla olmaktadır.
NOT: Zencefilin yaş ve taze olarak alınması tavsiye edilen bir
yöntemdir.


  • Toplu Uyarılar


    • Zencefili asla 2 (iki) yaşından küçük çocuğa vermeyiniz.

    • Günlük 4 gr dan fazla zencefil kullanmayınız.

    • Hazırladığınız zencefili 1 defada değilde günün değişik saatlerinde 2-3 defada tüketiniz.

    • Doktorunuza danışmadan kullanmayınız... 
      //

      //



 

Bilmiyorum... Ne istediğimi bilmiyorum...

 

Doğanın ruhu... Günün fotosu... 15/11/2011

İnadım inat...