22 Şubat 2012

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; İlk önce senin ellerin kirlenecek ..

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; İlk önce senin ellerin kirlenecek ..

[L.N Tolstoy]

Fikret Kızılok - Zaman Zaman

http://youtu.be/k_EJ5nj0H_8

Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var...

Rekor Üstüne Rekor Kıran Film : FETİH 1453

 16 Şubat günü 14.53 seansıyla vizyona giren film, ilk dört günde 1 milyon 400 bin 253 kişi tarafından izlendi. 850 kopyayla tüm Türkiye'ye dağıtılan film, tüm şehirlerde kapalı gişe izleniyor.

Hayat Elele Güzel...Günün Fotosu... 22/02/2012...

İyiye yormak, iyilik getirir...

Hayattan Öğrendiklerim

 1. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! . ..

2. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??"

 3. Daima yaşamı seç.

4. Herkesi, herşeyi affet.

 5. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .

6. Zaman her imkana sahip.. Zaman tanı!

7. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir..

8. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.

9. Mucizelere inan!!.

10. Allah, Yaradan olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil!!

11. Hayatı denetlemeyi bırak!. Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.

12. İki seçeneğin var "Erken ölmek" ya da "yaşlanmak"..

13. Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.

14. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır!!.

15. Her gün dışarı çık.. Mucizeler her yerde seni bekler!.

16. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık..

17. Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz!!

18. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın!!.

19. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!

 20. Yol ver!

21. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir!!.

Neşeyi de... hüznü de... aynı doğallıkla misafir et hayatında...

Bilge insan... dert ve kederin... bir insandan diğerine konan... bir kuş gibi olduğunu bilir...

Bugün gülenin... yarın ağlaması... hayatın en doğal gerçeğidir onun için...

Ne mutlu olduğunda... yere göre sığmayan bir sevince... ne de üzgün olduğunda.. kapkara bir kedere bürünür...

Neşeyi de... hüznü de... aynı doğallıkla misafir et hayatında...

Kendini araştır. Kendini gözlemle. Kim olduğunu gerçekten farket...

Kendini araştır. Kendini gözlemle. Kim olduğunu gerçekten farket.

Öylesine, üstünkörü hesaplaşmalar yapma.

Ciddi, ciddi derinlerine inerek yap bunu.

Seni var ettiğini sandığın duygu karmaşalarının, bugüne dek sana öğretilen ve ihtiyacın olduğuna inandırıldığın düşüncelerin kalabalığından sıyrılarak kendini gözlemle.

Geriye ne kaldığını keşfet, tüm bunları aradan çıkardığında.

Bulduğun şey gerçek varlığın olacak. Başkalarında gördüğünde rahatsız olduğun davranışların, sende de var olduğunu kabullenerek, bakışlarını kaçırmadan yargıla kendini.

Kim olduğunu gör. Kendini bul.

İlişkiler acı ve mutsuzluk yaratmazlar...

İlişkiler acı ve mutsuzluk yaratmazlar.

Sizin içinizde zaten mevcut olan acı ve mutsuzluğu su yüzüne çıkarırlar."

Eckart Tolle

Ne Güzel Bir Şeydir Birini Koşulsuz, Kuralsız, Hiç Beklentisiz Olduğu Gibi Kabul Etmek...

Sınırları kafanda sen çiziyorsun...

Granada’da El Hamra Sarayı



Artık zor da olsa Barselona’dan ayrılmam gerekiyor. Bu geziye çıkmamın esas sebebi olan Endülüs (İspanya’da yaklaşık 800 yıl süren Arap medeniyetine verilen isim) bölgesini gezmeye başlamalıyım diyerek Granada’ya uçuyorum. Granada içinden nehir geçen 300.000 nüfuslu sevimli bir kasaba.

Nereden gezmeye başlayayım derken iki katlı beyaz evlerin yan yana dizildiği görüntü çok hoşuma gidiyor ve oraya doğru yürüyorum. Albacian isimli bu tepe kasabanın ilk yerleşim alanıymış. Anlamı da ‘’atmaca’’ demekmiş. Uzaktan göründüğünden bile daha hoş olan daracık sokaklarda yürürken buranın Araplar’a ait olduğunu öğreniyorum.  Avlulardan gelen çiçeklerin kokuları arasında keyifle yürüyorum. Ve dönerci dükkanlarını görünce çok şaşırıyorum. Hemen bir tabureye ilişip çeyrek ekmeğe döner söylüyorum. Tadı damağımda kalıyor.

Arkasından çingenelerin yoğun yaşadığı Sacromente bölgesine geçiyorum. Burası flamenkonun merkezi olduğu için dans gösterisi yapılan bir yer aramaya başlıyorum. Zaten etraf bu tip gösterilerin yapıldığı “cueva”larla yani mağaralarla dolu olduğu için hiç zorlanmıyorum. Rastgele birine giriveriyorum. Mağaranın dekoruna bayılıyorum. İçerisi çok kalabalık ama şansıma yer buluyorum. Garsonlardan birisi hemen yanıma gelip çalmam için elime bir tef tutuşturuyor. Bir de ne içersiniz diye soruyor. Etrafımdakilere bakıyorum ve genelde “sangria” içildiğini görünce bir tane de ben söylüyorum. İçkim gelene kadar flamenko gösterisi de başlıyor. Gitarın o hüzünlü nağmeleri arasında, kadınlar figürlerini sergilemeye başlıyorlar. Kıyafetleri ve dansları öyle güzel ki. Gösterinin hiçbir anını kaçırmamak için gözlerimi bile kırpmak istemiyorum. Arkasından içli sesleriyle şarkı söyleyen kadınlar sahneye çıkıyor. İçimi bir ağlama isteği dolduruyor. İçimde yarattıkları yoğun duygu fırtınaları gösteri sonuna kadar bitmiyor ve oradan biraz sersemlemiş halde çıkıp otelime dönüyorum.

Sabah erkenden kalkıyorum çünkü bugün dört gözle beklediğim El Hamra sarayını gezicem. Ziyaretçi sayısı çok fazla olan bu sarayı gezmek istiyorsanız mutlaka önceden internetten randevu (http://www.servicaixa.com)almanızı öneririm. Yoksa kapıda kalmanız içten bile değil. Randevu saatime yetişmek için koşa koşa saraya yöneliyorum. Buranın ihtişamını gitmeden önce çok duymuştum ama içimden hep şöyle diyordum “ben çocukluğumdan beri defalarca Topkapı’yı, Dolmabahçe’yi gezmiş biriyim. Tamam, bu saray da güzeldir ama ne kadar etkilenebilirim ki”…

Fakat ne kadar yanıldığımı daha sarayın bahçesine girer girmez anlıyorum. Sanki 1001 gece masallarından çıkmış bir saray var karşımda… Yazlık ve kışlık bölümleri, aslanlı avlusu, havuzlu bahçesi ve diğer bölümleriyle muazzam bir yapı var. Ancak nefesimi en çok kesen kısım sarayın işlemeleri oluyor. Kapılar, duvarlar, tavanlar nasıl öyle ince ince işlenmiş, nasıl bir el emeği göz nuru var etrafta. O dönemim mimarları, işçileri bütün ruhlarını, gönüllerini, becerilerini o ince işlemelere akıtmış. İşlemelerin bazı yerlerine ise ‘’Allah’tan başka sahip yoktur’’ yazısını nakşetmişler. Sesim soluğum kesilerek geziyorum bütün sarayı.

Çıkışta kendime gelmek için biraz avlusunda oturuyorum. Rengarenk çiçeklerin nefis kokusunu içime çekiyorum. Arkasından hediyelik eşya dükkanına giriyorum. Kasaba coğrafi olarak nar şekline benzetildiği için etrafta bir sürü nar objesi var. Onlardan bir tanesini alıyorum. Bir de buralarda şans, bereket, para getirsin diye anahtarlığın ucuna at nalı ve kilit takıyorlarmış. Bir tane de öyle bir anahtarlık alıp, kasabanın merkezine yöneliyorum…

Sağlıcakla,

[slideshow]

Daha önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey yapmalısın."

Daha önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey yapmalısın."

Nossrat Peseschkian

Arçelik - Çelik ve Çeliknaz Dünya Evine Giriyor Reklam Filmi - YouTube.flv

http://youtu.be/x3_DlpjJX1k

Öyle Birşey Söylüyorsunki Bitiriyorsun Romantizmi...

Dikkatli Bakan Kazanır... Bilin Bakalım Resimde Neler Var?

Üzgün müsün? Dans et ya da git, duşun altına gir ve beden ısısı kayboldukça üzüntünün bedenini terk ettiğini gör


Üzgün müsün? Dans et ya da git, duşun altına gir ve beden ısısı kayboldukça üzüntünün bedenini terk ettiğini gör.


Başından aşağı akan suyun etkisiyle, aynı ter ve toz gibi üzüntünün de bedeninden temizlendiğini hisset. Neler olduğunu gör.   Zihnini öyle bir duruma sokmayı dene ki, önceki haliyle çalışamasın. Herşey olabilir.


Aslında asırlar boyunca geliştirilmiş tekniklerin hepsi, zihni eski kalıplardan uzaklaştırma çabasından başka bir şey değildir.


Örneğin, öfkeliysen, birkaç derin nefes alman yeterli. Derin bir nefes al ve derin bir nefes ver, iki dakika yeter.


 Sonra öfkenin nereye gittiğini gör.


Zihni şaşırtıyorsun; ikisi arasında bağlantı kuramıyor. ‘Ne zamandan beri,’ diye zihin sormaya başlıyor, ‘birileri öfkeyle derin nefes alıp vermeye başladı? Neler oluyor?’ Herhangi bir şey yap ama bunu asla tekrarlama; işin aslı bu.


Yoksa kendini her üzgün hissettiğinde duş alırsan, zihin bunu alışkanlık haline getirecek.


Üç ya da dört kereden sonra zihin öğrenir, ‘Bu önemli değil. Üzgünsün; bu yüzden duş alıyorsun.’ O zaman duş üzüntünün bir parçası haline gelir. Hayır, bunu asla tekrarlama. Her seferinde zihni şaşırtmaya devam et. Yaratıcı ol, hayal gücünü kullan.

İnsanlar Senin Beyaz Sayfana Siyah Lekeler Bırakabilir, Rahat ve Esnek Ol!

İnsanlar Senin Beyaz Sayfana Siyah Lekeler Bırakabilir, Rahat ve Esnek Ol!

Bunu Sorun Etmeye Gerek Yoktur; Çünkü Sen Nefes Aldığın Sürece Yeni Bir Beyaz Sayfaya Sahipsindir.

Kararmış Sayfayı Bırakıp Yeni Sayfayı Yüreğinden Çıkarman Kafidir!.

UK

Yaşamda en önemli görev, beynimizi bilgiyle doldurmaktan çok, yüreğimizi aşkla doldurmaktır" Karen Berg

Yaşamda en önemli görev, beynimizi bilgiyle doldurmaktan çok, yüreğimizi aşkla doldurmaktır" Karen Berg

ismail'i Arayayım Mı?