13 Ocak 2012

Şerefe arkadaşlar... işte bir sonraki piknik mekanınız...

700 Yıllık Çınar Ağacına Büyük İlgi... 11 kişi ele ele tutuşarak daire içine alabiliyor bu ulu çınar ağacını...

700 Yıllık Çınar Ağacına Büyük İlgi

Tarihi Osmanlı ahşap evleriyle ünlü Taraklı'da bulunan 700 yıllık çınar ağacı büyük ilgi görüyor...


İlçe turizmi açısından tarihi evler kadar ilgi çeken tarihi çınar  ağacının büyüklüğünü görenler şaşırıyor. 11 kişi el ele tutuşarak ancak  daire içine alınabilen çınar ağacı, belediye tarafından özenle  korunuyor.

The Cure - Friday Im In Love

http://youtu.be/wa2nLEhUcZ0

Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını ?

Bir gün Şems'e bir adam gelmiş; "Hayatım alt üst oldu," demiş.

Şems de şöyle cev...ap vermiş; "Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.

Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.

Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını ?

 ~Şems~

İyilik bankasına inanırım...Karsılıksız, yürekten verdiğinde bir yerlerden geri döner sana...Er ya da geç iyilik iyiliği, kötülük kötülüğü bulur

İyilik bankasına inanırım. Karsılıksız, yürekten verdiğinde bir yerlerden geri döner sana... Er ya da geç iyilik iyiliği, kötülük kötülüğü bulur.

Yeter ki,sen yolundan şaşma, inandığından vazgeçme. Bir de dalkavuklar, kan emiciler, yalakalar var ki, hep vardılar ve hep olacaklar.... Onları es geç, enerjini hiç harcama...

Yüreği açık oynayanlar, gönülden verenler hiçbir zaman kaybetmez. Onların kaybettiklerini düşünenler, sadece yaşamın simülasyonunda gözleri kör olan zavallılardır.

Aret Vartanyan

Kaç yaşında olduğunu bilmesen, kaç yaşında olurdun ?

Yaşamak, yaşama etkin biçimde katılmak demektir,


Yaşamak, yaşama etkin biçimde katılmak demektir,

 Yaşamak, ellerinizi kirletmek... demektir,

Yaşamak, her şeyin tam ortasına dalmak demektir,

Yaşamak, yüzükoyun yere düşmek demektir,

Yaşamak, kendinizi aşmanız, yıldızlara ulaşmanız demektir.


 Leo BUSCAGLIA ***

Ip-pıf canım çok sıkılıyor...

Sadece hareketlerinizin deği; bakış açınızın ve tavırlarınızın sonuçlarını da önceden görmelisiniz...

Hüsnü Arkan & Birsen Tezer -hoşgeldin

http://youtu.be/w3MMbvh-vmE

Matematigin donup kaldigi olay !

 3 kisi Para birlestirip bir radyo almaya gidiyorlar. Radyo 30 lira. Hepsi 10'ar ...lira koyup radyoyu alip gidiyor.

Fakat sonra tezgahtar radyonun indirime girdigini ve 25 liraya dustugunu Hatirliyor ve Ciragina 5 lira verip gidip para ustunu iade etmesini istiyor.

Cirak 5 lirayi 3 kisiye bolusturemeyecegini dusunup 2 lirayi cebine atiyor ve 3 lirayi 3 kisi arasinda bolusturuyor.

Boylece radyoyu 9'ar liraya almis oluyorlar. Simdi: 9 x 3 = 27 Cirak da cebine 2 lira atti 27 + 2 = 29 Peki geri kalan 1 liraya ne oldu.?

 Iste matematigin icinden cikamadigi olay budur...!

İnsan zihninin geçmişi bırakmak konusundaki isteksizliği üzerine bir zen öyküsü...

dere resimleriİnsan zihninin geçmişi bırakmak konusundaki beceriksizliği yada isteksizliği,Tanzan ve Ekido adında, şiddetli yağmurlardan sonra oldukça çamurlu hale gelmiş olan toprak kır yolunda yürüyen iki Zen rahibinin hikayesinde güzel bir şekilde örneklenmektedir...

Bir köyün yakınından geçerlerken,yolun karşı tarafına geçmeye çalışan genç bir kadın görürler.Çamur çok derin olduğu için,kadın üzerindeki ipek kimonoyu berbat etmeden karşı tarafa geçemeyecektir. Tanzan hiç tereddüt kadını kucağına alıp yolun karşı tarafına geçirir.

Sonrasında rahipler sesizce yollarına devam ederler.Beş saat sonra, yaşadıkları tapınağa yaklaşırlarken,Ekido daha fazla kendini tutamayarak Tanzan'a döner."Neden o kızı yolun karşı tarafına geçirdin?" diye sorar."Biz rahiplerin bu tür şeyler yapmaması gerekir." "Ben kızı saatler önce bırakmıştım"der Tanzan "Sen hala taşıyormusun?"

Şimdi birinin sürekli Ekido gibi hoşa gitmeyen olay ve durumları zihinde taşıyarak ve düşünce üstüne düşünce biriktirerek yaşadığını düşünürseniz,gezegendeki insanların çoğunun nasıl yaşadığı ile ilgili fikir edinmiş olursunuz. Zihinlerinde taşıdıkları yükün ağırlığına bakarmısınız?

Eckhart Tolle Varolmanın Güc

Çiçekler yolumuzu süslesin... Günü fotosu... 13/01/2012

Bırakmaya çalıştığımız özelliklerimizin son dirençlerine aldırmayalım... Yolumuza devam edelim...

Bırakmaya çalıştığımız özelliklerimiz (örneğin, öfke, hoşgörüsüzlük) ya da inançlarımızın (örneğin, yokluk bilinci) tam da bu çabayı gösterdiğimiz dönemde hiç beklenmedik bir şekilde gelip bizi daha da yoğun olarak tekrar yakalaması, içimizde serbest bırakmaya direnç gösteren tarafın (öfkeli kalmak isteyen, yokluk bilincine inanan tarafımız) bu çabamızı fark edip, tamamen gitmeden önce son hamlelerini yapmasıdır...

Biz yolumuza yine de devam edelim...:)

Haddini bilmedikten sonra çok şey bilmek birşeye yaramaz.

GüçHaddini bilmedikten sonra çok şey bilmek birşeye yaramaz.

[W. Butler]

ÇİKOLATALI MOUSSE (MUS) TARİFİ...

Çikolatalı Mus 2Malzemeler

6 kişilik

  • 240 gram bittersweet (%70 kakao) çikolata, ince doğranmış

  • 1/3 su bardağı (80 ml) tam yağlı süt

  • 3 çorba kaşığı şeker

  • 1/8 çay kaşığı tuz

  • 2 yumurta sarısı

  • 4 yumurta beyazı

  • 200 ml krema, soğuk


Yapılışı

  1. Daha sonradan süt kremasını çırpmakta kullanacağınız orta boy bir karıştırma kabını ve bir tel çırpıcıyı soğumak üzere buzluğa koyun. Bunları soğutmak kremayı daha kolay çırpmanıza, çırpıldığında yağ parçalarının birbirine daha sıkı tutunmasına ve dolayısıyla daha  başarılı bir krema elde etmenizde yardımcı olur.

  2. Çikolatayı benmari usulü eritin, eridikten sonra benmariden alıp bir kenarda bekletin.

  3. Yumurta sarılarını orta boy bir karıştırma kabında çatalla hafifçe çırpın ve bir kenara ayırın.

  4. Ufak boy bir tencerede süte şekeri ekleyip eriyene kadar karıştırın ve kaynama noktasına getirip ateşten alın.

  5. Kaynamış sütü yumurta sarılarının üzerine damla damla dökerek bir tel çırpıcı yardımıyla çırpmaya başlayın. Sütü başlangıçta azar azar eklemeniz gerekiyor, aksi taktirde yumurta sarıları çok çabuk pişip katılaşır. Kaynamış sütün yarısı bu şekilde azar azar eklendiğinizde yumurta sarıları da yeterince ısınmış olacaktır; sütün geri kalanını bir seferde dökebilirsiniz.

  6. Sütlü karışımı erimiş olan çikolataya ekleyip biraraya gelene kadar karıştırın.

  7. Ayrı bir karıştırma kabına yumurta beyazlarını koyun, benmariye oturtun ve dokunduğunuzda vücut sıcaklığından biraz daha sıcak olana kadar aralıksız çırpın.

  8. İyice ısındığına emin olduktan sonra benmariden alıp tuzu ekleyin ve tel çırpıcıyı kaldırdığınızda ucundaki yumurta beyazı havada kalacak şekilde kıvam alana kadar çırpın.

  9. Yumurta beyazlarının üçte birini çikolatalı karışıma ekleyip yedirin. Geri kalan kısmını da ekleyip, bu sefer çok fazla havasını kaçırmamaya dikkat ederek daha hafif hareketlerle yedirin.

  10. Buzlukta soğuyan karıştırma kabına kremayı döküp ters çevirdiğinizde akmayacak sertliğe gelene kadar çırpın. Çikolatalı karışıma ekleyip, tekrar söndürmemeye özen göstererek karıştırın.

  11. 6 adet 80 ml hacmindeki kaplara pay edip en az 2 saat buzdolabında soğumaya bırakın.

  12. Tazeliğini 3-4 gün koruyacaktır ama bekledikçe koyulaşacağı için aynı gün içinde servis etmenizi öneririm.

Resimdeki ayrıntıları kimler görüyor...

Anlamını yitirdiğimiz bu hayat içinde o kadar hızlı hareket ediyoruzki ruhumuzu hangi dağ başında bıraktığımızı bile hatırlamıyoruz.

Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyulur. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu kısa sürede yarılarlar. Aynı tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere otururlar ve öylece beklemeye başlarlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremezler. Saatler sonra, yerliler yine kendi aralarında konuşup tekrar yola koyulurlar.

Sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınağına gelirler. Arkeologlardan biri yaşlı rehbere sorar;“Hiç anlayamadım niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik?” Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık. Ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik.”

Anlamını yitirdiğimiz bu hayat içinde o kadar hızlı hareket ediyoruzki ruhumuzu hangi dağ başında bıraktığımızı bile hatırlamıyoruz.Arabanın en hızlısını istiyor, bilgisayarın en hızlısını kullanıyoruz.Fast-food ile karnımızı doyuruyoruz. Çok hızlı yaşıyoruz çook.

Kiminle gezdiğimize, kimlerle arkadaşlık ettiğimize dikkat edelim. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.

kendi kendimizi iyileştirme teknikleri...

Doğa her birimize başımıza gelebilecek her türlü hastalığa karşı ilacı olan mükemmel bireysel “eczaneler” verdi. Tek yapmamız gereken onu nasıl kullanacağımızı öğrenmek. Kendi kendini iyileştirmenin iki basamağı vardır. İlki, bedendeki bütün kasları gevşetmektir. İkinci aşamada, bedenimizin kendi kendisini düzenleyen programlarını harekete geçirecek şekilde tasarlanmış bir iyileşme programını (tıpkı bir bilgisayar programı gibi) zihnimizin bilinçaltında yürürlüğe koyarız. Kendi kendini iyileştirme etkili bir yöntemdir çünkü bedenimizin doğal savunma mekanizmalarını kullanır.


 1. Aşama: Rahatlama Yere yumuşak bir battaniye serip üzerine sırtüstü uzanın. Kollarınızı bedeninizin yanına uzatın; ellerinizin ayası yukarıya baksın, parmaklarınız hafifçe kıvrık olsun; ayaklarınız hafifçe dışa eğimli ve başınız bir yana dönük dursun; ağzınız açık, diliniz üst dişlerinize dayanmış halde ve iyice yoğunlaşabilmeniz için gözleriniz kapalı olsun. Sakince durun, başka hiçbir şey düşünmeden, sükunetle düzenli nefes alın. Tam bir rahatlamaya ulaşmak genellikle iki ila beş dakika alır.



2. Aşama: Kendi kendini iyileştirme Bedenimizdeki hücrelerin, küçük bir çocuğunkine benzeyen temel bir zihinsel kapasitesi vardır. Hasta organımıza hitap ederken bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Hayalinizde hasta organınızı canlandırmaya çalışın ve onunla iletişim kurmayı deneyin; ona bir emir vermeye yoğunlaşın. Verdiğiniz emir, sanki sevgili çocuğunuzun bir davranışını düzeltiyormuşsunuz gibi açık ve kesin bir şekilde ifade edilmiş olsun. Her bir organımızın kendi “kişiliği” vardır: Örneğin midemizle karaciğerimiz inatçıdır ve pek mantıklı değillerdir. Onlara sert komutlar kullanarak hitap etmek gerekir. Kalbimiz çok daha bilgedir; nazikçe ve samimiyetle ifade edilen talepleri dinler. Bu aşamayı tamamladıktan sonra, örneğin, kalbinizin içine baktığınızı hayal edin ve orada küçük parlak bir alev görün. Alevin büyüdüğünü, bütün kalbinizi ve sonra da başınızdan el ve ayak parmaklarınızın ucuna kadar bütün bedeninizi doldurduğunu hayal edin.


 Bu alevin bedeninizi nasıl temizlediğini, enfeksiyonları giderdiğini, size sağlık ve canlılık verdiğini hissetmeye çalışın. Yavaşça kendi kendinize şunu söyleyin: “Her nefes beni tamamen temizlemeye daha da yaklaştırıyor. Bedenimdeki bu ışık, iyileştiren enerji.” Eğer bedeninizde yerini bildiğiniz özel bir yumru ya da enfeksiyon varsa, sağ elinizi üzerine koyun ve şifa veren ışığın elinizin ayasından yayıldığını, yumruyu tıpkı baharda güneş ışığının kar ve buzları erittiği gibi erittiğini hayal edin. Bu, yalnızca bir örnek. Herkesin kendi iyileşme senaryosunu geliştirecek hayal gücü vardır. En önemli şey, kaslarınızı gevşetmeyi ihmal etmemek ve bilinçaltınıza bir iyileşme programı girmektir. Kendi kendinizi iyileştirme çalışmasını istediğiniz zaman yapabilirsiniz fakat en iyisi etrafınızda dikkatinizi dağıtacak kimse yokken bunu yapmanızdır. Eğer sakin müziklerden hoşlanıyorsanız daha kolay rahatlamak için en sevdiğiniz parçayı da fonda çalabilirsiniz. Sinir sistemi, hafıza, görme, işitme gibi bütün iyi çalışmayan organ ve sistemlerimizi bu yöntemle etkileyebiliriz




Not: Tabi ki bir hastalığımız olduğunda doktora gitmek esastır. Bunlar ancak kullanabileceğimiz destek yöntemlerdir... Sağlıcakla,

Hiçbir insan özür bulmakta tembel insan kadar başarılı olamaz...



Hiçbir insan özür bulmakta tembel insan  kadar başarılı olamaz.

Ama önemli olan bahane bulmak değil ki...

Kalkmak ve çalışmak, kendin için ve başkaları için üretmek, üretmek ve üretmek değil mi önemli olan ?

Üreten insan MUTLU İNSANDIR...

İlk gördüğün kelime seni tanımlayacak...

Eyvah bugün ayın on üçü ve cuma... Korkmalı mıyız?

13 sayısı niçin uğursuzdur?

13 sayısının uğursuz olduğuna dair inanç bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı 'triskaidekaphobia'dır. Bu inancın kökleri mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. Işık ve güzellik tanrısı Balder'in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder'i öldürür

İskandinavya'dan Avrupa'nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa'nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder'in yerini Hz. İsa, Loki'nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. 13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır.

Ayrıca daraağacının basamaklarının onüçtane olması ve cadı toplantılarının onüç kişiyle yapılıyor olması da sayının uğursuzluğunu arttıran rivayetlerdir.

ÜLKELERE GÖRE 13 SAYISININ SIRRI

> İbraniler`e göre 13 sayısının uğursuz olmasının nedeni İbrani alfabesinin 13`üncü harfinin `mavet` (ölüm) sözcüğünün ilk harfi olan `m` olmasıydı. Hammurabi kanunları listesinde 13 sayısı atlanmıştı. . 13 Ekim 1307 Cuma günü, Fransa Kralı Philippe ile Papa Clemens`in işbirliği sonucu Tapınak Şövalyeleri`nin çoğu tutuklanıp idam edilmişti.

> Tarihte ünlü adlardan kimileri de bu fobiye sahipti. Henry Ford ayın 13`ünde çalışmazdı. Franklin Delano Roosevelt 13 kişilik bir grupla aynı masada yemek yemezdi. Napolyon, Mark Twain ve Richard Wagner de bu fobiye sahip öteki ünlü kişilerdir.

> Birçok otel müşterisi 13 numaralı odada kalmayı reddeder; bu nedenle kimi otellerde oda numaraları 12, 12A, 14 olarak devam eder. Yemek sırasında masada 13 kişinin olması büyük uğursuzluk olarak görülür. Ayın 13`üne rastlayan cuma gününde kişiler yolculuk yapmaktan, anlaşma imzalamaktan kaçınırlar. Kimi ülkelerde gökdelenlerin asansörleri 13`üncü katta durmaz. Agatha Christie`nin `Thirteen at Dinner` adlı romanında da sayı uğursuz olarak geçmektedir.

 

Unutma.Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi asla unutma.Gözlerinin içi gülsün gülerken,bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların.

Unutma.Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi asla unutma.Gözlerinin içi gülsün gülerken,bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların.
unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı. ...
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.
Unutma.Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini.
gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol,her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma.
Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.Onurlu bir yaşam sürebilmen için ,şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.
İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.
Korkma mahallenin delisi olmaktan.Doğrucu davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende , hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.
Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.
Korkma insanca korkularından .Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma..
En büyük dertlerin bile ancak altından kalkabileceğin kadar büyük olabileceğini unutma.
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların.Ve hep ileriye taşısın seni kavga da attığın her adım.
Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların

Mutlu insan olmak demek günün yirmi dört saati şen şakrak olmak anlamına gelmiyor.Olumsuzlukları gerçekçi bir gözle görebilmek, bu engelleri aşabileceğine yürekten inanmak ve aşabilme gücünü içinde hissedebilmek anlamına geliyor...

Mutlu insan olmak demek günün yirmi dört saati şen şakrak olmak anlamına gelmiyor.

Hayatını mutlu bir fonun önünde sürdürmek anlamına geliyor.

Olumsuzlukları gerçekçi bir gözle görebilmek, bu engelleri aşabileceğine yürekten inanmak ve aşabilme gücünü içinde hissedebilmek anlamına geliyor.

Bugün! Hayatın ta kendisi.

Dün, görülmüş bir rüya,yarın ise sadece hayal.

Ama iyi yaşanılmış her gün ,dünü mutlu bir rüya olarak hatırlar.Yarını da umut dolu bir hayal.

Bu yüzden bugünü nasıl yaşadığın çok önemli.

Önce bi toparla yalanları, sırayla söyle...

Bil ki her ne arıyorsan o sensin."



Can durağını arıyorsan ey can ;

Can da sensin, durak da sensin.

Bir lokma ekmekse peşinden koştuğun,

Elbet ekmek de sensin.

Eğer akıl erdirebiliyorsan bu sözün sırrına;

Bil ki her ne arıyorsan o sensin."

Gün aydın oldu, Gözümüz aydın,Nefis bir gün daha başladı, Haydı dostlar hepimize günaydın

Gün aydın oldu,

gözümüz aydın

Nefis bir gün daha başladı

 Haydı dostlar hepimize günaydın

 Neşe ile kucaklayın günü

Dünde bırakın getirmeyin hüznü ...

Sımsıcak bir gülümse hediye edin

 Güzellikleri sevdikleriniz için dileyin

♥ ♥  G Ü N A Y D I N ♥ ♥

Sınava geç kalınca ...

4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler...

Hoca ilk basta inanmaz ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün  sonra sınav yapacağını söyler.

Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini bos bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur.

Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes sınavı geçebilir...

Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10'ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır...

Bunları kolayca çözerler. Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır ;   arabanın hangi lastiği patlamıştı

İnsana olanlar değil, o insanın içinde olanlar önemlidir...

Dürüst ol... Doğru cevapları ver... Çok şaşıracaksın...

Bir Japon psikoloji profesörü, Isamu Saito oturmuş psikolojinin prensiplerinden faydalanarak kendimizi keşfetme oyunu hazırlamış. Aslında bu biraz da eğlenceli hale getirilmiş bir “PSİKOLOJİ TESTİ”. Prof. Saito’ya göre yaptığı iş, pek çok kişi için gerektiğinden fazla ürkütücü olan bu testi eğlenceli bir hale dönüştürmek. Yani psikolojik testten bir psikolojik oyun üretmek! Rissho Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Saito’nun “Kokoloji adını verdiği bu oyun ülkesi Japonya’da kitap olarak yayımlanınca tam 4 milyon adet satmış. Daha sonra Amerika ve Avrupa’da da büyük ilgiyle karşılaşmış. Şimdi bu ilginç profesörün oyunu Türkiye’de yayımlanıyor. Cevaplarınızı bir yere not edin. Soruların sonunda ne anlam ifade ettiklerini görebilirsiniz. 1- Çok nadir bir taşı bulmak için dağa tırmanmak üzere yola çıkıyorsunuz. Dağ hakkında neler düşünüyorsunuz?

2- Sonunda aradığınız taşı buldunuz. Ne tür bir taş ? Boyunu, ağırlığını ve değerini tanımlayın.

3- Bir safari parkındasınız, yolu takip ederek otlakta ilerliyorsunuz ve bir dişi ile bir erkek aslanın büyük parçalar halinde çiğ etleri koparıp yediklerini görüyorsunuz. Ne düşünüyorsunuz?

4- Yıllardır kimsenin ayak basmadığı eski bir binadasınız ve yerin altına doğru inen bir merdiven keşfettiniz aşağıya doğru kaç basamak indiniz?

5- Derken karanlığın içinden birinin sesini duydunuz. Bu kişi yavaşça ağlıyor mu? İnliyor mu ? Yoksa sizinle konuşuyor mu?

6- Yolda yürürken kapalı. Siyah bir evrak çantası gördünüz. Etrafta kimsecikler yok ve sahibinin adını görmek için çantayı açtığımızda içinden bir tomar para döküldü. Bu olaya nasıl tepki verirsiniz? 1- Aaa bu benim şanslı günüm 2- Eyvah şimdi ne yapacağım 3- Bunu düşünmek için zamana ihtiyacım var 4- Tanrı bunu bana bir hediye olarak yolladı

7- Külkedisi masalındaki yakışıklı prens camdan ayakkabınızı çirkin üvey kız kardeşinizin ayağında denerken siz de oradasınız ve ayakkabı üvey kız kardeşinize uyuyor. Bu kötü sürprize nasıl tepki verirsiniz?

8- Bir çilek bahçesine girdiniz. Çilekleri yemeye başladınız. Kaç tane yediniz?

9- Çileklerini çalmakta olduğunuz çiftçi ortaya çıktı ve bağırmaya başladı. Kendinizi savunmak için ne dediniz?

10- Tüm olanı biteni bir kenara bırakıp söyleyin, çileklerin tadı nasıldı?

Sonuçlar :

1- Dağ hakkındaki düşünceniz babanızın gözünüzde nasıl biri olduğunu gösterir.

2- Taşı tanımlayan sözleriniz değeriniz hakkında hissettiklerinizdir.

3- Safari senaryosuna verdiğiniz tepki hayatınızda ilk defa aşık olduğunuzda verdiğiniz tepkiye eşittir.

4- Terk edilmiş binalar ve yer altı odaları gömülmüş anıları ve eski psikolojik yaraları sembolize eder. Az sayıda basamak inenler geçmişten daha az etkilenen insanlardır. Çok fazla inenler içlerinde derin yaralar taşırlar.

5- Karanlıkta kendisiyle konuşan bir ses duyduğunu söyleyenler eski acılarını bir madalya gibi göğüslerinde taşırlar. İnleme veya ağlama sesi duyduğunu söyleyenler zor zamanlarını yalnız geçirmiş kişilerdir.

6- Para dolu çantaya verdiğiniz tepki, sizin bir gün çok çekici biri tarafından teklif alırsanız vereceğiniz tepkiye eşittir.

7- Külkedisi masalına vereceğiniz tepki gerçek hayatta eşinizi çalmaya kalkışan bir rakibe vereceğiniz tepkiye eşittir. Sabırlı olmak bilgelik belirtisidir. Ama zaman zaman insan kendisine ait olanı elinde tutmak için savaşmalıdır.

8- Çilek bahçesinde çaldığınız çilek sayısı aşık olduğunuza inandığınız kişi sayısını gösterir. Bir tane yedikten sonra durduğunuzu söylediyseniz aşk hayatında sadık birisiniz. İki haneli sayılarla cevap verenleriniz ise libidolarını frenlemeyi düşünmeliler.

9- Bahçenin sahibine yakalandığınızda söylediğiniz sözler yasak ilişki sırasında yakalanırsanız söyleyeceklerinize eşittir!

10- Çileklerin tadı hakkında söyledikleriniz geçmiş ilişkiniz hakkında düşündüklerinize eşdeğer.

Gönül Hırsızı...

İlk ben gördüm...

Sekiz renkli ebemkuşağını.

Kimsecikler görmeden de

Hırsızlamak en doğal hakkımdı.

En çömezinden…

En kendini bilenine kadar…

Bütün ressamlar,

Renkleri renklerle tokuştura dursun.

Eritsinler fırçaları zamanın tualinde.

Ama haberleri olsun,

Sekizinci renk benim paletimde...

Sadi Atay

http://www.siirfirtinasi.net/showpage.asp?kind=1&no=16790&owner=1083

 

İyimser ve Kötümser...

Bir zamanlar bir ailenin ikiz çocukları varmış. İkizlerden birisi çok iyimser, öteki ise çok kötümsermiş. Çocuklarının bu durumundan endişelenen aile  onları civardaki bir psikologa götürmüş. Psikolog aileye ikizlerin ruh halini dengelemek üzere bir plan önermiş: “Gelecek yaşgünlerinde onlara hediyelerini ayrı odalarda verin.


Kötümser olana alabileceğiniz en güzel hediyeleri, iyimser olana ise bir kutunun içine at pisliği koyarak onu verin”demiş. Anne ve baba psikologun söylediklerini aynen uygulamışlar ve hediyelerini ayrı odalarda verdikten sonra karamsar olan çocuğun kapısına giderek dinlemeye başlamışlar.


 Çocuk , dışarıdan rahatlıkla duyulabilecek bir sesle mutsuz  bir halde söyleniyormuş: “Bu bilgisayarın rengini de hiç beğenmedim.. Eminim bu hesap makinesi iki günde bozulur… Bu oyunu zaten hiç sevmem.. Arkadaşımın oyuncak arabası bundan çok daha büyük..” Parmaklarının ucunda diğer çocuğun kapısına giderek kapıyı usulca araladık- larında karşılaştıkları manzara karşısında çok şaşırmışlar.


 Çocuk elindeki pislik kutusunu havaya fırlatıyor ve neşe içinde: “Beni kandıramazsınız, bu kadar pisliğin olduğu yerde mutlaka bir tay ya da midilli vardır, mutlaka vardır!” diye bağırıyormuş.


Mutluluğumuz karşılaştığımız olaylar kadar bizim o olaylara bakış tarzımıza da bağlıdır.

Aslında hepimiz biraz deli değil miyiz?