21 Mayıs 2011

Özgür kuşlar gibi hayata kanat çırpmak...

 Göçmen kuşlar kafesteki kuşun yanına gidip alasmaladık biz gidiyoruz özgür kuşların yanına bir diyeceğin varmı diye sormuşlar
kafesteki kuş varın gidin özgür kuşlara çok üzgün olduğumu ve selamımı söyleyin der.

göçmen kuşlar uzun zun uçtuktan sonra özgür kuşların yanına varınca size kafseteki kuşun selamını ve çok üzgün olduğunu söylememizi istediği bir mesajı var derler.

bunları duyan özgür kuşlar pat pat düşüp ölürler bunu gören göçmen kuşlar keşke söylemeseydik diye üzülürler.

mevsim yine bahar olupta göçmen kuşlar geri gelince tutsak kuşun yanına gelip durumu anlatırlar.Keşke senin üzgün olduğunu anlatmasaydık bütün özgür kuşlar öldü.

Bunu duyan kafesteki tutsak kuşta pat diye düşer ölür.Kuşun sahibi kuş öldü diye pencerenin kenarına bırakır.

kuş bir anda pırrrrrrr diye uçuverir.Özgür kuşlardan gelen mesaj budur ÖLÜ TAKLİDİ YAPARAK ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMAK yani herşeyi kafaya takmadan.

Bu böyle şu şöyle ne oldu ne olmadı sessiz sakin ölü taklidi yaparak kendinin özgürlüğünü sağlamak.Aksi halde hayat dar bir kafes gibi gelecektir.Kendi özgürlüğümüz kendi elimizde.

Toprak gibi sakin ve dingin olabilmek.

Özgür kuşlar gibi hayata kanat çırpmak...

Kanallar ve köprülerin şehri: St. Petersburg... (17-24 Ağustos 2010-4.bölüm)

[slideshow]

Hazır buradayken bir baleye gitmek lazım diye düşünüyorum ve en favori balem olan Tchaikovskye’nin Kuğu Gölüne gidiyorum, notalar arasında kayboluyorum. Konser çıkışı saat 22.30 hava hala aydınlık. Gökyüzünün rengi ancak 23.00 gibi parlament mavisine dönüyor. Beyaz gecelerin artık yavaş yavaş bitmekte olduğunu ve temmuz ayında gökyüzünün 01.00 am’ lere kadar aydınlık olduğunu anlatıyorlar. Nedense biraz ürküyorum ve  22.30 larda hala aydınlık olan havayı görmenin benim için yeterli olduğuna karar veriyorum.

Yine yollara düşme vakti. Neva nehri boyunca bir çok saray görmek mümkün. Zaten bu şehirde her yerde saray görmek mümkün. Kışlık Saray, Yazlık Saray, Mermer Saray her biri diğerinden güzel. Kışlık Sarayın içinde meşhur Hermitaj Müzesi bulunuyor. Hermitajın kelime anlamı inziva. Bu müzenin içinde bütün ünlü ressamlar toplanmış. Leonardo Da Vinci, Michalengelo, Goya, Velazquez, Rubens, Rembrand, Picasso, Monet, Renoir, Gaugin herkes burada. Bu bir şölen. Resimlerin dışında, içinde bulunduğumuz saray baştan çıkarıcı bir güzelliğe sahip. Bir odadan ötekine geçerek burada olmanın tadını çıkarıyorum. Müzeyi her dilde anlatan kitaplar satan çocuklar yanıma geliyor. Bakıyorum kitabın Türkçesi de var. Hemen kitabı alıyorum.

Bu sarayların tam karşısında Tavşan Adası bulunmakta. Tavşan adasının belirleyicisi Peter & Paul Kalesi’dir. Her öğlen vakti buradan bir atış sesi duymak mümkün. Çar Petro’nun hoşnutsuzluğunu kazanmış bir çok kişi buraya hapsedilmiş. Dostoyevski, Gorki, Lenin bunlardan bazıları. Nedense burada vakit geçirmek istemiyorum.

Ve diğer büyük adaya geçiyorum. Vasilyevski adası. Bu adanın doğu ucunda Strelka adı verilen bir nokta var. İşte bu noktadan Kışlık Saray manzarasına bakmak gerekiyor. Donanma Müzesi hemen arkamda. Küçük meydanda eskiden deniz feneri olarak kullanılmış bir sütun var. Rostral Sütunu. Bu sütun gemi burnu figürleriyle süslenmiş.

Taaa buralara gelip Avrora kruvazörünü görmeden gitmek olmaz. Rusya İmparatorluğunda korumalı kruvazör olarak, Sovyet Deniz Kuvvetlerinde eğitim gemisi olarak ve 1957’den beri de müze gemisi olarak hizmet veriyor. Bir de oraya gidiyorum. Neva nehri üzerinde demirli olan müze geminin kopya olduğu iddiaları  çoğunlukta. Olsun ben yine de  içini geziyorum. Gemiden bakıldığında  Nahimov Deniz Okulu gözümüze çarpıyor.

Bu kadar çok ada, bu kadar çok kanal olan bu şehirde geceleri köprülerin açılış ve kapanışını görmek lazım. Dvortovvy Köprüsü 01.25 te açılıyor. Yarım saat önceden orda olmak da fayda var. Herkes aynı şeyi düşündüğü için her taraf kalabalık. Nehir boyu dizildik bekleşiyoruz. Köprünün açılma anına dakikalar kala kalabalık iyice yoğunlaşıyor. Sonra alkışlar, bağrışlar içinde köprü açılıyor ve kanal geçişi yapmak için bekleyen şilepler yola koyuluyorlar. Bu kalabalığı fırsata çevirmek isteyen sokak dansçıları, müzisyenler etrafta performsanslarını sergilemeye başlıyorlar. Performanslardan en iyisi ateş dansı yapan topluluk. Onlara da ufak bir bahşiş verdikten sonra uyku vakti geliyor.

Petersburg’un dışında Büyük Petronun yazlık sarayı olan Peterhov var. Sarayın bahçesi, Finlandiya Körfezine bakan dik bir kayalık üzerine kurulu. Bahçede 64 fıskiyeden oluşan - evet gerçekten saydım - bir yol var. Yolun ucu Samson Çeşmesine bağlanıyor. Samson’un aslanın ağzını ayıran zafer heykeli beni büyülüyor.

Burası gerçekten çok kalabalık. Bahçede Büyük Petro’nun şakacı kişiliğini yansıtan su oyunlarını görmek mümkün. Yorulupta bir banka oturduğunuzda, ya da taşlı bir yolda yürürken heryerden sular fışkırıp bir güzel ıslanabilirsiniz. Sarayın içi ise başka bir dünya. Fransız Krallığını ziyaret eden Büyük Petro kendi sarayının Versailles sarayından daha üstün olarak yapılandırılmasını istemiş ve saray da ona göre yapılmış. İkinci Dünya Savaşında hasar gören saray yenilenmiş.

Petersburg’dan ayrılmak zor olacak. Kendimi tekrar Nevsky caddesinde buluyorum. Nevsky Caddesi üzerinde Park Inn otelinin lokantasına giriyorum. Müzik güzel. Tavuk kievi çok güzel. Tavuğun içini açarken dikkat etmek lazım, sıcak bir yağ hafif fışkırma eğiliminde.

Biraz daha turluyorum caddede.

Petersburg Moskova’ya göre daha derli toplu, daha sıcak, daha şirin. Moskova’daki küçülmüşlük hissi burada geçiyor tekrar eski boyutlarıma geri dönüyorum. En önemlisi tabelalarda, menülerde İngilizce görebiliyorsunuz. Bu da hayatınızı çok kolaylaştırıyor.

Serinlemek için geldiğim Rusya’dan esmerleşerek dönüyorum. Hava inanılmaz sıcak. Sıcağa alışık olmayan halk tamamen şaşırmış halde. Hiçbir yerde klima yok. Klimayı hiç sevmeyen ben bile klima arar oldum. Sürekli dondurma yiyorum ama ne faydaaa… Bu sıcak geçen yaz günleri beni biraz zorluyor ama kalbimi orada bırakarak dönüyorum.

Sağlıcakla,

"Kaçmak, cehalettir, dönüp yüzleşmek ise bilgelik..." Cem Şen

Kung Fu resimleri

The Cinematic Orchestra - Arrival of the Birds clip

http://youtu.be/F4HNriWg7_A

Kadın...


Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
harman yerinde dokuz zilli
köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Ne o,ne bu,ne döşek,ne köçek,
Ne ayal,ne vebal
O benim kollarım,bacaklarım
Yavrum, annem, Kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

 

Nazım Hikmet Ran