26 Nisan 2013

DÜNYANA IŞIK VER



Etrafındaki her şeye ve herkese ışık ver. Bil ki o ışık, senin dünyana da yansıyacak.

Elinde ışığın sihirli değneği var. Onu ışık yaymak için kullan. Sen etrafına, dünyana ışık yaydıkça, senin yaşamın da ışıldayacak.
Bırak bu ışık, yüreğindeki sevgiyle birleşsin, büyüsün. Sonra da bu güzel ışığı, dünyandaki, etrafındaki her şeyi aydınlatmak için kullan.
Bırak elindeki ışık, dokunduğun her yeri ve ulaşabildiğin herkesi aydınlatsın. Baktığın herkesin yüreğine, senin yüreğindeki ışığın tohumu ekilsin.
Sen ışıksın. Bunu yaptığında kendin olacaksın.
Sevgiler, Meleklerle Yasamak

Her insan, üzerinde insanlara özgü bütün niteliklerin tohumlarınıtaşır. ''





''İnsanlar ırmaklara benzer. Su her tarafta sudur. Özellikleri aktığı yere ve zamana göre değişir. Bazen genişler, bazen daralır. Bazen parlak, bazen bulanık olur. Bazen ılık, bazen soğuktur. Her insan, üzerinde insanlara özgü bütün niteliklerin tohumlarını taşır. ''

Lev N. Tolstoy,

Meditasyon Yaparken Ellerimizi Niye Kavuştururuz?

Fotoğraf

Çünkü evren ellerimizin arasındadır...Ondan...

''Türümüzün bir özelliği bu. Bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz.''



''Türümüzün bir özelliği bu. Bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz.''

Gündüz Vassaf,  Cennetin Dibi

Oh Be! Dışarıya Çıkıp Oynamak Ne Güzelmiş...

Peşin Hüküm...İbret alınacak bir hikaye..!


Genç adam evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca ahşap olanlara rağbet azaldı.
Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocuklar...ı büyümüş biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur yardımcıya ayırdığı parayı çocukların harçlığına katardı.
Adam bir gün çalışırken elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi o akşam üzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı.
Şalteri kaldırınca atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.
İşe koyulduğunda yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada babasını karşısında bulmuştu.
Adam on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması hangi yönden bakılırsa bakılsın büyük hataydı. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Herşey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat serseri olmasını engellerdi.
Adam oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra eşine dert yanarak:
- Bu çocuğun okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak başımıza büyük dertler açacak!..
Adam bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde arkadaşlarına ait ip ucu olmalıydı. Eşi istemese de ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.
Oğlu en son sayfada:
"Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmıştı. "Atölyede çalışırken babamı elektrik çarpıyordu. Allah'ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!.."

Bazen doğru yönde atılan tek bir küçük adım yaşamanızda en büyük adım olarak sonuçlanır...

İki komşu... Birinin maddi durumu iyi diğeri daha vasat...


 

Bir fıkra vardır:
İki komşu... Birinin maddi durumu iyi diğeri daha vasat...
Birinin altında son model, diğerinin altında külüstür bir araba; doğal olarak motor güçlerinin birbiriyle kıyası mümkün değil...
Son model arabası olan komşu her sabah hava atmaya bayılırmış evin önünden gazı körükleyip uçup gidermiş... Kahkahaları neden sonra geride kalana ulaşırmış....
Bir değil iki değil adamcağız muzdarip.... Üzgün....
... Aklına bir fikir gelmiş.....
Yine bir sabah son model arabayla fiyaka yapıp fırlamış evin önünden...
Ve bir haber ulaşmış eve son model arabası olan hastanede yatıyor...
Diğeri hastahaneye koşmuş tabi komşuluk hakkı...
Durumu kötü diğerinin.... Her yeri alçıda....
"Geçmiş olsun komşum" demiş.... "Bu ne hal"...
"Ne olduğunu anlamadım ki; yolumda son hızla giderken seni gördüm yanımda hatta geçip gittin beni.... Ben de arabam duruyor diye düşünüp indim gerisini hatırlamıyorum.." Der...
Sonuçların böyle olacağını belirleyemediği için üzgündür öteki; bir ders vermek istemiştir sadece...
" Ah komşum" der " Sana söylemeliydim, ben arabamın motorunu değiştirdim..."
**
Sözün özü; maddeden insana dönersek, görünüşe aldanmamak gerekir, insanlardaki gelişme gözle takdir edilmiyor...
Kendini üstün görmemek gerekir, başkalarının eksikliklerinden kendine övünç çıkarmamak hatta yargılamamak gerekir...
Sonuç da bedel ödemek var...ua

İçimiz Açılsın...

Hayat Bazen Bizim de Uzerimize Abanir

 



Sevgili Dostlar,

Son zamanlarda hepimizde bir koseye sIkIsma, ne yapacagini bilememe durumuna iyi gelecek bir hikaye sectik ..:) 

Belki bazilariniz daha once duymustur, belki de unutmustur. 

Hani bir hatirlasak fena olmaz dedik.. Ruhunnuza Gida olsun...

Hayat bazan bizim de uzerimize abanir

Gunlerden bir gun koylerden birinde, adamin birinin esegi kuyuya duser. Niye duser, nasil duser sormayin. Esek bu, dusmus iste! Belki kor bir kuyuydu, agzi taht aile kapatilmisti belki, uzerine de toprak dokulmustu. Zamanla tahta curudu, zayifladi, toprakta biten otlari yemek isteyen esegin agirligini cekemedi ve gum. Hayvancik saatlerce aci icinde kivrandi, bagirdi kendi dilinde. Ayiptir soylemesi, anirdi yani. Sesini duyan sahibi bakti ki vaziyet kotu. Zavalli esegi kuyunun dibinde melul mahzun bakiniyor. Ustelik yaralanmis. Karsilastigi bu durumda kendini esegi kadar zavalli hisseden adamcagiz koyluleri yardima cagirdi.

Ne yapsak, ne etsek, nasil cikarasak sorulari havada kaldi. Sonunda karar verildi ki kurtarmak icin calismaya degmez. Tek care, kuyuyu toprakla ortmek. Ellerine aldiklari kureklerle etraftan kuyunun icine toprak attilar.

Zavalli hayvan, uzerine gelen topraklari , her seferinde silkelenerek dibe doktu. Ayaklarinin altina aldigi toprak sayesinde her an biraz daha yukseldi. Ve sonunda yukariya kadar cikmis oldu. Koyluler agzi acik bakakaldi.

Hayat, bazen bizim de uzerimize abanir. Ne bazeni? Cogu zaman.Toz toprakla ortmeye calisanlar cok olur. Bunlarla basa cikmanin tek yolu, yakinip sizlanmak degil, dusunup silkinmek, ayaga kalkmak ve kurtulip aydinliga adim atmaktir. Kor kuyuda olsak bile...

Kaynak:Şifa Çemberi


Kafam Rahat Olsun Diyorsanız...

1. Vücudunuza dar gelen kıyafet giymeyin.
2. İlaçla yaşamaktan kaçının.
3. Randevularınızı önceden ayarlayın.
4. Hafızanıza güvenmeyin; mutlaka yazın.
5. Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.
6. Her kilidin yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.
7. Daha sık 'hayır' deyin.
8. Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.
9. Zamanınızı israf etmeyin.
10. Akşam yemeklerini basitleştirin.
11. Kötümser insanlardan uzak durun.
12. Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.
13. Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.
14. Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.
15. İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin.
16. Bir defada yapılması zor büyük işleri, küçük parçalara ayırın.
17. Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.
18. Gülümseyin.
19. Bebekleri gıdıklayın.
20. Dost bir kediyi veya köpeği okşayın.
21. Kendinizi, bütün soruların cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin. Bazı şeyleri de bilmeyin.
22. Karşılaştığınız insanlara, onların hoşuna gidecek bir şey söyleyin.
23. Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.
24. Arada bir  hamama-saunaya  gidin.
25. Kendi kendinize, nerede eski günler, her şey daha güzeldi demekten vazgeçin.
26. Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.
27. Kendinize güvenin.
28. Nüktedan olun.
29. Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.
30. Hiç tanımadığınız insanlara da merhaba deyin.
31. Eski bir arkadaşlarınızla karşılaşınca ona sıkıca bir sarılın.
32. Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.
33. Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.
34. Arada bir şiir okuyun.
35. Kendinize bir demet çiçek alın. Bir çiçek koklayın.
36. Yardım istemekten çekinmeyin; alamazsanız üzülmeyin.
37. Görünüşünüze özen gösterin.
38. Her şeyi kararında yapın; ifrata kaçmayın.
39. Nerede gerekiyorsa, orada mutlaka gerekli emniyet tedbirini alın.
40. Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.
41. Resim ve heykel sergilerini gezin.
42. Ayakkabınızı boyatın.
43. Berbere gidin.
44. Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.
45. İyi bir müzik dinleyicisi olun.
46. Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.
47. Her gün biraz spor yapın; her fırsatta yürüyün
. 48. Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.
49. Yeni moda birkaç şarkıların sözlerini ezberleyin.
50. İşe erken gidin.
     51. İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.     
52. Amirinizden izin alıp bazen işten erken çıkın.     
53. Kırlarda dolaşın.     
54. Maça gidip bağırın.     
55. Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin.     
56. Teşekkür edin.     
57. Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.     
58. Evde kendi kendinize yemek pişirin, güzel bir sofra kurun, sonra da afiyetle yiyin.     
59. Başkalarını adam etmekten vazgeçin.     
60. Severken karşılık beklemeyin.     
61. Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.     
62. Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.     
63. Şişmanlamayın .     
64. Hatıra defteri tutun.     
65. Kirli bir yeri temizleyin.     
66. Kağıttan bir uçak yapıp uçurun.     
67. Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın..     
68. Mutlaka yeterince dinlenin ve uyuyun.     
69. Az konuşun, çok dinleyin.     
70. İş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.    
  71. Bir güne yapılacak çok şey tıkıştırmayın.     
72. Acelesiz yaşayın; daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.     
73. Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın     
74.Dostlarınıza, arkadaşlarınıza ve yakınlarınıza karşı hoşgörü içinde olun...    
  75. Son söz: Öfkeyi, kederi ve dertleri kendinize zevk edinmeyin.
kAYNAK: gELİŞİM aKADEMİSİ

Hangi Çakra için hangi taşı taşımalısınız?


1. KÖK ÇAKRASI
Akik: Ciddiyet, dayanıklılık ve sükunet sağlar. Kendinize güven duymanızı sağlar ve cinsel organları organları aktive eder.
...  Hematit: Güç ve enerji sağlar. Gizli enerjileri hareket ettirir. Böylece zayıflık hallerinin üstesinden gelmenize yardım eder ve hastalıktan sonraki iyileşme dönemini destekler.
Kırmızı Yeşim Taşı: Toprak Ana’nın temel gücü ve sabırlı sevgisiyle bağlar. Alçakgönüllülüğü ve bencil olmamayı öğretir.
Lál: Dürtü, irade,özgüven ve başarı sağlar.Cinsel dürtüleri teşvik eder ve dönüştürücü,canlandırıcı bir enerjiye dönüşmesine yardım eder.
Kırmızı Mercan: Yaşamsal, akıcı enerji verir. Kan hücrelerinin yapılmasını destekler.
Yakut: Saflaşmaya ve değişime götüren yaşamsal enerji verir.
2. SAKRAL PLEKSUS
Karneol (Kırmızımsı akik): Dünyanın yaratıcı enerjisiyle ilişki kurmanızı sağlar. Tamamen şimdiki zamanda yaşamanıza yardım eder ve zihninizin yoğunlaşma gücünü arttırır. Yaratıcı güçleri canlandırır.
Aytaşı: Sizi, duyarlı, alıcı ve mükemmel yanlarınızla birleştirir ve bu yönünüzü kabullenip kişiliğinizle bütünleştirmenize yardım eder. Tıkanmış lenf bezlerini temizler.
3. SOLAR PLEKSUS
Kaplan gözü: Zihnimizi keskinleştirir ve hatalarımızı görüp ona göre davranmamıza yardım eder.
Amber: Sıcaklık ve güven sağlar.Sahip olduğu güneş enerjisi daha çok neşe ve berrak ışık yoluna iletir.Karaciğeri temizler ve güçlendirir.
Topaz: Altın renkli topaz, içimizi güneşin sıcak ışığı ve enerjisiyle doldurur. Duygusal yükleri ve kötümser düşünceleri ortadan kaldırır.
4. KALP ŞAKRASI
Kızıl Kuvars(Sitrin): Yumuşak pembe rengi, inceliği, şefkati ve sevgiyi cesaretlendirir. Kalbinizde kalabalık, düşüncesizlik ya da ilgisizlikten doğan yaraları iyileştirecek titreşimlerle ruhunuzu sarar ve sevgiyi özgürce alıp verebilmesi için ruhu açar.
Turmalin: Genellikle kesilmiş halde kullanabileceğiniz yeşil köşeli pembe turmalinlerin ayrı bir önemi vardır. Çünkü pembemsi kırmızı turmalinin genişletici özellikleriyle, yeşil rengin iyileştirici, uyumlaştırıcı titreşimlerini birleştirir.
Zümrüt: Her şeyi kucaklayan sevginin taşıdır, çünkü sevgiyi güçlendirir ve derinleştirir.   Yeşim Taşı: Yeşil ışığı, huzur, bilgelik, adalet ve alçakgönüllülük verir. Eğer huzursuzsanız, sizi rahatlatacak ve huzur içinde uyuyup mutlu rüyalar görmenizi sağlayacaktır.
5. BOĞAZ ÇAKRASI
Akuamarin: Açık mavi rengi, bulutsuz bir gökyüzünü yansıtan denize benzer. Böylece ruhunuzu, içinizdeki genişliği yansıtan bir aynaya dönüştürür. Onun etkisiyle ruhunuz, sevgi ve şifa kanalı olabilir.
Turkuvaz: Renginde gökyüzünün mavisiyle yerin yeşilinin bileşimi bulunur. Pozitif enerjiyi emer, bedeni ve ruhu negatif etkilerden korur.
Kadıköytaşı(Kalsedon): Beyaz-mavi bu taşın, tiroit bezi üzerinde olumlu etkisi vardır. Konuşma ve yazma yoluyla yaratıcılığı arttırır.
6. ALIN ÇAKRASI
Lapis (Lacivert taşı): Kozmostaki güvenlik duygusunu ruhumuza iletir. Sezgimizi ve iç görümüzü uyararak maddi dünyanın gizli anlamının ve ardındaki enerjilerin bilincine vardırır.
Sodalit: Lacivert sodalit, zihnimizi saflaştırır ve daha derin düşünmesini sağlar. Işıması bize dinginlik verir ve sinirlerimizi güçlendirir.
7. TAÇ ÇAKRA
Ametist: Bu taş, korkuyu ve uyumsuzluğu çözen canlı bir dinginlik yayar ve evrendeki enerjilere güven duymamızı sağlar. Zihnimizi sonsuza yönlendirir, meditasyonu canlandırır.
Kaya Kristali(Quartz): Ruhumuzun everensel ruhla birleşmesine yardım eder, tıkanıklıkları çözer ve bize yeni enerji ve koruma sağlar.
‘Ametist’in yeri bambaşka, çünkü...Ametisti odaya koyduğunuz zaman, sadece size uyumlu enerjileri alır, olumsuzlukları yoldan çevirir ve değiştirir. Üçüncü gözün üzerine koyduğunuzda geçmişi daha kolay hatırlatır ve ileri görüşü geliştirir. Yang enerjisini ying’e dönüştürür; yani bir anda sizi bir uçtan diğerine taşıyarak mucizeler gerçekleştirir.
Ametistin sivri ucunu yatarken 3. gözünüze veya meditasyon yaparken tepe çakrasına koyun ve kafanızdan atmak istediğiniz düşünceyi gözünüzde canlandırın.
Onu nefesinizle içinize alın ve dışarı verdiğiniz nefesinizle önünüzdeki menekşe rengi ateşe bu düşünceyi atın.
Sürekli olarak üzerinizde taşıyabilirsiniz. Size uyumsuz enerjili insanların yanında bu taşı bulundurmanız sizi koruyacaktır.
Meditasyon, EMF, reiki gibi çalışmalarda bu taşı her seanstan sonra ucu aşağı gelecek şekilde soğuk sudan geçirin. Bu şekilde işe yaramayan enerjilerden temizlenecektir.
ruhsal enerji

Istanbul'da Lale Zamanı...Günün Fotosu...26/04/2013

Gökyüzü senindir, gökyüzü herkesindir.



Bir gün çok bunalırsan,
Denizin dibinde yosunlara takılmış gibi,
Soluksuz,
Sakın unutma,
Gökyüzüne bakmayı,
Gökyüzü senindir, gökyüzü herkesindir.

Zülfü Livaneli.

Erkeklerle En Utandığım ‘’An’’lar…



Hepimizin hayatında ‘’ah keşki yapmasaydım’’, ‘’ah keşki demeseydim’’ dediği anlar vardır ya, işte bende de onlardan çok var… Bu hafta dedim ki yazayım onları da kurtulayım. Artık beni rahatsız etmesinler…

Şimdi arkadaşlar benim isim ve yüz hafızam çok zayıftır. O yüzden birisiyle tanıştığımda yüzüne, boyuna, posuna çok dikkatli bakarım. Çünkü bilirim ki, bir sonraki karşılaşmamızda tanımayacağım ve bir sürü sıkıntıya yol açacağım. Üniversite yıllarımda, sınıftan birileriyle arkadaş olurdum, sonra bahçede görürdüm-ama tanımadığımdan- yanlarından dümdüz geçer giderdim. Bu yüzden arkamdan, ‘’kendiğini beğenmiş, bize yüz vermiyor, soğuk nevale’’ dendiğini çok duymuşumdur. Halbuki tek suçum hafızamın bu yönünün zayıf olması; hayır hayır zayıf olması falan değil, olmaması…

Mesela sinemada o yüzden casusluk filmi falan hiç seyretmem, ben kimin kim olduğunu öğrenene kadar zaten film bitiyor. Ya da daha doğrusu, biraz kalabalık bir film de bile kim kimdir bulana kadar film bitiyorJ…

Özellikle kadınlarla çok büyük sıkıntı yaşıyorum, ya bir saç renginizi değiştirmeden durun gözünüzü seveyim, bir gün sarı, bir gün kızıl, bir gün uzun saçlı görürsem her seferinde yeniden tanışırım sizinle…

Ama beni en çok utandıran olay şöyle gerçekleşti, yazlardan birinde -hava çok sıcak tabi-. Ben de bir otelin havuzuna gittim serinlemek için. Soyundum, güneşlenmeye başladım. Allah’ım uzaktan bir erkek bana gülümsüyor. Tabi ben çok alışığım tanımamaya. O yüzden gene tanımadım. Ama dedim ki kendi kendime bu güldüğüne göre beni tanıyordur, bende ona gülümseyeyim de ayıp olmasın bari. Biz böyle bir saat boyunca karşılıklı gülümseştik durdu. Ben de bir taraftan hafızamı yoklamaya çalışıyorum. Akrabalardan mı, okuldan mı, işten mi, Datça dan mı, nerden diye. Yok yok, kafamın içi boş ama dediğim gibi yine de tanımadığım anlamına gelmez bu. Neyse efendim sonunda adam yanıma doğru yürümeye başladı ah’’ tamam’’ dedim, ‘’şimdi adını da hatırlamam nasılsın, iyi misin, işler nasıl mealinde genel sorular sorar durumu da atlatırım’’. Yani herkese ‘’hatırlayamadım kusura bakma’’ demekten fenalık gelmiş çünkü üstüme…

Sonra adam geldi benle İngilizce konuşmaya başladım. Allah’ım başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Adamla ben farkında olmadan bir saattir meğerse cilveleşiyormuşum. Adamı tamamen ve gerçekten tanımıyormuşum. Ben bir utan, bir utan hiç sormayın. Ağzımda bir şeyler geveleyip, bir giyinip gitmişliğim var ki ordan görmeye değer J

Ama tabi bu bana kimden geçti derseniz annemden geçti. Biz beraber sokağa çıktığımızda durum tam körler sağırlar birbirini ağırlar durumu. O tanımaz, ben hiç tanımam. O isim hatırlamaz, ben zaten hatırlamam. Bizim karşımıza çıkan tanıdığa davranışımızı bir düşünün J…

Gelelim annemin kırdığı potlara; annem bir de çok meraklı ve çok konuşkandır. Kimi görse sohbet eder. Dükkana girer bütün tezgahlarla arkadaş olur. Dakkada hayatını anlatabilir, karşındakinin hayatını öğrenebilir. Geçen bir dükkana girmiş, kızcağızın da göbeği varmış. Annem sanki vazifeymiş gibi, sen git kızın yanına, ‘’tebrik ederim kaç aylık’’ diye sor; kız demsin mi hamile değilim, sadece şişmanım. Annem tabi hızla dükkandan çıkmış. Anne dedim sanane elalemin göbeğinden. Üstelik bu tarz potları birden fazla kırdı yine de akıllanmadı.

Bir de çok dalgındır, habire direklere çarpıp pardon der, sonra da bana bakar yan gözle. Gördüm mü, gülücem mi diye? Ay anne, direğe çarpmana değil de, yaramaz çocuk gibi -yan gözle- ne yapıcam diye bana bakıyorsun ya, ona çok gülüyorumJ

Bir tane daha kendimden anlatayım. Yıllar önce tatildeyim, eski arkadaşlardan da mesaj geldi, işte şu gün, şurda buluşuyoruz haberin olsun diye. Benim de onların arasında yıllardır beğendiğim biri var, hadi dedim kalkıp gideyim de, belki çocukla aramızda bir şey olur. Sen tatili kes, git güzel güzel hazırlan, cici elbiseni giy, masada da adamın yanına yerleş. Oh tamam bu sefer olacak bu iş deyip de gelin güvey ol. Sonra sohbet sırasında adamın üç- beş ay önce evlendiğini öğrenmeyeyim mi? Ahh bir de süslenip adamın yanına oturmuş bulundum, aayyy o yemek nasıl bitti, nasıl ordan kalktım, eve vardım. Bir ben bir de Allah bilir. Bir daha da o toplantılara gitmedim zaten. Ayy dedim kızım, bir dahaki sefere, önce adamın medeni durumunu öğren, sonra tatilini kes, masada yanına yerleş. Rezalet ki ne rezalet… Bu da bana iyi ders olmuştu yani…

Neyse laf lafı açıyor ama artık huzurlarınızdan kaçıyorum. Hadi sizde bana en utandığınız anıları yazın. Olur mu?

Sağlıcakla,

En Büyük Düşman; Kendi Algınız, Kendi Cehaletiniz ve Kendi Egonuzdur...

Osmanlı'dan Gelen Hoş Bir Adet...

Bitmiş Bir İlişkiyi Devam Ettirmeye Çalışmak, Biten Şampuan Kutusuna Su Doldurmak Gibidir :)