4 Haziran 2011

Hayatıma anlam yüklüyorum.. ███______________________| %19,03 Loading...

 

Hayatıma anlam yüklüyorum.. ███______________________| %19,03 Loading

Özgüven nedir...

Özgüven nedir diye sorsalar ne cevap verirsiniz, hiç düşündünüz mü...?? Mesela, bunu bir Anadolu insanına sorsanız, eve götürdüğü helal yolla kazanılmış bir ekmektir der....Batı şehirlerinde yaşayan bir kadına sorsanız, eşine karşı dik duruş olarak tanımlar...Bir yüksek okul öğrencisine sorsanız, kibirli kibirli size bakar ve Fakultede ki hocasıyla nasıl serbestçe konuştuğundan ve de onu nasıl mat etmeye çalıştığından bahseder....Bir medya mensubuna sorsanız, her türlü meslek etiğine uymayan davranışları nasıl da yapabildiklerini size böbürlene böbürlene anlatır....Bir politikacıya sorsanız, her türlü pişkinliği sanki marifetmiş gibi anlatmak olarak değerlendirir...Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz....

Özgüven, sokaklarda kibirli kibirli gezmek, her hoşuna gitmeyen şeye isyan etmek, sadece kendin için birşeyler yapmak ve her ne olursa olsun asla kendini ezdirmemek anlayışından öte birşeydir...Özgüven nedir biliyormusunuz....??

Birgün Amerikalı bir Prof. ile Tarihçi İlber Ortaylı'nın söyleşisini izliyordum...Amerikalı Prof., Fatih Sultan Mehmet'ten bahsederken, İstanbul'un fethinden sonra son İmparator Kostantinos Palaiologos'un kardeşinin çocukları ve de Tahtın Veliahti olan kişilerden Has Murad ve Mesih Paşa'yı ''Vezir'' (Bakan) olarak atamıştır dedi....Bu nasıl bir Özgüvendir ki adamların ihanet edebilecekleri bile hiç önemsememiş, bir nevi siz kimsiniz ki sizin ihanetiniz kaç kuruş eder mesajı vermiştir...? Hayal dünyamızı bile zorlayan bu Özgüvene onlar  sahiptiler....

Şirketinizin muhasebesine; iflas etmiş ve zamanında size rakip olan bir başka şirketin eski sahibini getirmeyi düşünebilir misiniz...?? İşte bu özgüvendir... Yoksa ezin geçin ve asla ardınıza bakmayın demek değildir...??

Içinde yaşadığım karanlık kafesi aydınlatan tek şey, dostlarımın gözlerindeki parıltıdır...



Gözleri etüd ederim hep, bana kelimelerden daha çok şey söylerler. Bütün dostlarımın harikulade gözleri vardır. Içinde yaşadığım karanlık kafesi aydınlatan tek şey, onların gözlerindeki parıltıdır. (Kafka'dan)

Kalkarsam kalbini kırarım Samet...

Seni yenecem İstanbul...

Hayata teşekkür ederim...Her olumsuz deneyimden, olumlu yanı bulup çıkarmayı öğrettiği için...



Hayata teşekkür ediyorum beni eğittiği için. Farkında olmamı sağladığı için. Yaşattığı güzellikler ve zorluklarla beni mutlu ettiği için. Her yaşattığı güçlüğün yanında bir kolaylık verdiği için. Her olumsuz deneyimden, olumlu yanı bulup çıkarmayı öğrettiği içinn..(Rapunzel

Bir dua üç dilek...




Rivayet edilir ki, Hz.Musa (a.s) Tur Dağına giderken bir adamın şöyle bir dileği...ne muhatap oldu:
- “Ya Musa, Rabbimden üç dileğim var, O’na söyle bu duamı kabul etsin. Birincisi, benim gözlerim görmüyor, açılmasını istiyorum. İkincisi, çocuğum olmuyor, bir oğlan evladı istiyorum. Üçüncüsü, fakirim, fakirlikten çok çektim; hiç olmazsa doğacak oğlum fakir olmasın, onun zengin olmasını istiyorum.”
Hz.Musa (a.s.) Tur’da bu kulun üç dileğini nakledince:
Allah:
- “Üç dileğini birden kabul etmem; tek şey istesin,kabul edeceğim” diye buyrulmuş.
Hz.Musa (a.s.) bu cevabı aktarınca düşünceye dalan adam üç yerine tek bir dilekte bulunmuş:
- “Ya Rab,oğlumun altın tasla su içtiğini gözlerimle görmeyi diliyorum.”
Ve bu akıllı adamın duası kabul edildi!
Bilgelik Öyküleri Kitabı

Bağışlayacılık, kendimize yarattığımız cehennemden tek çıkış yoludur...

 



 

Geçmişimizi bağışlayalım. Geçmişimizdeki acıya ayna olan insanları. Kendimizi bağışlayalım sonra. Kendimizi evrenin sevgisine havale edelim. Zihinlerimizi bağışlama yoluyle temizleyerek, hayatlarımızı en güzel ve doğru şekilde seçimlerle çizebilmemiz için, bize ilham vermesi için Yaratıcımıza istekte bulunalım. Bağışlayıcılık, kendimize yarattığımız cehennemden tek çıkış yoludur dostlar. Ya severiz ya korkarız. Her seçim bizi ya kendi cennetimize ya da cehennemimize taşır. ‘’ BÜYÜK İŞLER YOKTUR, SADECE SEVGİYLE YAPILMIŞ KÜÇÜK İŞLER VARDIR’’

Neden kardesinin gozundeki çöpü görürsün de, kendi gozundeki mertegi görmezden gelirsin...



 

Yargılama ki yargilanmayasin. Çünkü hangi yargiyla yargilarsan, onunla yargilanacaksin. Hangi olcuyle ölçersen, aynı ölçü sana da uygulanacaktir. Neden kardesinin gozundeki çöpü görürsün de, kendi gozundeki mertegi görmezden gelirsin? - Isa Mesih

Hayatınıza sahip çıkın o size aittir...

 



Hayatınızı kucaklayın.  Suçluluk duymayı bırakın. Kendinize acımayı bırakın. Kendinize gereksiz yükler yüklemeyi bırakın.. Başklarını suçlamayı bırakın. Hayatınıza sahip çıkın o size aittir.”
*RAMTHA*

Zeytinyağlı barbunya...



Malzeme

1,5 kilo taze barbunya
5 dolmalık biber
3 soğan
4 domates
1 demet maydanoz
5,5 bardak su
1 bardak zeytinyağı
1 tatlı kaşığı şeker.

Yapılışı :

Barbunyaların kabuklarını çıkarıp tek tek ayıklayın. Yı­kadıktan sonra, bir tencereye koyup 15 dakika kaynatıp çıkarın, suyunu süzün. Tencereye zeytinyağı koyup iyice kızdırın. Bu yağa, çekirdek ve sapları ayıklanıp 6 parçaya bölünmüş dolmalık biberleri koyun, kavurun Hafifçe kıza­rınca, bir kepçe ile yağdan çıkarın Bu yağa doğranmış so­ğanları da koyup kavurun. Soğanlar pembe bir renk alınca, kabukları soyulup doğranmış iki domatesi katarak kavur­maya devam edin. Sonra da 5 buçuk bardak su ve tuz ka­tın. Bu su ağır bir ateşte kaynamaya başlayınca, önceden hazırlanan barbunyaları, biberler ile şekeri de ekleyin. Tencerenin kapağını kapatıp ağır bir ateşte bir saat, yani barbunyalar yumuşayıncaya karlar, pişirin. Sonra, kabukla­rı çıkarılmış ve dilim şeklinde kesilmiş 2 domatesi, kıyıl­mış maydanozu da koyup yeniden kapağını kapatın, yarım saat de böyle pişirin. Sonra yemeği soğumaya bırakın.

Esas mesele şehirde derviş olabilmekte...



Eski zamanlarda bir dağın  zirvesinde, buzların arasında bir derviş yaşarmış. Bu derviş günlerini ibadetle  ve tefekkürle geçirirmiş. Dağda yaşayan dervişin şehirde yaşayan bir de derviş  arkadaşı daha varmış. O da kadınlar hamamında, yazın kavurucu sıcağında hamamın  ocağına odun atarak geçimini sağlar, arta kalan zamanlarını da ibadet ve tefekkürle geçirirmiş.


Bir gün şehirdeki derviş,  dağdaki derviş arkadaşını ziyaret etmek istemiş. Ocaktan bir kor parçasını  avuçlarının arasına almış ve kor parçasıyla beraber yola çıkmış. Avucundaki koru  söndürmeden şehrin içinden geçmiş, dağa tırmanmış ve en sonunda dağın en  tepesinde buzların arasında yaşayan derviş arkadaşına ulaşmış. Ateşten  hediyesini takdim etmiş. Oturup biraz hoş beş ettikten sonra da derviş şehre,  kadınlar hamamına geri dönmüş.

Bir süre sonra da dağdaki derviş  iade-i ziyaret yapmak istemiş. Eline aldığı bir buz parçasıyla beraber yola  çıkmış. Buzu eritmeden şehrin içinden geçip hamama kadar ulaşmış. Eski dostunu  ocağın başında ateşe odun atarken görmüş. Tam elindeki buzu derviş arkadaşına  vereceği sırada hamamdan çıkan bir kadının bacağını görmüş. Ve elindeki buz bir  anda eriyip buhar olmuş. Bunun üzerine şehirli derviş,  arkadaşına şöyle demiş:

“Yaa derviş efendi, dağda herkes  derviş olur. Marifet şehirde, kadınlar hamamında derviş  kalabilmekte...”

Zor olan dağdaki çiçeğe ağaçlara  sevgiyle bakmak değil. Zor olan trafikte durmadan kornaya basan adama sevgiyle  bakabilmek... İş yerinde arkamızdan kuyumuzu kazan mesai arkadaşımıza, egosunun  peşinde koşan acımasız müdür-patronumuza ya da her fırsatta işten kaytaran  çalışanımıza, kirasını vaktinde ödemeyen kiracımıza ya da kira iki gün gecikti  diye kapıya dayanan evsahibimize hatta yolda yürürken pazar arabasıyla ayağımızı  ezen cahil Anadolulu Fatma teyzeye sevgiyle bakabilmektir. 

Aslında hepimiz potansiyel birer derviş değil miyiz? Mühim olan o aşk ateşiyle  yanabilmek! Dergâhımız dünya, güzergâhımız köprü trafiği! Haydin ermeye  gidiyoruz. Kimseye kızmak yok bu yolda. Aşkla, şevkle sevmek var herkesi...
Kuşları, fareleri, böcekleri...


Cem Özüak

Değişmeyi seçmek...




Ya aci cekmeye devam edip kurbani oynarsiniz, ya da kendinize ve ilskilerinize ayna tutmaya cesaret edip olani anlar ve degismeyi secersiniz.


.