18 Ocak 2013

Müthiş ikili, zerdeçal & zencefil


Önemli bir nokta da kış hazırlıklarını yaparken listenize zerdeçal ve zencefilden zengin basit besinler eklemeyi unutmamanızdır. her gün yarım bardak yoğurda ekleyeceğiniz birer çay kaşığı toz zencefil ...ve toz zerdeçal müthiş bir kış desteğidir ve bir “bağışıklık hapı” gibidir. bu karışıma ekleyeceğiniz bir çay kaşığı tarçın ve bir çay kaşığı sızma zeytinyağı ile de tam bir “bağışıklık kokteyli” elde edeceğinizden emin olabilirsiniz. Çözüm: Zerdeçal, zencefil, tarçın ve zeytinyağlı bir kase doğal yoğurt.
Toz zencefil yok ise biraz taze zencefil rendelenip, bir çay kaşığı çörek otu da eklenebilir.

Yoga'da Güneşi Selamlama Uygulaması...



1. Namaste Tadasana (Dağ Duruşuna Selamlamada); Ayak başparmakları ve topuklar bitişik, dizler gergin, kalça sıkı, kollar bedenin yanında gevşek, omuzlar aşağıda ve geride, boynun ön bölümü ve yüz de gevşek, çen...e yere koşut ve başın tepesi en yukarıda. Avuçlarını kalp çakranın önünde birleştir ve göğsünün arasına yerleştir. Uzun ve derin soluklar. Soluk alırken karın bölgene gönder, o bölgendeki genişlemeyi, soluk verirken ise o bölgendeki gevşemeyi duyumsa...

2. Urdhva Hastasana (Eller Yukarda Duruşu); Soluk alırken eller yukarı, ellerini izle ve hafifçe belden geriye bükül ve ellerine bak...

3. Uttanasana (Öne Bükülme Duruşu); Soluk verirken kollarını yukarıdan aşağı çevir, kalçadan öne doğru bükülürken çene göğüsde, yüzün dizlere yaklaştı, eller ayakların yanında, avuçların yere değme koşulu yok, dizler gergin...

4. Anjaneyasana (Hamle Duruşu); Soluk alırken dizler büküldü, avuçlar yerde ve arsı omuz uzaklığı, sağ ayak arkaya, sağ diz yerde, sol alt bacak yere dik açı, belden hafifçe bükül, yukarıya bak...

5. Plakasana (Kereste Duruşu); Soluk verirken sol ayak da sağın yanında ve ayaklar arası kalça uzaklığı, ayak parmakları bükülü...

6. Balasana (Çocuk Duruşu); Soluk alırken dizler yerde, verirken kalça topukta alın yerde. Ayak parmakları bükülü...

7. Sashtanga Namaskara (Sekiz Noktayla Selamlama); Soluk alırken dizler üzerine doğrul, verirken göğüs eller arasında alın yerde. Kalça hafifçe yukarda. Ayak parmak uçları 2, dizler 4, göğüs 5, eller 7 ve alın 8 noktayla selamlama...

8. Urdhva Mukha Svanasana (Yukarı Bakan Köpek); Soluk alırken tüm bedeni yerden kaldır, belden bükül yukarı bak...

9. Aşağı Bakan Köpek Duruşu (Adho Mukha Svanasana); Soluk verirken beden ters V biçiminde, el parmaklarının arası açılsın, dizler olabildiğince bükülmeden, çene dizlere yaklaşsın, çene göğüse yaklaşmasın, baş tam kollar arasında ve başın arkası-sırt aynı çizgide...

10. Balasana (Çocuk Duruşu); Soluk alırken dizler yerde, verirken kalça topukta alın yerde. Ayak parmakları bükülü...

11. Anjaneyasana (Hamle Duruşu); Soluk alırken sağ ayak eller arasında, sol diz yerde, sağ alt bacak yere dik açı, belden hafifçe bükül, yukarıya bak...

12. Uttanasana (Öne Bükülme Duruşu); Soluk verirken sol ayak da sağın yanında, ayak başparmakları ve topuklar bitişik, çene göğüse ve yüz dizlere yaklaştı, eller ayakların yanında, avuçların yere değme koşulu yok, dizler gergin...

13. Urdhva Hastasana (Eller Yukarda Duruşu); Soluk alırken kollar, dirsekler bükülmeden, aşağıdan arkadan yukarı, avuçlar yukarıda birleşti. Hafifçe belden geriye bükül ve ellerine bak...

14. Namaste Tadasana (Dağ Duruşuna Selamlamada ); Soluk verirken avuçlar göğsün arasına yerleşti, çene yere koşut

YARARLARI:
Bütün eklemleri çalıştırır, nemlendirir ve dayanıklılığını arttırır. Temel kasları güçlendirir. Bacakların ve omurganın esnekliğini, karın bölgesindeki yağ oranının azalmasını sağlar. Dolaşım ve boşaltım sistemini düzenler. Bedeni canlandırır.

Suryanamaskar Mantraları

Her bir turun başında namaskar mudradayken, aşağıda gördüğünüz mantralar geleneksel olarak tekrar edilir.

1. tur: Aum Mitraya Namah

2. tur: Aum Ravaye Namah

3. tur: Aum Suryaya Namah

4. tur: Aum Bhanave Namah

5. tur: Aum Khagaya Namah

6.tur: Aum Puşne Namah

7. tur: Aum Hirangarbhaya Namah

8. tur: Aum Mariçaye Namah

9. tur: Aum Adityaya Namah

10. tur: Aum Savitre Namah

11. tur: Aum Arkaya Namah

12. tur: Aum Bhaskaraya NamahDevamını Gör

Kötü Günümde Benden Uzak Durun Yoksa Karışmam!

Egonuz Mu Patladı? Samanyolunda Ufacık Bir Nokta Olduğunuzu Hatırlayın...

Size Yardım Eden İnsanları Asla Unutmayacağınız Gibi Sizi Zor Durumda Bırakan İnsanları Da Unutmazsınız...

Refleksoloji Hakkında...


Refleksoloji`ye göre, her ayak aslında vücudun toksinlerden arındırma işleminde görev alan bir kanaldır, iletim hattıdır. Ayağınızın tabanı, 60`dan fazla refleksoloji noktası içerir, bu da vücudunuzda enerjik olarak oldukça aktif bir yer ol...duğu anlamına gelir. Bodydetoks cihazı uygulamaları, ayaklarınızın tabanı aracılığı ile toksinleri çıkararak vücudunuzun detoksifliye olmasına yardım eder. Ayak   tabanının merkezi ön bölgesi, böbreklere ve karaciğere karşılık gelir. Ayak banyosu sırasında, su elektrik akımı ve manyetik alan ile karşılaştığında arındırılma işleminin başladığı gözlemlenir. Bu arındırma işlemi, hücrelerin sağlıklı duruma dönmeleri ve yıllarca hücrelerde biriken atıkların vücuttan atılması için gerekli olan doğru frekansla sonuçlanır. Bu iyileştirici detoks işlemi ayrıca diğer terapilerin etkisini arttırır.
Bio-enerjiyi (beden sıvılarında mevcut olan yaşamsal enerji kuvveti) temizlemek, dengelemek ve artırmak için kullanılır. Bu ünite piyasada bulunan en iyi detoks ürünleri arasındadır.
İnsan vücudu elektrik ile yüklüdür çünkü hücrelerimizde elektrik vardı. Vücudun rahatsızlık ve sorunları sağlıklı hücrelerle uyuşmayan titreşimli frekanslara sahiptir; bu şekilde, onlar hücrelerin doğal osilasyonunun ve polaritesinin bozulmasına yol açar. Bu bozulma zarar gören her hücrede dengesizlik ve kaos meydana getirir. Hücreler dengesiz bir durumda iken, ağır metallerin, parazitlerin ve diğer toksinlerin atılması da dahil olarak, iyileşmek için gerek duyulan vücut fonksiyonlarını kolaylaştıramazlar.
Fakat hücreler tamamen yüklüyken daha çok oksijen alırlar ve elektriksel denge durumunu yaşayabilirler ki bu sağlıklı bir durum, canlılık, esenlik hissi ile sonuçlanır ve vücudun kendisini iyileştirmesini sağlar.
Bu denge, farkındalık hissimizi ve zihin/beden/ruh bağlantı hissimizi artırır. Karanlık alan çalışmaları makinenin oksijen düzeylerini önemli ölçüde artırdığı göstermiştir. Nefes aldığınız havanın içindeki engellenemez tehlikeli toksinlerle zehirlendiğinizi biliyor musunuz? Peki ya içtiğiniz su? Yedikleriniz? Yorgunluk ve gerginlik gibi şikayetleriniz var mı? Daha fazla sıkıntı çekmeyin. Artık enerjinize, canlılığınıza hatta formunuza yeniden kavuşabilirsiniz. Çok daha genç görünmek ve hissetmek için zindeliğinizi geri kazanın. Hem de pahalı vitaminler, özel diyetler ya da egzersiz makineleri olmaksızın! İşin sırrı arınmak!

YASAL UYARI:
Bu paylaşım kişileri bilgilendirmek, amacıyla hazırlanmış olup, sağlık hizmeti vermemektedir.Sitedeki bilgiler hiçbir şekilde hastalıkların tanı veya tedavisinde kullanılmamalıdır.Tanı ve tedavi mutlak bir doktor tarafından yapılması gereken son derece ciddi işlemlerdir.Site içeriğinin bu şekilde tanı ve tedavi amacıyla kullanımından doğacak tüm sorumluluk ziyaretçiye, kullanıcıya aittir.Bu siteyi ziyaret eden kişiler bu uyarıları kabul etmiş sayılırlar.Tıp bilgileri, kullanılan tanı ve tedavi gereçleri hızla değişmektedir.Bir bilgi, yöntem veya gereç çok kısa sürede terk edilebilir.Sitedeki bilgiler hergün güncelleştirilemediğinden her bilgi

Gelecekle Neden Bu Kadar Çok İlgileniyoruz...







Bir gün en yaşlı ve en ürkütücü kahin , deveciye , neden bu kadar gelecekle ilgilendiğini sormuştu .

- Bir şeyler yapabilmek için , diye yanıtlamıştı deveci .Ve olmasını istemediğim şeyleri tersine çevirebilmek için .

- o zaman bu senin geleceğin olmaz ki , diye yanıtladı kahin

- Ama belkide olacaklara kendimi hazırlamak için geleceği öğrenmek istiyorum .

- Bunlar iyi şeylerse hoş bir süpriz olacaklar , dedi kahin .Kötü şeylerse daha gerçekleşmeden acı çekeceksin ...

(Simyacı~Paulo Coelho)

MUZ KABUĞUNUN BİLMEDİĞİMİZ 5 FAYDASI..!!

Fotoğraf: Bütün Anneler Burada<br />MUZ KABUĞUNUN BİLMEDİĞİMİZ 5 FAYDASI..!!</p><p>1- Muz kabuğunın içini sivrisinek ısırıklarına sürdüğünüzde, kaşıntısını ve şişkinliğini alır</p><p>2- Ayaklardaki nasırların yumuşaması için, muz kabuğunun içini sıyırın, bir kaşık kadar olduğunda nasırın üzerine koyun, üstünü sarın. Birkaç saat sonra açıp temiz su ile yıkayın. Ya da direk muz kabuğunu sarabilirsiniz nasırınıza.</p><p>3- Muzun kabuğunu akneleri geçirmek üzere, üstüne sürebilirsiniz.</p><p>4- Diz ağrılarının geçmesine yardımcı olmak için muz kabuğuyla dizleri ovun</p><p>5- İçindeki potasiyum ve yağlarla çok iyi bir ayakkabı cilasıdır. Muz kabuğunun içiyle ayakkabınızı ovun sonra bez ile temizleyin.

1- Muz kabuğunın içini sivrisinek ısırıklarına sürdüğünüzde, kaşıntısını ve şişkinliğini alır

2- Ayaklardaki nasırların yumuşaması için, muz kabuğunun içini sıyırın, bir kaşık ...kadar olduğunda nasırın üzerine koyun, üstünü sarın. Birkaç saat sonra açıp temiz su ile yıkayın. Ya da direk muz kabuğunu sarabilirsiniz nasırınıza.

3- Muzun kabuğunu akneleri geçirmek üzere, üstüne sürebilirsiniz.

4- Diz ağrılarının geçmesine yardımcı olmak için muz kabuğuyla dizleri ovun

5- İçindeki potasiyum ve yağlarla çok iyi bir ayakkabı cilasıdır. Muz kabuğunun içiyle ayakkabınızı ovun sonra bez ile temizleyin.

''Hayatın amacının ‘mutlu’ olmak olduğuna inanmam. Bence hayatın amacı: yararlı, sorumlu ve şefkatli olmaktır. En önemlisi fark yaratmaktır; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek, yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmektir.''

Fotoğraf: Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır...<br /><br />Ey benim gamıma, kederime ortak olan, nerde olursam olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim...</p><br /><p>Ey geceleri bana dost olan sevgili...<br /><br />Ey vakitli, vakitsiz benim yalvarışlarımı yakarışlarımı duyan,<br /><br />Ey varlığımın bütün zerrelerine sevgi ateşi salan Rabbim...<br /><br />Sen, bütün şekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, şeklin yok! Fakat, benim bütün şekillerimin mıknatısısın;<br /><br />Bütün varlığım, Sana doğru koşmada, Sen'de yok olmadadır...</p><br /><p>Bu gece kimselerin gelmediği tenha gecelerden biridir.<br /><br />Benim kimsesizliğime acı, lütfet ve gel...<br /><br />Gel de, bu tenha gecede, Sana sevda defterimi okuyayım,<br /><br />Seni ne kadar çok sevdiğimi uzun uzun anlatayım...</p><br /><p>Hz. Mevlana''Hayatın amacının ‘mutlu’ olmak olduğuna inanmam. Bence hayatın amacı: yararlı, sorumlu ve şefkatli olmaktır. En önemlisi fark yaratmaktır; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek, yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmektir.''

[Leo C. Rosten]

KOŞULSUZ SEVGİ

KOŞULSUZ SEVGİ</p><br /><p>  Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. İşler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaklaşım biçimidir. Dalgalarla sürüklenen dal parçası gibisin demektir. Akıntıya göre gidersin. Şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oysa yaşam oyununu iyi oynamanın yolu, tüm yargılardan olabildiğince kurtulmak ve hafiflemektir. Ve şöyle doğal bir duruşu gerektirir: “Başıma gelen her şey güzeldir. Kusurlu oluşumuz, yaptığımız yanlışlar ve onlardan aldığımız dersler  yaşamımıza anlam katar..."<br /><br />  Başarılı olmak, daha çok şey yapmakla değil, daha çok şey olmakla ilgilidir. Aslında biz yaşamda istediğimiz yere varıyor değiliz, gerçekte olduğumuz şeyi gün yüzüne çıkarıyor ve onu madde dünyasına indiriyoruz.<br /><br />  Doğu Bilgeleri der ki; “Yaşamında sevmediğin, sinir olduğun ve sıkıntıya girdiğin şeylerin hepsi şu andaki sınıfında öğrenmen gereken dersleri içeren araçlardan başka bir şey değildir. Bu sınıfı geçmelisin ki bir sonrakine başlayabilesin.”<br /><br />  Özünde bütün insanlar iyidir. Saldırmak, suçlamak, yargılamak yerine koşulsuz sevgi ve anlayışa ulaşmayı hedef edindiğimizde, daha yüce ve aydınlanmış tepkiler vermek zorunda kalır, eskiden olduğu gibi davranmayı kendimize yakıştırmamaya başlarız. Yüreğinde gerçek sevgiyle karşılaşan hiçbir insan, yüreğinden uzak kalmaya dayanamaz. Işık girdiğinde, bütün gölgeler yok olur.</p><br /><p> Değişim<br /><br /> Biz davranışlarımızı değiştirdiğimizde, insanlar da davranışlarını değiştirmek zorunda kalırlar... Kendini değiştirmek, enerjini ziyan edip karşındakini değiştirmeye çalışmaktan çok daha iyi sonuç verir... Koşulsuz sevginin ilk temel şartı, karşı tarafı suçlamaktan vazgeçip, değişimi kendinden başlatmaktır ki, bu günümüz modern terapi yöntemlerinin de temelini oluşturur.<br /><br />  Olaylara ve yaşananlara bizim bakış açımızın değişmesi, olay veya kişinin değişmesinden çok daha önemlidir. Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranın bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yaşadığını göz ardı etmemek, onunla empati kurmak, kendini onun yerine koymak anlamına gelir. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Koşulsuz sevgi incinmiş insanlara daha çok sevgi ve merhamet duymayı, şefkatimizi onlardan esirgememeyi gerektirmez mi?</p><br /><p>  “Birini bencil buluyorsan, senin içinde de biraz bencillik olmalı.”<br /><br />  Yaşam yolculuğu, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da evrenle uyumlu, yasalarla bütünleşen biri haline ulaşmak  yolculuğundan başka ne olabilir ki?  “Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur.” </p><br /><p> Koşulsuz Sevgi<br /><br /> Her olay ve insan bir sebeple ortaya çıkar. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların bizlere birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır.<br /><br /> Bir başkasının büyüklüğünü takdir edebilmek demek, o büyüklüğü kendi içinde görebilmek demektir.<br /><br />İnsanların kendi tempolarında yürümelerine ve bizimleyken gerçek benliklerini sergileyecek kadar kendilerini güvende hissetmelerine izin vermeliyiz. Koşulsuz sevginin anlamı budur; Biz onlarla aynı düşüncede olmasak bile onları dilekleri, sevgileri, hayalleri ve yapmak istedikleri konusunda yüreklendirmek, o deneyimi yaşamalarına izin vermektir. “Güçlü bir düş insana umut verir.”<br /><br /> Unutmayalım ki bu gezegen, bizim daha iyi ya da daha kötü oluşumuza göre, da daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Onun gidişatında hepimizin rolü var. Bizler tüm eylemlerimiz hatta düşüncelerimizle aktif katılımcılarız. Bu evrensel gerçekleri inkar etmek ya da görmezden gelmek bize yarar sağlamaz. İnkar, gerçeği kabullenmenin acısından kurtulmak için kendine yalan söylemektir. Çünkü insanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır.  “Dünlerin, bugünlerin içinde fazla zaman işgal etmesine izin verme.”<br /><br /> İç dünyanı ne kadar temizlersen, dış dünyan o kadar güzelleşir ve yaşamın amacı tüm pırıltısı ile açığa çıkar. </p><br /><p>Yaşamın amacı nedir?<br /><br /> Yaşamın gerçek amacını bulan birine hiçbir hasım etkide bulunamaz. Nedir Yaşamın Amacı dersek ilginç yanıtlar bulabiliriz. Yaşamın amacı nedir, diye düşündüğümüzde; Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi? gibi sorulara da yanıt arayan insanlar konumunda oluyoruz.<br /><br /> Dışarı bakan, rüya görür. İçeri bakan, uyanır Yaşamın amacı olgunlaşmak, genişlemek, büyümek, doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak, özgürleşmek ve hedefe varmaktır. “Ben yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir.<br /><br />  Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister. İçinde bize ait mecburi dersler olduğu gibi ödüller, sevinçler ve yeni fırsatlar da vardır. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir:  “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Ruhun senin aracılığınla her gün bir yenilenme yaratıyor ve  tüm varoluşun değişimine sen de kendi ölçün kadar katkıda bulunuyorsun."</p><br /><p>NEA
Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. İşler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama ...bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaklaşım biçimidir. Dalgalarla sürüklenen dal parçası gibisin demektir. Akıntıya göre gidersin. Şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oysa yaşam oyununu iyi oynamanın yolu, tüm yargılardan olabildiğince kurtulmak ve hafiflemektir. Ve şöyle doğal bir duruşu gerektirir: “Başıma gelen her şey güzeldir. Kusurlu oluşumuz, yaptığımız yanlışlar ve onlardan aldığımız dersler  yaşamımıza anlam katar..."    Başarılı olmak, daha çok şey yapmakla değil, daha çok şey olmakla ilgilidir. Aslında biz yaşamda istediğimiz yere varıyor değiliz, gerçekte olduğumuz şeyi gün yüzüne çıkarıyor ve onu madde dünyasına indiriyoruz.


Doğu Bilgeleri der ki; “Yaşamında sevmediğin, sinir olduğun ve sıkıntıya girdiğin şeylerin hepsi şu andaki sınıfında öğrenmen gereken dersleri içeren araçlardan başka bir şey değildir. Bu sınıfı geçmelisin ki bir sonrakine başlayabilesin.” Özünde bütün insanlar iyidir. Saldırmak, suçlamak, yargılamak yerine koşulsuz sevgi ve anlayışa ulaşmayı hedef edindiğimizde, daha yüce ve aydınlanmış tepkiler vermek zorunda kalır, eskiden olduğu gibi davranmayı kendimize yakıştırmamaya başlarız. Yüreğinde gerçek sevgiyle karşılaşan hiçbir insan, yüreğinden uzak kalmaya dayanamaz. Işık girdiğinde, bütün gölgeler yok olur.   Değişim   Biz davranışlarımızı değiştirdiğimizde, insanlar da davranışlarını değiştirmek zorunda kalırlar... Kendini değiştirmek, enerjini ziyan edip karşındakini değiştirmeye çalışmaktan çok daha iyi sonuç verir... Koşulsuz sevginin ilk temel şartı, karşı tarafı suçlamaktan vazgeçip, değişimi kendinden başlatmaktır ki, bu günümüz modern terapi yöntemlerinin de temelini oluşturur.


Olaylara ve yaşananlara bizim bakış açımızın değişmesi, olay veya kişinin değişmesinden çok daha önemlidir. Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranın bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yaşadığını göz ardı etmemek, onunla empati kurmak, kendini onun yerine koymak anlamına gelir. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Koşulsuz sevgi incinmiş insanlara daha çok sevgi ve merhamet duymayı, şefkatimizi onlardan esirgememeyi gerektirmez mi? “Birini bencil buluyorsan, senin içinde de biraz bencillik olmalı.” Yaşam yolculuğu, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da evrenle uyumlu, yasalarla bütünleşen biri haline ulaşmak  yolculuğundan başka ne olabilir ki?  “Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur.” Koşulsuz Sevgi   Her olay ve insan bir sebeple ortaya çıkar. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların bizlere birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır.


Bir başkasının büyüklüğünü takdir edebilmek demek, o büyüklüğü kendi içinde görebilmek demektir. İnsanların kendi tempolarında yürümelerine ve bizimleyken gerçek benliklerini sergileyecek kadar kendilerini güvende hissetmelerine izin vermeliyiz. Koşulsuz sevginin anlamı budur; Biz onlarla aynı düşüncede olmasak bile onları dilekleri, sevgileri, hayalleri ve yapmak istedikleri konusunda yüreklendirmek, o deneyimi yaşamalarına izin vermektir. “Güçlü bir düş insana umut verir.” Unutmayalım ki bu gezegen, bizim daha iyi ya da daha kötü oluşumuza göre, da daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Onun gidişatında hepimizin rolü var. Bizler tüm eylemlerimiz hatta düşüncelerimizle aktif katılımcılarız. Bu evrensel gerçekleri inkar etmek ya da görmezden gelmek bize yarar sağlamaz. İnkar, gerçeği kabullenmenin acısından kurtulmak için kendine yalan söylemektir. Çünkü insanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır.  “Dünlerin, bugünlerin içinde fazla zaman işgal etmesine izin verme.” İç dünyanı ne kadar temizlersen, dış dünyan o kadar güzelleşir ve yaşamın amacı tüm pırıltısı ile açığa çıkar. Yaşamın amacı nedir?   Yaşamın gerçek amacını bulan birine hiçbir hasım etkide bulunamaz.


Nedir Yaşamın Amacı dersek ilginç yanıtlar bulabiliriz. Yaşamın amacı nedir, diye düşündüğümüzde; Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi? gibi sorulara da yanıt arayan insanlar konumunda oluyoruz.   Dışarı bakan, rüya görür. İçeri bakan, uyanır Yaşamın amacı olgunlaşmak, genişlemek, büyümek, doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak, özgürleşmek ve hedefe varmaktır. “Ben yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir.     Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister. İçinde bize ait mecburi dersler olduğu gibi ödüller, sevinçler ve yeni fırsatlar da vardır. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir:  “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Ruhun senin aracılığınla her gün bir yenilenme yaratıyor ve  tüm varoluşun değişimine sen de kendi ölçün kadar katkıda bulunuyorsun."

Astroset Astroloji ve Bireysel Gelişim
NEA

Aura Koruması:





Zaman zaman aura enerjilerinizin zayıfladığı olasıdır.Bunun çeşitli nedenlerinden bazıları; stres, aşırı yorgunluk, sağlığın bozulması ya da çevrenizden birilerinin sizden enerji "hortumlamaları" (dramalar ... .). Aura enerjilerinizin şu ya da bu şekilde azaldığını ya da doğrudan doğruya bir aura korunma gereksinimi hissederseniz, hemen;.uygulayabileceğiniz bir yöntem şudur:
Her iki elinizin baş ve işaret parmaklarınızdan birer halka oluşturun ve bu halkaları iç içe geçirin. Kendinizi bembeyaz bir ışıkla sarılı olarak tasavvur edin. Birkaç dakika içinde kendinizi daha canlı ve enerjetik hissedeceksiniz. Eğer her gün karşı karşıya gelmek durumunda olduğunuz kişi ya da kişiler (partneriniz, patronunuz vb.) sizin enerji yitirmenize neden oluyorlarsa, bu yöntemi her gün yinelemeniz yerinde olur.
Sadece zararlı stresten korunmak için vücudunuzu tepeden tırnağa güzel bir gök kuşağına sarılmış olarak tasavvur edebilirsiniz. Bu g...ökkuşağı koruma sadece stresi sizden atmakla kalmayacak, aynı zamanda size enerji vereceği gibi, sizi çevrenizde daha sevilir bir kişi haline getirecektir.
Başka bir yöntem de, doğrudan doğruya ve sadece kendinizi tertemiz ve bembeyaz bir ışığın içinde tasavvur etmektir. Bu korumaya, "koruyucu aura" da denir. Bu koruma size yönelik olumsuz her şeyi yansıtarak uzaklaştıracaktır. Bu beyaz ışığı, bir bakıma "spiritüel bir zırhlı gibi olası olumsuz durumlara karşı kuşanabilirsiniz.
Elbette korunma, tedaviden daha iyi ve akıllıca bir tutumdur. Sağlıgmızla ilgili herhangi bir olumsuzluk sezinlerseniz, bu bir olasılık olsa bill' yukarıdaki yöntemlerden birini devreye sokrnakta tereddüt etmeyin. Unutmayın ki, eğer bedeninize iyi bakarsanız, o da size bakacaktır ve bunun yararlı sonuçları hemen auranıza da yansıyacaktır..

Kaynak: Bir İZ

Kelebeğin Rüyası - Fragman

http://youtu.be/Q4fMekvVqQ8

70 - 80 - 90' lı yıllarda mı büyüdün? nasıl oldu da hayatta kalmayıbaşardın? :)

 Fotoğraf: 70 - 80 - 90' lı yıllarda mı büyüdün?<br />nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın? :)</p><p>1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları,<br />ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.</p><p>2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.</p><p>3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi.<br />Ya da en azından kurşunlu, muhtelif ,<br />zehirli maddeler ile boyanmıştı.</p><p>4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin<br />ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde,<br />çocuk kilitleri yoktu...</p><p>5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.</p><p>6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan,<br />yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu...</p><p>7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı,<br />hava kararmadan önce eve dönmekti.</p><p>8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde<br />gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz ...</p><p>9.- Okul öğlen bitiyordu...<br />Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.</p><p>10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.</p><p>11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı<br />- çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak ...</p><p>12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk...<br />aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.</p><p>13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız,<br />99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU.</p><p>onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!</p><p>14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!</p><p>15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada!<br />Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu?<br />Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında<br />psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.</p><p>16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.</p><p>17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz ,<br />başarılarımız , görevlerimiz vardı.</p><p>...ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.</p><p>Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen<br />hayatta kalmayı başardık???</p><p>Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında<br />nasıl oldu da geliştirebildik???</p><p>Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat- bizler<br />çok güzel ve mutlu yaşadık!!</p><p>değil mi?</p><p>Bunları Biliyor Muydunuz?<br />Bize Katılın;

1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu. ...

2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.

3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif , zehirli maddeler ile boyanmıştı.

4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde, çocuk kilitleri yoktu...

5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.

6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan, yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu...

7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı, hava kararmadan önce eve dönmekti.

8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz ...

9.- Okul öğlen bitiyordu... Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.

10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi. 11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı - çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak ...

12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk... aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.

13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!

14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!

15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.

17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz , başarılarımız , görevlerimiz vardı. ...ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk. Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık??? Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik??? Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat- bizler çok güzel ve mutlu yaşadık!! değil mi?
Bunları Biliyor muydunuz?

Thai Usulü Fesleğenli Tavuk

Fotoğraf: Thai Usulü Fesleğenli Tavuk</p><p>MALZEMELER:</p><p>60 ml balık sosu</p><p>60 ml limon suyu</p><p>1 adet domates (küçük küçük doğranmış)</p><p>1 büyük demet fesleğen (ince doğranmış)</p><p>2 yemek kaşığı zeytinyağı</p><p>3 adet sarımsak(ince doğranmış)</p><p>4 adet taze soğan (ince doğranmış)</p><p>2 adet küçük kırmızı acı biber (tokumları ayıklanmış ve ince doğranmış)</p><p>4 adet tavuk göğsü (ince doğranmış)</p><p>250 gr yeşil fasulye (doğranmış)</p><p>HAZIRLANIŞI:</p><p>Balık sosu, limon suyu, domates, fesleğen ve 1 yemek kaşığı suyu bir kaseye koyup iyice karıştırın.</p><p>Wok tavasını ocağa alın ve ocağı yüksek ısıya getirip içine yağı ekleyin.</p><p>Sarımsak, taze soğan ve biberleri ekleyip 1 dakika kadar pişirin.</p><p>Tavukları tavaya ekleyin ve hafif kahverengileşinceye kadar pişirin.</p><p>Yeşil fasulyeleri ve balık soslu karışımı da tavaya ekleyin.</p><p>Ocağın ısını düşürün ve tavuklar ve yeşil fasulyeler iyice pişene kadar pişirmeye devam edin.</p><p>Sıcak olarak servis yapın.</p><p>Mutluluklarla tadına bakmanız dileğiyle…</p><p>Afiyet olsun!

 MALZEMELER: 60 ml balık sosu ... 60 ml limon suyu 1 adet domates (küçük küçük doğranmış) 1 büyük demet fesleğen (ince doğranmış) 2 yemek kaşığı zeytinyağı 3 adet sarımsak(ince doğranmış) 4 adet taze soğan (ince doğranmış) 2 adet küçük kırmızı acı biber (tokumları ayıklanmış ve ince doğranmış) 4 adet tavuk göğsü (ince doğranmış) 250 gr yeşil fasulye (doğranmış)
HAZIRLANIŞI: Balık sosu, limon suyu, domates, fesleğen ve 1 yemek kaşığı suyu bir kaseye koyup iyice karıştırın. Wok tavasını ocağa alın ve ocağı yüksek ısıya getirip içine yağı ekleyin. Sarımsak, taze soğan ve biberleri ekleyip 1 dakika kadar pişirin. Tavukları tavaya ekleyin ve hafif kahverengileşinceye kadar pişirin. Yeşil fasulyeleri ve balık soslu karışımı da tavaya ekleyin. Ocağın ısını düşürün ve tavuklar ve yeşil fasulyeler iyice pişene kadar pişirmeye devam edin. Sıcak olarak servis yapın. Mutluluklarla tadına bakmanız dileğiyle… Afiyet olsun!

Derya Ulucan

Afferim Oğlum!..

Hayattaki En Güzel Şey; Tüm Kusurlarımızı Bilmesine Rağmen Sizin Hala Muhteşem Olduğunuzu Düşünen Birisinin Olmasıdır...

Burçlara Göre Aşkın Halleri



Koç: Bir Koç'un kalbi sever aklı düşünür gözleri düşündüklerini anla tır ve dudakları bir öpücükle tüm o güzel düşüncelere hayat verir

Boğa: Sevdiği insandan haber alamayınca kafayı yer bir Boğa Aklına ne kadar kötü şey varsa bir bir gelir.

İkizler: Bir İkizlerin aşkı Mazeret kabul etmez! Özledim diyorsa "Geliyorum" dan başka bir şey söyleme.

Yengeç: .Bir Yengecin yanında geçip giden şeye zaman... denez.. En güzelinden Anı denir ve bir yengeçle yaşanan şeyler ömür boyu unutulmaz.

Aslan: Bir aslana “seni özledim” demek değil marifet… Marifet özlediğin bir Aslanın yanına gidip o özlemi bitirmek.

Başak: Bir Başağın kalbindeki boşluğu her insan dolduramaz öyle her istiyorum diyen bir başağın kalbinde yer almaz.

Terazi: Bir Terazi Kalbinin tüm kapılarını açmayı da bilir... olduğun yerin kıymetini bilmezsen kapının önüne koymayı da bilir.

Akrep: Bir Akrep'in dış görünüşü gizemli ve ulaşılmazdır. Bir Akrep'e yaklaşmak bu sebepten yürek ve özgüven ister.

Yay: Kalbine bir Yayın aşkı bulaşırsa başka bedenlerde başka kalp lerde o masum lekeyi çıkartamazsın..Yayın aşkı insanın kalbinin içine işler.

Oğlak: Tuhaf bir şeydir bir Oğlağı sevmek, İnsan onu sevdiği her an onu kaybetmekten korkar ,Ama bil; bir Oğlak kolay kolay kaybe dilmez.

Kova: Bir Kovanın kalbinde olmakla Cennette olamak aynı şey Bir Kovanın kalbinden atılmakla cehenneme gitmek aynı şey.

Balık:İnsanın kalbinde bir balık varken bir başkası onun yerini ala maz! Alsada ancak Benzer olur hiç bir zaman Balığın Aynısı olmaz.

Alıntı

Hadi Konuşsana Kızla Oğlum...

Bir Erkek Kuru Yemiş Tabağında İlk Önce; Kabak Çekirdeğini Yiyorsa- Sabırlı, Leblebileri Yiyorsa-Aceleci,Fıstıkları Yiyorsa-Tehlikelidir:)

Her şeyin yenisi, dostun ise eskisi makbüldür...

Kayınvaldeyle Tanışıcam... İyi Güzel De Ne Giyicem..



Son zamanlarda ayrılık, ihanet, hırs, kin, intikam gibi konulara çok daldık madalyonun diğer yüzünü ihmal ettik. Unutmayalım ki bu hayatta, aşk,sevgi,evlilik, çocuk, mutluluk, huzur gibi duygular da var. Sanırım zihnimiz hayatı ikilemlerle anladığı için böyle şeyler oluyor. Gündüzü geceyle, yazı kışla anladığımız gibi, sadakati ihanetle, aşkı sevgisizlikle anlayabiliyoruz.Boşanan kadar evlenen, ayrılan kadar barışan olduğunu unutuyoruz.

Geçenlerde evlenecek bir arkadaşımla yolda karşılaşınca birden bu durum kafama dank etti. Ayşegül'e ''Ne yapıyorsun'' dedim. ''Hiç ne olsun EVLENİYORUM,BEN EVLENİYORUM'' diye bağırmaya başladı. Biz sokağın ortasında sevinçle beraber dönmeye başladık. Mert'i çok sevdiğini bildiğimden onun adına çok mutlu oldum.'' Eeee Anette dedim, artık teraziyi mutluluktan yana çevirmenin zamanı gelmiş aha bu da işaretin'' dedim kendi kendime...Böyle olunca aklıma evlenmek üzere olan arkadaşlarım geldi ve onların kayınvalde'yle tanışma hikayelerini paylaşmak istedim...

Simla üç senelik bir ilişkiden sonra Mustafa'yla evlilik kararı aldıklarında havalara uçmuş ve ailece tanışacakları gece ne giyeceğinin derdine düşmüştü. Tamam Mustafa'nın annesiyle daha önce tanışmışlardı ama bu resmi bir yemek olacaktı. Ve o çok güzel olmak istiyordu. Boğaz'da bir balık restoranında yemek yenmesi kararlaştırılmıştı. Simla saçlarını at kuyruğu yapmaya ve yüzüne hafif bir makyaj yapmaya karar vermişti ama ahhh o ne giyilecek derdi yok muydu onu öldürüyordu.

Önce annesiyle,sonra kardeşiyle,sonra arkadaşlarıyla, sonra annesinin arkadaşlarıyla alışverişe çıkmıştı ama bir türlü istediği kıyafeti bulamıyordu. O çok dekolte,o basit,o spor,o çok kadınsı,o çok renkli,o çok düz, bunun altında ayakkabı bulamam derken çıldırmak üzereydi. Nihayet aradığı elbiseyi taaaa ilk girdiği dükkanda bulunca sinirinden gülmeye başladı. A dedi bunca zaman aradığım şey zaten gözümün önündeymiş.Kıyafet alındı herkesin onayına sunuldu ve jürinin kabuluyla yemekte kıyafetin giyilmesine karar verildi.Ve o malum gün berberlere gidildi, bin bir özenle seçilmiş kıyafet giyildi, süslenildi, püslenildi ve aileler resmi olarak tanıştı. Ne diyelim onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

Ama Simla'nın o günlerce ne giyeceğim diye delirmesini herhalde hiç unutamayacağım. Aslında bu Simla'ya ögzü bir durum değil, hepimiz böyle özel günlerde, günün anlamını bir tarafa bırakıp giyimimize, saçımıza, başımıza odaklanmakta bir numarayız.Olayın ciddiyetinden kaçtığımızdan mıdır nedir bilemiyorum kıyafete bağlanmış gidiyoruz Belkide bu adamla hayat nasıl olur,aynı dünya görüşüne sahip miyiz, beni ileri götürür mü ,onu hep sever miyim,ona hep güvenir miyim, kayınvaldem beni hep el üstünde tutacak mı,onu saygıda nasıl kusur etmem gibi düşüncelere takılsak korkup olayı bozacağız. Yalan mı? Biz de ne yapıyoruz bari kıyafete takalım da gerisi gelir. Gerçekten bazen hayatta insanın gözünü kapatıp karar vermesi gerekiyor ,evlilikte bu kararların başında geliyor. ''Ya hırro ya merro'' dedikleri, yani ''ne olacaksa olsun düsturu'...

Tabi ben bu kadar yazdım,yazdım ama sizin aklınızın nereye takıldığını biliyorum...Ya şu Simla ne giydiki acaba...Hadi Anette laf salatasını bırakta Simla'nın ne giydiğini anlatta bizim de fikrimiz olsun...Yaln mı arkadaşlar Yalan mı ?Peki tamam anlatıyorum...Kısa kollu siyah bir elbise ama hepten siyah değil, göğüs dekoltesinden aşağısı siyah, üstü beyaz ve işli. Taopuklu ayakkabı ve küçük bir çantaylada işi tamamladı Simla. Bana göre biraz fazla şık olmuştu ama sonuçta bu onun günü onun kararı. Öyle değil mi arkadaşlar...

Eee paylaşın bakalım siz böyle bir günde ne giyerdiniz...

Sağlıcakla,

Bu Hayatta HerŞeyin Başı Denge...Denge...Denge...

Fotoğraf: Balance and peace -

Aşkta,sevgide, üzüntüde,acıda,mutlulukta her daim dengede olmayı bilmeli...Aşırı uçlar her zaman felaketi getirir....

SEvgiyle kalın...

Dengede kalın...

Anette

SU YERİNE ZEHİR İÇİYORUZ !...

Fotoğraf: * SU  YERİNE  ZEHİR  İÇİYORUZ !...</p><p>Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi, ' ambalajlı su 'larla ilgili hazırladığı raporunu yayımladı.</p><p>- 107 su markası standart dışı bulundu. </p><p>Kanserojen madde parametresine uymadığı belirlenen 83 markadan birinde, izin verilenin 100 kat üzerinde kanserojen maddeye rastlandı. </p><p>Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi, 'ambalajlı su'larla ilgili hazırladığı raporunu yayımladı. Rapora göre 107 su markası standart dışı bulundu.Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi tarafından hazırlanan ''Ambalajlı Su Raporu''na göre; 107 su markası, ulusal ya da uluslararası standartlardan bir veya birkaçına uygun değil. </p><p>Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, yaptığı yazılı açıklamada, ''Ambalajlı Su Raporu''nun hazırlıklarına bir yıl önce başladıklarını, önce tüm markaları analiz etmek için Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi ile görüşmeler yaptıklarını ancak analizler için yüklü bir maliyet çıktığını belirtti. İnternet taraması yaptıklarında firmaların önemli bir bölümünün kurumsal sitesinin olmadığını gördüklerini aktaran Özer, sitesi olanların çoğunun ise analiz verilerini sitelerinde paylaşmadığını, firmalardan ruhsatı haiz son analiz verilerini paylaşmasını istediklerini ancak birçoğunun verilerini paylaşmayı reddettiğini bildirdi.</p><p> ''Ambalajlı Su Raporu''nun hazırlıklarını sürdürdükleri sırada bir televizyon programında, bazı marka sularda ciddi oranlarda kirlilik olduğunun dile getirildiğini anlatan Özer, bu önemli çalışmada sulardaki kimyasal ve radyoaktif kirliliğin değil, sadece biyolojik kirliliğin ele alındığına işaret etti. </p><p>-SAĞLIK BAKANLIĞI'NA SUÇLAMA</p><p>Bu yayın sonrasında Sağlık Bakanlığı'nın bazı markalarda kirlilik olduğu iddiasıyla sektörün yarıya yakınını teşhir ettiğini belirten Özer, bakanlığın daha sonra markaların numunelerinin yönetmeliğe uygun bulunduğu ve üretim izni verildiği yönündeki açıklamayla kendini tekzip ettiğini savundu. </p><p>Özer, bu süreçteki teşhirlerin yeterli bir çalışmanın sonucundan ziyade, kamuoyunu ve medyayı tatmine yönelik bir girişim olduğunu ileri sürerek, Sağlık Bakanlığı'nın süreci yönetemediğini savundu. </p><p>107 SU STANDART DIŞI Kemal Özer, ellerindeki mevcut verilere göre, su markalarının çoğunluğunun ulusal ya da uluslararası standartlara uymadığını ileri sürerek, rapora ilişkin şu bilgileri verdi:</p><p>''Tespit ettiğimiz bulgulara göre tam 107 su markası, bırakınız ideal değerleri ulusal ya da uluslararası standartlardan bir veya birkaçına bile uygun değildir. </p><p>İncelediğimiz su markalarında yaklaşık olarak 30 çeşit kimyasal kirleticiye rastlanmıştır.<br />'Akrilamid' konusunda, toplam 58 su markası Amerika Çevre Ajansı (EPA) standartlarına uygun çıkmazken, </p><p>bir tanesi ilgili parametrede Yönetmelik, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine de uymuyor.</p><p> Benzo(a)piren konusunda ise 2 su markası Yönetmelik ve Avrupa Birliği standartlarına uygun değilken biri EPA standartlarına da uymamaktadır. </p><p>Bir su markası TSE, Yönetmelik, AB ve EPA'nın 'civa' kriterlerine uygun değil. 8 su markasının 'amonyum' değerleri, TSE'nin değerlerinden bile yüksek. </p><p>İki su markasının 'kadmiyum' değerleri, hem Yönetmelik hem de Dünya Sağlık Örgütü'nün standartlarına uymazken, 6 su markası EPA'nın 'nitrat' sınırlarının çok üstünde. </p><p>Yine 2 su markası TS-266'nın 'nitrat' değerlerini aşmaktalar.'' 100 KAT KANSEROJEN MADDE Özer, yaptıkları araştırmada 31 su markasının TSE ve Yönetmeliğin ''nitrit'' sınırlarını aştığını belirtti. </p><p>Kanserojen ''epikloridin'' parametresine bakıldığında 83 su markasının EPA'nın öngördüğü değerlere uygun olmadığını, bunlardan birinin izin verilen sınırın tam 100 katı değeriyle yönetmeliğe, AB ve Dünya Sağlık Örgütü'nün kriterlerine de uymadığını aktaran Özer, </p><p>''Tetrakloretan'' ve ''trikloretan'' maddeleri konusunda 16 su markasının da EPA'ya göre standart dışı olduğunu vurguladı.</p><p> Yine EPA'nın belirlediği su standartlarına uymayan 18 su markasının ''toplam trihalometanlar'' parametresinde sınırların dışında olduğunu kaydeden Özer, ayrıca 18 su markasının Dünya Sağlık Örgütü'nün kanserojen ''vinil klorür'' sınırlarını aştığını, bunlardan birinin söz konusu kategoride dünyadaki hiçbir standarda uygun olmadığını kaydetti.</p><p>Özer, 31 su markasının Sağlık Bakanlığı'na ait yönetmeliğin ''pestisitler'' konusundaki hükümlerine aykırı olarak pazarlandığını belirterek, şu ifadeleri kullandı: ''Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar parametresinde bir su markası TSE, yönetmelik ve AB standartlarına uygun değildir. </p><p>Bir su markası TSE'nin 'florür', 10 su markası 'klorür', 8 su markası 'sülfat', 4 su markası 'bakır', 4 su markası 'demir', 10 su markası 'mangan' standardının dışındadır. </p><p>Bir su markası yönetmelik ve AB sınır değerlerine de uymamaktadır. Üstelik bu su markasında izin verilen sınırın 50 katı demir bulunmaktadır. </p><p>Genel olarak bakıldığında 59 su markası, Sağlık Bakanlığı 'İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik' hükümlerine uygun olmayıp, kimyasal terkipleri izin verilen sınırları aşmaktadır. </p><p>Buna rağmen Sağlık Bakanlığı bu suların pazarlanmasına göz yummaktadır. Ayrıca verilerine ulaşılabilen 60 su markası TS-266'ya, 8 su markası AB EC/98/83'e, 90 su markası EPA'ya ve 21 su markası ise Dünya Sağlık Örgütü içme suyu standartlarına uygun değildir. </p><p>Öte yandan incelediğimiz 3 su markası ise dünyadaki hiçbir standarda uymamaktadır.'' </p><p>SON SÖZ : ÜLKEMİZDE   TESADÜFEN YAŞIYORUZ ...SUYU BOL OLAN BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ ama  SUYU İÇEBİLMEK İÇİN  SATIN ALMAK  ZORUNDAYIZ ! </p><p>DEVLET VATANDAŞLARINA  TEMİZ  SU VERMEKLE MÜKELLEFTİR !</p><p>Devamı : http://yarenturkhaber.com/su-yerine-zehir-iciyoruz-273586.html</p><p>                              *********************</p><p>* BUNLARDA İÇİLEBİLİR  SU MARKALARI !...</p><p>Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin açıkladığı su raporunda 105 marka ve firma sınıfta kalırken, sınırı sadece 10 su markası geçebildi. Bu 10 marka içinde de ilk sırayı Buzdağı firması aldı. </p><p> ROTAHABER - Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin hazırlıklarını yaklaşık 1 yıl sürdürdüğü ‘Ambalajlı Sular Raporu oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Raporda toplam 115 su markasından 105'i sınıfta kalırken, 10 firma ise tehlike sınırının üstünde kaldı.</p><p>Sağlık Bakanlığı’nca yapılan resmi analiz sonuçlarını göre  Türkiye’de yüksek fiyatla satılan tanınmış markaların neredeyse tamamı kimyasal, biyolojik ve radyoaktif kirlilik açısından güvenle içilebilir olmaktan çok uzak. Toplam 105 firmanın tehlike sınırının altında kaldığı analiz sonucunda 10 firma da içilebilir sular arasına girdi.</p><p>Tehlike sınırını aşan ve suyu içilebilir firmalar arasında ilk sırayı Buzdağı firması alırken, 2. sırada Tekir, 3. sırada ise Kalabak marka sular yer aldı.</p><p>İŞTE SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN YAPTIĞI ANALİZ SONRASINDA TEHLİKE SINIRININ ÜSTÜNDE KALAN SUYU İÇİLEBİLİR MARKALAR</p><p>http://www.muhalifbakis.com/haber/guncel-haberler/bunlar-da-icilebilir-su-markalari-/929.html

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi, ' ambalajlı su 'larla ilgili hazırladığı raporunu yayımladı.

- 107 su markası standart dışı bulundu.

... Kanserojen madde parametresine uymadığı belirlenen 83 markadan birinde, izin verilenin 100 kat üzerinde kanserojen maddeye rastlandı.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi, 'ambalajlı su'larla ilgili hazırladığı raporunu yayımladı. Rapora göre 107 su markası standart dışı bulundu.Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi tarafından hazırlanan ''Ambalajlı Su Raporu''na göre; 107 su markası, ulusal ya da uluslararası standartlardan bir veya birkaçına uygun değil.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, yaptığı yazılı açıklamada, ''Ambalajlı Su Raporu''nun hazırlıklarına bir yıl önce başladıklarını, önce tüm markaları analiz etmek için Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi ile görüşmeler yaptıklarını ancak analizler için yüklü bir maliyet çıktığını belirtti. İnternet taraması yaptıklarında firmaların önemli bir bölümünün kurumsal sitesinin olmadığını gördüklerini aktaran Özer, sitesi olanların çoğunun ise analiz verilerini sitelerinde paylaşmadığını, firmalardan ruhsatı haiz son analiz verilerini paylaşmasını istediklerini ancak birçoğunun verilerini paylaşmayı reddettiğini bildirdi.

''Ambalajlı Su Raporu''nun hazırlıklarını sürdürdükleri sırada bir televizyon programında, bazı marka sularda ciddi oranlarda kirlilik olduğunun dile getirildiğini anlatan Özer, bu önemli çalışmada sulardaki kimyasal ve radyoaktif kirliliğin değil, sadece biyolojik kirliliğin ele alındığına işaret etti.

-SAĞLIK BAKANLIĞI'NA SUÇLAMA

Bu yayın sonrasında Sağlık Bakanlığı'nın bazı markalarda kirlilik olduğu iddiasıyla sektörün yarıya yakınını teşhir ettiğini belirten Özer, bakanlığın daha sonra markaların numunelerinin yönetmeliğe uygun bulunduğu ve üretim izni verildiği yönündeki açıklamayla kendini tekzip ettiğini savundu.

Özer, bu süreçteki teşhirlerin yeterli bir çalışmanın sonucundan ziyade, kamuoyunu ve medyayı tatmine yönelik bir girişim olduğunu ileri sürerek, Sağlık Bakanlığı'nın süreci yönetemediğini savundu.

107 SU STANDART DIŞI Kemal Özer, ellerindeki mevcut verilere göre, su markalarının çoğunluğunun ulusal ya da uluslararası standartlara uymadığını ileri sürerek, rapora ilişkin şu bilgileri verdi:

''Tespit ettiğimiz bulgulara göre tam 107 su markası, bırakınız ideal değerleri ulusal ya da uluslararası standartlardan bir veya birkaçına bile uygun değildir.

İncelediğimiz su markalarında yaklaşık olarak 30 çeşit kimyasal kirleticiye rastlanmıştır.
'Akrilamid' konusunda, toplam 58 su markası Amerika Çevre Ajansı (EPA) standartlarına uygun çıkmazken,

bir tanesi ilgili parametrede Yönetmelik, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine de uymuyor.

Benzo(a)piren konusunda ise 2 su markası Yönetmelik ve Avrupa Birliği standartlarına uygun değilken biri EPA standartlarına da uymamaktadır.

Bir su markası TSE, Yönetmelik, AB ve EPA'nın 'civa' kriterlerine uygun değil. 8 su markasının 'amonyum' değerleri, TSE'nin değerlerinden bile yüksek.

İki su markasının 'kadmiyum' değerleri, hem Yönetmelik hem de Dünya Sağlık Örgütü'nün standartlarına uymazken, 6 su markası EPA'nın 'nitrat' sınırlarının çok üstünde.

Yine 2 su markası TS-266'nın 'nitrat' değerlerini aşmaktalar.'' 100 KAT KANSEROJEN MADDE Özer, yaptıkları araştırmada 31 su markasının TSE ve Yönetmeliğin ''nitrit'' sınırlarını aştığını belirtti.

Kanserojen ''epikloridin'' parametresine bakıldığında 83 su markasının EPA'nın öngördüğü değerlere uygun olmadığını, bunlardan birinin izin verilen sınırın tam 100 katı değeriyle yönetmeliğe, AB ve Dünya Sağlık Örgütü'nün kriterlerine de uymadığını aktaran Özer,

''Tetrakloretan'' ve ''trikloretan'' maddeleri konusunda 16 su markasının da EPA'ya göre standart dışı olduğunu vurguladı.

Yine EPA'nın belirlediği su standartlarına uymayan 18 su markasının ''toplam trihalometanlar'' parametresinde sınırların dışında olduğunu kaydeden Özer, ayrıca 18 su markasının Dünya Sağlık Örgütü'nün kanserojen ''vinil klorür'' sınırlarını aştığını, bunlardan birinin söz konusu kategoride dünyadaki hiçbir standarda uygun olmadığını kaydetti.

Özer, 31 su markasının Sağlık Bakanlığı'na ait yönetmeliğin ''pestisitler'' konusundaki hükümlerine aykırı olarak pazarlandığını belirterek, şu ifadeleri kullandı: ''Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar parametresinde bir su markası TSE, yönetmelik ve AB standartlarına uygun değildir.

Bir su markası TSE'nin 'florür', 10 su markası 'klorür', 8 su markası 'sülfat', 4 su markası 'bakır', 4 su markası 'demir', 10 su markası 'mangan' standardının dışındadır.

Bir su markası yönetmelik ve AB sınır değerlerine de uymamaktadır. Üstelik bu su markasında izin verilen sınırın 50 katı demir bulunmaktadır.

Genel olarak bakıldığında 59 su markası, Sağlık Bakanlığı 'İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik' hükümlerine uygun olmayıp, kimyasal terkipleri izin verilen sınırları aşmaktadır.

Buna rağmen Sağlık Bakanlığı bu suların pazarlanmasına göz yummaktadır. Ayrıca verilerine ulaşılabilen 60 su markası TS-266'ya, 8 su markası AB EC/98/83'e, 90 su markası EPA'ya ve 21 su markası ise Dünya Sağlık Örgütü içme suyu standartlarına uygun değildir.

Öte yandan incelediğimiz 3 su markası ise dünyadaki hiçbir standarda uymamaktadır.''

SON SÖZ : ÜLKEMİZDE   TESADÜFEN YAŞIYORUZ ...SUYU BOL OLAN BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ ama  SUYU İÇEBİLMEK İÇİN  SATIN ALMAK  ZORUNDAYIZ !

DEVLET VATANDAŞLARINA  TEMİZ  SU VERMEKLE MÜKELLEFTİR !

alıntı

*********************

* BUNLARDA İÇİLEBİLİR  SU MARKALARI !...

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin açıkladığı su raporunda 105 marka ve firma sınıfta kalırken, sınırı sadece 10 su markası geçebildi. Bu 10 marka içinde de ilk sırayı Buzdağı firması aldı.

ROTAHABER - Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin hazırlıklarını yaklaşık 1 yıl sürdürdüğü ‘Ambalajlı Sular Raporu oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Raporda toplam 115 su markasından 105'i sınıfta kalırken, 10 firma ise tehlike sınırının üstünde kaldı.

Sağlık Bakanlığı’nca yapılan resmi analiz sonuçlarını göre  Türkiye’de yüksek fiyatla satılan tanınmış markaların neredeyse tamamı kimyasal, biyolojik ve radyoaktif kirlilik açısından güvenle içilebilir olmaktan çok uzak. Toplam 105 firmanın tehlike sınırının altında kaldığı analiz sonucunda 10 firma da içilebilir sular arasına girdi.

Tehlike sınırını aşan ve suyu içilebilir firmalar arasında ilk sırayı Buzdağı firması alırken, 2. sırada Tekir, 3. sırada ise Kalabak marka sular yer aldı.

İŞTE SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN YAPTIĞI ANALİZ SONRASINDA TEHLİKE SINIRININ ÜSTÜNDE KALAN SUYU İÇİLEBİLİR MARKALAR

kaynak:muhalif bakış

KAYBEDİLEN EŞYAYI BULAN AKILLI GÖZLÜK

Fotoğraf: KAYBEDİLEN EŞYAYI BULAN AKILLI GÖZLÜK</p><br /><br /><p>Japon bilim adamları kaybedilen eşyayı bulmayı sorun olmaktan çıkartan akıllı bir gözlük üretti. </p><br /><br /><p>Gördüğü nesneyi tanıyan ve bilgisayar sistemiyle bu bilgiyi kullanıcısına aktaran akıllı gözlükle aranılan eşyayı bulmak için gözlüğü takıp etrafa bakmak yeterli olacak.</p><br /><br /><p>Sık sık eşyasını kaybedenler için bir kurtarıcı görevi gören gözlük, bulunduğu mekandaki tüm nesneleri algılayabiliyor.</p><br /><br /><p>Tokyo Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden Prof. Tatsuya Harada, icadın sıradışı bir işlem yeteneğine sahip olduğunu vurguluyor.</p><br /><br /><p>Gözlük hafızasına kayıtlı olmasa bile bir nesneyi karşılaştırma yöntemiyle tanımlayabiliyor.</p><br /><br /><p>Sistemin duyarlılığı renklere bağlantılı ve bu nedenle değişen doğal ışık nesnelerin tanınabilirliğini olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyebiliyor.</p><br /><br /><p>İcat üstündeki çalışmalar sürüyor. Şimdiki hedef akıllı gözlüğü doğrudan internetle bağdaştırmak.

Japon bilim adamları kaybedilen eşyayı bulmayı sorun olmaktan çıkartan akıllı bir gözlük üretti.
Gördüğü nesneyi tanıyan ve bilgisayar sistemiyle bu bilgiyi kullanıcısına aktaran akıll...ı gözlükle aranılan eşyayı bulmak için gözlüğü takıp etrafa bakmak yeterli olacak.
Sık sık eşyasını kaybedenler için bir kurtarıcı görevi gören gözlük, bulunduğu mekandaki tüm nesneleri algılayabiliyor.
Tokyo Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden Prof. Tatsuya Harada, icadın sıradışı bir işlem yeteneğine sahip olduğunu vurguluyor.
Gözlük hafızasına kayıtlı olmasa bile bir nesneyi karşılaştırma yöntemiyle tanımlayabiliyor.
Sistemin duyarlılığı renklere bağlantılı ve bu nedenle değişen doğal ışık nesnelerin tanınabilirliğini olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyebiliyor.
İcat üstündeki çalışmalar sürüyor. Şimdiki hedef akıllı gözlüğü doğrudan internetle bağdaştırmak.

3 kuşaktan, 3 başka hayattan 3 insan tanıdım bugün...



bugün sokağa çıktım ve 3 kişiyle tanıştım


ilki, kerem 3.5 yaşında. tüm arabaları önlerindeki metal amblemlerden tanıyor, ama yanından geçtiği ağaçların birinin bile ne ağacını olduğunu bilmiyor...bugün benimle yaptığı kısa yürüyüşte çam ağacını öğrendi, yarın da parkta meşe ağacıyla tanışacak :)


diğeri mustafa, 32 yaşında, ağrı'lı inşaat işçisi, 10 kardeşi var. karşımdaki okulun inşaatında çalış...ıyormuş. yaşadığım binanın altındaki bakkal teyzenin dükkanında üçümüz birlikte kahve içerken başlık parasının, kadın cinayetlerinin neden bitmediğini/bitmeyeceğini anlattı bize.


sonuncusu, 75 yaşındaki aynur teyze; mustafa dükkandan giderken gördüm onu. sokakta burnunu çeke çeke, sessiz sessiz ağlayarak yürüyordu. yanına gidip mustafa'dan boşalan sandalyeye onu davet ettim. rahmetli olan annesini özlemiş. bakkal teyzenin ikram ettiği kahve eşliğinde bize, annesine olan özlemini, yalnızlık korkusunu anlattı.


3 kuşaktan, 3 başka hayattan 3 insan tanıdım bugün...


Buket Topakoğlu

Kader Deyip Geçme...Bak Ne Diyor Sırrın Sahibi; Biz Her İnsanın Kaderini Kendi Çabasına Bağlı Kıldık...

Bir kapı kaç kez çarpar ? Ne kadar sert kapattığına bakar.Bir günün içide ne kadar iyi var ? Ne kadar iyi yaşadığına bakar.

Fotoğraf: Bir kapı kaç kez çarpar ? Ne kadar sert kapattığına bakar.<br />Bir ekmekte kaç dilim var ? Ne kadar ince kestiğine bakar.<br />Bir günün içide ne kadar iyi var ? Ne kadar iyi yaşadığına bakar.<br />Bir dostun içinde ne kadar iyilik var ? Ne kadar verdiğine bakar.</p><p>  ~Shel Silverstein~

Bir kapı kaç kez çarpar ? Ne kadar sert kapattığına bakar.
Bir ekmekte kaç dilim var ? Ne kadar ince kestiğine bakar.
Bir günün içide ne kadar iyi var ? Ne kadar iyi yaşadığına bakar.
Bir dostun içinde ne kadar iyilik var ? Ne kadar verdiğine bakar.

~Shel Silverstein

Her Şey Kötü Gittiğinde Ne Yapmalı? Tabi Ki Sevdiğimizden Bir Öpücük Almalı...

Fotoğraf: Snoopy can make any week a little better. :)