17 Ağustos 2011

Gezgin Gözüyle Hindistan ve Yakın Asya...

GGH Kapak Etudu 2 (1)

46 kişi birleştik  Timür Özkan'ın editörlüğünde 15 ülkeyi anlatan  bir kitap çıkarmaya karar verdik... Kitabın kapağı ekte, kendisi çok yakında tüm kitapçılarda... Ben de naçizane Srilanka gezimin anılarını paylaştım... Sakın kaçırmayın... Sevgi... Saygı...

Tam gün doğarken uyandırıcam seni...

Halbuki bu suskunluk ilerde dönüşecek büyük bir savaşın ilk çığlığıdır...

ilişkilede ilk kırıkta hemen tamir etmeliyiz...

ilişkilerde bazen kaybetme korkusundan, bazen çekingenliğimizden, bazen aman büyütmeyeyim ne olacak ki dememizden dolayı canımız sıkıldığı ilk anda susarız... Halbuki bu suskunluk ilerde dönüşecek büyük bir savaşın ilk çığlığıdır... Siz siz olun daha ilk kırıkta meseleyi halletmeye bakın... Yoksa ne o güzellik kalır... Ne de tatlı anılar...

Hatta bazı şehirlerde bunu prensip haline getirmiş yöneticiler bile var... Hatta bu yönteme kırık cam teorisi bile deniyormuş... Bence denemeye değer... Sizce?

 

Olumsuzluklarla mücadeleyi nasıl başardınız?” sorusuna New York Valisi Guiliani’nin cevabı:














“Yıkık  bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar.

Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”

Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.






Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.



Polis bu kararlılığıyla “Küçük müçük, bizim için hiç fark etmez; bu sokağın, metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz. ” demiş.’Kırık Cam Teorisi’

ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969′da yaptığı bir deneyden ilham alarak geliştirilmişti.



Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Oldsmobile bıraktı.


Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izledi. Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı.


Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.



Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi ‘sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu.
Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti.



“Demek ki” diyordu Zimbardo, “ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.



Anlaşılıyor, herhalde… İşe ilk kırılan camdan başlamak lazım. İlk kırılan cam bağımsızlık…



ve geciken adaletin adam sendeciliği oluyor.



İleti için Mehmet Tandoruğa Teşekkürlerimle...
















Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

Kumdan bir kale düşünün. Çevresine güzel su kanalları yapmış, hendekler kazmışsı...nız.

Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi, dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.

Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.

Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!..

O kadar odaklanmışsınız ki “onarmaya”, bu yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını göremiyorsunuz.

Oysa bir dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edilebileceğini göreceksiniz. Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz.

Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor.

Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

Hayatınızdaki bazı kumdan kaleler, denize karışmayı çoktan hak etmedi mi?

Duş alırken bone tak abla.

Acı çekmemek için, aşkı reddetmek gerekiyordu. ..



Acı çekmemek için, aşkı reddetmek gerekiyordu.
Bu da hayattaki kötülükleri görmemek için kendi gözlerini çıkarmak gibi bir şeydi.
Paulo Coelho

Kaybedecek neyin var? Hiçbir şey. ..

 

Yaşlı bir Zen rahibi hakkında bir hikaye duydum:

Ölüm döşeğindeymiş. Son günü gel...miş ve o akşam artık öleceğini ilan etmiş. O yüzden müritleri, havarileri ve arkadaşları gelmeye başlamış. Onu seven çok insan varmış ve hepsi gelmek istiyormuş. Çok uzaklarda olanlar bile gelmiş.

En eski müritlerinden biri ustasının ölmek üzere olduğunu duyunca hemen pazara koşmuş. Biri sormuş: “Usta kulübesinde ölüyor, sen neden pazara gidiyorsun?” Eski mürit yanıtlamış: “Ustamın özel bir çeşit pastayı çok sevdiğini biliyorum. Gidip ona o pastadan alacağım.” Pastayı bulmak hiç kolay olmamış ama akşam üstü bir şekilde bulmuş ve elinde pastayla kulübeye koşmuş.

Kulübede herkes endişeliymiş. Sanki Usta birini bekliyor gibiymiş.

Gözlerini açıp etrafı taradıktan sonra tekrar kapatıyormuş. Mürit, kulübeye gelince hemen sormuş: “Tamam, sonunda geldin. Pasta nerede?” Mürit pastayı çıkartmış. Usta pastayı sorduğu için de çok mutlu olmuş.

Ölmek üzere olan Usta pastayı eline almış… ancak eli titremiyormuş. Çok yaşlı olmasına rağmen elleri titremiyormuş. O yüzden biri sormuş: “Bu kadar yaşlısın ve ölmek üzeresin. Yakında son nefesini vereceksin ama ellerin bile titremiyor.”

Usta yanıtlamış: “Ben asla titremem çünkü korkum yok. Bedenim yaşlanmış olabilir ama ben hâlâ gencim ve bedenim geride kaldıktan sonra bile genç olarak kalacağım.”

Sonra pastadan bir lokma alıp çiğnemeye başlamış. O sırada biri sormuş: “Son sözün ne olacak, Usta? Yakında aramızdan ayrılacaksın. Neyi hatırlamamızı istersin?”

Usta gülümsemiş: “Ah, bu pasta çok lezzetli.”

'Şu anda, burada yaşayan adam budur: Bu pasta çok lezzetli. Ölüm bile önemsiz. Bir sonraki an anlamsız. Bu anda, bu pasta çok lezzetli. Eğer bu anın içinde olabiliyorsan, şimdiyi bu an içinde her şeyiyle yaşayabiliyorsan ancak o zaman korkularından kurtulabilirsin..Korkularını geride bırakmanın zamanı geldi...


Deneyerek kaybedecek neyin var? Hiçbir şey.