1 Eylül 2011

Biraz Müzik...





Dünya Barış Gününüz Kutlu Olsun...

[slideshow]

ELİMDE OLSA...

Elimde olsa çocuk olurdum.
Her şeyi yeniden yaşamak için.

Elimde olsa bir kuş olurdum.
Bütün dünyayı dolaşmak için.

Elimde olsa doktor olurdum.
Tüm hastaları iyi etmek için.

Elimde olsa öğretmen olurdum.
insanlara bilgi aşılamak için.

Elimde olsa çiçek olurdum.
Etrafa güzel kokular saçmak için.

Elimde olsa yağmur olurdum.
çatlamış toprakları sulamak için.

Elimde olsasıcak çorba olurdum.
Aç mideleri doyurmak için.

Elimde olsa soğuk su olurdum.
Kuru dudakları ıslatmak için.

Elimde olsa ressam olurdum.
Dünyayı rengarenk boyamak için.

Elimde olsa sevgi olurdum.
Dünyayı mutlu yaşatmak için.

Elimde olsa orman olurdum.
Dünyayı ağaçla donatmak için.

Elimde olsa silahları yok ederdim.
Dünyaya barışı getirmek için.

Zübeyde GÜLŞAHİN'e Teşekkürler...

Zorlar Ve Kolaylar...

“Yıkmak, herkesin işi olabilir;
yapmak yalnız gücü ve aklı olanların işidir.”Hayatta zor işler, kolay işler var,
Bunları ayıran insan olmak zor.Bilgiçlik taslamak, konuşmak kolay,
Az ve öz konuşup susan olmak zor.

Akıl vermek kolay, iş bozmak kolay,
Bozuğu onaran insan olmak zor.

Niyet etmek kolay, başlamak kolay,
Bir işi bitiren insan olmak zor.

Almak kolay, benlik, bencillik kolay,
Alan insan değil, veren olmak zor.

Merak kolay, olay seyretmek kolay,
Bakan insan değil, gören olmak zor.

Kazanç kolay, servet, zenginlik kolay,
Vicdanlı, namuslu patron olmak zor.

Açları kandırmak, azdırmak kolay,
Açları doyuran insan olmak zor.

Yemin etmek kolay, söz vermek kolay,
Verdiği sözünde duran olmak zor.

Seçilmek, yükselmek, baş olmak kolay,
Sahtekar baskıyı kıran olmak zor.

Hile, yalan, riya, kalleşlik kolay,
Doğru olmak, içten insan olmak zor.

Kan akıtmak kolay, acıtmak kolay,
Acıyan yarayı saran olmak zor.

Nefse uymak kolay, hırslanmak kolay,
Nefsini, hırsını yenen olmak zor.

Yuva kurmak, evlenmek kolay,
Yuvada huzura eren olmak zor .

Yaşam kolay, doğmak, yaşlanmak kolay,
İnsanca yaşlanmak, insan olmak zor.

Büyük Usta'dan...

"İnsanlar vardır; derin bir okyanus.
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

CAN YÜCEL

Ustalardan Seçmeler...

"Güzelliği bulmak için tüm dünyayı dolaşsak da; Onu içimizde taşımıyorsak asla bulamayız."

Ralph Waldo Emerson

"Kendi kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmeğe çalışmakta şansının ne kadar az olduğunu anlarsın."

Voltaire

Evlilik…

Melih Cevdet’e sormuşlar “Evlilik nedir” diye.
Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabii o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna “evlenmek” denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik “katlanmaktır” demiş.


1- Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz.
“Ya arabası yenidir ya da karısı!..”

2- Bir genç babasına sorar; “Baba evlenmek kaça mal olur?”
Baba cevap verir: “Bilmiyorum oğlum, ben hala ödüyorum.”

3- Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer. İstediğin yemeği sipariş edersin, sonra yanındakinin istediği yemeği görüp“Keşke onu isteseydim” dersin.

4- Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler, ikinci yılında kadın konuşur adam dinler, üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.

5- Bir davette bir kadın arkadaşına sorar; “Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun?” Diğer hanım cevap verir;
“Evet yanlış adamla evliyim de ondan.”

Aşk Elbisesi...

Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş ses yok. Ula ha punlarin sesi soluğu çikmiy, pen pugün bi dolanacağum demiş; yeni evlilerin kapısını çalmış… Kızı kapıyı açmış ki ne görsün kadın, kızı çırılçıplak:
-“Uyyyy ha pu nedur uşağum? Ayuptur da!”

Kızı: “Aaaa ne kadar geri kafalısın anne, bu aşk elbisesi…”

Kadın töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor:
-“Ooo anne hoş geldin?”

Kadın yüzünü gözünü nereye kaçıracağını bilmiyor, çünkü damat da anadan üryan.
-“Pu ne rezulluk diyecek olmuş,”

Damat hemen: “Aaaa ne kadar geri kafalısın anne bu aşk elbisesi” demiş.

Çaresiz Fadime bir koşuda almış soluğu evde. Almış Fadime’yi bir düşünce. Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalı mıyım? Sonra yatmış aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, Fadime, bakmış ki camdan Temel, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı.

Fadime’yi bu halde gören Temel’in gözler yerinden fırlamış:
-“Ula ne dur bu, gafayi mi yedun da?”
-“Hıh” demiş Fadime Temele, “Ne gadar geri gafalusun, ha bu aşk elbisesidur da.”

Temel şaşkın cevaplamış:
-“Ula ütüleseydun bari..”

Üç Filtre Testi...

Eski Yunan’da, Sokrat bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı… Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki,
-“Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
-“Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrat.
-“Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.”
-“Buna üçlü filtre testi” deniyor.
-“Üçlü filtre?”
-“Doğru” diye devam etti Sokrat.
-“Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Bu ona 3 filtre testi dememin sebebi.”

Birinci filtre;
-“Gerçek filtresi.”
-“Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?”
-“Hayır” dedi adam.
-“Aslında bunu sadece duydum ve”
-“Tamam” dedi Sokrat;

-“Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.

Şimdi ikinci filtreyi deneyelim”
-“İyilik filtresini.”
-“Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”
-“Hayır, tam tersi.”
-“Öyleyse” diye devam etti Sokrat. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.

Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.”
-“İşe yararlılık filtresi.”
-“Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”
-“Hayır, gerçekten değil.”
-“İyi” diye tamamladı Sokrat.
-“Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”

Günün Fotosu...

Biraz da gülelim...

Hayat der ki…

Hayat der ki; sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır çünkü.

Hayat der ki; dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir.

Hayat der ki; başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.

Hayat der ki; daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif ya da negatif enerji veren biri
olduğunu anlayacaksın.

Hayat der ki; yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.

Hayat der ki; bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.

Hayat der ki; hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.

Hayat der ki; insanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl ya da bildiğini oku.

Hayat der ki; hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.

Hayat der ki; içgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri.

Hayat der ki; kendini saygın bir birey haline getir. Aksi takdirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.

Hayat der ki; başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak...

Eskilerden Bir Lezzet...

[slideshow]


 

Sulu Muhallebi

Malzemeler:
•5+1 su bardağı süt
•2 çorba kaşığı toz şeker
•3/4 su bardağı buğday nişastası
•1 çay kaşığı tuz
•Pudra şekeri
•Gülsuyu

Hazırlanışı:

1. Tencerenin içerisine 5 su bardağı sütü, toz şekeri, tuzu, nişastayı ve tuzu koyun. Çırpma teli ile sürekli karıştırarak orta ateşte muhallebi gibi pişirin. Nişastadan dolayı bir anda kıvamı koyulaşıyor. Koyulaşınca 1 bardak süt daha ekleyin ve karıştırın. Tekrar koyu bir kıvam elde edince ocaktan alın.

2. Muhallebileri dökeceğiniz kapları su ile ıslatın. Ben bu sefer dikdörtgen cam bir kap kullandım. Porsiyon olarak servis yapmak isterseniz, küçük kaselere ya da küçük porsiyonluk kek kalıplarına da dökebilirsiniz. Cam ıslakken çatlamasın diye önce bir kaşık muhallebiden döküp dibine yayın, sonra geri kalanını boşaltın. Ilınınca buzdolabına koyun ve en az üç saat dinlendirin.

3.  Servis yaparken dilimleyip, dilimleri ters çevirerek tabaklara koyun, altta kalan tarafı çok daha pürüssüz bir yüzeye sahip oluyor.  Bir taraftanda şerbeti hazırlayın. Şeker, su ve gül suyu karışımı orta harlı ateşe konur. Yanlız bu şerbetin diğer tatlı şerbetleri gibi kaynamasına gerek yok. Şekerin suyun içinde çözünmesi yeterli. Şeker suyun içinde çözündüğünde şerbet, muhallebinin üzlerine dökülür.

Afiyet Olsun.

Amy Winehouse Anısına...

http://www.youtube.com/watch?v=TJAfLE39ZZ8

Mutluluğun Sırrı...

Yeni mahallesinde kahvede sohbet eden adama arkadaşları:“Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Karının bir dediğini iki etmiyorsun. Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat yoksa pısırık olduğunu düşüneceğiz” derler.

“Kısaca anlatayım” der adam. “Düğünümüz bittikten sonra karım kendi atına, ben de kendi atıma bindik evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. Karım eğildi ve benim atıma ‘Bir’ dedi.

Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman eşim tekrar eğilip atıma ‘İki’ dedi. Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince eşim atından indi ve ata ‘Üç’ dedi ve çeyizinden tabancasını çıkartıp atımı alnından vurdu.

Ben şok olmuştum... Eşime bir hışımla çıkıştım ‘Yazık değil mi ata, neden vurdun kadın, manyak mısın sen?’ diye bağırdım... Karım arkasını döndü ve bana ‘Bir’ dedi. Ve o günden sonra karımın bir dediğini iki etmedim.

Fırtına çıktığında uyuyabilmek...

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp “Çiftlik işlerinden anlar mısın?” diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. “Sayılır” dedi adam, “Fırtına çıktığında uyuyabilirim.” Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı.

Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: “Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.”

Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: “Boş verin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.” Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.

Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: Aaa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: “Fırtına çıktığında uyuyabilirim.”