12 Şubat 2013

Kendi kulaklarınla duymayıp, kendi gözlerinle görmedikçe; Minik aklından uydurup, koca çenenle paylaşma...





" IF YOU DIDN'T HEAR BY YOUR OWN EARS OR SEE IT WITH YOUR OWN EYES, DON'T INVENT IT WITH YOUR SMALL MIND AND SHARE IT WITH YOUR BIG MOUTH... "

Kendi kulaklarınla duymayıp, kendi gözleirnle görmedikçe; Minik aklından uydurup, koca çenenle paylaşma...

''Allah'ım 2.dönem söz çok çalışıcam.'' sezonu an itibariyle açılmıştır...

Kapuska Yemeği...Çok Ama Çok Ama Çok Sağlıklı...


Kapuska Tarifi Malzemeler

Yarım lahana (1 kg)

1 adet büyük boy soğan ...

Yarım çay bardağı sıvıyağ 1 çorba kaşığı salça

1 çorba kaşığı biber salçası 2 adet arnavut biberi

Tuz, pulbiber      2 çorba kaşığı pirinç

Yeteri kadar su

Kapuska


Yapılışı

LAHANAYI temizleyip ince kıyın. Yemeklik doğranmış soğanı sıvıyağda kavurun. Üzerine salçaları ilave edin. Birkaç dakika sonra lahanayı tencereye alın. Üzerine pirinç, arnavut biberi, tuz ve pulbiber katın. Kısık ateşte kapağı kapalı olarak, lahana diriliğini kaybedene dek ara sıra tencereyi sallayarak pişirin. Daha sonra yarım su bardağı su ilave edin. Lahana tamamen yumuşayınca ocaktan alın

Alıntı

Biri insanlara;"Seni ağlatsın, acı çektirsin, üzsün ama gitmesin " düşüncesinin yanlış olduğunu ve işlerin böyle yürümediğini anlatmalı.

Biri insanlara;  "Seni ağlatsın, acı çektirsin, üzsün ama gitmesin "  düşüncesinin yanlış olduğunu ve işlerin böyle yürümediğini anlatmalı.

EN BÜYÜK DÜŞMAN ; kendi ALGINIZ ,kendi CEHALETİNİZ ve kendi EGONUZDUR.



 

 

EN BÜYÜK DÜŞMAN ; kendi ALGINIZ ,kendi CEHALETİNİZ ve kendi EGONUZDUR.

Sevgilim...Bana Ne Hediye Aldın...

First Who Wants to Be A Millionaire Winner $1,000,000

http://youtu.be/dsw3TILXXBk

İyi ?Kötü ?İnsanım !

Hayat bir yelkenli gemi ve bizler de kendi gemimizin kaptanıyız… Rüzgâr her zaman farklı yönden eser, bazen sert eser, bazen nefesinden bile az eser…

Hayat bir yelkenli gemi ve bizler de kendi gemimizin kaptanıyız… Rüzgâr her zaman farklı yönden eser, bazen sert eser, bazen nefesinden bile az eser… İşte şimdi bütün iş kaptanda. Her türlü rüzgârda gemini rotasında yürütebiliyor musun?
Rüzgâra kızmak ve söylenmek yerine gemini yürütmeye çalıştığın gün hayat sana şükranlarını sunmaya ve önüne mucizeleri sermeye başlıyor…


Dilek Torun...

Hayatımızın Rotası





Hayat bir yelkenli gemi ve bizler de kendi gemimizin kaptanıyız… Rüzgâr her zaman farklı yönden eser, bazen sert eser, bazen nefesinden bile az eser… İşte şimdi bütün iş kaptanda. Her türlü rüzgârda gemini rotasında yürütebiliyor musun?
Rüzgâra kızmak ve söylenmek yerine gemini yürütmeye çalıştığın gün hayat sana şükranlarını sunmaya ve önüne mucizeleri sermeye başlıyor…


Bazen nedense işler istediğin gibi gitmez, yanında kimsen yoktur, yalnızsındır içinde ve acıya öyle alışmışsındır ki, dimdik karşısında durmaya çalışırsın acılarının. Oysa derin uykundan uyanıp bir gözünü açsan ne güzel bir hayat vardır dışarıda…

Evimde hiçbir zaman kendimi mutlu hissetmediğimi yazmıştım diğer yazılarımda, ilk eğitimim sıfırdı yani… Sonra insanın hayatında en önemli ve kritik dönemlerden biri olan ilkokul dönemi vardır. Benim ilkokul dönemim de bir hayli sancılı geçmişti.

Öğretmenimle yıldızım bir türlü barışmadı, ben onu sevemedim, o da beni sevemedi.. Bazen annemi çağırır beni şikayet ederdi. Bir keresinde “alın bu kızı okuldan bunun okumaya niyeti yok, verin bari bir apartmanda temizlik falan yapsın” derdi. Bunu duyduğumda beynimde şimşekler çakmıştı. Evet, evde mutsuzum, okulda mutsuzum bari gidip çalışayım kendi paramı kazanayım ve istediğim gibi yaşayayım demiştim kendi kendime. Ama 35 yaşıma geldim bu hedefim hala lafta. Korkularım sağ olsun beni yola girmemde epeyce bir tuttular.

Öğretmenim sorunlu bir kadındı, sınıfta acayip bir seçicilik yapardı, hatta “onun öğrencisi”, onun öğrencisi olmayan” diye iki grup bile vardı. Onun öğrencileri çalışkan ve başarılı olanlardı… Ben tabiî ki tembel, ödevlerini yapmayan taraftaydım her zaman, bir de ekstra olarak ödevini yapmadığım için dayak yiyen ezik azınlık içindeydim. Artık dayak yemek benim için o kadar sıradanlaşmıştı ki sırf bunun için bile ödevimi yapmadan okula gitmişliğim var..!!

Garip bir çocuktum, her şey üzerime geliyor, bundan nefret ediyor ama kendimi hep daha da bastırıyordum. Üzerimdeki bu etkiyi silkeleyip atmak bir kez olsun aklıma gelmedi ama hep daha kötüye gitmeyi çok iyi başarıyordum.

İlkokulda tek derdim öğretmenim değildi tabiî ki, arkadaşlarım da benim için çok güzel çalışmalar yaparlardı. Bir gün arkadaşlarımdan biri bir tokat attı bana ve karşılık vermedim. Sonra bu o kadar hoşuna gitti ki tekrar tekrar vurdu... Bu durum onu çok mutlu etti ve o sırada sınıftaki tüm arkadaşları yanına çağırarak “ arkadaşlar Dilek’e vursanıza gıkı çıkmıyor acayip zevkli” demişti. Ve tepemdeki herkes her defasında biraz daha dozlarını artırarak beni tokatlıyorlardı… Kahkahalar eşliğinde… “hahaha şuna bak o kadar dövüyoruz gıkı çıkmıyor, duvar mı, beton mu acaba” diyerek… Hiç karşı koyamazdım, çünkü zaten evde dayak yemeye alışkındım, dayaktan daha acılarını yaşamıştım, öğretmenimden de dayak yemeğe alışkındım… Yani dayak arsızı derler ya galiba öyleydim. Canım yanar, yanar, yanar ama tek kelime edemezdim, onlar durana kadar beklerdim. Çünkü güçlü olmalıydım, ben her acının karşısında yıkılmadan durabilmeliydim. Ben güçlüydüm ve dayakla yıkılmazdım, dayak yedim diye ağlamazdım. Tabi hal böyle olunca dayak atanlarım da bol olurdu.

Velhasıl-ı kelam, ev hayatımın devamında okul hayatımda hiç parlak başlamadı maalesef, sonra ortaokul ve lise yılları var tabi, ilkokuldan çokta farklı sayılmayacak düzeydeydi diyebilirim. Okula başlayana kadar hep annem suçluydu, okula başladım öğretmenim suçlu oldu, sınıf arkadaşlarım suçlu oldu, beni dövenler suçlu oldu, taciz edenler suçlu oldu… Suçlular her geçen gün artıyordu, Ortaokula başladım gene suçlular devam ediyordu, öğretmenlerim hep suçluydu çünkü beni hiç anlamıyor ve sevmiyorlardı… Bir matematik öğretmenim vardı. Ortaokuldaki tek kurtarıcım o olmuştu… Benimle yüz yüze gelip konuşmasa da beni sevdiğini ve desteklediğini öğrenmek ne mutluluk vericiydi anlatamam… Sonra lise başladı, lisede de arkadaşlarım, öğretmenlerim, yolda karşılaştığım insanlara kadar herkes suçluydu… Liseden sonrası zaten hafıza kaybı tadında...

Ne kadar kolay değil mi? Hep başkasını suçlamak ve kendimizi üstün görmek… Oysa tüm enerjimi suçlamalara değil de mutlu olmaya, kendimi tanımaya, kendime güvenmeye, kendime saygı duymaya harcasaymışım nasılda farklı bir hayatım olurmuş…

Ben acıya direndim, acı karşısında ayakta durmanın yollarını aradım ve suçladım... Hiçbir zaman mutlu olmanın yolunu aramadım. Çünkü hayat zor ve acıydı, mutluluk nedir, nasıl alınır, nerde bulunur bilemiyordum, aramakta haliyle aklıma gelmiyordu.

Şimdi geriye dönüp baktığımda bazen “keşke daha farklı bir gözle bakabilseydim”, “keşke kendimi daha da küçültmek yerine üzerimdeki kara bulutları silkeleyip atabilseydim” "keşke bugünkü aklım olsaydı da bunlar olmasaydı." diyecek gibi olsam da, İyi ki tüm bunları yaşamışım ve bugün bunlar sayesinde kendimi buluyorum, yeniden bir bebek gibi doğdum ve günden güne büyüyorum diyebiliyorum. İşte bu öyle güzel bir mutluluk ki… Tüm sayısız keşkelerime inat tek ve kocaman bir İYİKİ diyebilmek…

Yeni bir bebeğin aldığı nefes gibi ter temiz, mutlu ve doğru nefesler… İnsana yaşadığını hissettiren, tüm dünyanın kokusunu hissettiren, doğaya olan aşkı büyüten büyülü nefesler…

Artık geçmişimize takılmanın bir anlamı kalmadı, bir saatlik bir acıyı 20 yıl, 30 yıl, 50 yıl üzerimizde taşımanın, kendimize yük etmenin hiçbir anlamı yok. Hayat yaşamaya değer ve yapacak çok işimiz var. Şimdi ışık olma ve ışık saçma zamanı.

Şimdi SEVMEK ZAMANI… Şimdi AFFETMEK ZAMANI… Şimdi kendimize kocaman ve yürekten GÜNAYDIN ve HOŞGELDİN deme zamanı…

Yeniden doğmaya cesaret edemeyen ya da nasıl doğacağını bilemeyen, affetmekte direnç yaşayan herkese ışık olmasına ve her gün sevgiyle yeni bir doğum hikâyesi dinlemeye niyet ediyorum ve sizleri çok seviyorum…

Sevgi ve Işıkla

Dilek Torun
haberty

Kendimle Bulusma; Karanliktan Isiga...

Golgeler kisiligimizin korku, cehalet, utanc ya da sevgiden yoksunluk yuzunden reddedilmis yanlaridir. Golge sizin olmamayi tercih ettiginiz kisidir. Ruhsal yasamimizin daha derin bir kaynagini yeniden kesfetmemiz icin golgelerimizle yuzlesmek ve butunlesmek zorundayiz. Baska bir secenek yoktur."  Carl Jung

"Sahiplenmedigin sey senin sahibin olur"  Debbi Ford

Kucaklamadigimiz GOLGE (karanlik) yanlarimiz bize AYNAlik yapmaya calisan insanlari ve olaylari hayatimiza cekmemize neden olur. Bizimle temas eden butun kisi ve olaylari bilincli olarak farkinda olmadigimiz ama bilincaltimiza gizlenmis kisimlarimizi su yuzune cikartmalari ve boylece sifalanmaya imkan tanimalari icin biz kendimiz yasamlarimiza davet ediyoruz.
Baskalarina karsi hukum verdigimizde ruhumuzun bize ait bir tarafina hukum vermis, yargilamis oluyoruz ve boylelikle de kendi aleyhimize karar almis oluyoruz aslinda.
Anlamamiz gerekir ki; farkindalik alanimiza giren her zorluk, bizim kendi ihtiyacimizdir. Bizler genelde disaridaki kisi ve olaylari kontrol etmeye, degistirmeye cabalariz umarsizca...ancak bu nafile caba hicbir zaman bizim istedigimiz sekilde sonuclanmaz.
Eger kendi icimize bakabilme becerisini gosterebilirsek, baskalari uzerinde gorduklerimizin kendi yansimalarimiz olan kendi yaralarimiz oldugunu anlayabiliriz.

Disarida hicbir sey yok !!! (bizim yansimamizdan baska)


O halde gelin icimizde redettigimiz, kabullenmek istemedigimiz ya da bugune kadar farkinda bile olmadigimiz golgelerimizle barisalim ve onlarin icindeki armaganlari kesfederek bugune dek engel olarak gordugumuz bu niteliklerimizi bizim icin calisir hale getirelim.


Emel Tunç

Şifa Çemberi