23 Ekim 2011

Kendimize sormamız gerekenler...

 

Bazı sorular vardır, kendimize sormaya bir türlü cesaret edemeyiz. Ancak onları sorduğumuzda, içimizde bir şeylerin değişmeye başladığını hissederiz. . Bu soruların doğru veya yanlış yanıtları bulunmamaktadır. Sadece kendimize yönelik bir farkındalık kazandırmak ve bizleri kendimiz hakkında biraz daha düşündürmek amacıyla hazırlanmıştır. İşte kendinize sormanız gereken 51 soru.
Bizden sorması
1.Tam olarak ne istiyorsunuz? İstediğinize ulaştığınızı nasıl bileceksiniz?
2.Kim ya da ne olmak istiyorsunuz?
3.Neye sahip olmak istiyorsunz? Gerçekten neye sahipsiniz?
4.Kendinizle ve başkalarıyla ilgili neyi kontrol edebilir ya da edemezsiniz?
5.Güçlü yanlarınız nelerdir?
6.Geliştirilmesi gereken yanlarınız nelerdir?
7.Hayatta değer verdiğiniz en önemli 5 şey nedir?
8.Yaptığınız işi seviyor musunuz? (Bugün milli piyangodan size büyük ikramiye çıksaydı, yaptığınız işe yine de devam eder miydiniz?).
9.10 yıl sonra bugün yaptıklarınızın ya da yapmadıklarınızın hangileri önemli olacak?
10.Şu an her istediğinizi yapabilecek imkanınız olsaydı, yine de bugün yaptıklarınıza devam eder miydiniz?
11.Ölmeden önce yapacağınız tek bir şey olsaydı, bu ne olurdu? Bunu neden şimdi yapmıyorsunuz?
12.En büyük korkunuz nedir?
13.Yaşamdaki en büyük amacınız nedir?
14.Bu amacınıza ulaşmak için kendinizde hangi becerileri geliştirmeniz gerekiyor?
15.Yaşamda belirlediğiniz hedef-ler için atmanız gereken “ilk adım-lar” ne(ler)dir?
16.Yaşamdaki göreviniz-misyonunuz nedir? Ne için yaşıyorsunuz?
17.Sizin için başarının tanımı nedir? Başarılı olduğunuzu nasıl anlarsınız?
18.Kendinizi değerli hissetmeniz için neye ihtiyacınız var?
19.Sizi sınırlayan en büyük kısıtınız nedir?
20.Yaşamda genellikle neye ya da kime öfkelenirsiniz? Neden?
21.Yaşamda sizi güçlü hissettiren şey-ler ne(ler)dir?
22.Bugün hayatınızdan ne eksilse yaşamınızın anlamsız olduğunu düşünürdünüz?
23.Dünyaya yeniden gelseniz, neyi farklı yapardınız?
24.Kendinizde değiştirmek istediğiniz en öncelikli şey nedir?
25.Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz en önemli üç özelliğiniz nedir?
26.Sizce mutluluk nedir? Mutlu olmak en çok ihtiyaç duyduğunuz şey nedir?
27.Şu anda yaşamınızda sizi mutlu eden en önemli şey nedir?
28.Yaşamınızda sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?
29.Şu an yaşamınızda en çok keyif aldığınız şey nedir?
30.Yaşamınızda ne derecede minnettarlık duyarsınız?
31.Bugün kendinizle ilgili farklı olarak ne öğrendiniz?
32.Kim-ler-i seviyorsunuz. Onları neden seviyor ya da onlardaki neyi seviyorsunuz?
33.Yaşamınızdaki öncelikleriniz nelerdir? Neden?
34.Hayatınızdaki prensipleriniz ve ilkeleriniz nelerdir?
35.Kendinizi yaşamda nelerin bir parçası olarak görüyorsunuz?
36.Kendinizi hangi koşullarda güvende hissedersiniz?
37.En çok neye gülersiniz?
38.En çok neye üzülürsünüz?
39.Hayatta en çok kime ya da neye güvenirsiniz? Neden?
40.Dünyada ölmeden önce gitmek istediğiniz yer-ler neresidir? Neden?
41.Tarihte en sevdiğiniz lider veya kahraman kimdir? Neden?
42.En çok bırakmayı istediğiniz alışkanlığınız hangisidir?
43.Kendinizde olmayan ama görmek istediğiniz kişisel özellik-ler ne(ler)dir?
44.Severek izlediğiniz ve en beğendiğiniz film hangisidir? Neden?
45.Sizi motive eden en önemli şey nedir?
46.Sizin motivasyonunuzu bitiren en önemli şey nedir?
47.Ölüm sizce neyi ifade ediyor?
48.Sizce yaşamın anlamı nedir?
49.Tam olarak siz kimsiniz?
50.Mutlu musunuz?
51.Kendinize sorulmasını en çok istediğiniz soru nedir

Madem kullanmayacaksın ne farkederki...

Cimri bir adam, tüm mal varlığından emin olmak için her şeyini satar ve altına çevirir.

Altınları yer altına gömüp ara sıra kontrol eder.

Bir gün bir işçisi onu ararken cimriyi altınları gömdüğü yeri keşfeder.
...
Gece vakti altınların olduğu yere gidip, tüm altınları çalar.

Cimri altınların gömülü olduğu yere geldiğinde tüm altınlarının çalındığını anlar.

Ağlaya ağlaya kendini perişan eder bir vaziyette iken; bir komşusuna durumu anlatır.

Komşusu ona şöyle der:

“Kendini üzme artık, bir taş alıp aynı çukura koy ve o taşın altınların olduğunu düşün.

Çünkü kullanmayı hiç düşünmediğine göre taş da aynı işi görecektir

Bazen köpek var...

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi...

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği... İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol Behramoğlu
***

Ağaç boyundadır zürafalar... Günün fotosu...23/10/2011



 

Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım. Eğer bir yol bizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım...


Seviyoruz diyelim, birini seviyoruz, hem de ne çok, ne derin, ölesiye... O kişi de aynı şekilde aşkımıza karşılık veriyor diyelim. Ama sonra, zamanla, tavsıyor muhabbet, örseleniyor. Kazara delinmiş bir balon gibi sürekli hava kaçırıyor, küçülüyor. Giderek canlılığını yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz tutuyor. Gün geliyor, sevdiğimiz insan bizden ayrılmak istiyor. İnanamıyoruz. Yıkılıyoruz. Kalbimizin etrafında bir yumruk, demirden zırh gibi sıkıyor, nefes alınca bile canımız yanıyor. Dayanamıyor, heyheyleniyoruz. Kabullenemiyoruz. Israrla onu elimizde tutmaya çalışıyoruz. Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta “sözlü” ya da “fiziksel” şiddete başvuruyoruz. Şiddetin olduğu yerde muhabbetin yeşeremeyeceğini anlayamadan. Mesele şu ki gururumuza dokunuyor, nefsimize ağır geliyor böyle terkedilmek. İnsanız ne de olsa. Etten ve kemikten ve billur bir kalpten müteşekkil. Oysa unutmamak lazım ki nefsimize ağır gelen şeyde bizim için hayır var.

Örselenmiş ilişkiler, tavsamış evlilikler, insanı içten içe kemiren meslekler, yaşama sevincimizden çalan kariyerler... Hepsine aynen doludizgin devam ediyoruz, sırf ama sırf vazgeçemediğimizden.

Şu hayatta yaşadığımız sorunların çoğunu vazgeçemediğimiz için yaşıyoruz aslında. Israr ve inat ettiğimiz için. Takıntılarımızdan dolayı. Takıntı ile tutkuyu birbirine karıştırıyoruz sürekli; oysa ne kadar farklılar...

Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım. Eğer bir yol bizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım. Yazamadığımız kitapları, çekemediğimiz filmleri, geliştiremediğimiz projeleri, yürütemediğimiz meslekleri ve artık bizi sevmeyen sevgilileri bırakabilmek. Vazgeçebilmek, bazen en güzeli!

Elif Şafak

Üzdüğünüz Kadar Üzüleceksiniz... O yüzden aman dikkat...



Unutmayın...!"Yaktığınız Can Kadar Canınız Yanacak Ve Üzdüğünüz Kadar Üzüleceksiniz...

Hz.Muhammed

Düşüncemizin bizi nasıl yönlendirdiğine dair bir öykü...

Bir Çinli, baltasını kaybetmişti.

Onu, komşusunun oğlunun çaldığını sanıyordu.

Bunda da yanılmadığına inanıyordu.

Çünkü onun yürüyüşü, bir balta hırsızının yürüyüşüne benziyordu.

Yüzü, bir balta hırsızının yüzü gibiydi.

Konuşması da bir balta hırsızının konuşmasından farksızdı.

Onun, bir balta hırsızına benzemeyen hiçbir yanı yoktu.

Fakat bir gün adam, baltasını bahçesinin uzak bir köşesindeki bir hendeğin içinde buldu.

Ertesi gün komşusunun oğluna baktı.

Yürüyüşü, hiç de bir balta hırsızının yürüyüşü gibi değildi.

Yüzü de bir balta hırsızının yüzüne benzemiyordu.

Konuşmasının ise, bir balta hırsızının konuşmasıyla en küçük bir benzerliği bile yoktu.

Onun, bir balta hırsızına benzeyen hiçbir yanı yoktu