10 Aralık 2011

Bazen ben bile yabancı olurken kendime sana nasıl anlatırım ki beni...

Bazen ben bile yabancı olurken kendime sana nasıl anlatırım ki beni.Neşeliyim diyeceğim,belki suratsızlığıma denk geleceksin..Espiriliyim diyeceğim,belki ağlamalarıma denk düşeceksin...Özgürüm diyeceğim, belki tutsaklıklarımda yakalayacaksın beni... bir kalıba sığdırmak istemem düşüncelerindeki beni...

Hani yaşamadan bilemeyeceğin şeyler vardır ya,onlardan biriyim belki.. Bazıları için herhangi biri..Bazılar için vazgeçilmez biri.. Düşlediğim kadar insanım... İnsan olduğum kadar hatalı... Hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde. İŞTE BEN BUYUM

Hangi yoldan gidiyorsunuz?

Hayatlarımızın kendisi birer yol. Doğduğumuz andan itibaren çıktığımız bu yolu bazen uçarcasına kat ediyoruz, bazense el yordamıyla arıyor, ayağımızı bir taşa çarpıveriyoruz. Yani aslında hayatı tek bir yola benzetmek ona haksızlık etmek olur. Hayat, patikasından dublesine pek çok yoldan oluşur ve insan hayatının her döneminde farklı bir yolun yolcusudur. Peki siz şu an hangi yolun yolcususunuz?

 

http://testyourself.tr.msn.com/olcer/Hangi_yolun_yolcususunuz/Start.aspx

Yoo Filiz yoo...

Üç tutku hayatımı önemli derecede etkilemiştir:


Üç tutku hayatımı önemli derecede etkilemiştir:

Sevgiye olan özlemim,

bilgiyi araştırma merakım ve

insanlığın çektiği acı ve ıstırap için duyduğum büyük merhamet.

Russel

Her yüzü, her rengi, her ırkı, her dini yaşadınız...



Bu dünyada binlerce hayat yaşadınız, rüzgar gibi gelip geçtiniz. Her yüzü, her rengi, her ırkı, her dini yaşadınız. Savaştınız ve savaşıldınız, kral ve hizmetkar oldunuz, tayfa ve kaptan oldunuz, fetheden ve fethedilen oldunuz, tarihinizdeki her şey oldunuz. Niçin? Hissetmek, olgunlaşmak için, siz tüm zamanların en büyük gizemini çözmek için buradasınız, yani kendinizi !

RAMTHA-BEYAZ KİTAP

Üç kez öfkelendiği halde sana kötü söz söylemeyen dostu, kaybetme!



Üç kez öfkelendiği halde sana kötü söz söylemeyen dostu, kaybetme! Caferi Sadık

Bear’dan ‘Bern’e

[slideshow]

8 Kasım 2011

İsviçre’nin başkenti Bern 140 bin nüfusuyla Avrupa’nın en küçük başkentlerinden biri. Aare Nehri kıyısına kurulmuş kent derli toplu yapısıyla, üç dört katlı binaların pencerelerinden sarkan çiçekleriyle beni hemen kendisine çekmeyi başarıyor… 

İlk olarak şehrin simgesi olan Saat Kulesi’ne gitmek istiyorum. Saat başlarına beş dakika kala gösteri başladığı için adımlarımı sıklaştırıyorum. Ve gösteri başlamadan yetiştim. Saat Kulesi’nin  görüntüsü çok güzel. Ben üstünde neler var diye diye çözmeye çalışırken önce soytarı çanı çalmaya başlıyor, ardından ayılar dönmeye başlıyor, sonra horoz ötüyor, en arkasından da ‘Zaman Baba’ kum saatini döndürüyor. Zaman hızla akmaya devam ediyor. Ayy bu gösteriyi tekrar görmem lazım bir kere yetmiyor. Saatin üzerinde şu an hangi burçta olduğumuzu gösteren işaretleri inceliyorum. Akrep’te olduğumuzu gösteriyor. Sekiz Kasım günü hangi burç diye elimdeki gazeteye bakıyorum doğru Akrep burcu. 16. yüzyılda yapılan bu saat hem tıkır tıkır işliyor hem de burçlar dahil her şeyi gösteriyor. İsviçre’nin saat konusunda tüm dünyada tanınmasına şaşmamak gerektiğini düşünüyorum.

Dümdüz yürümeye devam ettim. Bir yandan kırmızı tramvaylar geçiyor, diğer yandan pencereden kırmızı çiçekler sarkıyor. Öyle hoş bir kare ortaya çıkıyor ki hemen fotoğrafını çektim. Sık yapılmış çeşmeler çok hoş gözüküyor. Bazı binaların üzerinde eskiden ait oldukları loncaları (meslek odaları) gösteren heykeller var. Sevimli bir maymunun elinde metre var. Buranın terzi loncasına ait olduğunu anladım. Bir diğerinde aslan elinde baltayla duruyor. Bu ne olabilir ki diye düşünürken Albert Einstein’ın evinin önüne vardım. Meşhur ‘İzafiyet Teorisini’ burada yaşadığı zaman bulduğu söyleniyor. Müzeye dönüştürülmüş evi inceledim. Önüne de birkaç masa koymuşlar oturup bir kahve içtim. Bir şey bulmak için verilen mücadeleyi, vazgeçişleri, yeniden başlamaları ve sonunda gelen başarıyı düşünüyorum. Bilim adamı olmak, insanlığa faydalı olmak çok güzel bir his olmalı diye düşünüp yola devam ediyorum.

Sırada benim en çok görmek istediğim yerlerden biri olan ‘Ayı Hendeği’ var. 12. yüzyılda burada bir yerleşim yeri kurmaya karar veren dük, şehrin adının ne olacağını düşünür. Aynı zamanda avcılığa da meraklı olduğundan ava çıkar. Önüne çıkıp öldürdüğü ilk hayvanın adını bu şehre vermeye karar verir. Ve karşısına çıkan ayıyı öldürmesiyle şehrin adı ayı anlamına gelen ‘Bear’dan esinlenerek ‘Bern’ olarak konur.

O günden sonra da şehre ismini veren ayılara özel bir önem verilir. Her yerde ayı heykeli görebileceğiniz gibi ‘Ayı Hendeği’nde de canlı olarak üç - dört tanesini görebiliyorsunuz. Küçük bir köprünün üzerinden geçip tellerle koruma altına alınmış ayılara bakabiliyorsunuz. Ayılar için oradan oraya keyifle yürüyorlar demek isterdim ama tembelce yayılmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Yanımdaki turistler ellerindeki fıstıkları onlara attıklarında eğer ağızlarına gelirse yiyorlar gelmiyorsa dönüp bakmaya bile tenezzül etmiyorlar. En sonunda bir tanesi lütfen birkaç adım atıp yer değiştirip yine yayıldı. Uzaktan çok şeker gözükseler de yanlarına yaklaşmaya hayatta cesaret edemeyeceğim ayıların yanından uzaklaşıp önce köprüye arkadan caddeye varıyorum. Bu arada köprüden gözüken şehrin manzarası nefis. Ağaçlar baştan çıkarıcı bir şekilde rengarenk, bir yanda nehir akıyor, diğer yandan da üç dört katlı binaların şirin çatıları gözüküyor.

Uzun Kragness Caddesi’nin ortasından sola dönüp katedralin oraya çıktım. Katedral İsviçre’nin en büyük katedrallerinden biri. Çok heybetli bir görüntüsü var. Özellikle giriş kapısı üzerindeki ‘son yargı’ betimlemesi muazzam. Ölüm anında sevapları ve günahları tartılan insanlar bekleyiş içindeler. Cehenneme gidecek olan 234 ruh dehşet içinde. Kırmızı alevlerle gösterilen cehennem rahatsız edici bir karanlıkla sarmalanmış. Diğer tarafta cennete gidecek olan 234 ruh beyaz kıyafetleri içinde huzurlu bir şekilde gözüküyor. Ölüm anında ne olacağı bilinmez ama bu görüntü gerçekten etkileyiciydi.

Buradan nehrin kenarına asansörle inebileceğiniz gibi kafelerin olduğu ana meydana da yürümeyi tercih edebilirsiniz. Ben karnım acıktığı için meydana doğru yürümeyi tercih ettim. Kafeler yan yana sıralanmış. Çok şirin gözüküyorlar. Ama içimden onlara girmek gelmiyor.

Burada Migros’un self - servis bir lokantası olduğunu duymuştum ona gitmeyi tercih ettim. Ülkemize Migros, İsviçrelilerin Koç şirketiyle yaptığı ortaklıkla girmişti. Sonra İsviçreliler ortaklıktan çekilip isim haklarını Koç’a satmışlardı (Gerçi sonra Koç’ta perakendecilik sektöründen çıkıp Migros’u başkasına sattı). Yani buradaki Migros’un bizim ülkedeki Migros’la hiçbir alakası yok. Ama sırf isim tanışıklığından dolayı bile olsa oraya gitmeyi tercih ettim. Self - servis lokanta tıklım tıklım. Yemekler güzel gözüküyor. Ama sıraya girmek istemiyorum. Tekrar sokağa çıkıp ne yiyeceğimi düşünürken Migros’un seyyar sosis arabasına gözüm ilişiyor. Burada üç çeşit dana sosisi yaptıklarını gördüm. Bir tanesi soğanlı, öbürü domatesli, bir diğeri de domatesli baharatlı. Sonuncusunu almayı tercih ettim. Taptaze bir baget ekmeğin içine koyup ketçaplayıp veriyorlar. Ayaküstü 5 Frank’a yediğim en güzel sosislerden birini yedim.

Yavaş yavaş otele doğru yürüdüm. Ertesi gün Zürich’e doğru gitmenin planlarını yapmaya başladım…

Sağlıcakla,

Yazı ve fotoğraflar: Anette Inselberg

Aile albümü... Günün fotosu... 10/12/2011

‎''Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar



'Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ama unutma ki, 'rengarenk gökkuşağı' yağmurdan sonra çıkar...'' Rumi

Standart uygulama...

Hiç birşey sizi yıldırmasın..!!



Hiç bir hata yoktur,hiç bir rastlantı yoktur.Tüm olaylar ders alalım diye yollanmış lütuflardır..!"der..

Hata yoktur,sonuçları vardır,bu sonuçlar deneyimleri doğurur..Deneyimlerimiz Ben'liğimizi oluşturur.. Hiç birşey sizi yıldırmasın..!!

Sharma

nirvana kişinin yeryüzünde tekrar doğma ihtiyacından kurtulacak derecede gelişmiş, olgunlaşmış olması anlamında ele alınır...

Nirvana Nedir Budizm'de Dört Onurlu Gerçeği öğreten kimselere Buda denir. Bunlar,

(1)yaşamın sıkıntıları vardır;

(2)sıkıntıların nedeni arzudur;

(3)arzuların ortadan kaldırılması sıkıntılara son verir; ve

(4)arzu, doğru düşünme ve davranmayla ortadan kalkar.

Böylece ortaya çıkan, kaçış ve sıkıntıdan kurtulma durumuna, hırs, kin ve nefretten arınma anlamına gelen "nirvana" denir.

Hinduizm'de ve yoga felsefesinde nirvana kişinin yeryüzünde tekrar doğma ihtiyacından kurtulacak derecede gelişmiş, olgunlaşmış olması anlamında ele alınır.

NİRVANA” YA ULAŞMAK

Aynen araba tekerleklerinin atları izlemesi gibi saf olmayan akılla davranan kişiyi de acılar takip eder. Hayat acılardan ibarettir. Bugünkü “Sonuç” dediğimiz olgular geçmişin “Neden”leridir, yarınki sonuçlar da bugünkü nedenlerdir.

Acıların nedeni tutkulardır, arzulardır. İnsanın hiç bitmeyen tutkuları ve arzuları. Sınırsız mülkiyet edinme, daha fazlasına en çoğuna sahip olma hırsı. Acı verir insana, elde edememe, sahip olamama duygusu, arzuların karşılanmaması elem verir, acı çeker insan.’, ‘Sidharta Guatama söylemiş bunları, bilinen adıyla BUDDHA. Acılardan kurtuluş reçetesini ise, iki bin beş yüz yıl önce yazdı .

Hiçbir canlıyı öldürmeyeceksin,

başkasının malını çalmayacaksın,

zina yapmayacaksın,

yalan söylemeyeceksin,

merhametli olacaksın,

hakaretleri bağışlayacaksın,

başkasına özveride bulunacaksın,

başkasının acısına ortak olacaksın,

kendine ayırdığını önce başkası için vereceksin…

Bir süre sonra ya susacak ya da gerçekten konuşacaksın.



Bir cümle yazdıktan sonra tekrar oku; "hangi kelimeler gereksiz oldu" diye ve fazlalıkları at. Bir süre sonra ya susacak ya da gerçekten konuşacaksın.

Kendim gibi olabilmeyi seviyorum...

Kendim gibi olabilmeyi ve doğal görünmeyi seviyoruuumm

En uzun yol insanın içine giden yoldur...


Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölündü.

Her tarafa yetişmeye çalışıyoruz.

Yorgunuz, asabiyiz ve gerginiz.

 Hayatın gürültüsünden birbirimizi göremiyoruz.

Bağırıyor ama sesimizi duyuramıyoruz. ...

Gürültü var; bağıranların sesini duyamıyoruz.

Bakmalı, görmeli ve seyretmeliyiz…

Seyrimizi not etmeliyiz…

Vakit daraldı çünkü ve sözler birikti.

Vakit daraldı ve söyleneceklerin çoğu henüz söylenmedi.

Durup dinlemeliyiz, Durup dinlenmeliyiz, Durup düşünmeliyiz,

Ama durmalıyız önce. Durmalı, durulmalı, durulanmalıyız.

Ve içimize doğru bir yolculuğa çıkmalıyız.

Yola çıkmalı, yolda olmalı ve yol almalıyız.

Yolu bulmalı, yol olmalıyız.

Ne demişti şair: “En uzun yoldur, insanın içi”

İki eliniz var. Biri kendinize, diğeri başkalarına yardım etmek için."



You have two hands. One to help yourself, the second to help others." "İki eliniz var. Biri kendinize, diğeri başkalarına yardım etmek için."

Yorumsuz...