21 Aralık 2011

Insan çok şeye katlanabiliyor ama sevgisizliğe, tutkusuzluğa ve amaçsızlığa katlanamıyor

Insan çok şeye katlanabiliyor ama sevgisizliğe,  tutkusuzluğa ve amaçsızlığa katlanamıyor. Benim de insan sevgimin odaklandığı en dolaysız ve somut bir sesleniş aracı oldu yazı sanatı "






Ali Öz'den uyarlanmıştır...

Herşey dışta düzgün ve cilalı... Altta ne güven var ne de rahatlık...




Bana aldanmayın, yüzüm bir maskedir. Sizi aldatmasın. Çıkarmaya korktuğum binlerce maskem var ve hiçbiri ben değilim… Olmadığımı göstermek ikinci doğam oldu.


“Kendinden emin biri” dersiniz, sanki benim için herşey güllük gülistanlık... Adım güven belirtir ve, oyunumun adı “Ağırbaşlılıktır”. İçimde ve dışımda denizler sakin, her şeyin kumandanı ben… Kimseye gereksinme duymayan ben… Fakat, inanmayın bana, lütfen...! Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan o maske...!


. Altta, karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan “Gerçek” ben...! Ama bu gerçeği savunuculukla saklarım. Kimsenin bilmesini istemem… Zayıf taraflarımı düşündükçe titrer ve sararırım…


 Ya başkaları görürse iç dünyamı! Gerçek ben ve yalnızlığımı! İşte, maskelerimi onun için takarım… Onun için, arkalarına saklanacak maskeler yaratırım… Onlar, gösterişte kullanabileceğim parlatılmış yüzlerim. Beni bakan gözlerden korur...


 Beni olduğum gibi kabul edecek, sevecek bakışları bulamazsam, gerçek ben solacak, kuruyacak ve ben bunu biliyorum. Beni kendi maskelerimden kurtaracak, kurduğum hapishaneden kaçıracak diktiğim engellerden aşıracak, beni seven, beni anlayan bakışlar olacak...


Bana, “Sen değerlisin” diyecek... “Maskesizken daha bir insansın”... “Daha yakın, daha bir dostsun” diyecek bir bakışa, beni gören bir çift göze muhtacım… Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır…! Uyarırım seni dost…! Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben, sana kendini kolayca açamayacaktır…


Bütün gücümle tutunacağım maskelerime...! Ne kadar sokulursan yakınıma, o denli şiddetli geri iteceğim seni… Kim olduğumu merak ediyor musun? Hiç merak etme… Ben çevrendeki her erkek ve kadınım… Maske takan her insanım…


 Charles C. Finn




















Öğrenciler ne güzel bir şey yapmış...

Empatinin doruğundan, kariyerinin zirvesine atlayan kelle avcısı...

Şu anda Üçüncü Dünya Savaşı’nın içindeyiz. Bu, bir yandan gezegenin çeşitli yerlerindeki işgal, iç savaş ve katliamlarla harlanan; fakat asıl küreselleşmeyle birlikte tek tipleşen [birer savaş makinasına dönüşmüş] insanların gündelik hayatında cereyan eden, psikolojik bir savaş.

Eskilerin “geçim derdi, dünya meşgalesi” hatta “hayat kavgası” dediği şey, gelişerek mükellef bir savaşa dönüştü artık. Herkes gırtlağına kadar rekabetçi. Başarı motivasyonu aynı zamanda başkalarını başarısızlığa itme, mahkum etme şeklinde tezahür ediyor. Öyle ki, ötekileri, hatta berikileri kötüleyerek zafer kavanozu yalamak kitlesel, kolektif bir tutku katına yükseldi. Hiç tanımadığınız biri gırtlağınıza çökerse şaşırmayın. Çiklet üreticilerinin binlerce sayfalık stratejik literatür oluşturduğu; anaokulu öğrencilerinin emeklilik planları yaptığı bir çağda yaşıyoruz.

Aile babaları rüyalarında banka soyuyor. Her ofis bir savaş meydanı. Bakışmalar, el sıkışmalar filan bile taktik icabı tasarlanıyor. Her sözde bir entrika tohumu var. Bize kurulan iletişimsel tuzaklardan ötürü [Rek-lam-lar!] satın almak zorunda kaldığımız markalı ürünleri, başkalarına kurduğumuz tuzaklara yem niyetine serpiştiriyoruz.

Her aile bir müfreze. Mamaafih, baba oğuna soruyor: “Aramızda bir sorun mu var, beni Facebook listenden silmişsin?”… Lafı nereye getireceğim? Norveç yapımı Hodejegerne’ye tabii ki. Ün, para, şirket kardeşliği, aile, aşk… gibi olguların arka planında nasıl bir infaz motivasyonu olduğunu gözler önüne seren süper filme. Dilerseniz baş döndürücü, sarhoş edici bir gerilim-macera diye de izleyebilirsiniz. Ya da en yaygın felsefi sorulardan olan “N’oldu, niye böyle oldu?”yu sorarak, filmin hikayesinden öte bir yola girebilirsiniz.

Belki dosdoğru Zizek, Baudrillard ve mesela [“Etrafınıza bir bakın, sizce de kıyamet kopmuyor mu?” diyen] Murat Uyurkulak’ın takıldığı kıraathaneye vardıracak bir yola. “Film okuması” tabirinden hoşlanmıyorum, fakat Hodejegerne okunaklı bir eser. Aşk, ihanet, liderlik, ticaret, sanatseverlik, lüks, nezaket… vs.’nin sözlükteki karşılığı ile cümle [hayat, hikaye; ikisi de aynı şey] içindeki anlamı arasındaki farkı keşfederken kalbiniz heyecandan gümleyecek.

Hodejegerne [Headhunters] Yön.: Morten Tyldum Sen.: Lars Gudmestad, Jo Nesbo, Ulf Nyberg Oyn.: Aksel Hennie, Nikolaj Coster-Waldau Yapım: Norveç, 2011

Terfi ettim Zırdeliyim...

Kendi hayatlarımızı önemli kılmanın tek yolu diğer insanların yaşamlarına değer vermektir..

İstekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi asla mutlu etmez. Gerçek anlamda insan olmak demek, fikirler ve idealler için yaşamak demektir. Hayatınızı istediklerinizin ne kadarını elde ettiğinizle değil, yaşadığınız samimiyet, şefkat ve özveri anlarıyla ölçmek demektir.

Çünkü sonunda İstekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi asla mutlu etmez. Gerçek anlamda insan olmak demek, fikirler ve idealler için yaşamak demektir. Hayatınızı istediklerinizin ne kadarını elde ettiğinizle değil, yaşadığınız samimiyet, şefkat ve özveri anlarıyla ölçmek demektir.

Çünkü sonunda kendi hayatlarımızı önemli kılmanın tek yolu diğer insanların yaşamlarına değer vermektir.. (Ölümle Yaşam Arasında...Film repliği )

 

Durumu nasıl doktor???

Belki Sen'sindir ,kendi başına sen , kendi parçalarını toplaman ve yeni bir başlangıç yapmandır, daha iyi bir geleceğe dogru kendini özgürleştirmendir...

Kız çocuklarına büyürken çok şey öğretilir . Eğer bir oğlan sana yumruk atarsa senden hoşlanıyor demektir.


Asla kahküllerini kendin kesme ., Birgün harika bir adamla tanışıp kendi "mutlu son" una ulaşacaksın ....


Izlediğimiz her film, dinlediğimiz her masal beklememizi öğütler...


Ama bazen o kadar cok kendi "mutlu son " umuza odaklarınız ki , yolumuzdaki göstergeleri okumayı öğrenemeyiz.


Bizi isteyen ile istemeyeni, bize bağlanacak ile bağlanamayacağı ayırt edemeyiz ...


Hatta belki bu " mutlu son " tablosunda bir erkek bile olmayabilir , belki ...


Belki Sen'sindir ,kendi başına sen , kendi parçalarını toplaman ve yeni bir başlangıç yapmandır, daha iyi bir geleceğe dogru kendini özgürleştirmendir...


Belki "mutlu son " ... sadece... devam etmektir ...


 Ya da; belkli "Mutlu Son" şudur; tüm kalp kırgınlıklarına , tüm hatalarına, tüm yanlış okunmuş göstergelere , tüm acılara ve

utançlara RAĞMEN UMUDUNU ASLA kaybetmemendir ...


He's Just Not That Into You (filminden)

unutulmuş olsa da doğan güneş bayramı kutlu olsun hepimize...

Eski zamanlarda 21 Aralık Türkler tarafından Nardugan Bayramı olarak kutlanırmış (nar- güneş dugan-doğan, yani doğan güneş).. günlerin yeniden uzamaya başlaması karanlığın ışığa yenik düşmesi olarak algılanmış ve bayram  dilek ve dualarla, ağaç süslemeleriyle, eş dost ziyaretleriyle (tıpkı noel gibi) yaygın biçimde kutlanmış..

doğayla, kainatla, kozmosla bağlantılı olduğumuz zamanlardan çok hoş, anlamlı bir gelenek..

unutulmuş olsa da doğan güneş bayramı kutlu olsun hepimize...

“Biz konuğumuzu üşütür müyüz ?”




Genç adam, antika merakı nedeniyle Anadolu’nun en ıssız köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği antikaları yok pahasına satın alarak geçimini sağlıyordu. Kış kıyamet demeden sürdürdüğü yolculuklar sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat bu seferki hepsinden farklı görünüyordu. Yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, yaşlı bir adam tarafından bulunup yaşlı adamın kulübesine davet edilmişti. Yaşlı adam, antikacının yürümesine yardım ederken “Günlerdir hastaydım, odun kesmek için ilk kez dışarıya çıktım” dedi. “Meğer seni bulmak için iyileşmişim.” Diz boyu karla boğuşup kulübeye geldiklerinde, antikacının beyaz göre göre donuklaşan gözleri fal taşı gibi açıldı. Odanın orta yerindeki kuzininin çevresini saran iskemleler, onun şimdiye dek gördüğü en güzel antikalardı.


Saatlerdir kar içinde kalan vücudu bir anda ısınmış, buzları bir türlü çözülmeyen patlıcan moru suratını ateşler kaplamıştı. Yaşlı adam, konuğunu yatırmak için acele ediyordu. Ona birkaç lokma bir şeyler ikram edip sedirdeki yatağını hazırlarken “Bugün soba yakamadım evladım” dedi. “Ama bu yorganlar seni ısıtır.” Ev sahibi yıllar önce ölen eşiyle paylaştıkları odayı geçerken, antikacı da tiftikten örülen battaniyelerin arasına gömüldü. Ancak tüm yorgunluğuna karşın uyuyamıyordu. Ertesi gün gitmeden önce ne yapıp edip o iskemleleri almalı, bunun içinde iyi bir senaryo uydurmalıydı.


 Örneğin yaşamını kurtarmasına karşılık yaşlı adama birkaç koltuk satın alabilir ve eskimiş olduğu bahanesiyle dışarıya çıkarttığı iskemleleri, çaktırmadan minibüsün arkasına atabilirdi. Hatta onları kaptığı gibi kaçmak bile olanaklıydı. Yürümeye bile hali olmayan yaşlı adam onun peşinden koşacak mıydı sanki? Genç adam, kafasındaki fikirleri olgunlaştırmaya çalışırken dalıp dalıp gidiyor ve rüzgarın sesiyle uyandığı zamanlar, kaldığı yerden devam diyordu. Bu arada yaşlı adamın sabah namazına kalktığını fark etmiş hatta hayal meyal olsa bile odun parçaladığını duymuştu. Gözlerini açtığında, onun kuzine üzerinde çorba pişirdiğini gördü. Yattığı yerden başına gelenleri düşünürken, iskemleleri anımsadı, hafifçe doğrulup çevresine baktı. Aman Tanrım ! İyisi büyük iskemlelerin hiç biri ortada yoktu.


Yaşlı adam, akşam ki planını hissetmiş ve belki de uykudaki konuşmasını duyarak onları emin bir yere kaldırmıştı. Sakin görünmeye çalışarak “İliğim, kemiğim ısındı” dedi. “Çorbanızda ne güzel koktu doğrusu.   Ama akşamki iskemleleri göremiyorum.”


Yaşlı adam, odanın köşesine yığdığı iskemle parçalarından birini daha sobaya atarken: “İskemle dediğin dünya malı evladım.” dedi.


“Biz konuğumuzu üşütür müyüz ?”


Avcı Böreği...

Avcı BöreğiMalzemeler:

3 tane yufka

200 gr. kıyma

1 tane soğan

2 yemek kaşığı  bulgur

1 çay bardağı  ceviz

1 yemek kaşığı  salça

bir miktar  maydanoz tuz, karabiber sıvıyağ

Panelemek için: 2 tane, yumurta yarım çay bardağı,  süt galeta unu

Kızartmak için: sıvıyağ

Avcı Böreği Tarifi: Öncelikle soğanı yemeklik doğrayıp bir tavaya alalım, az bir sıvıyağı ile kavuralım. Üzerine kıymayı ilave edelim kavurmaya devam edelim. Sonra sırası ile bulguru, cevizi ve salçayı ilave edelim karıştırmaya devam edelim. Karabiberi, tuzu, pulbiber ve kekiği ilave edelim sotelemeye devam edelim. Kıvama gelince üzerine ince kıydığımız maydonozu ilave edelim birkaç dakika kavurduktan sonra ocaktan alalım.

Panesini hazırlamak için, çukur bir kaba yumurtaları kıralım, sütü ilave edelim, güzelce karıştıralım, bir kenara koyalım. Yufkaları üst üste koyalım, ücgen keselim, üzerine hazırladığımız harçtan yeteri kadar koyalım ve rulo olucak şekilde saralım. Panesi için, çukur bir kaseye yumurtaları kıralım üzerine sütü ilave edip iyice karıştıralım.

Sardığımız rolo avcı böreklerini önce yumurta ve süt karışımınına batıralım sonra galeta ununa bulayalım.  Bir tavaya sıvıyağı alalım iyice kızdırıp içine börekleri atalım, nar gibi kızartalım sıcak servise sunalım. Afiyet olsun

Kız seni kandırmışlar...

Twitter'e giriş yaptım...

Arkadaşlar, teknolojiyi yakalamak adına bugün twittwe hesabımı da aktifleştirdim... Dileyenler beni telefonla'da takip edebilirler... Henüz işin acemisiyim...  Haydi rastgele diyorum...

Adresim https://twitter.com/#!/anetteinselberg

Herkesi beklerim efem...

Bir İlişkinin Tarihçesi…

Bundan birkaç gene sene önce bir arkadaşım Facebook’ta beğendiği biriyle tanıştı… Tabi bizlerin bundan uzun bir süre haberi olmadı. Mesajlaşmalar, görüntülü konuşmalar, sabahlara kadar dertleşmeler derken ilişkileri belirli bir olgunluğa gelince bizlere de durum ilan edildi… Eniştemiz Amsterdamlı olduğundan bu sefer karşılıklı gidiş gelişler başladı ve nihayet bizim hatun Amsterdam’a taşınmaya karar verdi… Aynen Nazan Öncel’in Hay Hay şarkısındaki gibi kedisini (Mırnav), köpeğini (Benekli), duvardaki tablosunu, ayağındaki terliğini bile toplayıp gitti…

Şimdi benim içinden çıkmakta zorlandığım ilişki kronolojisi şöyle gelişti: İlk ay e-postama düşen mesajlar; harika bir adam, sanki bana verilmiş bir lütuf, bana kimsenin olmadığı kadar aşık. Sürekli hediyeler alıyor. Dün yine alışverişteydik bana nefis bir kazak aldı. Canım buraları soğuk ya hiç üşüyeyim istemiyor. Mırnav ve Benek hangimizi daha çok seviyor diye tartışmaya başlayacağız yakında. Beneği benden çok gezmeye çıkarıyor. Her gün mum ışığında yemek yiyoruz desem yalan olmaz ayol bu adam romantik… Yemek yapmaya da bayılıyor… Mutluyum çok mutlu…

İkinci ay mesajları; çok nazik biri ama biraz titiz sanki. Eşyalarımı sağa sola atınca ev biraz dağılıyor diye çıtlama yaptı. Mutfak alışverişleri bana kaldığı yetmiyormuş gibi arada yemek yapmamı istedi. Neymiş benim elimden yemekler daha bir lezzetli oluyormuş. Ama ben yemek yapmak istemiyorum ki Face’te gezinmek istiyorum. Evin içinde sürekli hapşırmaya başladı doktora gitti. Doktor ne dese beğenirsin meğerse hayvanlara alerjisi varmış. Birkaç ilaç almaya başladı… Evde hayvanlardan biraz uzak duruyor artık…

Üçüncü ay mesajları; sürekli evde oturup film seyrediyoruz. Yemekti, alışverişti, hayvanların bakımıydı hep benim üstüme kaldı. Biraz yardım et dediğimde işten yorgun geliyorum diyor. Haklı canım adamı da fazla zorlamamak lazım…

Dördüncü ay mesajları: Bu adam Mırnav’la Beneği hayvan barınağına vermemi istiyor. İlaç falan fayda etmiyor. Evde sürekli hapşıran birine dönüştü. Zaten geçen gece baktım gizli gizli internete giriyordu. Ne yapıyorsun dediğimde hiççç dedi… Halbuki eminim Face’te yine hatunlarla yazışmaya başladı.

Beşinci ay mesajları; yok şeker yok… Bu adam da aynı diğerleri gibi… Hep ben… Hep ben diyor… Kaç zamandır dişimi sıkıyorum ama geri dönücem galiba. Zaten İstanbul’da sizlerde gözümde tütüyorsunuz… Yok şeker yok. İllallah geldi titizliğinden de düzeninden de. Beğenmiyorsa kadın tutsun ona yaptırsın her şeyini… Ben buraya ev temizlemeye mi geldim…

Altıncı ay; bana acil ev bulun, üç güne ordayım…

Ve bizim arkadaş şarkıda olmayan şekilde Mırnav’ını, Beneğini, duvardaki tablosunu ve ayağındaki terliğini bile alıp geri geldi…

Benim kafama da şu soru takıldı… Bu işlerin yürümemesi karşımızdakine çok fazla beklenti yüklediğimizden mi oluyor acaba? Ya da ilişki dediğimiz şey hoşgörümüzü, sabrımızı, affediciliğimizi geliştirmemiz gerektiren bir ders mi acaba? Duruma bakılırsa defalarca kalınan, geçmekte zorlandığımız bir ders. Bilemiyorum. Ben işin içinden çıkamadım. Siz ne dersiniz?

Sağlıcakla,

 

Bir bardak dolusu gülümseme ile başlayın bu güzel güne,

Bir bardak dolusu gülümseme ile başlayın bu güzel güne,

Hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için...

Bir tebessümle, yaşamınızı bir güneş ışığına döndürebilir,

Bir sevgi dolu bakışla bir başkasının gününü aydınlatabilirsiniz.

Sabahın meltemine teslim edin sıkıntılarınızı...

Gökyüzüne dağılsın kaybolsun diye.

İsteklerinize uygun,

Umutlarla dolu bir gün olsun

NEŞELİ OLMANIN GÜCÜ...



 “Siz önce güleryüzlü olmayı öğreniniz. İşte o zaman, alnınızda çizgiler olmaz. Ve işte o zaman, bir gönüle girmenin anahtarı elinizdedir.” ...


 “Güleryüz, önce konuşan dilden önemlidir. Daha sonra dilinizle gözleriniz gülsün.”

BENİMDE HER LAFA VERİLECEK BİR CEVABIM VAR AMA,



 

BENİMDE HER LAFA VERİLECEK BİR CEVABIM VAR AMA,

O CEVAP AKLIMA OLAY ANINDA DEĞİL DE, GECE YATAĞIMA YATINCA GELİYOR :)

Ahh...Postişim koptu...

İşte böyle bir ofiste çalışılır...

Bir Japon atasözü...

Azam Ali's NAMI NAMI

http://youtu.be/DOtELxDi5Wg

Vücut dili testi...

http://platform.twitter.com/widgets/hub.1324331373.html

http://www.benoyum.com/?p=4179

Vücut Dili Testi.

Yüz ifadeleri duyguların evrensel dilidir. Bu ifadeleri okumak empatinin temelidir. Kısa testi uygulayarak konu hakkındaki duygusal zekanızı ölçebilirsiniz. Testte size sunulan 20 adet resimdeki yüz ifadelerini belirlemeye çalışın. Her cevap, hangi duygu durumunda yüzdeki hangi kasların aktif olduğunu tespit etme ve duygular  arasındaki farklılıkları ayırt etme yeteneğinizi ortaya koyacaktır. Bazı duygu durumları birden fazla soruda karşınıza çıkabilir. Yüz ifadelerindeki şifreleri çözmeyi başarırsanız, insan ilişkilerinin de şifresini çözmüş olacaksınız. (Testin orjinali Berkeley Psikoloji Fakültesinin ortaklaşa çalıştığı Greater Good Science Center tarafından hazırlanmıştır.)

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Anladım

Bunca zaman bana anlatmaya çalıstığını, kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek degil..

Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,

Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir,

Ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat, hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

Özür dilemek değil, ”affet beni” Diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,

Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. ,

Sevgi emekmis,

Emek ise vazgeçmeyecek kadar,

Ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş

Islanıyorum... Günün fotosu... 21/12/2011

Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?"

 



Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?" -Nietzsche

Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yaşamaya devam ederler.

Hayatı seven insanlara en iyi örnek önce 'KENDİLERİNİ SEVERLER'.  Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler...

Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yaşamaya devam ederler.

Mutluluğu kovalamazlar, sadece yaşarlar ve mutluluk onları bulur.

Onlar için her gün mükemmeldir.

Dr. Wayne W. Dyer

Huzur, sağlık , neşe dolu bir gün daha sizleri adresinizde bulsun...

Unuttuklarını ANIMSA,

Kaybettiysen ARA,

Özlediysen git BUL,

Kırdıysan AF DİLE,

Kırıldıysan AFFET.

Çünkü hayat çok KISA.

Huzur, sağlık , neşe dolu bir gün daha sizleri adresinizde bulsun...

seviyorum hepimizi♥♥♥

Barış Manço - Unutamadım

http://youtu.be/O-STWcHq23E