22 Ocak 2012

Ben beni bıraktığım zaman sen beni bırakma ya Rab...

Çok konuşmam ama,güçlü cümlelerim var...

Sihirbaz değilim ama,göz açıp kapayıncaya kadar kaybolacak dertlerim var..

Komedyen değilim ama, gülebilecek bir sürü nedenim ve güldüre bileceğim bir sürü arkadaşım var..

Hatıra defteri değilim ama,yığınla yaşanılmışlığım var...

Cahil değilim ama,sevmeyi bilmeyişlerim

Kalpsiz değilim ama,renksiz duygularım var...

Sağır değilim ama,bazen duymayan kulaklarım var...

Dilsiz değilim ama,bazen suskunluklarım var...

Yanlış değilim ama,hatalarım var...

Çok konuşmam ama,güçlü cümlelerim var...

Pişman değilim ama,hatırlamayı unuttuklarım var......

Her şey birdenbire oldu.

http://youtu.be/Ydna6Q31q58

Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire

Orhan Veli...

Ben En Güzelim













Düşümdeydin yine; Ortasıymış zahir bir akşamın...

Pırıl pırılmış yıldızlar, ay dolunaymış.
Ayın şavkında ne güzeldindesem;

 Haksızlık olurdu sana Ve iltifat aya.

 Ama sözün doğrusu: O an senin şavkında Ay ne güzel duruyordu.
Düşümdeydin yine; Cennetmiş gibi...

İlk yazın meltemiymiş saçlarındaki,

İçindeymişsin mavi ve beyazın.

Mavi bu kadar güzel...

Beyaz, böyle beyaz olmamıştı önce.

Sana ne güzel de yakışmıştı desem;

 Renkler sevinirdi mutlaka

 Ama haksızlık olurdu sana.

Sözün doğrusu;

Ne güzel de yakışmıştın sen,

Mavi ile beyaza.
Düşümdeydin yine;

Pırıl pırılmış yıldızlar,

ay dolunaymış.

İçindeymişsin mavi ve beyazın.
Seni öyle görünce,

Çözüldü o zor bilmece: Senin yanında durduğun...

Senin içinde bulunduğun...

Herşey güzel.

Umrumda değil şimdi;

 Aynaların ne söylediği.

Artık güzelim ben de.

Çünkü sen; En çok benim içimdesin.


14.12.2009

Sadi Atay


Yeri gelmişken karne fıkrası...

Küçük Temel babasına elindeki karneyi gösteriyordu.

Baba Temel sinirle: - Böyle bir karneyi getirmeye utanmuyor musun?

- Ben getirmedim ki, bu karne senin baba.

Annem sandıktan bulmuş.:))))

Meraklı bakışlar...


 

Yaşamındaki her insan ve bütün olaylar, Sen oraya çizdiğin için oradadırlar.Onlarla ne yapmak istediğin sana kalmıştır.

Yaşamındaki her insan ve bütün olaylar, Sen oraya çizdiğin için oradadırlar.

Onlarla ne yapmak istediğin sana kalmıştır.
Richard Bach

zülfü livaneli "gözlerin"

http://youtu.be/TByizQrTfD4

Şans kesesi tarifi



Malzemeler:

Mavi yada beyaz bir parça bez

1 kuvars kristali

3 diş sarımsak

3 madeni para

Gardenya çiçeği tomurcukları

Tüm malzemeleri karıştırın ve bezin içine bırakıp dikin. Keseyi evin girişine görülebilecek bir yere asın. Kesenin içerisinde yer alan gardenya tohumları huzur için, madeni para bolluk bereket için, kuvars pozitif enerji ve şans için, sarımsak ise negatiflere karşı vibrasyon oluşturacaktır. Evinize refah, mutluluk ve olumlu bir değişim gelecektir.

Hayatınızı zehir etmek istiyorsanız bunları düşünün...

İşte, yitirdiğiniz özgüveni yeniden kazanmak için size ustaların da yardımıyla önerebildiğimiz 14 yol:

Başarının önce "özgüven"den geçtiğini varsayarsak, işe onunla başlayabiliriz İşte, yitirdiğiniz özgüveni yeniden kazanmak için size ustaların da yardımıyla önerebildiğimiz 14 yol:

  • Önce bütün olumsuz tecrübeleri unutun. Durup dururken güveniniz yitirmeniz, başarısızlık duygusunu yaşamanız bundan olabilir. O yüzden ilk adım olarak geçmişteki bütün kötü deneyimleri yok edin. Beyninizden silin gitsin!


 

  • Kendinizle iletişiminiz çok önemli. "Sen bunu yeneceksin" gibi cümleler kurmayın. Yani kendinize iç sesinizle "sen" diyorsanız bu sorundur. İlk olarak kendinizle "iletişim"e geçip, "ben bunu yaparım" şeklinde cümlelerle işe başlayın.


 

  • Erteleme olayına bir son verin. Bir şeyi sonlandırmayıp, yarım bırakma, başarılı olamama korkusuna dayanabilir. "Şu an" yapacağınız ne varsa "hemen şimdi" yapın. Bir not edin bakalım, "yarım" bıraktığınız işler çok fazla mı? Onları tamamlamak güven duygunuzu rehabilite edecektir. Çok basit şeylerde bile bunu uygulayın. Saçınızı kestirmeyi ne zamandır erteliyor musunuz. Hemen gidin kestirin mesela..


 

  • Kesin olarak istediğiniz şeyin ne olduğunu düşünün. Tam olarak neyi, ne kadar, nerede ve nasıl elde etmek istiyorsunuz? Bunu dakikalarca düşünüp, o çok istediğiniz şeye odaklanın. Adrenalinizin arttığını, istediğiniz şeye kavuşmayı "düşünmenin" sizi pozitif bir ruh haline soktuğunu göreceksiniz.




  • Kötü tecrübeleri beyninizin bilgisayarını çöp kutusuna atıp, silmiştiniz ya. Eh şimdi, arkadaşlarınızla beraberken biraz sıkılıyorsunuz değil mi? Onlara hep "dertlerinizden" söz ederdiniz hani! Canım, biraz düşünün, sizin hiç başarınız olmadı mı geçmişte. Dost sohbetlerinde arada sırada bu başarılarınızdan da söz edin.. Anlatırken bunu nasıl yaptığınızı yeniden hatırlayacaksınız. Belki de bu yöntem, başka ulaşmak istediğiniz idealleriniz için de işe yarar!


 

  • Çevrenizi iyi gözlemlediniz mi? Başarılı ve mutlu insanlar genellikle "çözüm"e odaklıdır. Bu insanlar yüzde 20 problemlere, yüzde 80 çözümlere odaklanır. Bazı sorunlar aslında sizin "büyüttüğünüz" kadar değil. Siz ona "odaklandıkça" o büyüyor, büyüyor ve çözülmez bir hale geliyor. Bu sorunlarda çıkmaza girdiğinizde bir "örnek" bulun. Yari sorunu çözmüş bir insan örneği. O, nasıl çözdü? Tamamen bu yönteme odaklayın kendinizi.


 

  • Enerjinizi çoğaltın. Çünkü enerji bize sadece fiziksel güç olarak gerekli değildir. Duyu organlarımız da enerji ile çalışır. Bu enerji sesinize, bakışınıza, görünüşünüze etki eder. Spor yaptığınızda seretonin ve endorfin hormanları artacak. Bu iletişimde çok önemli; Bakışlarınız da bu hormonların etkisiyle karşı tarafa daha kolay "olumlu" mesajlar göndermenizi sağlayacak. Kendinizi "iyi" hissetmek, güne gülümseyebilmek için spor çok önemli. Unutmayın, egzersizden uzak kaldığınızda, adeta benzinsiz bir araba gibisiniz!


 

  • Telkin çok önemli. Her ne istiyorsanız onu olmuş gibi hayal edin: Alt bilinciniz sadece şimdiki zamanı bilir. O yüzden gelecek zamanlı cümleler kurmayın. Örneğin, "zayıflayacağım" derseniz asla zayıflayamazsınız. Belirsiz bir gelecek yerine, "şu anda yapıyorum" deyin.. Bu mesajı yolladığınızda, alt bilinciniz sizi o amaç için bazı tutumlara davet edecektir. Siz farkında bile olmadan... Enerjiniz çoğalacak, yavaş yavaş zayıflama isteği artacaktır.




  • Aman, renkler çok önemli. Giysilerde renk tonajlarına dikkat edin. Seçtiğiniz her renk sizi anlatıyor çünkü. Canlı renkler mutluluk ve neşeyi koyu renkler ise ciddiyeti temsil ediyor. Bu tarz olarak size en yakışanı seçin. Bu giysileriniz canlı renklere sahipse güveninizin kendiliğinden geliştiğini göreceksiniz. (Tabii yerine göre.. Bir iş toplantısına da pırıl pırıl renklerle gidilmez elbette.) Şu açık ki, asıl olarak “ten giysiniz”, yani solgun olmayan bir cilt, parıltılı bakışlar giysilerden daha da önemlidir. Olumlu düşündükçe farklı bir ten renginin ve bakışların sizde oturduğunu farkedeceksiniz.




  • “Evet” ve “hayır”lara dikkat. Hiçkimse size istemediğiniz bir şeyi yaptıramaz. Bazı insanlara da hayır demeyi öğrenin. Hoşlanmadığnız birn mekana sizi götürmek isteyen arkadaşınıza karşı rahatlıkla " hayır" kelimesini kullanın. Birlikte keyif alacağınız mekanları seçecek arkadaşınız mutlaka vardır. Sizi rahatsız eden, olumsuz ruh halinizi çoğaltan insanlarla ilişkinizi de gözden geçirin. Sizi üzen bir insanla yola devam etmek sizden sürekli götürecektir.


 

  • Geleceği "belirsiz" bırakmayın. Planlayın. O gerçekleştiğinde neler hissedersiniz, sürekli bunu düşünün. Artık o ideale, o "plan"a nasıl ulaşacağınızı düşünün ve kendinizi orada hayal edin sık sık. Örneğin işyerinizde “şef” mi olmak istiyorsunuz? Sürekli bunu nasıl gerçekleştireceğinizi düşünmenin ve bu anlamda somut olarak neler yapabileceğinizin ötesinde, o görevi "hayal" edin. Kendiniz orada, bir toplantıda iken hayal kurun örneğin. Hayaliniz güçlendikçe, tutumlarınız da değişecektir. Örneğin, o işte şef olmak için önce dil mi bilmeniz gerekiyor. Farkında olmadan ayaklarınız sizi bir bir hafta sonu kursuna doğru götürecektir..


 

  • Geleceği planlamak kendinize güveni, kendinize güvenmek de size bazı “formüller” de getirecektir. Örneğin zayıflamak istiyorsunuz ama neden şişmanladığınızın "formülü"nü dikkate almıyorsunuz. İşte olumlu bir şekilde başarıya odakladığınızda beyniniz, size "neden şişmanladığınız"ı da anımsatacak. Ve sizi kilo almaya götüren nedenleri de hayatınızdan kaldırmak üzere planlar yapıyor olarak bulacaksınız kendinizi..


 

  • Bir de, “olumlu” anlam içeren kelimelere dikkat edin. Olumsuz olarak beyninize yerleştirdiğiniz cümleler size baskı yapar. Orada "beslenir" ve daha güçlü olarak geri dönebilir". Bir örnek vermek gerekirse, "asla televizyon seyretmiyorum" demeyin. Beyniniz sizi daha istekli olarak TV seyretmeye zorlar. İnsanların "kötülükleriyle" uğraştığınızda da ters tepki verir. Kötü bir kelimeyi kullandığınızda ona yüklediğiniz anlamı bilincinize çağırırsınız! Bu kelimeyi çok sık hatırlamaya başlarsınız. Hatta yıllar sonra o eylemin içinde bile görebilirsiniz kendinizi. O nedenle "olumsuz" herhangi bir kelimeyi (Her ne olursa olsun) beyinize yerleştirmemeye özen gösterin.




  • Hayatınızı yönlendirin. Ne eksikse yaşamınızda ona kanalize olun. Sevgi mi yok, sevgi birlikteliğine kanalize olun. O boşluğu bir sevgili dolduracaksa, yani ona gereksinimiz varsa bunu planlayın. Bir takım duygusal boşlukların yerini başka şeylerle kapatmayın. Zaten olumluya ve başarıya kanalize olmuş bir ruh hali, başka arayışlarınıza çözüm bulmak üzere de konumlanacaktır. Başarı ve sevgiyle birlikte donanmış benliğiniz, size enerjiyi ve mutluluğu da çağıracaktır


Özür dilemek de basittir, kalp kırmak da...

Özür dilemek de basittir, kalp kırmak da...

Ancak ikisi arasındaki enerji çok farklıdır; birisi fetheder, birisi zulmeder.

Mutlu aşk yoktur...

İç Huzurunu Bulma Üzerine Bir Zen Öyküsü...



Bir Zen ustası resim yapıyordu. Ve baş müridini yanına oturtup, resim mükemmel olduğunda kendisine söylemesini istedi. Mürit endişeliydi. Usta da endişeliydi. Çünkü mürit ustasının mükemmel olmayan bir şey yaptığını hiç görmemişti. Ancak, o gün her şey ters gitmeye başladı. Usta çabaladı ve çabaladıkça daha da kötü oldu. Japonya'da ya da Çin'de Hat sanatı, pirinç kağıdı üzerinde yapılır.

Çok hassas, çok narin, belirli bir kağıdın üzerinde. Eğer bir an kararsız kalırsan... Yüzyıllar boyunca Hat sanatçısının ne zaman kararsızlığa düştüğü her zaman anlaşılmıştır. Çünkü mürekkep pirinç kağıdına yayılır ve yazıyı bozar. Pirinç kağıdı üzerinde aldatmak çok zordur. Akıcı olman gerekir. Asla kararsız kalamazsın. Bir an için bile durduğun an, kararsız kaldığın an, yapacak bir şey yoktur. Kaçırdın. Çoktan kaçırdın. Keskin göze sahip olan biri hemen, "Bu bir Zen resmi değil," der. Çünkü Zen resminin anlık ve akıcı olması gerekir.

Usta çabaladı ve çabalamaya devam ettikçe terledi. Yanındaki müridi oturmuş, başını olum- suzca sallıyor; hayır, bu mükemmel olmadı diyordu. Bunun sonucunda usta giderek daha fazla hata yapıyordu. Mürekkep bitmek üzereydi. O yüzden usta müridini yeni mürekkep hazırlamaya yolladı.

Mürit dışarıda mürekkebi hazırlarken, usta sanat eserini yarattı. Mürit geri döndüğü zaman, "Usta, ama bu mükemmel! Ne oldu?" diye sordu. Usta güldü. "Bir şeyin farkına vardım.

Senin varlığın, birinin takdiri ya da olumsuz eleştiri getirmesi fikri, evet ya da hayır deme durumu, benim iç dinginliğimi rahatsız etti. Artık bir daha asla rahatsız olmayacağım. Daha öncekilerin mükemmel olmamasının tek nedeninin, onları mükemmel yapmaya çalışmam olduğunu anladım. OSHO

Kediler evlerini nasıl görürler...

Hangi renksin ?

Etrafında ne kadar çok renk olduğunun farkında mısın? Peki her rengin bir anlamı olduğunu biliyor musun? Her birimiz bu renklerden bazılarını diğerlerine oranla daha çok severiz, çünkü muhtemelen o renkte kendimize yakın bir şeyler buluruz. Hangi renk olduğunu öğrenmek için bu testi çözmen yeterli...

http://testyourself.tr.msn.com/cocuk/hangirenksin/Test.aspx

Birinci Kadın Mı Olmak Daha Zor İkinci Kadın mı? (3.ve son bölüm)

Serap Mehmet’in kendinden yana bir karar vermesini bekleyerek bir üç ay daha geçirdi. Fakat hiçbir ilerleme yoktu. Mehmet’in karar vermeye çalışır bir halini de göremiyordu ama onun artık daha fazla bekleyecek tahammülü kalmamış, sinirleri bozulmuştu.

Akşam evde televizyon seyrederlerken paldır küldür, ağlaya ağlaya duygularını ve beklentilerini paylaşmaya başladı: “Yeter artık Mehmet! Dayanamıyorum artık bu duruma. Bu ilişkiyi ya bitirelim, ya da artık karına söyle ve boşan. Benim bekleyecek, ikinci kadın olarak geçirilecek bir ana daha tahammülüm yok. Seni çok seviyorum, deliler gibi seviyorum ama benim yanımdan ayrılıp, evine çocuklarına gittiğin an kalbime sanki bir bıçak saplanıyor. Senin karınla geçirdiğin bayramlarda ben burada ağlamaktan iki büklüm oluyorum. Ben zaten her gün ölüyorum, karına gitmeye karar verirsen bari bir kere ölürüm” diye konuşmasına devam etti. “Seni geç tanımış olmak benim suçum mu?” diye de ilave etti. “Belki biz önceden tanışsaydık, ben senin karın olacaktım, çocuklarının annesi olacaktım. Benim bu şekilde yaşamaya devam etmem imkansız” diye haykırmaya başladı. Onca zaman bastırdığı bütün acılar bir anda su yüzüne çıkmıştı ve kendine hakim olamıyordu.

Mehmet onca zaman her şeye sakince katlanan Serap’ı bu halde görünce hem şaşırdı hem de iyi ya da kötü artık bir karar vermesi gerektiğini anladı. Hiçbir şey demeden paltosunu alıp çıkıp gitti. Uzun uzun yürüdü, ayakları onu Türkan’la yaşadığı eve getirdi. Anahtarla kapıyı açtı. Türkan genelde bu saatte uyumuş olurdu ama hayır bugün salonda bütün ışıklar açık onu bekliyordu. “Çocuklara bir şey mi oldu?” diye sordu endişeyle. Türkan “hayır, çocuklara değil ama bize çok şeyler oldu” diye cevap verdi. Sesinin kontrollü çıkmasına çalışıyordu ama ne kadar başarılı olduğundan emin değildi. “Herşeyi biliyorum, hiç inkar etmeye çalışma” dedi. “Şimdiye kadar hep sustum, hep göz yumdum biter diye, bana dönersin diye bekledim. Ama sende en ufak bir çaba, en ufak bir ışık bile göremiyorum. Ne yapmak istiyorsun? Bu yuvayı bunca seneden sonra yıkmak mı istiyorsun?” derken gözyaşları yanaklarından sel olup akmaya başlamıştı. “Bunca seneden sonra bunu bana nasıl yaparsın? Biz senle bu hayat yoluna beraber çıktık, beni nasıl yarı yolda bırakırsın” diye konuşmaya devam ederken artık bağırmaya başlamıştı. “Ne yani artık beni beğenmiyor musun, artık seni heyecanlandıramıyor muyum, bütün derdin bu mu?” derken Mehmet yerinde çivilenmiş bir şekilde duruyordu. Mehmet’in bu suskun hali onu daha da çok çileden çıkarıyor, ağzına geleni söylemesine sebep oluyordu. “İşinizi de basıcam iki paralık edicem Serap’ı” sözleri bardağı taşırmıştı.

Mehmet “haddini bil kadın” diye karşı saldırıya geçmişti. O öyle sıradan biri değil, seviyorum onu, seviyorum” diye cevap verdi. Türkan koşa koşa odasına gidip kapıyı sıkıca kapattı. Beklediği cevap bu değildi ki. O Mehmet’in ayaklarına kapanıp özür dilemesini beklemişti. O ise neler diyordu. Az önce kendisine başka bir kadını sevdiğini mi itiraf etmişti. Şaşırmış mıydı bu adam. Bunca seneden sonra hormonları mı azmıştı ne… Öfkeden, kıskançlıktan, kaybetme telaşından ne yapacağını bilemiyordu. Hayatta boşamayacaktı kocasını, aha buraya yazıyordu, o kadına yar etmeyecekti kocasını. “Yok öyle yağma” diye söylendi bir taraftan. “Ohh! Ne güzel. Ben onca sene çekip çevireyim, sen gel kap, yok öyle yağma” deyip odanın içinde dört dönmeye devam etti sabaha kadar.

Sabah çocukların kahvaltısını hazırlamak için odadan çıktığında Mehmet’i elinde bavulla görünce bayılır gibi oldu. “Ben de senin odadan çıkmanı bekliyordum” diyen Mehmet’i inanamaz gözlerle izliyordu. Dolaptan birkaç parça eşyasını kaptığı gibi, evden fırlayıp gitmişti. İnanamıyordu. Gerçekten inanamıyordu. Hemen annesini aradı. “Anne gitti” diyebildi hıçkırıklarının arasında…

Mehmet elinde bavuluyla doğruca Serap’ın evine gitti. Serap’ı yüzü gözü ağlamaktan şiş bir halde buldu. “Terk ettim” dedi yavaşça…”Terk ettim”…

Sonrasında beraber yaşamaya başladılar. Serap aslında bu durumdan mutlu olacağını sanmıştı ama hiç mutlu değildi. Mehmet çocuklarını özlüyordu, evindeki düzenini özlüyordu. Mehmet Türkan’ı özlüyordu… Bunu hissedebiliyordu. Araları da öyle çok aman aman değildi. Ayrıca bavulunu alıp ona gelince, komşulara, arkadaşlarına, ailesine ne söyleyeceğini de iyi organize etmesi gerekiyordu. Fakat o daha ne diyeceğini, nasıl diyeceğini bulamadan annesi durumu öğrenivermişti. “Yuva yıkanın yuvası da olmazmış kızım duymadın mı?” diye bağırıp çağırmaya, ayrıl bu adamdan diye baskı yapmaya başlamıştı.

En kötüsü ise hiç aklına gelmeyen işyerinde yaşanmıştı. Türkan işyerine gelmiş bağırmış, çağırmış, “bu kadını işten atmazsanız sizi dava ederim” diye patrona dayılanmış, patron da onu kapının önünü koy vermişti. İnanamıyordu, gerçekten olanlara inanamıyordu. Mehmet’te aynı şeyi yapmıştı, niye işinden olan o olmuştu ki? Bu hiç iyi olmamıştı. Tekrar böyle güzel maaşlı bir iş bulması vakit alacaktı, üstelik bu ruh haliyle iş aramaya sabrı da isteği de yoktu.

Bu arada aile büyükleri Mehmet’i sürekli arayıp, evliliklerde olur böyle şeyler karına dön, kaç yıllık yuva böyle birden dağıtılır mı şeklinde konuşmalar yapıyorlardı. Mehmet’in ağzını bıçak açmıyordu. Aralarındaki uyumu yitirmişlerdi, herkes her bir yandan ayrılmaları için baskı yapmaya başlamıştı. Komşular evli bir adamla yaşayan birini apartmanda istemediklerini söylemeye başlamışlardı. Ev kendisinin olmasa çoktan kapıya konacaktı. Zaten işimden oldum bir de evimden mi olucam diye söyleniyordu. Yedi sekiz ay durumu böyle sürdürmeye çalıştılar ama Türkan’dan hayatta Mehmet’i boşamam sakın dava falan açmaya kalkmasın mesajları gelip duruyordu. Çocuklar babalarına küsmüşler ve onunla görüşmüyorlardı. Herkes çok mutsuzdu.

Bir sabah kalktığında Mehmet’i salonda elinde bavul onu beklerken buldu.  Mehmet “gidiyorum beni affet, çocuklarımı çok özledim” gibi bir şeyler mırıldanıyordu… Gerçekten söylenecek çok şey varken konuşamamak herhalde böyle bir şeydi. Ne diyecekti ki Mehmet’e? Onun yüzünden işinden olduğunu mu, el aleme rezil olduğunu mu, ruhsal olarak çöküp tedaviye ihtiyacı olduğunu mu, bundan sonra nasıl yoluna devam edip, nasıl hayatta kalacağını bilemediğini mi… Sadece sustu… Mehmet’in asansöre binen sırtını seyretti ve sonra günlerce ağladı…

Türkan Mehmet’i eve abisinin getireceğini biliyordu. Kapı çalınmış içeri girmişlerdi. Abisi durumu yumuşatmaya çalışıyor havanın ne kadar soğuk olduğundan falan bahsediyordu. Kenarda duran bavul hakkında kimse yorum yapmıyordu. İçilen türk kahvelerinden sonra abisi izin isteyip gitmişti. Türkan nasıl bir tavır takınması gerektiğini bilemiyordu. Hala çok kızgındı. Artık kocasına hiç güveni kalmamıştı. Tamam onun eve dönmesi için her türlü rezilliği yapmış, herkesten yardım istemişti ama karşısında duran artık onun Mehmet’i değildi ki… Bir daha da asla olmayacaktı… Asla başını aynı huzurla omuzlarına yaslayamayacaktı… Gözünden akan yaşlar bu acı gerçeğin işaretiydi sadece…

Sağlıcakla,

Bisiklet severler buraya... Günün fotosu...22/01/2012

Namaste...



Namaste ne demek? Mahatma Gandhi'nin haber filimlerini seyreden Einstein da merak etmiş sokaktakilere eğilerek, selam verirken ne dediğini.Ve bir mektupla sormuş. İşteGandhi'nin cevabı: 'Senin içinde bütün evrenin var olduğu o yere saygı duyuyorum. Sendeki o ışık, sevgi barış ve bilgelik yerine saygı gösteriyorum. Sendeki bana ve bütün olduğumuz o yere saygı gösteriyorum.'

Kedicim diye mi hitap ediyorsun bana?

Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de gerçek güzelliklere sahip olabilirsiniz.


Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine uzanan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece bir buçuk kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.


 İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: - Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum. - Neden? diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş: - Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim bu kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.


Sucu şöyle demiş: - Patronun evine dönerken yolun üstündeki çiçekleri fark etmeni istiyorum. Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş: - Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçekler olmadığını fark ettin mi?


Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı. Hepimizin kendine özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de gerçek güzelliklere sahip olabilirsiniz.

MUTLULUK ... Sorunsuz bir yaşam değil, Onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir. ŞÜKÜRLER OL-SUN

Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan, Bir çok arkadaşın var demektir.

Faturalarını ödeyebiliyorsan, ... Bir işin var demektir.

Pantolonun biraz sıkıyorsa, Aç kalmıyorsun demektir.

Gölgen seni izliyorsa, Güneş ışığını görüyorsun demektir.

 Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan, Yürüyebiliyorsun demektir.

 Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan, Duyuyorsun demektir.

 Camları silmen , çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yasiyorsun demektir.

 Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, Isınıyorsun demektir.

Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa, Yığınla giyeceğin var demektir.

 Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, Yaşıyorsun demektir.

Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa, O gün üretici olmuşsun demektir.


 VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN MUTLUSUN DEMEKTİR.......

MUTLULUK ... Sorunsuz bir yaşam değil, Onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir. ŞÜKÜRLER OL-SUN

BAŞARILI İNSANLARLA BAŞARISIZ İNSANLAR ARASINDAKİ 7 FARK

 Çevremize baktığımızda arkadaşlarınızın bir kısmının hayatta başarılı olduğunu gözlemlerken diğer bir kısmının başarılı olamadığını ve hayata tutunmakta zorlandığını görürsünüz Neden bir kısım insanlar başarılı olurken diğerleri başarılı olamamaktadır…Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farkı zeka, çevre, eğitim gibi faktörlere bağlayabiliriz. Ancak başarıyı etkileyen çok daha önemli faktörler... vardır ki bunlar kurduğumuz cümleler, hayallerimiz ve düşüncelerimizdir. Kısaca diyebiliriz ki  başarılı insanları başarılı yapan, kurdukları cümleler, hayaller ve düşüncelerdir.

Şimdi bunları kısaca görelim:



1. Keşke – Bundan Sonra Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki önemli farklardan biri olumsuz bir olayla karşılaştıklarından kurdukları cümlelerdir. Başarısız insanlar olumsuz bir olayla karşılaştıklarında “keşke” ile başlayan cümleler kurlar. “Keşke o işi şöyle yapmasaydım”, “Keşke şuna danışsaydım”, “Keşke daha dikkatli olsaydım” gibi cümleler kurarlar. Ancak bu cümleler yaşanan olumsuz olayın etkisini hafifletmez. Üstelik kişide bir suçluluk duygusu oluşturur. Ve kişiye herhangi bir gelişime sağlamaz. Bunun yerine başarılı insanlar “Bundan sonra” cümlesini kullanırlar. “Bundan sonra daha dikkatli olacağım”, “Karar alırken A şahsına danışacağım” gibi cümlelere yargı bildirir ve hedef gösterir. Böylece kişi geleceği için kendisine plan yapmış olur ve yaşadığı olumsuzluk durumundan ders çıkarmış olur.

2. Neden – Nasıl Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farklardan biri de sordukları sorular arasındaki farktır. Olumsuz bir olayla karşılaşıldığında başarısız insanlar “neden”li sorular sorarlar. “Neden bunlar benim başıma geldi?”,”Neden denemede puanlarım düştü?”,”Neden işler bir türlü yoluna girmiyor?”. Bu cümlelerdeki neden kelimeleri olumsuzluğunun sebeplerini bulmaya yönelik kelimeler değil şikayet kelimeleridir. Başarılı insanlar ise olumsuz bir durumla karşılaştıklarında “Nasıl”lı sorular sorarlar. “Nasıl hareket edersem işleri daha iyi yürütebilirim?”, “Nasıl çalışırsam denemede puanlarım yükselir?” gibi cümleler kurarlar. Bu cümleler onları düşünmeye ve çözüm üretmeye sevk eder. Ve onlara yol göstererek başarının kapılarını aralar.


 3. Olumsuz Hayal – Olumlu Hayal Başarılı insanlarla başarısız insanların kurdukları hayaller de birbirinden çok farklıdır. Başarısız insanların hayalleri hep olumsuzdur. Hayallerinde işler hep ters gider, giriştikleri işi eline yüzüne bulaştırırlar ve hep kaybedecekleri korkusu ile hareket ederler. Bu konuda o kadar çok hayal kurarları ki sonunda kurdukları hayaller onların kaderi olur ve başarısız olurlar. Başarılı insanlar ise devamlı olumlu hayallar kurarlar. Bir işe girdiklerinde hayallerinde o işi başarırlar. Hep kazanmanın, başarılı olmanın hayallerini kurarlar ve bir süre sonra onların da hayalleri kaderleri olur.

4. Geçmiş Odaklı – Gelecek Odaklı Başarılı insanlarla ve başarısız insanların düşüncelerinin odaklandıkları yer de farklıdır. Başarısız insanların düşünceleri geçmişte takılı kalmıştır. Onlar geçmişte yaşarlar. Şu andaki başarısızlıklarını hep geçmişlerine bağlarlar. O başarısızlıkları tekrar tekrar yaşar morallerini bozalar. Başarılı insanlar da geçmişe bakarlar ancak onlar geçmişe sadece ders almak için bakarlar. Sonra düşüncelerini geleceğe çevirirler. Geçmişte yaptıklarından ders alarak geleceklerini inşa ederler. Geçmişteki olayları bir tecrübe olarak yorumladıklarından moralleri bozulmaz. Bilakis onlar her olumsuz deneyimden daha da güçlenmiş olarak çıkarlar.

5. İç Motivasyon – Dış Motivasyon Başarılı ve başarısız insanların motivasyon stratejileri de birbirinden çok farklıdır. Başarısız insanlar dıştan motive olan insanlardır. Yani bu kişiler birilerinin devamlı kendilerini motive etmesini beklerler. Başkalarının motivasyonu ve sözü ile harekete geçerler. İçlerinde kendilerini harekete geçirecek güç yoktur. Bu kişiler itmeyle hareket eden araba gibidirler. İten olmazsa hareketleri durur. Başarılı insanlar ise harekete geçmek için birilerinin motive etmesini beklemezler. Kendi enerjilerini kendileri üretirler ve kendilerini motive ederler. Bunu iç konuşmalarla yaparlar.

6. Problem Odaklı – Çözüm Odaklı Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farklardan biri de probleme yaklaşım tarzlarıdır. Başarısız insanlar problemle yüzleşirken problemde takılır kalırlar. Bir türlü problemin ötesini düşünmezler. Problemi zihinlerinde yeniden canlandırıp morallerini bozarlar. Neden böyle bir problemin kendilerini bulduğunu sorgulayıp şikayetçi olurlar. Sonuçta problemin içinde boğulurlar. Başarılı insanlar ise bir problemle karşılaştıklarında bunu hayatın olağan bir durumu olarak kabul edip problemin zararlı etkilerini azaltacak ve kendilerini bu problemin içinden kurtaracak çözüm arayışlarına girerler. Zihinleri devamlı çözüm üretmekle meşguldür ve bulunan çözümlerden makul olanlarını seçerler ve hemen uygulamaya koyarlar.

7. Panik – Plan Başarılı insanlarla başarısız insanları ayıran önemli bir noktada istemedikleri durumla karşılaştıklarında verdikleri tepkilerdir. Başarısız insanlar olağandışı bir durumla karşılaştığında paniğe kalırlar, ne yapacaklarını şaşırırlar. “Eyvah”, “mahvoldum” gibi cümlelerle panik yaparak kontrolü kaybederler.        Başarılı insanlar ise böyle durumlarda panik yerine plan yaparlar. Önlerinde kalan günleri hesaplayıp yapmaları gereken işleri de bir kenara yazarlar. Ve iyi bir planlama ile yapılması gereken işleri ve çözülmesi gereken problemleri zamana yayarlar. Bu şekilde olağanüstü durumun üstesinden gelirler.
Başarılı bir insan olabilmek için çevresel faktörler alyehinizde olabilir. Lakin sadece düşüncelerinizi, hayallerinizi ve kurduğunuz cümleleri değiştirmekle başarılı olmak noktasında önemli bir adım atabilirsiniz.

Resimde neler olduğunu söyleyebilenlere kocaman aferin...

Eksik parça nedir???

Hata yapan kişi, cezalandırılmayı değil, sevgi dolu bir düzeltmeyi hak eder.

Hata yapan kişi, cezalandırılmayı değil, sevgi dolu bir düzeltmeyi hak eder.
Hayat bir okuldur ve hepimiz bu okulun öğrencileriyiz. Okulda hata yapmak, cezalandırılması gereken değil, düzeltilmesi gereken bir şeydir. Oluş gerçeğini hatırla..Sen Sevgisin.. Sevgilerin en temizi, en safı ;başka bir şey değil..   Hepimiz, yanılgı içinde olmanın istisnadan çok bir norma bağlı olduğunu öğrenmekle mükellefiz.
Çektiğin acıları ceza olarak görmen, aksiyon ve reaksiyonlardan kendini sorumlu tutman, en büyük yanılgıdır.
Refakatçin korku da olsa ,uyandığında güleceksin.
Çile ceza değildir; birinci ödevi kendine gelmeni sağlamaktır.

Erhard F. Freıtag

Kahvaltının ardından ailece spor vakti...

Birilerinin Mutluluğunu Yazmak için Kalem Olamıyorsan, Bazılarının Hüznünü Kaldırmak için Hoş Bir Silgi Olmayı Dene...!!!

Birilerinin Mutluluğunu Yazmak için Kalem Olamıyorsan,

Bazılarının Hüznünü Kaldırmak için Hoş Bir Silgi Olmayı Dene...!!!

Yükseği sevenlere cam balkon...

Swan Lake ...Kuğu Gölü...

http://youtu.be/jjDYW46PjA8

Limon suyu ve sarımsak mucizesi bunu yılda bir kez mutlaka yapın...

 


Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyas...ı, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor. Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor. Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.


EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ

 - 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu

 - 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak

 - Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)


HAZIRLANIŞI 2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz. 25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)

FAYDALARI

1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu önlüyor.

2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.

 3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.

 4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini yapıyor.

5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.

 6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.

7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor. —


Not: Kullanmadan önce mutlaka doktorunuza danışınız..

Her gün, sadece "daha iyisini" yapabilmek için.... ve bir gün, "elimden geleni yaptım" diyebilmek için...

Her gün, sadece "daha iyisini" yapabilmek için.... ve bir gün, "elimden geleni yaptım" diyebilmek için...

Git burdan be!!

Zamazingo'dan büyük hizmet... Herkese nazar boncuğu buyrun efem...

İlkbahar geçti, yaz gitti, kış kapıda...Ve söylemek istediğim şarkı henüz söylenmemiş halde duruyor...

“İlkbahar geçti, yaz gitti, kış kapıda...
Ve söylemek istediğim şarkı henüz söylenmemiş halde duruyor...
Günlerimi enstrümanın tellerini söküp takarak harcamışım...
Bu sözler, yarım yaşanmış bir hayatın ardından kalbi pişmanlıklarla dolu bir adamın sözleriydi...
Kişisel mirasımızı oluşturmaya başlamanın zamanı, “daha çok zamanımızın olacağını düşündüğümüz on yıl sonrası değil, bugündür...

Yaşamımızda yaratmak istediğiniz şeyin ne olduğunu ve daha önemlisi artık dünyada olmayacağınız zamanlar için ardımızda bırakmak istediğiniz armağanı derinlemesine düşünün...
Büyüklük, sizin ölümünüzle son bulmayacak bir şeye başlamanızla gelir...

Robin Sharma

Kalabalıkta Artistlik Yapanın, Tenhada Özrü Kabul Olmaz :))

Kalabalıkta Artistlik Yapanın, Tenhada Özrü Kabul Olmaz :))