5 Şubat 2013

Ulan sayıyom,sayıyom, hep bir eksik çıkıyor!...

Her ''şaka yapıyordum'un arkasında daima biraz gerçek, her 'sadece sordum'un arkasında daima biraz merak, her 'bilmiyorum'un arkasında daima biraz bilinç,her 'iyiyim'in arkasında daima biraz acı vardır...

Hayatınız seçtiğiniz kadındır


Hayat Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. "bu gençliğin sırrı nedir" diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki. Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine."Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş. Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.


Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş. "Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!.." Hanım... hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da : " Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş. "Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin" demiş. Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış . Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?.


Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedicik sormuş. "Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??" Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış.. "Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş. "Efendiler" demiş "O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum." "Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız." Demiş.


SENİN NE ANLATTIĞIN DEĞİL, İNSANLARIN NE ANLADIĞI ÖNEMLİDİR. SENİ ANLAYAN BİRİNE ANLAT. ANLAŞILMIYORSAN SUS Kİ, ANLATTIĞINI ANLATMAK ZORUNDA KALMAYASIN!! !! Hayatınız seçtiğiniz kadındır…. Zevkli bir kadına rastlarsanız, ZEVKİNİZ, bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ, zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir. Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır. Hayatınız seçtiğiniz kadındır

Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.

Fotoğraf: Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.</p><br /><p>_____  Homeros  _____

Ölçüsü kaçtı mı, en güzel şeyler bile bıktırır insanı.

_____  Homeros  _____

Ağrıyan Yerimize Nasıl Şifa Veririz...

1.Önce Allahtan gelen mucize şifa enerjisini sevgiyle aktaymaya niyet ediyorum diyoruz

2.Sonra  iki elimize birbirine sürtüyoruz

3.Tepe çakramıza avuçiçlerimizi yanyana koyuyor ve 2-3 dakika orada tutuyoruz

4.İki elimizi tekrar birbirine sürtüyoruz

5.Bu sefer ellerimizi yanyana ağrıyan yerin üstüne koyup bir kaç dakika bekletiyoruz...

 

Bülent GARDİYANOĞLU 2013 Antalya Hayata Yeniden Başlama Kampı Ders Notlarından Alınmıştır...

 

MUTLU OLMAK İSTERSENİZ....

 

1. Ufak şeyleri dert etmeyin.

2. Kusursuz olamayacağınızı kabullenin.

3. Huzurlu ve ılımlı insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın.

4. Olumlu ve olumsuz düşüncelerde kartopunun çığ gibi büyüme etkisini unutmayın. ...

5. Sevgi kapasitenizi geliştirin.

6. Unutmayın; öldüğünüz zaman bile, hala yapılacak... bir dolu işiniz olacaktır.

7. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin.

8. İyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin.

9. Bırakın ilgiyi başkaları toplasın.

10. İçinde bulunduğunuz anı yaşamayı öğrenin.

11. Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.

12. Sabır geliştirme egzersizleri yapın.

13. Sevgi elini önce siz uzatın.

14. Kendinizle; dolayısıyla çevreyle barışık olun.

15. Gülümseyin.

16. Arada sırada canınızın sıkılması yararlıdır: Bırakın canınız sıkılsın.

17. Strese dayanma gücünüzü arttırın.

18. Haftada bir kez içten bir mektup yazın.

19. Temiz hava alın.

20. Zihninizde özel bir bölüm açın.

21. Her gün bir dakikanızı, minnettar olduğunuz birini düşünerek geçirin.

22. Tanımadığınız insanların gözlerine bakın ve gülümseyerek merhaba deyin.

23. Her gün kendinize sessiz bir zaman ayırın.

24. Yaşamınızdaki insanları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün.

25. Karşınızdaki kişiyi anlamayı amaçlayın...

Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.

Fotoğraf: ...<br /><br />Çok küçükken bana; "en çok hangi rengi seversin?" diye sorduklarında "sarı" derdim "en çok sarı rengi seviyorum". Yıllar yılı hep seçeneğim "sarı" oldu, öyle ya madem sarı rengi seviyorum ve özelleştiriyorum, ayrıştırıyorum diğerlerinden sarı rengi sevdiğimin pekiştirici kanıtları olmalıydı ve bunu herkese bir t-shirt rengi seçimiyle göstermeliydim ve yahut bir çanta, bir toka, herhangi bir nesne ile... Ancak büyüdükçe fark ettim ki kalıp bir şekilde özellikle ve en çok bir şeyi, bir rengi, bir düşünceyi, bir inancı benimsetme doğrultusunda soruyor insanlar bana en çok "anneni mi babanı mı seviyorsun?", "en sevdiğin renk nedir?", "en ama en sevdiğin yemek nedir?" diye ve kendileri gibi bir kalıba sığdırmaya çalışıyorlar beni de. Ve ben fark ettim ki bir kıyas yapmak istemiyorum ben her şeyden biraz ya da çokça seviyorum, her şeyin tadına varmak istiyorum, kıyas yapmadan, ayrım yapmadan, tanıyarak, görerek, öğrenerek, bilerek, bilincinde ve farkında olarak... Ve fark ettim ki ben sadece sarıyı değil yeşil rengi de seviyorum, ve turuncuyu... Ve maviyi... Ve geri kalan tüm renkleri... Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.

Çok küçükken bana; "en çok hangi rengi seversin?" diye sorduklarında "sarı" derdim "en çok sarı rengi seviyorum". Yıllar yılı hep seçeneğim "sarı" oldu, öyle ya madem sarı rengi seviyorum ve özelleştiriyorum, ayrıştırıyorum diğerlerinde...n sarı rengi sevdiğimin pekiştirici kanıtları olmalıydı ve bunu herkese bir t-shirt rengi seçimiyle göstermeliydim ve yahut bir çanta, bir toka, herhangi bir nesne ile...

Ancak büyüdükçe fark ettim ki kalıp bir şekilde özellikle ve en çok bir şeyi, bir rengi, bir düşünceyi, bir inancı benimsetme doğrultusunda soruyor insanlar bana en çok "anneni mi babanı mı seviyorsun?", "en sevdiğin renk nedir?", "en ama en sevdiğin yemek nedir?" diye ve kendileri gibi bir kalıba sığdırmaya çalışıyorlar beni de.

Ve ben fark ettim ki bir kıyas yapmak istemiyorum ben her şeyden biraz ya da çokça seviyorum, her şeyin tadına varmak istiyorum, kıyas yapmadan, ayrım yapmadan, tanıyarak, görerek, öğrenerek, bilerek, bilincinde ve farkında olarak...

Ve fark ettim ki ben sadece sarıyı değil yeşil rengi de seviyorum, ve turuncuyu... Ve maviyi... Ve geri kalan tüm renkleri... Anladım ki ben tüm renkleri seviyorum.

Alıntı...

AFFETMEK İYİLEŞTİRİYOR*

Fotoğraf: *AFFETMEK İYİLEŞTİRİYOR*</p><br /><p>Affetmek.<br /><br />Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.<br /><br />Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi<br /><br />engeller.<br /><br />Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.<br /><br />Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk<br /><br />denizinde boğar insanı.<br /><br />Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.<br /><br />Affetmek insanı derinleştirir.<br /><br />Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi<br /><br />gerekir.<br /><br />Çünkü affetmek bir seçimdir.<br /><br />Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.<br /><br />Affetmek bir süreçtir.<br /><br />Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.<br /><br />Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır.<br /><br />Yani koşullu affetme yoktur.<br /><br />Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi<br /><br />olmasını beklemeyin.<br /><br />Affetmek bir seçimdir.<br /><br />Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.<br /><br />Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme<br /><br />sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık oluşturmayacaktır.<br /><br />O acılar sizin acılarınız.<br /><br />Affetmek kolay değildir.<br /><br />Fakat özgürleşmek için gereklidir.<br /><br />Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu<br /><br />anlamına geleceğini sanır.<br /><br />Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı<br /><br />kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.<br /><br />Affetmek, o kişiyi sevmek değil.<br /><br />Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.<br /><br />Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.<br /><br />Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.<br /><br />Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.<br /><br />Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.<br /><br />Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.<br /><br />Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek<br /><br />değil.<br /><br />Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe<br /><br />çıkmaktır.<br /><br />Affetmek artık acıyı hissetmemektir.<br /><br />zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.<br /><br />"Duygusal unutma" affetmenin diğer adıdır.<br /><br />İşte Bu yüzden AFFEDİN...
Affetmek.
Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.
Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi  engeller.
... Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.
Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk  denizinde boğar insanı.
Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi  gerekir.
Çünkü affetmek bir seçimdir.
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.
Affetmek bir süreçtir.
Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır.
Yani koşullu affetme yoktur.
Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi  olmasını beklemeyin.
Affetmek bir seçimdir.
Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme  sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık oluşturmayacaktır.
O acılar sizin acılarınız.
Affetmek kolay değildir.
Fakat özgürleşmek için gereklidir.
Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu  anlamına geleceğini sanır.
Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı  kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek  değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe  çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.
zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
"Duygusal unutma" affetmenin diğer adıdır.
İşte Bu yüzden AFFEDİN

Kılavuz öğrencisine bütün izleri göstermeli ama gideceği yolu seçmemelidir...

Söyleme bardak taşmasın, yüklenme keyifler kaçmasın...Kimse de demiyor ki onlar da haddini aşmasın!..

Bizim İçin Endişelenen Anne Babaya Ne Söylemeliyiz...






Anne ve babalarımız bütün hayatları boyunca bizim için endişe ederler, gerilirler, akıllarından korkunç senaryolar geçirirler. Fakat bilmezler ki, bu yaptıklarıyla bizi desteklemek yerine aşağı çekerler. Artık ailelerimizi karşımıza alıp bu cümleleri söylememizin zamanı geldi...

''Ben yaradanın bana verdiği ilahi koruma altında doğru yoldayım. Ve ilahi aşkla güvendeyim. Siz de öyle...''

Fakat diyorsanız ki ben bunları söyleyemem o zaman ''Ben güvendeyim ve benim için artık içiniz rahat olsun '' deyin. Hatta bunu sizin için endişe eden tüm aile bireylerinize, arkadaşlarınıza,sevgilinize de söyleyebilirsiniz. Böylelikle ortaya çıkaracağınız pozitif enerjiyle omzunuzdan büyük bir yük kalktığını kısa zamanda fark edeceksiniz.

Sevgiyle Kalın...

Bu sözler Bülent Gardiyanoğlunun 2013 Şubat Antalya Yeniden Hayata Başlangıc Kampı Ders Notlarından Alıntıdır...

Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.”






Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.” Hadîs-i Şerif

Günün kıssadan hissesi:Küfeyi Atma

Fotoğraf: Günün kıssadan hissesi:</p><br /><br /><p>Küfeyi Atma<br /><br /><br />Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.</p><br /><br /><p> Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı. Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu.  </p><br /><br /><p>Baba "Büyük babanın bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim" dedi.</p><br /><br /><p> Çocuk heyecanlanarak atıldı. "Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak"</p><br /><br /><p>www.pttkitap.com

 Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı.

Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.   Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka ...işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı. Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu.

Baba "Büyük babanın bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim" dedi.   Çocuk heyecanlanarak atıldı. "Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak"
ptt kitap

ENERJİNİZİ TÜKETEN SEYLER:

 Fotoğraf: ENERJİNİZİ TÜKETEN SEYLER:</p><br /><p>•Kendinize vermiş olduğunuz fakat bir türlü tutamadığınız sözler<br /><br />•Kullanmadığınız halde evinizde, işyerinizde bulundurduğunuz her türlü materyal.<br /><br />•Görüşmek istemediğiniz halde "ayıp" olur düşüncesinden ötürü iletişim halinde olduğunuz herkes.<br /><br />•Geçmişinizde affedemediğiniz, hala zihninizde kavga halinde olduğunuz aile fertleri ve kişiler.<br /><br />•Evinizde sizi bekleyen fakat bir türlü vaktiniz olmadığı için yapamadığınızı ifade ettiğiniz birikmiş tadilat veya işler.<br /><br />•İstemeyerek giriştiğiniz her türlü proje.<br /><br />•Sevmediğiniz fakat "kim sevdiği işi yapıyor ki?" dediğiniz işiniz<br /><br />.•Her türlü dağınıklık.<br /><br />•"Yarın yaparım" diyerek ertelediğiniz, her yeni hayaliniz.<br /><br />•Canınızı sıktığı halde görüşmeye devam ettiğiniz herkes.<br /><br />•Her yıl ertelemeye yöneldiğiniz ya da bir görev misali gittiğiniz tatiliniz.<br /><br />•Yapamadığınızı, başaramadığınızı düşündüğünüz her şey. (hayallerinizdeki işiniz, hayallerinizdeki eşiniz, hayallerinizde yaşamak istediğiniz yer…)<br /><br />• "Hayır" diyemediğiniz, iyi niyetli olduğunuz için yaptığınızı sandığınız her şey.<br /><br />•Mutsuzluğunuzdan kaynaklı gösteremediğiniz performans.<br /><br />•Tutamadığınız her türlü söz.<br /><br />• "Keşke" diyerek hayıflandığınız her şey.<br /><br />•Vermek istediğiniz ama bir türlü veremediğiniz cevaplar.<br /><br />•Sağlığınızla ilgili aldığınız ama bir türlü uygulayamadığınız kararlarınız. ( spora gitmek…)<br /><br />•Vermek istediğiniz kilolarınız.<br /><br />•Cevaplamadığınız mailler.<br /><br />•Tamamlanmamış, ötelediğiniz, ertelediğiniz, sizi yiyip bitiren her şey!

•Kendinize vermiş olduğunuz fakat bir türlü tutamadığınız sözler

•Kullanmadığınız halde evinizde, işyerinizde bulundurduğunuz her türlü materyal.

•Görüşmek istemediğiniz halde "ayıp" olur düşüncesinden ötürü iletişim halinde olduğunuz herkes.

•Geçmişinizde affedemediğiniz, hala zihninizde kavga halinde olduğunuz aile fertleri ve kişiler.

•Evinizde sizi bekleyen fakat bir türlü vaktiniz olmadığı için yapamadığınızı ifade ettiğiniz birikmiş tadilat veya işler.

•İstemeyerek giriştiğiniz her türlü proje.

•Sevmediğiniz fakat "kim sevdiği işi yapıyor ki?" dediğiniz işiniz

.•Her türlü dağınıklık.

•"Yarın yaparım" diyerek ertelediğiniz, her yeni hayaliniz.

•Canınızı sıktığı halde görüşmeye devam ettiğiniz herkes.

•Her yıl ertelemeye yöneldiğiniz ya da bir görev misali gittiğiniz tatiliniz.

•Yapamadığınızı, başaramadığınızı düşündüğünüz her şey. (hayallerinizdeki işiniz, hayallerinizdeki eşiniz, hayallerinizde yaşamak istediğiniz yer…)

• "Hayır" diyemediğiniz, iyi niyetli olduğunuz için yaptığınızı sandığınız her şey.

•Mutsuzluğunuzdan kaynaklı gösteremediğiniz performans.

•Tutamadığınız her türlü söz.

• "Keşke" diyerek hayıflandığınız her şey.

•Vermek istediğiniz ama bir türlü veremediğiniz cevaplar.

•Sağlığınızla ilgili aldığınız ama bir türlü uygulayamadığınız kararlarınız. ( spora gitmek…)

•Vermek istediğiniz kilolarınız.

•Cevaplamadığınız mailler.

•Tamamlanmamış, ötelediğiniz, ertelediğiniz, sizi yiyip bitiren her şey!

Aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş...

Fotoğraf: Bir Kızılderili kabilesinin gözleri görmeyen büyücüsü gençleri başına toplar onlara iki kartalın hikayesini anlatırdı. Çadırların uzağında yanan ateşin iniltileri ve gecenin sessizliği dışında her şey ve herkes susardı, büyücü görmeyen gözlerini uzaklara gömüp, o heybetli sesiyle iki kartalın hikayesini anlatmaya başlardı.</p><br /><br /><p>Gökyüzünde gezen yalnız bir kartal varmış; dağların doruklarından havalandı mı, karanlık inene kadar, kanatları yorgun düşene kadar uçar sonra da yuvasına dönüp aşık olacağı bir kartalı hayal edermiş. Günlerden bir gün kartal yine bulutlarla raks edip, güneşin ışıklarıyla şarkılar söylerken çok güzel ve alımlı bir kartal gelmiş yanına. bakışmışlar bir süre. sonra akşama kadar beraber kanat çırpıp koklaşmışlar. çok mutlularmış. birbirlerine ait olduklarına inanmışlar. gel zaman git zaman kartallar uzaklara gidemedikleri ve artık özgür olamadıkları için üzülmeye başlamışlar. gün boyu dağların ardındaki o özlem duydukları özgür günlerini düşünür dururmuşlar. ve kartal dayanamayıp sevgilisine, güzeller güzeli kartala şöyle demiş ‘yıllarca birbirimizin hayalini kurduk. birbirimizi istedik. sen beni bulduğunda dünyanın en mutlu çifti olduğumuza inandık. fakat bir şeyi unuttuk; artık özgür değildik. aşk özgürleştiriyorsa aşktır. özgürlüğü öldüren aşk aşk değildir. ikimizin de aklı bulutların beyazında, dağların doruklarında ve gidilmemiş görülmemiş ovaların ve nehirlerin gizeminde. beraberiz ama mutlu değiliz. beraberiz ama kolumuz, kanadımız kökünden kırılmış gibi. aşk kanat çırparsa aşktır; kanadı kırık aşk kartala ölümdür. aşk dağların doruklarına konabiliyorsa aşktır; toprağa kök salmış aşk sevdiğini gömmektir ölmeden…’ kartallar sarılmışlar birbirlerine, gece boyu ağlamışlar, sevişmişler…sevişmişler, ağlamışlar…gün ağarmadan birbirlerin, ölene kadar bu aşkı özgürlükleri kadar seveceklerine dair söz vermişler ve vedalaşmışlar. köleleştiren aşkın bir sahibi vardır o da ızdıraptır!</p><br /><br /><p>hikayeyi dinleyen kabilenin gençleri, her bu hikayeyi dinlediklerinde biraz daha özgürleşirmişler ve bilirlermiş; aşk tenin tene, gözün göze, elin ele değmesi değilmiş, aşk tenin, gözün ve elin değmediğini sevebilmekmiş. aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş...Bir Kızılderili kabilesinin gözleri görmeyen büyücüsü gençleri başına toplar onlara iki kartalın hikayesini anlatırdı. Çadırların uzağında yanan ateşin iniltileri ve gecenin sessizliği dışında her şey ve herkes susardı, büyücü görmeyen gözl...erini uzaklara gömüp, o heybetli sesiyle iki kartalın hikayesini anlatmaya başlardı. Gökyüzünde gezen yalnız bir kartal varmış; dağların doruklarından havalandı mı, karanlık inene kadar, kanatları yorgun düşene kadar uçar sonra da yuvasına dönüp aşık olacağı bir kartalı hayal edermiş.


Günlerden bir gün kartal yine bulutlarla raks edip, güneşin ışıklarıyla şarkılar söylerken çok güzel ve alımlı bir kartal gelmiş yanına. bakışmışlar bir süre. sonra akşama kadar beraber kanat çırpıp koklaşmışlar. çok mutlularmış. birbirlerine ait olduklarına inanmışlar. gel zaman git zaman kartallar uzaklara gidemedikleri ve artık özgür olamadıkları için üzülmeye başlamışlar. gün boyu dağların ardındaki o özlem duydukları özgür günlerini düşünür dururmuşlar. ve kartal dayanamayıp sevgilisine, güzeller güzeli kartala şöyle demiş ‘yıllarca birbirimizin hayalini kurduk. birbirimizi istedik. sen beni bulduğunda dünyanın en mutlu çifti olduğumuza inandık. fakat bir şeyi unuttuk; artık özgür değildik. aşk özgürleştiriyorsa aşktır. özgürlüğü öldüren aşk aşk değildir. ikimizin de aklı bulutların beyazında, dağların doruklarında ve gidilmemiş görülmemiş ovaların ve nehirlerin gizeminde.


beraberiz ama mutlu değiliz. beraberiz ama kolumuz, kanadımız kökünden kırılmış gibi. aşk kanat çırparsa aşktır; kanadı kırık aşk kartala ölümdür. aşk dağların doruklarına konabiliyorsa aşktır; toprağa kök salmış aşk sevdiğini gömmektir ölmeden…’ kartallar sarılmışlar birbirlerine, gece boyu ağlamışlar, sevişmişler…sevişmişler, ağlamışlar…gün ağarmadan birbirlerin, ölene kadar bu aşkı özgürlükleri kadar seveceklerine dair söz vermişler ve vedalaşmışlar. köleleştiren aşkın bir sahibi vardır o da ızdıraptır! hikayeyi dinleyen kabilenin gençleri, her bu hikayeyi dinlediklerinde biraz daha özgürleşirmişler ve bilirlermiş; aşk tenin tene, gözün göze, elin ele değmesi değilmiş, aşk tenin, gözün ve elin değmediğini sevebilmekmiş. aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş...

Al Bunu Ye İŞte...Günün Fotosu 2...05/02/2013

Fotoğraf: güzellik!

Bir Şey Mi Diyon Arkadaş...Günün Fotosu...05/02/2013

:::: DEĞİŞİMİN İŞARETLERİ:::: (2013)

 


2013 yılı hoş gelsin. Bundan sonraki yıllarda dünyanın gidişatında büyük değişimlere şahit olacağız. İnsanlık tarihinde, türümüzde daha önce bu boyutta ve hızda yaşanmamış bir bilinç sıçramasının yaşanacağı bu evrimleşme sürecinin başlangıç evresinde yer aldığımız için “köprü insanlar” olarak çok şanslıyız. 1970’li yıllardan beri gelişime açık Homo sapienslerin bu süreçte bireysel olarak yaşadığı veya yaşayacağı bazı somut durumları paylaşmak istiyorum. Yaşadıklarınıza ve yaşayacaklarınıza bir anlam verebilesiniz diye. Bu belirtilerin hepsi olmasa da çoğu, zaman içinde sıkça yaşanır. Eski kimliğiniz artık size doyum vermez. Kim ve ne olduğunuzu sorgularsınız. Yalnızlık hissedersiniz. Toplum içinde kendinizi rol yaparken bulursunuz. Bu durum sizi rahatsız eder.


Bedensel ve zihinsel enerjinizde belirgin bir artış hissedersiniz. Bazen fiziksel olarak taşıyabileceğinizden daha fazlaymış gibi hissedebilirsiniz. Kendinizi takvim yaşınıza göre, hem enerji hem görünüm olarak daha genç hisseder; beden-zihin-ruh bağlantısını daha iyi kurabilmek için bedeninize gereken saygıyı gösterir ve egzersiz yapma arzusu duyarsınız. Ellerinizle ayaklarınızın ısısı yükselir. Kendiliğinden daha derin nefes almaya başladığınızı fark edersiniz, duruşunuz diklik kazanır. Bedeninizin esnekliği artar. Bedeninizde enerji tıkanması olan yerleri daha farkındalıkla hissedersiniz. Bu tıkanık/ağrıyan bölgelerde birikmiş duygulardan özgürleşmeniz gerektiğini bilirsiniz. İlaçlarla kendinizi iyileştirmeye çalışmak yerine bütünsel sağlık uygulamaları size daha çekici gelir. Beslenme tarzınız kendiliğinden daha sağlıklı hale gelir. Bedene zarar veren yiyeceklere ilginiz azalır. Bedeninizde değişimler yaşayabilirsiniz. Bütün bedeniniz ve zihniniz değişmektedir. Eski sorunlar aşıldıkça zihniniz ve bedeniniz de düzene girecektir. Sevgiye evet dedikçe vibrasyonunuz yükselir. Eskisine göre çok daha fazla sıvı tüketirsiniz. Yüksek sıvı tüketim süreci uzun süre devam eder. Duyularınızın duyarlılığı belirgin şekilde artar. Duyusal uyarılara hassaslaşırsınız.


Özellikle işitme, tat ve koku duyularınız keskinleşir. Yüksek seslere karşı duyarlılığınız artar. Bazen birisinin isminizi seslendiğini “duyarsınız.” Yanınızda birilerinin olduğunu hissedersiniz. Altıncı duyunuz açılır ve daha yüksek titreşimli enerjileri algılar hale gelirsiniz. Başkalarının göremediği titreşim boyutlarını gördüğünüz anlar artar. Burnunuza bir anda güzel kokular gelir ve kaybolur. Bazen hiçbir şey yemediğiniz halde damağınızda enfes bir tat hissedersiniz. Ama bu, bildiğiniz ve aşina olduğunuz bir tat değildir. Göz kenarıyla ışık topu, gölgeler, ışık huzmeleri, geometrik şekiller, birtakım ışık/gölge hareketleri görürsünüz. Gözünüzün kenarından gördüğünüz bu şekiller yeni düşünce frekanslarının beyninize giriş anlarıdır. Dünyayı yeni gözlerle görmeye başlarsınız. Farkındalığınız ve uyanışınız artar. Sevecen, her şeyle “bir ve bağlantıda” olduğunuzu hissedersiniz. Başkalarına yürekten yardım ve hizmet edersiniz. Bunun aslında “kendinize” yardım etmek olduğunu idrak edersiniz. Desteğe gerçekten ihtiyacı olan insanlar ile sizi manipüle etmeye çalışarak kullanmak isteyen insanların ayrımını kolaylıkla yaparsınız. Vicdanınız sizin pusulanızdır. Bazen eski dünyanızın size dayattıkları sizi karmaşaya düşürse de, bunun üstesinden kısa zamanda gelirsiniz. “Hayır” ve “Evet” sözcüklerini yerli yerinde kullanırsınız. Düşük frekanslı ayrımcı ve önyargılı yaklaşımlara “tahammülsüzlüğünüz” artar. Drama krallarını/kraliçelerini hayatınızdan uzaklaştırırsınız. Sürü bilincinden uzaklaşırsınız. Sevmenin “katlanmak” anlamına gelmediğini idrak edersiniz. Zamanınızın değerini bilirsiniz... İlham, yaratıcılık anlarınız artar. Daha önce düşünmediğiniz fikirler ardı ardına gelir. Bazen titreme ya da ter basması yaşayabilirsiniz.


Tek başına olmayı seçtiğiniz zamanlar çoğalır. Bu anları tercih edersiniz. Bu anlar yaratıcılık anlarınızın arttığı anlardır. Başınızın üzerinde bir basınç hissedersiniz. Sanki birisi parmağıyla bastırıyormuş gibi. Baş ağrısı, baş dönmesi hisseder, boyun ve bel ağrıları çeker, alerjilerinizde artış olur. Ama bunlar geçicidir. İlk dönemlerde uyku düzeniniz bozulur, sıkça uyanır veya uyumakta güçlük çekersiniz. Özellikle sabaha karşı 02:00 ila 04:00 saatleri arasında uyumakta zorlanırsınız. Bir süre sonra uyku düzeniniz doğal olarak ve kendiliğinden yeniden oluşur. Hiç nedensiz duygu değişimleri yaşarsınız. Bir an hiç nedensiz üzgün, bir an neşeli, bir an kızgın, bir an mutlu olursunuz, bir an depresyon yaşarsınız, bir an umursamazlık hissedersiniz. Bu hızlı değişimlere, duygu çalkantılarına bir anlam veremezsiniz. Bu, kalp çakranızın açılmasından dolayı yıllar boyu bastırılmış duygularınızın açığa çıkış sürecidir. Duygular kendiliğinden ortaya çıktığında onları kabul edin ve sevgiyle özgür bırakın. Duygularla barışma sürecidir bu. Hem kısa vadeli hem uzun vadeli unutkanlıklar artar. Bazen “kayıp zaman” anları yaşarsınız. Bu anlarda bulunduğunuz yerde değil başka bir yerdeymişsiniz gibi hissedersiniz. “Kayıp zaman” anlarında bulunduğunuz yerde ne yaptığınızı hatırlamazsınız.


Bazı anlar kısmen ya da tamamen bedeninizden ayrıymış gibi hissedersiniz. Eski sorunlar sizi yeniden ziyaret eder. Bazı anlarda kendinizi kaybolmuş hissedersiniz. Bu sorunlarla yüzleşmek, kucaklaşmak, çözüm üreterek özgürleşmek derin temizlik sürecidir bu ve geçilmesi gerekli bir süreçtir. Bu anlarda kendinizi “depresif” hissetseniz bile bu ruh halinden çabuk çıkarsınız. En uzun “depresyonunuz” üç günü geçmez. Başlangıç döneminde birçok kayıp yaşarsınız. İş, aile, mülk, para, ilişki vs. Bazen bu kayıplara tahammül etmekte zorlanırsınız ama kapasitenizin bütün bunları kaldırabildiğine zaman içinde tanık olursunuz. Parasal engeller, size ilk anda engel gibi gelse de bu durum içinizde, gelişiminize destek olacak konularda yapmak istediğiniz şeylerin önüne geçemez. Bunların geçici “durumlar” olduğunu “sezgisel” olarak bilirsiniz. Engele değil, aşmaya odaklanırsınız. Hayata güvendikçe parasal engelleri de yaşamaz hale gelirsiniz. Bolluk ve bereket bilinciniz artar. Gelişiminizin önündeki en büyük engelin “kibir” ve “eleştirilme korkusu” olduğunu idrak edersiniz ve kibir anlarınızı hemen yakalayarak kendinize “ayar” vermeye özen gösterirsiniz. Özeleştiri yapabildiğiniz için artık hayatınızda kibrin yeri yoktur. Kibir gittikçe doğallık, içtenlik, sıcaklık ve sevecenlik artar. Artık size hizmet etmeyen tepki ve davranış kalıplarınızdan, sizi sınırlayan inançlardan ve alışkanlıklarınızdan özgürleşme ihtiyacı duyar ve bu doğrultuda adım atarsınız. Bu adımları atmaya cesaretiniz olur.


Eskiyi temizleyip yeniye yer açarsınız. İstemeyerek çalıştığınız işler sizi hızla tüketir, kanınızı emer hale gelir. Ama korkuyla orada kalmak yerine cesaretle kendinize yeni imkânlar yaratmayı seçersiniz… ve kapılar açılır. Enerjinizi sizi geliştiren ve Bütün’e yararlı düşüncelere, duygulara, davranışlara ve seçimlere yöneltirsiniz. Hiç nedensiz huzur içinizi sıkça kaplar. Her şeyi kontrol etme ihtiyacı yerine kendinizi akışa bırakmaya başlarsınız. Kötü bir gün geçirdiğinizde kendinize moral verebilirsiniz. Farkındalığınız arttıkça, bilinciniz genişledikçe kendinize ve başkalarına karşı daha şefkatli olursunuz. Derin boyutta doğrudan size hitap eden işaretleri daha sıklıkla görmeye başlarsınız. Farkındalığınız arttığı için bu işaretler sizin için büyük anlam ifade etmeye başlar. Rakamlara merak salarsınız. Rakamların, sembollerin derin anlamlarıyla ilgilenmeye başlarsınız. Kendini tekrar eden rakamlar sıkça karşınıza çıkar ya da rüyalarınızda görürsünüz. Eş zamanlılık artar. Hayatınızda “anlamlı tesadüfler” olağanüstü boyutta sıklaşır. Doğru yolda olduğunuzda “tesadüfen” doğru insanlarla doğru zamanlarda karşılaşırsınız. Birbiriyle alakası yokmuş gibi görünen olaylar anlam kazanmaya başlar. Bu mesajların ardındaki mesajları algılamaya başlar, sezgilerinizin güvenirliliğine daha fazla güven duyarsınız. Dejavü (bir olayı daha önce de yaşamış gibi hissetmek) anlarını yaşarsınız. Üç boyutlu beden dışı deneyimler de yaşayabilirsiniz. İnsanlara, hayvanlara ve doğaya empatiyle yaklaşırsınız. Evcil hayvanlar size yaklaşır ve size sürünür. Bebekler size sıcak tepki verir. Her şeyle aranızdaki bağı daha güçlü hissedersiniz. Kendinizi gizlemek yerine duygularınızı insanlarla daha rahat paylaşırsınız. Ağlamak istediğinizde ağlar, gülmek istediğinizde gülersiniz. Kendinizle dalga geçme ve espri yapma yeteneğiniz artar.


Daha çok gülersiniz. Bir günbatımını seyretmek gibi sade anlardan büyük keyif alırsınız. Bu anlarda içinizi dinginlik ve huşu kaplar. Rüyalarınızı daha sık hatırlar ve sembollerin mesajlarını daha net algılarsınız. Hayatınıza giren her insanın hayatınızda sizin davetinizle yer aldığını bilirsiniz. Yüreğinizin derin arzularını takip etmek için kendinize izin verirsiniz. Yuvaya (öz’ünüze) dönüşte her “şimdi”yi kendinizin yarattığını bilirsiniz. Bazen de “Ben burada ne arıyorum? Eve gitmeliyim” duygusunu hissedersiniz. Kendi hayatınızın sorumluluğunu fiziksel, duygusal, zihinsel, ekonomik boyutlarda TÜMÜYLE üstlenirsiniz. “Suçlama” ve “mazeret”i hayatınızdan TÜMÜYLE çıkarırsınız. Kendi ayaklarınızın üzerinde durabilecek güce ve özgüvene sahip olursunuz. Başka insanların hayatlarında olumlu farklar yaratırsınız. Bu 35. madde çok önemli. Suçlama ve mazeretten özgürleşmek. Her boyutta kendi hayatımızın sorumluluğunu üstlenmek ve başkalarına da yararlı bir hayat sürmek. Bu sorumluluğu üstlenmeksizin, sadece bu belirtilerden bazılarını yaşadığı için kendisine özel güçler atfeden akıl sağlığı pek yerinde olmayan insanlar da var. Ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri ve bazı “spiritüel” gruplar bu tür insanlarla dolu. Ne kendine ne başkalarına hayrı dokunan benmerkezci “özel” (!) insanlar… Spiritüelim diye ortalıkta dolanıp, kendisiyle yüzleşmekten ödü patlayan insanlar… Ayağı yere basmayan insanlar… Bu deneyimleri yaşarken kişinin ayaklarının yere basması, hayatın ve hayatının sorumluluklarını taşıyabilme gücüne ve sevme yetisine sahip olması EN ÖNEMLİ kıstastır.


Elbette bu belirtilerden bazılarını herkes zaman zaman yaşamış veya yaşıyor olabilir. Önemli olan bunları gittikçe daha sıklıkla yaşıyor olmanız ve 35. maddeye uygun bir yaşam sürmeniz. Bedenimizin dünyanın yeni enerjisine “frekans uyumu” sürecinde, bazı insanlar “bana neler oluyor?” duygusuyla panikler ya da “deli” diye yaftalanacaklarından çekinerek deneyimlerini kimselere söylemezler. Yalnız olmadığınızı HATIRLAYIN! :::::::Dönüşüm İçin Dört Adım::::::::: Bilinç yükselmesi sürecinde enerjinin akışa ihtiyacı var. Bu akış için olanı olduğu gibi kabul etmeye, değer bilmeye, şefkate ve kendimize güvenmeye ihtiyacımız var. Kabul edin: Hayata “Evet” deyin. Olana “Hayır” demek dışarıya çıkmaya çalışan enerjiyi bastırmaya çalışmaktır. Enerji dışarı çıkıp, çözümlenmek tamamlanmak ve özgürleşmek istiyor. Değer bilin: Hoşlandığınız ve hoşlanmadığınız durumlara teşekkür edin. Bana bu yönümü gösteren duruma, hastalığa, kişiye teşekkür ederim. Şefkat hissedin: Şefkat hissetmek bir düşünce kadar yakın. Sevecen bir düşünce şefkat duygularını açığa çıkarır. Kendinizi artı ve eksilerinizle kabul ederek “Seni seviyorum” deyin. Teşekkür etmenin ötesinde “üzüntümü kucaklıyorum, duygularımı kucaklıyorum” şefkatini verin kendinize. İçinizdeki şefkat duygusunun artışını hissediyor olacaksınız. Hayata güven duyun: Kendine güvenmek ve hayata güvenmek aynı şeydir. İşte bu uyanıştır. Her gün meditasyona zaman ayırın. Sezgilerinize güvenin. Yeni yıl dünyamıza neyi getireceğini bizim seçimlerimizle belirliyor. Yaşama… OLANA… EVET! Amaçlı ve anlamlı bir yaşam içinde sevgiyle hoşça olun.


Nil Gün

MOTİVASYON ANDI

 Fotoğraf: MOTİVASYON ANDI</p><br /><p>Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,</p><br /><p>Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye,</p><br /><p>Tüm arkadaşlarımın kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya,</p><br /><p>Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,</p><br /><p>Yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye,</p><br /><p>Başkalarının başarısından kendiminki kadar coşku duymaya,</p><br /><p>Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya,</p><br /><p>Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup, selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,</p><br /><p>Kendimi geliştirmeye,başkalarını eleştirmeye zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye,</p><br /><p>Kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş, kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce,</p><br /><p>bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya </p><br /><p>KENDiME SÖZ VERiYORUM!

Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,

Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye,

 Tüm arkadaşlarımın kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya,

Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,

Yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye,

Başkalarının başarısından kendiminki kadar coşku duymaya,

Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya,

Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup, selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,

Kendimi geliştirmeye,başkalarını eleştirmeye zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye,

Kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş, kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce,

bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya

KENDiME SÖZ VERiYORUM!

kUM vE kÖPÜK...

Affetmek; Tamamiyle Affeden Kişiye Faydası Olan Düşünsel Bir Eylemdir -



AFFEDİYORUM… bana tüm haksızlık yapanları..

AFFEDİYORUM.. bana sevgisiz davrananları,

AFFEDİYORUM.. bana bencillik yapanları,

AFFEDİYORUM.. varlığıma "yoksun" muamelesi yapanları,

AFFEDİYORUM… beni kızdıranları, öfkelendirenleri..

AFFEDİYORUM… beni itham altında bırakanları

AFFEDİYORUM… bana iki yüzlü davrananları..

AFFEDİYORUM… bana kendisini tam olarak ifade edemeyenleri,

AFFEDİYORUM… bana düşüncelerini zorla kabul ettirmeye çalışanları,

AFFEDİYORUM… bana güvenmeyenleri,

AFFEDİYORUM… bana inanmayanları,

AFFEDİYORUM… Herkesi

AFFEDİYORUM… en çok da KENDİMİ...

KÖK ÇAKRA TEMİZLİK PROGRAMINI KAÇIRMAYIN...

Fotoğraf: "KÖK ÇAKRA TEMİZLİK PROGRAMINI" PDF olarak düzenledim ve daha okunaklı bir hale getirdim kendim için ve belki ihtiyacı olan başka insanlar da olur diyerek sizlerle de paylaşıyorum, buyurun iyi günler için, iyi günlerde kullanın.</p><br /><p>http://www.mediafire.com/view/?ah2a2a1kgmxt4iu

PDF olarak düzenledim ve daha okunaklı bir hale getirdim kendim için ve belki ihtiyacı olan başka insanlar da olur diyerek sizlerle de paylaşıyorum, buyurun iyi günler için, iyi günlerde kullanın.

dENİZ aDA
media fire

En güçlü kişilerin genellikle en hassas olanlar olduğunu biliyormuydunuz?






En fazla nezaket gösterenlerin, aslında kaba davranışlara maruz kaldığını?


Sürekli başkalarıyla ilgilenenlerin aslında ilgiye en çok ihtiyaç duyanlar olduklarını? Söylemesi en zor üç sözün “Seni seviyorum!” “Özür dilerim!” ve “Bana yardım et!” olduğunu? Biliyor muydunuz?

Bazen birinin mutlu görünmesi mutlu olduğu anlamına gelmez; yüzündeki o gülümsemenin ardına bakarsanız, belki aslında ne kadar acı çektiğini görebilirsiniz. Şu anda sorunlar yaşayan bütün dostlara…


Bir iyi niyet çığı başlatalım. Hepimizin şu anda olumlu duygulara ve iyi niyetlere ihtiyacımız var. Adınızı görmezsem anlarım, ancak dostlarımdan, nerede olursanız olun, bu yazıyı kopyalayıp duvarınıza yapıştırmanızı istiyorum; sadece aile sorunları, sağlık sıkıntıları, iş dertleri, o ya da bu konuda endişeleri olan ve sadece birinin umursadığını bilmeye ihtiyaç duyanlara bir anlık moral desteği vermek için. Bunu hepimiz için yapalım, çünkü kimse sorunlardan bağımsız değildir. Umarım bu yazıyı bütün dostlarımın duvarında görürüm. Bazılarının duvarlarında göreceğimi biliyorum!!! Ben bir dostum için yaptım ve siz de yapabilirsiniz. Ama paylaşmak yok; kopyalayıp yapıştıracaksınız, çünkü nezaket kalpten gelen bir çabadır, bir düğmeye basmak değil. :))

Hayalimdeki Ev Serisi...nO:4

Bilinçli olmakta fayda var arkadaşlar...








Bir Kan Pıhtısı = Felç/İnme - Şimdi Tanı için Dördüncü bir Endikatör var:

Dil Felç (STROKE): İlk üç harfini hatırlayın:

S: Smile/ Gülümse.

T: Talk/ Konuş.

R: Raise/Kaldır.

Felç Teşhisi ... Barbekü esnasında, bir kadın tökezledi ve düştü, paramedikleri çağırmayı önerenlere kendisinin iyi olduğunu, yeni ayakkabıları nedeniyle taşa takıldığını söyledi. Onu temizlediler ve yeni bir tabak yemek verdiler. Biraz sarsılmış görünse de Jane akşamın geri kalanını eğlenerek geçirdi. Jane'in kocası daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00'da Jane öldü.) Barbekü'de felç geçirmişti. Eğer felç'in işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Jane şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar.


Bunu okumak sadece bir dakikanızı alır. Bir nörolog felç vakalarını inmenin geldiği zamandan üç saat içinde müdahale edebilse felcin etkilerini tamamen geri çevirebileceğini söylüyor. Püf noktasının felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor. Felcin tanımlanmasında üç test: "S.T.R." Bazen felcin semptomlarının tespit edilmesi zordur. Bilinçsiz olmak malesef felakettir. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından felcin semptomları teşhis edilemezse, ciddi beyin hasarına maruz kalır.


Doktorlar yakında bulunan herhangi birinin üç basit soru sorarak felci teşhis edebileceğini söylüyor: S *Gülümsemesini söyleyin (Smile) T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk) (örn. Bu gün dışarısı güneşli.) R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise) Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını arayın ve semptomları almaya gelenlere söyleyin. Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın! Dikkat: Felcin birbaşka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir. Bir kardiyolog bu mektubu her alanın 10 kişiye iletmesi halinde iletenin en azından bir hayat kurtaracağını söylüyor. Ben kendime düşeni yaptım, Siz yapar mısınız???


OKUDUYSANve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN? NETTEN ALINTIDIR / PAYLAŞALIM




Hiçbir şey düşündüğümüz gibi değil...Herşey yaşadığımız gibi...

Bana Laf Edecek Kişi Üç Şeyi Düşünsün...

Affetmek kolay, ama tekrar güvenmek mi? işte o farklı bir hikaye...





Affetmek kolay, ama tekrar güvenmek mi? işte o farklı bir hikaye...

Naime Küçükduran...

Bugünün Tekrarı Yok...

İlişkiler ve Evrensel Gerçekler...





Kanun kitaplarında yazmasa da içimizden birileri tarafından yaşanmış, deneyimlenmiş iyi ya da kötü gerçekler vardır hayatımızda...
İşte bu gerçeklere esprili bir bakış açısı:

Harris Aksiyomu: Bütün iyiler kapılmıştır.
Paralel teori: Harika yaratık eğer kapılmamışsa mutlaka bir nedeni vardır!
Evrensel Gerçek: Aşkın gözü kördür.
Diğer evrensel gerçek: Evlilik insanın gözünü açar.
Conways Kanunu: Yanınıza yaklaşan genç ve güzel kız, sizinle ilgilendiğinden değil birini kıskandırmak için etrafınızda dönüyordur.
Beyaz Atlı Prens Kanunu: Prensi bulacağım diye çok kurbağa öpülür.
Kazablanka Kanunu: Sizinle beraber olsun diye sürekli para harcadığınız top model gecenin sonunda resminizi çeken paparazzi ile buluşacaktır.
Onasis Kanunu: Para aşkı satın alamaz ama çok şey halleder.
Gold Card Kanunu: Siz onun saçının rengine vurulduysanız o da sizin kredi kartınızın rengiyle ilgileniyor olabilir.
Meyer Kanunu: Kuru fasulye yedikten sonra arabaya otostopçu kız alınmaz.
Olasılık Kanunu: Çok güzel, kibar, akıllı, hoş, zeki, cici bir kızla karşılaşma şansınızın arttığı yer sizden daha yakışıklı, akıllı, zengin bir arkadaşınızın yanıdır.
Evrensel Kanun: Kadın erkeği anladığı anda onun ne söylediğini dinlemekten vazgeçer.
Markus Kanunu: Her zaman daha iyisi vardır.
İkinci Markus: Kaçmanız gerektiği anda göreceğiniz kabus, bacaklarınızın tutmadığıdır.
Rudner Kanunu: Beraber olduğunuz erkek 1. Olgunlaştığında 2. Yeni bir iş bulduğunda 3. Tedavi gördüğünde düzelecek zannediyorsanız, bugün terk edin.
Temel Kanun: Aşk, hayal gücünün aklı yenmesidir.
İstisna Kanunu: Kadınlar ya her şeyi unutur, ya her şeyi hatırlar.
Groening Kanunu:
Evlilik deyince kadınlar merasimi anlatır, erkekler delikanlılık yıllarını.
Evlilik Kanunu: Tek başınayken asla yaşamadığın sorunlara, iki kişinin beraberce çözüm bulması sanatı.
Thom Kanunu: Evliliğin süresi, evlilik törenine harcanan parayla ters ilişkilidir.
Grant Kanunu: "Tam evlenilecek kadın" dediğiniz kişi sizi nikahına davet edecektir.
Murphy Kanunu: Çöpü kim indirecek kavgası her seferinde çöp kamyonu sokaktan geçtikten sonra biter.
Dior Kanunu: Elbise ne kadar güzelse onu çıkartmak isteği o denli güçlüdür.
Paralel kanun: En güzel elbiseler en zor çıkarılanlar olur.
Hartley Kanunu: Kendinizden daha çılgın biriyle asla beraber olmayın.
Frish Kanunu: Tanımadığınız bir kişi size bakıp garip garip gülüyorsa on tane açıklaması olabilir. Ama on kişi size bakıp garip garip gülüyorsa tek açıklaması vardır: Dükkanları kapatın!
fw mail

Hayata dair ders verici bir hikaye:Hayata dair ders verici bir hikaye:



1933 yılıydı. Yarım gün çalıştığım isimden çıkarılmıştım, artık aile bütçesine hiçbir katkım olamıyordu.

Tek gelirimiz annemin başkalarına elbise dikerek kazandığı paraydı. Sonra annem birkaç hafta hastalandı ve çalışamaz oldu.

Elektrik idaresinden geldiler ve faturalarım yatıramadığımız için elektriğimizi kestiler. Sonra da havagazı şirketi havagazımızı kesti. Sonra sular idaresi. Ama Sağlık Bakanlığı, halk sağlığını koruma tedbirleri dahilinde suyumuzu yeniden bağlattı. Dolabımızda yiyecek çok az şey kalmıştı. Arka bahçemize sebze ekmiştik, bahçede ateş yakıp pişirebildiklerimizi pişiriyor ve yiyorduk.
Bir gün küçük kız kardeşim hoplaya zıplaya okuldan geldi ve "Yarın fakirlere vermek üzere okula birşeyler götürmemiz gerekiyor." dedi.
Annem, "Bizden daha fakir olabilecek birilerim tanımıyorum." diyerek söylenmeye başladı. Bizimle yaşayan büyükannem elini annemin koluna koyarak okşadı.
"Eva" dedi, "Eğer bu çocuğa bu yaşta fakir olduğu fikrini kabul ettirirsen, o ömrünün geri kalanını öyle olduğunu düşünerek yaşayacaktır. Orada bir kavanoz evde yaptığımız reçellerden kalmıştı. Bırak onu okula götürsün."
Büyükanne biraz kağıt ve bir parça pembe kurdele buldu. Son reçel kavanozumuzu paketledi. Sis, ertesi gün gururlanarak okula "fakirlere hediyesini" götürdü. Bu olaydan sonra toplulukta bir sorun yaşanıyorsa, o da kendisini doğal olarak çözümün bir parçası görmeye başladı.
Edgar Bledsoe

fw mail

Ne Fark Eder Ki Hastalığı...






Zamanın birinde iki kasaba bir yarışa girer. Her iki kasaba halkı da karşı tarafa kendilerinin daha zengin olduğunu göstermek isterler.

Kasabalardan birisinin halkı diğer tarafı etkileyebilmek için kasaba meydanına büyük ve ihtişamlı bir havuz yaptırır.
İhtişamı daha da artsın, zenginliğimizi ifade etsin diye de havuzu sütle doldurmak isterler.

Gece herkesin bir kova süt getirerek havuzun sabaha kadar süt ile doldurulması kararlaştırılır.
Kararlaştırıldığı gibi herkes gece kovalarını getirerek havuzu doldururlar.
Fakat gün ışıyıp sabah olduğunda havuz SÜT yerine SU ile doludur.
Araştırıldığında maalesef herkes aynı şeyi düşünmüş ve uygulamıştır:
“Nasıl olsa bu kadar insanın içinden ben süt yerine su döksem belli olmaz” diye düşünmüştür herkes.
Yani herkes havuza süt değil su getirmiştir.
Hikayemizdeki bu kasabalılar aslında en tehlikeli durumlardan biri olan “ne fark eder ki” düşüncesi ile hareket etmişlerdir.
Görüldüğü gibi küçük farklar büyük farklara rahatlıkla dönüşebilmektedir.
Siz de günlük hayatınızda da eğitim hayatınızda da “ne fark eder ki” hastalığına düşmeyin.
Herşey tabi ki FARK EDER. Bunun farkında olun.
Çünkü farkı yaratacak sizsiniz

fw mail

Yoksa siz kaybetmek için mi doğdunuz?Bir filozof, “Hayat doğduğumuzdahepimize bir mermer bloğu verir. Bazılarımız ondan güzel bir heykelyaparız, bazılarımız ise hoyratça peşimizden sürükleyip paramparçaederiz” demişti.


Kaybedenler de kazananlar gibi benzer ve farklı özelliklere sahiptir. Bazıları Leonard Cohen’in deyişiyle ‘görkemli kaybeden’dir. Bazıları ‘yokluğu anlaşılmaz’dır.
Bazıları kaybederken başkalarına da zarar verir. Bazıları ise ‘sadece kendine zararlı’ kaybedendir. Kazananlar gibi kaybedenler de, ‘felsefeli kaybedenler’ ve ‘felsefesiz kaybedenler’ diye ikiye ayrılabilir.
Kazanmak gibi, kaybetmek de bağımlılık yapabilir. Kaybetmişliğiyle barışmanın ötesine geçip, kaybetmeyi kimlikleştirmek de mümkündür. Bu bağlamda ‘param yok’ demekle, ‘ben fakirim’ demek arasında dağlar kadar fark vardır. Kaybetmeyi kimlik haline getirmek, -ki bunun Türk usulü versiyonu arabeskleşmedir- kaybetmeyi kalıcı ve ‘sürdürülebilir’ hale getirir.
Hiç kimse durduk yerde kaybeden olamaz. Kaybeden olmak için de bazı şekillerde düşünmek, bazı şekillerde davranmak, bazı şeylere inanmak gerekir. Kaybeden olmanın da yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesi vardır. Kaybetmek için doğanlar pek fark etmeseler de, kaybetmek için de çaba harcamak gerekir!
Peki hayat oyununda kaybetmeye yatkın insanların, düşünce ve davranışlarında sıklıkla karşılaşılan ortak özellikler nelerdir?
1- İç disiplin yetersizliği
Başarısız insanların birinci ortak özelliği, irade gücü zayıflığıdır. Kendini içinden disipline ederek, bir amaca doğru harekete geçirememek bu insanların en büyük eksiğidir.
İrade gücü, insanın kendi iç güçlerini bir mercek gibi toplayıp, bu gücü bir amaca yöneltmektir. İradesi zayıf olduğu için kendini kontrol edemeyenlerin, olayları ve diğer insanları yönetmesini beklememek gerekir.
2- Zaman kullanım bilincinde zayıflık
Başarılı ya da başarısız herkesin 24 saati vardır, farkı yapan bu zamanı nasıl kullandıklarıdır. Başarmak istediği işleri, bir zaman çerçevesine oturtup, yani ‘işleri takvime bağlayıp’ sonra da kendini o programına göre denetleyenler, iyi bir kişisel organizasyon sistemi kurmuştur.
Belli bir amaç ve yön duygusuyla hareket etmeyenler, zamanının değerini de bilemez. Yapılacak işleri olanlar için zaman geçer, bir amacı olmayanlar içinse zaman döner! Sabah olur, öğlen olur, akşam olur, tekrar sabah olur!
3- Başarıyı dış faktörlere bağlama eğilimi
Bernard Show ünlü esprisinde, “Başarı tamamen şansa bağlıdır, inanmıyorsanız başarısızlara sorun!” der. Başarısızların, hayatlarındaki sonuç-ları kendi karar ve seçimlerine bağlamak yerine, kader, kısmet, şans ve şartlar gibi dışsal faktörlere bağlama eğilimi yüksektir.
Egolarını savunmak ve öz saygılarını korumak için, başarısızlığı “Rüzgar karşıdan esiyordu, hakem karşı tarafı tutuyordu” gibi dış faktörlere bağlarlar. Bu tutumun tehlikesi nedir? İnsanlar başkalarını ve şartları çok fazla suçlarsa, öğrenmeye zaman bulamaz.
4- ‘Saydı’ tipi düşünmeye yatkınlık
Başaranlar, önlerindeki şartlardan nasıl başarılı bir sonuç çıkarabileceklerini düşünür. Başarısızlık merkezli düşünenler ise, ‘başka şartlarda olsa-lardı’ neler yapabileceklerini anlatıp durur. Bu ‘saydı’ tipi düşünmedir. Bu tür kadınlar, ‘erkek doğsalardı’ neler yapabileceğini anlatırken, bu tür erkekler ‘kadın doğsalardı’ neler yapabileceklerini sayıklar.
Daha ilkokula bile gitmemiş olan İbrahim Tatlıses, “Urfa’da Oxford olsaydı, biz de giderdik” der! Kısacası, başarı sonuç alır, sevinir ve susar. Başarısızlık konuştukça konuşur. Çünkü elinden iş gelme-yenlerin, dilinden çok söz gelir! Cenap Şahabettin’in deyişiyle “Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarır.”
5- Arabeskleşmeye yatkınlık
Başarısızlığa götüren tavırlardan biri de arabesk düşünmeye yatkınlıktır. Arabesk hayat görüşü sürekli bir ‘başarısızlık beklentisi’ içindedir. Kendini ‘bela paratoneri’ gibi görür.
Arabesk söyleyerek başarılı olunabilir ama arabesk bir dünya görüşüyle başarıdan başarıya koşmak pek mümkün değildir. Arabesk tavırlılar, söylemek yerine söylenmeye yatkın; anlatmaktan çok alınmaya eğilimlidir. Sürekli bir ‘kurban psikolojisi’ içinde kıvranır. Eziklik ile ezme içgüdüsü arasında savrulur, ‘doğru dozda tavır’ sorunu yaşarlar.
6- Atalet ve tembelliğe yatkınlık
Bir şeyi yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Onu niçin yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz. İsterseniz nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi de biliyorsunuz. Yaparsanız neler kazanacağınızı da biliyorsunuz. Elinizi kolunuzu bağlayıp, yapmanızı engelleyen birileri de yok.
O halde sizin içinizde olup, sizi durduran nedir? Atalet!
Atalet, miskinlik, tembellik, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etmek, yılgınlık demektir. Kaybedenlerin ana ruh hali, tembellik ve atalet psikolojisidir.
7- Kaybetme korkusundan kazanmaya kalkışmama
Bİr araştırma insanların “Ya başaramazsam” diye korkanlar ve “Ya başarırsam” diye korkanlar diye ikiye ayrıldığını göstermiştir. Pek çok insanda, başarısızlık korkusundan çok ‘başarı korkusu’ olduğu ortaya çıkmıştır.
Başarı korkusu, bazı kişiler-in başarılı olunca samimiyetlerini kaybedeceklerini, arkadaşları tarafından eskisi gibi sevilmeyeceklerini, ‘insanların onlara çıkarları için yaklaşacağını’ düşünüp, başarıdan uzak durması demektir.
Önemli bir diğer grup ise, ‘ya başarılı olduktan sonra zirvede kalamaz, gördüğümden eksik yaşarsam’ kaygısıyla başarıdan uzak durmaktadır. Kısacası, başarısızlar hem ‘ya başarırsam’dan, hem de ‘ya başaramazsam’dan korkarlar!
8- Psikolojik iç sabotajlara yatkınlık
Başarısız insanların beyninde, psikolojik iç sabotaj mekanizmaları bolca bulunur. Beyinleri adeta şizofrenik bir ikiye bölünmüşlük halindedir. Bir tarafları inşa ederken, diğer tarafları imha eder. Bir tarafları ileri iterken, diğer tarafları geri çeker.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin ileriye götürdüğü, neyin geride bıraktığı konusunda net değillerdir. Başarı konusunda derin bir kafa karışıklığına sahiptirler. Kafası net olmayan insanların, eylemleri de net olmayacaktır. Nazımın bir deyişini biraz değiştirirsek, “Bana kafanızın içinde başarının net bir resmini yapabilir misiniz?”
9- Kendini geliştirmeye kapalılık, kurnazlığa yatmak
Azgelişmiş insanların, katakulli kapasitesi çok gelişmiş olur! İşini en doğru ve verimli şekilde nasıl yapacağına kafa yormak yerine, önce o işin kurnazlığına kafa yormak, tipik bir ‘azgelişmiş başarısız insan’ tavrıdır. Bu tür insanlar, ülkemizde çoğunluk olduğu için, yaygınlıktan gelen rahatlığa sahiptirler. Kurnazlık, otoriter ve azgelişmiş toplumlarda yaygındır.
Ege Cansen’in deyişiyle ‘bilgi açığını kurnazlıkla, beceri yetmezliğini ise kabadayılıkla kapatma’ eğilimi başarısızların karakteristiğidir. Başarısızların çoğu yeni şeyler öğrenmeye kapalı bir zihin yapısına sahiptir. Hayat ve başarı üzerine yeni şeyler öğrenmektense, kendi arabesk ezberlerini tekrarlamayı tercih ederler. Yaşadıkları olaylardan çıkardıkları dersler bile, daha önce çevreden duydukları kulaktan dolma fikirlerdir.
10- Başarı hakkında yanlış yargılara sahip olmak
Başarılı insanlar ‘başarının sırrı’nı bilir. Başarısız insanlar da bilir! Arada bir fark vardır, başarısızlar yanlış bilir! Daha da kötüsü, bazıları doğrusunu bilmek de istemezler! Çünkü başarının kendi ellerinde olabildiğine inanmak, insanı sorumluluk altına iter. Nasıl başaracağını öğrenip hayatının sorumluluğunu taşımak yerine, kişisel gelişim kitaplarını ve yazarlarını suçlamak çoğu insana daha kolay gelir.
Başarı da, futbol ve siyaset gibi, hemen herkesin fikir sahibi olduğu ama çok az insanın birinci sınıf bilgi sahibi olduğu bir alandır. Beynimiz başarı hakkında hurafeler ve ‘leylek hikayeleri’yle dolu. Başarısızların, yapması gereken ilk şey, başarı üzerine yeni şeyler öğrenmek değil, başarı hakkında bildiklerinin bazılarını unutmaktır!
Mümin Sekman / Milliyet

KİŞİSEL GELİŞİMİN EVRENSEL İLKELERİ




1. Hedef “Neyi Düşünürseniz , O Olursunuz” “Yeryüzünde yürüyen herkese bir görev ve bir hedef verilmiştir. Başarıya ulaşan kişiler. Görevlerinin ne olduğunu anlamalarını sağlayan fırsatları yakalayabilenlerdir.” ...

2. Geçmiş “Geçmişi Affedin” “İleriye doğru giden yolu bulabilmek için , önce , geçmişinizi affetmeniz gerekir.

3.Karakter “Sağlam Bir Karakter Geliştirin” “İmparatorluğunuzu kurmadan önce , karakterinizi inşa edin.”

4. Vizyon “Güçlü Bir Vizyonunuz Olsun” “Hayallerinize odaklanın, engellere değil.”

5.Sebat “Sebat Edin ve Sabırlı Olmayı Bilin” “Başarıya giden yol , onu seçtğiniz yerde ve o anda başlar. O yolda kalın.”

6.İletişim “İnsanlarla İyi İlişkiler Kurun” “Başarıya giden yol , yalnız yürümek isteyenleri reddeder.”

7.Cesaret “Cesur olun” “Cesaret, hayallerinizin ışığını diri tutan en önemli etkendir.”

8. Etkileşim “Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır” “Akıllı insanlarla yolculuk ederseniz, akıllı; sıradan insanlarla arkadaş olursanız , sıradan olursunuz.”

9. Örnek Olmak “Başkalarına Örnek Olun” “Uzun ömürlü dostlukları yanınıza çekmenin en güvenli yolu, onlara iyi bir örnek olmaktan geçer”

10. Perpektif “Doğru Bir Bakış Açısına Sahip Olun” “Sadece içinde bulunduğunuz anda değil, gelecekte de size yararlı olacak şeyleri görmelisiniz

Alıntı