27 Ocak 2011

Ispanaklı Kiş...

Ispanaklı Kiş tarifiMalzemeler Hamuru için:
300 gr un
100 gr buzdolabında bekleyen soğuk margarin
6-8 yemek kaşığı çok soğuk su
1 tatlı kaşığı tuz

Üzerinin harcı için gerekli olan malzemeler:

2 su bardağı haşlanmış ve suyu sıkılmış ıspanak
2 adet yumurta
1 su bardağı süt
1 su bardağı hazır çiğ süt krema
Yarım su bardağı rendelenmiş taze kaşar peyniri
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber

Yemeğin Tarifi  
Derin bir kabın içine un ve tuzu koyalım. Üzerine buzdolabından çıkardığımız soğuk margarini dilimleyerek ekleyelim. Soğuk suyu da yavaş yavaş ilave ederek yoğurmaya başlayalım. Başlangıçta toparlanamayan dağınık bir hamur olacaktır. Hamuru iyice toparladıktan sonra üzerine naylon streç geçirerek, buzdolabında 1 saat bekletelim.

Bu arada iç harcı için derin bir kasenin içinde yumurtaları iyice çırpıp, içine süt, krema, kaşar rendesi, tuz ve karabiberi ekleyelim. Sonra da çok ince, küp küp dilimlediğimiz jambonlarla ıspanağı ekleyip, iyice karıştıralım. Bu şekilde beklemeye bırakalım.

Şimdi hamuru dolaptan çıkaralım. Yaklaşık 25-30 cm çapındaki yuvarlak tart kalıbımızın içini yumuşak margarinle yağlayalım.

Sonra da hamurumuzu en fazla yarım cm kalınlığında bu kalıba yayalım. Ama hamurun kenarlarını da kalıbın kenarlarına doğru 2 parmak kadar yükseltelim.

Bir tarafta bekleyen ıspanaklı harcımızı hamurun içine yerleştirelim. En az 10 dakika önceden ısıttığımız ve 175 dereceye ayarlı fırında en az 30 dakika pişirelim. Üzerinin altın sarısı gibi kızarması gerekir. Sonra fırını söndürüp, kişi dışarı çıkaralım. En az 15-20 dakika dinlendirip, dilimleyelim ve ılık olarak servise sunalım.


"Korku mantıktan anlamıyordu" Oğuz Atay...



"korku mantıktan anlamıyordu"
sy.702 - Tutunamayanlar / Oğuz Atay

Senin karanlığını da tanır ve severim...



‎'' İstediğin zaman ışığı söndür,senin karanlığını da tanır ve severim. '' Rabindranath Tagore... Elif Mine Ahi'ye teşekkürlerimle...

Jethro Tull - Thick as a Brick - Madison Square Garden 1978

Cem Karaca | Hayat Çok Garip!

Başkalarının yaşadıklarına bakıp halimize şükretmek onları aşağılamaktır



Başkalarının yaşadıklarına bakıp halimize şükretmek onları aşağılamaktır...hatta... ve hatta yaradanı yok saymaktır.Kibirdir.Herkesin deneyimi ,imtihanı ya da kaderi ayrıdır.....Biz kendi deneyimimize bakıp şükretmeliyiz ..Çünkü o deneyimler bizi biz yapar...

Ayva Reçeli...

Ayva Reçeli

Malzemeler
  • 5 Adet (iri) Ayva ve Çekirdekleri
  • 5 Su Bardağı Su
  • 1 Kg. Toz Şeker
  • 3-4 Damla Limon Suyu
Yapılışı
  • Ayvaların kabuklarını soyun ve bir kase soğuk suyun içine küçük küçük doğrayın.
  • 5 Bardak suyu kaynatın, ayvaları bulunduğu suyun içinden süzerek alın, çekirdekleri ile birlikte kaynamakta olan suya ekleyin. (Ayvanın çekirdeklerini mutlaka ekliyoruz, hem doğal jöle gibi bir kıvam vermesi, hem de renk vermesi için. Hatta zaman zaman yediğiniz ayvalarının çekirdeklerini bir kapta biriktirin ve ayva reçeli yaparken bolca kullanın)
  • Ayvalar yumuşayıncaya kadar, orta ateşte pişirin. Bu sırada üzerinde köpük oluşursa, atabilirsiniz. (Ayva reçelinde, diğer reçeller gibi çok fazla köpük oluşmuyormuş)
  • Ayvalar yumuşayınca, toz şekeri ekleyin ve kaynatmaya devam edin. 20 dk. sonra reçelin kıvamını kontrol edin.
  • Kıvamını anlamak için, soğuk bir tabağın üzerine 1 çay kaşığı kadar dökün ve tabağı hafifçe eğin, su gibi akıyorsa henüz olmamış demektir. Tabağı eğdiğinizde yavaş yavaş akan koyu bir kıvamda olmalı.
  • Pişirme esnasında, ayvalar ve şurubun rengi koyu pembe bir renk alır. Reçelin kıvamından emin olduğunuzda, 3-4 damla limon suyu damlatın, bir taşım kaynadıktan sonra ocağı kapatın ve soğumaya bırakın.

Cem Adrian - Odam kirec tutmuyor (canli)

Sevgi dönüştürür...


Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın.Onun kabulü ...sana böyle bir cesaret verir.Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir.
O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin. Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.Seni basitçe, sırf sevgi uğruna seven bir erkek ya da kadın bulabildiğinde, sevgi dönüştürür.Ansızın tüm üzüntü kaybolur; yüreğinde bir dans, bir şarkı bulursun.." OSHO

Ahhh şu ilişkiler... Yakından mı yürür? uzaktan mı...

Ahhh şu ilişkiler... Olsa dert... Olmasa dert... Yürüse dert... Yürümese dert...

İlişkilerin en çok ne tarafını seviyorum biliyormusunuz? Başlangıcını... O heyecanını... O tereddütleri... Ne yöne gideceğini bilmeden attığımız o ürkek, umutlu adımları... İlişki yolundayken bize verdiği güveni ve gücü... Güneşin daha bir güzel olduğu, denizin daha bir mavi olduğu o aydınlık günleri... Etrafa saçtığımız mutluluk dolu bakışları... Herkes mutlu olsun isteğimizi... Kendi yarattığımız cenneti seviyorum...

Fakat bir noktadan sonra ilişkiler yürürken bile sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor... Ne güneş öyle güzel parlıyor... Ne gözlerde ışıltı kalıyor... Hatta en ufak şeyler bile batmaya başlıyor...

Şu insanoğlunu çözemedim gitti... Ne değişti bilinmez... ama batmaya başlayınca batıyor işte... Yeşil gömlek giyince de batıyor... Dolabın kapağını açık bırakınca da batıyor... Bulaşık makinesine tabakları yerleştirmeden önce sudan geçirmesi de batıyor... Yemek yerken çıkardığı sesler de batıyor... Belki fazla iç içe geçmiş yaşamlardır buna sebep olan...Hergün, hergün, hergün aynı kişiyi görmektir belkide insanı bunaltan... Tabi ki bunun verdiği güven hissi ve alışkanlığın verdiği rahatlıktır bunu devam ettiren...

Ama ya ilişkiye biraz mesafa konsa... Biraz hayalgücü girse... Herkese yaşam alanı kalsa... Özlem olsa... Yeşil gömleğini  özlesen ... Kirpiğini bile özlesen mesela... Ses tonunu... Mail attımı diye bilgisayara koşsan... Sürekli mesaj geldimi diye cep telefonunu yoklasan... Sanki biraz mesafe ilişkileri besliyormuş gibi geliyor... Kızgınlıklarını da unutursun... Hep iyi şeyler düşer aklına...

Mesela annem ve ben... Ne zaman İstanbul'dan ayrılsam ilişkimiz ballı badem gibi oluyor... Nasılsın kızım... Bir şeye ihtiyacın var mı kızım diye başlıyor telefon konuşmamız... Kendine iyi bak... Bir şey lazımsa göndereyimle bitiyor... Annem aradığında bir başka keyifle açıyorum telefonu...

Halbuki İstanbuldayken öyle mi? Beni görmeye geldin, gelmedinle başlıyoruz... Az kaldın çok kaldınla bitiriyoruz görüşmeyi... Arada da bu kotun üstüne bu kazak olmamış ki diye devam ediyor...Tutamaz annem hiçbir şeyi içinde... Öyle dinler durursun... Sorgulama bitsin diye beklersin...

Yok yok ben o kadar dipdipe ilişkilerden yana değilim... Biraz mesafe iyi bence... Hoşgörüyü de romantizmi de arttırıyor gibi geliyor... Hatta kafamda yarattığım kişiyi kolayca oturtabiliyorum bir başkasının üzerine... Mutlu mutlu yaşayıp gidiyorum kendi köşemde...

Hepimize mutlu, sağlıklı ilişkiler dilerim... Sanırım herkes kendi reçetesini yaratmak zorunda... Ne dersiniz?