17 Mayıs 2011

Siz çok önemlisiniz...



New York'ta yasayan bir öğretmen, lise son sınıfındaki öğrencilerinin diğer insanlardan farklı özelliklerini vurgulayarak onları bir biçimde onurlandırmaya karar verir. Ve öğretmen bir gün, Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırır.

Kaldırdığı her öğrenciye öncelikle kendisinin (sınıf ve öğretmeni için) ne kadar özel olduğunu belirtir. Sonra her birinin yakasına, üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz" yazılı birer mavi kurdele takar. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verir.

Bu projeye göre; her öğrencisine üçer tane daha mavi kurdele verir ve onlardan bu töreni yaşadıkları çevrede devam ettirmelerini ister. Öğrenciler daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.

Öğrencilerden biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan ve ailece tanıdıkları, bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından yöneticiye iki tane daha kurdele vermiş ve; “Bu mavi kurdele bizim sınıf projemiz. Sizden de onurlandırmanız için birini bulmanızı rica ediyorum. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin" diye rica etmiş...

Mavi kurdeleleri alan yönetici aynı gün, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verir... Patronun odasına girer ve ona: “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü kendisini takdir edip örnek aldığını” söyler… Ve bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sorar. Şaşkına dönen patronu; “Tabii ki…” şeklinde cevap verir. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirir... Ekstra kurdeleyi verirken de; "Bana bir iyilik yapar mısınız, siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu onurlandırma töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “bunun insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş...” diye ekler.

Patron o akşam evine geldiğinde on dört yaşındaki oğlunu yanına çağırır ve oğluna: “Bugün inanılmaz bir şey oldu… Ofisteydim, üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için…” göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi... Bana ayrıca bir kurdele daha verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi… Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin... Ben de “seni” onurlandırmak istiyorum. Çünkü günlerim aşırı yorucu geçiyor ve eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum... Oysa bu akşam buraya oturup, sana benim için “ne kadar farklı ve özel” olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun… “Seni çok seviyorum…” der ve o mavi kurdeleyi oğlunun yakasına takar...

Şaşkına dönen çocuk birden ağlamaya başlamıştır. Bütün vücudu titrerken başını kaldırır, gözleri yaş içinde olarak babasına bakar ve güçlükle: “Biliyor musun, ben yarın intihar edecektim baba…” der... “Çünkü ben senin beni hiç sevmediğini, beni hiç önemsemediğini düşünüyordum... Ama şimdi ise her şey çok farklı… Ben de seni çok seviyorum. Ve baba, şu an sen oğlunun hayatını kurtardın...”

" Sevgiyi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu hiç unutmamalı... Ve o “Mavi Kurdeleleri” ceplerimizden, kalbimizden ve beynimizden hiç eksik etmemeliyiz"…

Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm...

Kadayıf ve Dondurma yiyen çocuk resmi lazım

 

Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm. Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım. Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum. Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çü...nkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum. Sıcak bir yaz gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum. Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum. Bütün bildiğim, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek beni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğimi bilmiyorum ve umurumda da değil. Bildiğim tek şey mutlu olmak, çünkü beni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihaberim. Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum. Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum. Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum. Tekrar basit yaşamak istiyorum. Günümün, bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu, hastalık ve sevdiklerin kaybedil- mesinden ibaret olmasını istemiyorum. Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum. Gülümseme, kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum. İşte, çek defterim ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstreleri, gelir belgelerim. RESMİ OLARAK YETİŞKİNLİKTEN İSTİFA EDİYORUM. Eğer bu konuda benimle daha fazla konuşmak istiyorsanız, önce beni yakalamanız lazım, çünküüüü; Ebeee, elim sendeeeee! Yazarı bilinmiyor.

Yok abla, pil takıp oynatıyoruz...



Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp çırpınan balıkl ara bakıp;
- 'Bunlar taze mi?' diye sormuştu.
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
- 'Yok abla, pil takıp oynatıyoruz'

Eski umutları, düşleri, düşkırıklıklarını, kusurları, utançları,salıverin...

Hareketli Ucan Kuş

Önünüze, ve içine yapmış olduğunuz bir yanlışı koyun. Şimdi, zihninizin ne söylediğine dikkat edin. Diyor ki, eğer bu yanlışı yapmasaydın, yaşamın şimdi daha iyi olurdu… bir sürü kurguyu önünüze serip; eğer şöyle yapsaydın, böyle olurdu, bunu izleseydin, şuraya gitmiş olurdun, eğer farklı bir seçim yapsaydın, şu olurdu, bu olurdu…

Bunların hiç biri gerçek değil. Olabilecekler ile ilgili zihnin saçmalıkları… Gerçek değil. Gerçek olan tek şey; ŞİMDİ’de… BURADA…

Hadi, susturun zihninizi ve her bir yanlışı serbest bırakın. Her birini, teker teker. Yanlışınızı avucunuzun içine alın, onunla birlikte gelen zihnin konuşmasını hatırlayın ve yuvasına uçacak bir kuşu avucunuzdan bırakır gibi serbest bırakın. Salıverin ve uçup gidişini izleyin.

Sözde yanlışlarınızla birlikte, eski umutları, düşleri, düşkırıklıklarını, kusurları, utançları; salıverin, bırakın uçsun, gitsin. Siz, kimseniz, o’sunuz tam şu anda. Ve her ne yaptıysanız sizi bu noktaya getirdi.

Şimdi, burada, tam da sizin durduğunuz yerde, her şey durduğu yerde dururken, fırsatlarla çevrilisiniz. Çevrenizde farkedilmeyi bekleyerek parlıyorlar, onları gölgeleyen, sizin inatla geçmişe bağlı kalmanızdır. Tüm bu utanç duygularını salıverin ve çevrenize bakının. Şu an’ı açıkça görün.

Bakın nasıl yenilik ve fırsatlarla dolu bir biçimde parlıyor! Çimlerle kaplı bir tarlanın tam ortasında duruyorsunuz ve tarla, güneşin altında parıl parıl parlayan elmaslarla dolu. Elmasların her biri, yapabileceğiniz bir seçim, girişeceğiniz bir eylem, öğrenip gelişmek için harika bir fırsat, yaşamın şahaneliği ve güzelliğini kucaklamak için bir şans…

Salıverin eskiyi,

ŞU AN’ı kucaklayın.

Bırakın ışık saçsın. Eğilin ve alın elmaslardan birini…

 ŞİMDİ…