27 Kasım 2011

O masum sevgiyi bulmak...

Dileğim, Bir çocuğa ne kadar seviyorsun dediğinde, Açıp elini iki yana; İşte bu kadar derken ki o masum sevgiyi bulmak..

Aziz NESİN

Hiç düşünmeden konuşan, istemediği şeyleri de duymaya mecburdur...

 



 

Hiç düşünmeden konuşan, her yerde her istediğini söyleyen, istemediği şeyleri de duymaya mecburdur...

Birini incitmezsek biri de bizi incitmez... Her şey karşılıklıdır... Bunu unutmamak lazım...

Gökyüzü manzaralı motosiklet kaskı...

HERKES KALBİNDE KENDİ DÜNYASINI TAŞIR..

 



Bir gün, yaşlı bir adam Ortadoğu da bir köyün girişinde oturuyormuş. Bir genç ona doğru yaklaşıyor ve diyor ki : “ben buralara hiç gelmedim, bu köydeki yaşayan insanlar nasıl?” Yaşlı adam ona cevap veriyor : ... “senin geldiğin köydeki insanlar nasıldı?” “Egoist ve kötü insanlardı. Zaten onun için oradan ayrılmama çok sevindim” diyor genç çocuk. Yaşlı adam : “burada aynı insanları bulursun” demiş..


Daha sonra, başka bir genç yaşlı adamın yanına geliyor ve aynı soruyu soruyor. “buralara ilk defa geliyorum, bu köydeki yaşayan insanlar nasıl?” Yaşlı adam aynı soru ile cevap veriyor : “söyle evladım, senin geldiğin köydeki insanlar nasıldı? “çok iyi ve güler yüzlü insanlardı, dürüst insanlardı, iyi dostlarım vardı orda; o köyü terk etmek için çok zordu benim için” diyor genç çocuk. Yaşlı adam; “burada aynı insanları bulursun” demiş. Develerine su veren bir iş adamı bu konuşmaları duymuştu.


İkinci genç çocuk gittikten sonra iş adamı azarlayıcı bir tonla yaşlı adama söyle demiş: “Nasıl iki kişinin aynı sorusuna iki farklı cevap verebilirsin?” “Kalbini açan ötekilere bakışını da değiştirir” diye cevap vermiş yaşlı adam. “Herkes kalbinde kendi dünyasını taşır..”

Bir sürü bardağa aynı sürahiden su doldurunca,

 



 

Bir sürü bardağa aynı sürahiden su doldurunca, her bardak kendini sürahiden ayrı ve diğer bardaklardan da farklı sanır...Kırmaya gör bardakları, tüm sular birbirine karışır...

tüm insanlar benim kardeşimdir...

 

Benim ülkem dünyadır, tüm insanlar benim kardeşimdir, iyiyi ve doğruyu yapmak benim dinimdir...Thomas Paine

Gidip bi duş alıp yatarım herhalde...

Kız kulesi efsanesi...

 



Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir.Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesi zehirler.

Kral, kızına demirden bir tabut yaptırır. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır

Sevginin kokusu. Güvenin kokusu. “İyi ki sen varsın”ın kokusu...

İnsanlar gerçekte konuşmuyorlar. Konuşur gibi yapıyorlar. Öğrendikleri  sözcükler var. Birbirlerine onları söylüyorlar. Gerçekte çok azı, çok az  zaman için konuşuyor. Onlara da dikkat et, duygu sözcükleri yoktur.  Birbirlerine söylemeleri gereken sözleri söylerler, onun için de  çoğunlukla birbirlerini dinlemezler.

Koklamak, öyle incelikli bir  duygudur ki. Zavallı koku alma  duygumuz. Öylesine kötü kokularla bozuldu ki. Biliyor musun, insanlar insan kokusunu bile alamıyor. Bir  kadının kokusu. Bir erkeğin kokusu. Çocuğun kokusu. Yaşlı insanın  kokusu. Umudun kokusu. Bezginliğin kokusu. Hayata kırılmanın kokusu.  Mutluluğun kokusu. İnsanlar bütün bunları unuttular. Dokunma da öyle  insanlar bunu da unuttu.

Bir elin el üstüne konması. Bir omuzun omuza dayanması. Bir sırtın sırta dayanması.

Koku ve dokunma. İşte gerçek iletişimin iki yolu.  İnsanlar ikisini de unuttu.”

Bu  koku yalnız insanda. İnsanın insan da yarattığı koku bu. İnsanı insan  kılmanın kokusu. Sevginin kokusu. Güvenin kokusu. “İyi ki sen varsın”ın  kokusu.

''Bir gün mutluluğun kokusunu tanıyacaksınız. O zaman daha da mutlu olacaksınız, biliyorum.”

Seveceksen öylece sev. Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur...

 
Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi''nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler. Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.


Mevlevi'nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır.Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.


Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar:"Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?"Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır. İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der: "Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız."


Yanıttan oldukça hoşnut olan adam ayni merakla bu kez Bektaşi''ye döner: "Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?"Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der: "Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz."


ÖZETLE: Seveceksen öylece sev. Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur. Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder. Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun...

Eve götürme beni... Günün fotosu... 27/11/2011

Kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum...



Kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum. Onlara hiç aldırmadan; onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan ben kendim olmalıyım; çünkü kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyordum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyorum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi, diye düşünüyordum... Orhan Pamuk * Kara Kitap