1 Şubat 2012

İstanbul’u Yaşıyorum 1

Perdeyi araladım bir de ne göreyim kar çok güzel lapa lapa yağıyor. Hatta yağmur kıvamında yağıyor. Yağmur gibi yağıyor. Dışarı çıkıyorum soğuğu sevmiyorum ama İstanbul’un karlı görüntüsünü kaçırmak istemiyorum . Hava soğuk ama sıkı sıkıya giyinip çıkıyorum dışarıya. Ayağıma da botlarımı giyiyorum. Bir taraftan çıkmasa mıydım kaymam inşallah diyorum bir yandan da çıkmaktan kendimi alamıyorum. Orataköy’e gidip bankta oturup karların denizle buluşup eriyişini seyrediyorum. Ara sokaklarda tertemiz izsiz karlara basmaya kıyamadan usul usul kenarlardan geçiyorum sonra yaramazlığım tutuyor ortadaki yığının üzerine koşup zıplamaya başlıyorum.

Arkasından kafede    sahlep  içip pencereden yağan karı seyrediyorum. Sonra Bebeğe gidiyorum arkasından Rumeli hisarına. İstanbul’da senin yerin neresi diye sorsan Rumeli Hisarı derim.  1000 yıl bu boağaza baksam hani nerde öbür 1000 yıl derim.  İstanbul’dan uzaktayken buranın hasretini çekerim.

Rumeli Hisarı’ndan tablo gibi gözüken karşı kıyıya bakıyorum. Bankta tost yiyip çayımı içerken burnum üşüyor. Niye burun eldiveni  yapmazlar ki diye hayıflanırken karşı tepelerin kar beyazına vuruluyorum. Ön planda arabalar yavaş yavaş geçerlerken, karşı kaldırımda dolanan  köpekler   sığınıcak bir yer arıyorlar...

Ben çayımı yudumlerken o deli kar tipisi  bastırıyor tekrar. Çayımı yudumlarken bir çay daha söylüyorum.  Bu da içimin ısınması için diyerek. Bir yandan neden çıktım diye hayıflanırken burada olmasam neleri kaçıracaktım diyor ikiye bölünmüş ruhum. Sonra zahmetli bir eve dönüşün ardından yarın çıkmayacağım derim ama sabah yine dışarısı beni çağırır. Bembeyaz karların üzerinde, usulce onları incitmekten korkarcasına yürürüm. İsterim ki kanatlarım olsun onların canı acımasın. Paltoma saçıma elime kavuşur kar taneleri zaten yılda şunun şurasında kaç günkü bu kavuşma der inadına dışarda öyle dikilip dururum.

En sonunda  soğuğa dayanamaz   eve koşar sonuna kadar açılmış tüllerin ardından yağan kara hayranlıkla bakarım. Karlar  üstüme gelir gibi yağarlar ama aramızda cam olduğundan üzerime yağabilecekleri son noktaya kadar yağar camın dibinde toplaşırlar. Onlar dışarda ben içerde birbirimizi seyrederiz   mahzun bakışlarla…

Şükretmek, enerjinizi yönlendirerek isteklerinizi daha çok hayata geçirmenizi sağlayan etkili bir süreçtir



Şükretmek, enerjinizi yönlendirerek isteklerinizi daha çok hayata geçirmenizi sağlayan etkili bir süreçtir. Sahip olduklarınız için şükrettikçe daha çok iyilik ve güzelliği kendinize çekeceksiniz.


Rhonda Bryne ***

Kızla evlenecek miydin? Yoksa sadece oyalıyor muydun?

Yaşamlarımıza girip çıkanların kendisinden çok, onlardan kalan izler zihnimizde, ruhumuzda bizimle yaşıyor.

Yaşamlarımıza girip çıkanların kendisinden çok, onlardan kalan izler zihnimizde, ruhumuzda bizimle yaşıyor. Bir parfüm kokusu, bir tat, bir şarkı bizi zamanda yolculuğa çıkartıyor. Gittiğim bir mekanda çalan bir şarkı, beni kilometrelerce öteye, hiç sabahını görmek istemediğim geceye götürüyor.

Yanımdan geçen bir kadının kokusu, eski sevgilimin kokusu üzerinde kalsın diye günlerce değiştirmediğim yastığı hatırlatıyor. Yıllardır uğramadığım bir sokaktan geçtiğimde, belki fırından belki pastaneden sızan koku okulu kırdığım yılları bugüne taşıyor. Her dokunuş, her ten, her anı beraberinde bir duygu bırakırken, bir de eşleştirme getiriyor. Eşyalar, mektuplar, tatlar, kokular, müzik...

Her anı, zihnimize bir imgeyle yerleşiyor. O imgelerle karşılaştığımızda da bazen gülümsüyor, bazen gözlerimizden birkaç damla yaş süzülüyor. O an, olduğumuz ortamdan bambaşka 'an'lara kayıp, sonra olduğumuz yere geri geliyoruz. Ceplerim biriktirdiklerimle dolu ve en olmadık yerlerde, zamanlarda ortaya çıkıyor. Onlar benim, onlar 'ben'im...

 

<< Aret Vartanyan

Fiquers’te Dali Müzesi…

Ertesi gün Barselona’ya çok yakın olan Gerona ve Fiquers’ı gezmek istiyorum. Trenle önce bir saat 45 dakika mesafedeki orta çağdan kalma bir kent olan Gerona’ya gitmeye karar veriyorum. Rahat bir tren yolculuğunun ardından şehrin dar sokaklarında yürümeye başlıyorum. Burada bazı binalar zemin kattan yukarı doğru genişliyor ve bunlara ‘hamile ev’ deniyor. Daracık sokaklarda bir aşağı bir yukarı turlarken büyüleyici kapısıyla katedral karşıma çıkıveriyor. Katedralin içini bir çırpıda gezip kapının yanında değişik pozlar veriyorum Arkasından Fransa’ya Eiffel kulesini yapan Gustave Eiffel’in yaptığı çelik köprüyü görmeye gidiyorum. Bu bölgede zamanında yaşamış Yahudilerin evlerinin önünden geçip Fiquers’e gitmek üzere tren istasyonuna yöneliyorum.

Fiquers’e gitme amacım dünyada en çok ziyaretçi alan müzelerden birisi olan Dali Müzesini ziyaret etmek. Dali’nin büyük bir hayranı olarak eserlerini ve doğup büyüdüğü yerleri göreceğim için çok heyecanlıyım…

45 dakikalık yolculuğum sırasında Dali hakkındaki bilgilerimi gözden geçiriyorum. Çocukken aşçı olmayı kendisine hedef seçen Dali, hayatı boyunca mutfakta uzun saatler geçirmiş. Cenneti yemek yeme olarak tanımlayan büyük sanatçı bu durumu ‘’Ne yediğimi biliyorum, ne yaptığımı bilmiyorum’’ sözüyle ifade etmiş.  Hayranlık duyduğu ekmek ve hayatın kaynağı olduğunu düşündüğü yumurta, pek çok eserinde yer bulmuş. Ünlü ‘’eriyen saatlerini’’ erimekte olan Camamber peynirinden esinlenerek yapmış. Hayatının aşkı olan Gale’yle tanışmasının ardından, Gale kocasından boşanmış ve kendinden yaşça küçük olan Dali’yle bir ömür boyu yaşmış. Hem akıl hocası hem de hayat arkadaşı olan Gale’yi onore etmek için Dali her tablosunun altına ikisinin de adını yazmış.

Bilgilerimi tazelemem bitmeden gara varıyorum. Trenden koşarcasına inip müzenin yolunu tutuyorum. Daha uzaktan müzenin tavanını kaplayan yumurtaları seçmeye başlıyorum. İçerde daha nelerle karşılaşacağımı düşünüp adımlarımı hızlandırıyor ve müzeye varıyorum. Müzeden girişinde arabanın içine yağmur yağan bir kompozisyon beni karşılıyor. Bu arabanın şöyle bir hikayesi varmış: Zamanında Dali Amerika’ya gitmiş ve çok yağmur yağıyormuş fakat parası olmadığı için taksiye binememiş. O günlerin anısına böyle bir çalışma yapmış. Arabanın dışındaki kutuya 1€ attığınızda arabanın içine yağmur yağmaya başlıyor.

Dali’nin çılgın eserleri arasında dolaşırken şaşkınlıktan şaşkınlığa geçiyorum. Size hoşuma giden eserlerinden birini daha anlatayım: Bölmelerden birinde siyah bir zemin üzerinde bir oturma odası var. Bir tarafta dudak şeklinde kırmızı bir sehpa ,bir burun şeklinde sehpa ve içinde göz resmi olan iki ayrı tablo var. Odanın dışında da bir merdiven var. Merdivene çıkıp odaya baktığınızda bir çerçeve, çerçeveyi çevrileyen sarı bir saç, içinde de kırmızı dudaklı bir kadın suratının oluştuğunu görüyorsunuz. Gözünüz de ne kadar canlandı bilemiyorum ama sözün özü bu müzeyi mutlaka gezmenizi tavsiye ederim.

Dali müzesi gezimin ardından Fiquers’in sokaklarında gezinmeye başlıyorum. Sokaklar Dali’ye ait hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu. Resimlerindeki simgelerin basıldığı tişörtler, buzdolabı süsleri, silgiler, kalemler, heykeller, bardaklar, posterler arasında kendimi kaybediyorum. En sonunda üstünde Dali bıyığı olan bardak takımıyla ince bacaklı mavi bir fili almaya karar veriyorum.

Artık açlıktan midem kazandığından yemeğe nereye gideceğime karar vermeye çalışıyorum. Dar sokakların birinde küçük bir lokantaya oturuyorum. Burada yörenin klasiği olan patatesli omlet ısmarlıyorum. Omleti geldiği gibi silip süpürüyorum. Arkasından tren garına doğru elimde poşetlerimle yürüyorum. Rahat bir yolculuğun ardından Barselona’ya varıyorum. Çok yorgun olduğumdan metro yerine taksiye binerek otelimin yolunu tutuyorum. Ve ertesi gün keşfedeceğim yerleri düşünerek uykuya dalıyorum.

Sağlıcakla,

[slideshow]

Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir.

Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir.

Öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi inciticek, acı verecek, sizi terkedecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır..!"

-Lao Tzu-

Tüm sokaklara ekmek ağacı yapıyoruz... Haydi millet davranın...

İnsanlık namına yaşanmış en güzel örneklerden birisi.."insan gibi insan'lik.."


insanlık namına yaşanmış en güzel örneklerden birisi.."insan gibi insan'lik.."




Gençlik ve serdeki hafif anarşistlik... 1968 olimpiyatlarında 200 metrede altın ve bronz madalya kazanan Amerikalı iki siyah atletin, Tommie Smith ve John Carlos'un siyah deri eldivenli yumrukları havada, başları önde posteri yıllarca hayal... dünyamızı ve asıl oda duvarlarımızı süslemişti. İtiraf ediyorum ki, Aynur Çağlı'nın o muhteşem haberini okuyana kadar aynı karede önde duran, gümüş madalyalı Avustralyalı beyaz atlete hiç dikkat etmemişim. Adı Peter Norman imiş... İşte bu atlet geçen hafta öldü. Haberin ve konunun tekrar gündeme gelmesinin sebebi budur. Gelelim hikayeye... Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.


Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş:

- İnsan haklarına inanıyor musun?

 - Evet, inanıyorum.

- Peki ya Tanrı'ya?

- Bütün kalbimle...


Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar,


Norman tereddütsüz katılmış: - Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin! İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler... Ama nasıl? Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet


Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor. Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii (hatırlıyorum) dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor... Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir.


Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman? Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki: "Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi." Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama...


 Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış. Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği' İki amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar. Ve şimdi, yumrukları havada olan o gençlerin yanına iliştirilmiş fotoya iyi bakın:


Melbourne'de yapılan cenaze töreni. 'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında! Üç 'eylem kardeşi' son kez omuz omuza



Genç görünmenin sırları

 Yaşınız her ne olursa olsun çok para harcamadan, sadece giyiminizi, makyajınızı ve tavrınızı değiştirerek, gençliğinizi korumanız mümkün. Genç görünmek hiç de sandığınız kadar zor değil… Tek yapmanız gereken birkaç ayrıntıyı bilmek…

İnce bir vücudunuz olsun

Önce uzaktan bakıldığında kimlerin genç göründüğünü bir düşünelim… Boyu uzun veya kısa hiç önemli değil; eğer ince bir silueti varsa, biraz da hareketliyse ve sırtını dik tutabiliyorsa, o kişinin yaşını tahmin etmek zorlaşır. Dolayısıyla, kadın veya erkek olsun, fazla olan her kilosuyla yaşına yaş katar. Genç görünmenin ilk koşulu ince bir siluete sahip olmaktır. İlle de çok zayıf olmak da şart değil, ama çok kilolu olmak insanı yaşlandırıyor.

Gülümseyin biraz

Canlılık, insanı genç tutar. Kendini oyalamak, hareket halinde olmak sizi olumsuz düşüncelerden uzaklaştıracağından, yüzünüze de mutlu bir ifade verecektir. Yüzünüzde çok mu kırışık var… Gülümseyin! Genç insanlar bile gülerken yüzleri kırışır. Mutlu bir ifade ve gülümsemeyle yüzünüz kırışsa bile mutsuz bir yüzden daha genç gösterecektir sizi… Bunu da unutmayın: Gülerken yüz adalelerine jimnastik yaptırarak kırışmasını ertelemiş oluyorsunuz. Sanılanın aksine gülmek yüzü kırıştırmaz, kırışmasını önler; somurtmak ise, yüzün sarkmasına yol açar.

Sportif giysiler

Bilindiği gibi, sportif giysiler erkek veya kadın olsun insanı genç gösteriyor… Üstelik fazla kiloları da gizliyor. Ayrıca jeanler günümüzde her yerde, her zaman kullanılabilir bir giysi olarak kabul ediliyor ve şık modelleri ile insana zengin seçenekler sunuyor. Elbise giymeyi seviyorsanız, sade ve vücuda yakın, eteği fazla uzun olmayan modelleri tercih edebilirsiniz. Kısa etekler, kısa tişörtler de gençlik verir. Dar pantolon, şık bir tişört ve spor ayakkabılar; kısa etek ve ceket altına topuklu bir ayakkabı, vücuda yakın bir elbise ve kısa bir ceket ile şirin bir sırt çantası sizi genç gösterir.

Dümdüz saçlar

Hep kısa saçın insanı genç gösterdiğine inanılır. Kadınlar nedense biraz yaş aldı mı, saçlarını kestirir, hareketli saç modelleri seçer ve alnını da açar. Kakül çocukluğumuzda kalır. Oysa bu ağır modeller genç bir kızı bile yaşından fazla göstermekte… Uzun ve dalgalı ya da dümdüz omuzlara inen saçlar görünümünüze gençlik katar.

Ne Kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.

Ne Kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.

Ne kötüdür an kadar yakın bir asır kadar uzak olması.

Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması

'' Ben '' deyip susması, '' Sen '' deyip ağlamaklı kalması...

~N. Hikmet RAN~

Saçlarım ne güzel değil mi?

Rammstein - Du hast

http://youtu.be/My0HQ0QkGLQ

Bir insan yüzü görebiliyormusunuz?

İnsanlar kendini değersiz görüyor, neymiş, sevdikleri onları bırakıp gitmiş.

İnsanlar kendini değersiz görüyor, neymiş, sevdikleri onları bırakıp gitmiş. Neymiş, gururları incinmiş. Bırak seni terk eden düşünsün! Sen kendini terk etmediğin sürece kimse seni terk edemez. Ama sen ne yapıyorsun? Hemen kendini terk ediyorsun.

Kendini değersiz görerek sen yanlışı en başta yapıyorsun.

Kendi değer ve önemini anlayana kadar da bu döngüden kurtulamıyorsun...

Haydi gün bugün olsun aynaya bak, gözlerinin ta içine bak ve ben değerliyim de...

Affetmek geçmişi değiştirmez; ama geleceğin önünü açar...



 

 

Affetmek geçmişi değiştirmez; ama geleceğin önünü açar...

Pablo.C

Geminin tek kaptanı olur gerisi mürettabattır...

Doğaya sadece şapka çıkartabiliyorum... Enfes...

Ustad Nusrat Fateh Ali Khan Sahib ~ Ghazal 2 (En Concert a Paris) ~

http://youtu.be/1KYx_KUUcBU

Çocukluk travmaları geçirenler için affetme işlemi oldukça uzun sürer. Çünkü travma bu çocuklar büyüdükçe onlarla birlikte büyür...

Gerçek affetme, narin ya da hassas bir süreç değildir- içsel ve derin duygusal farkındalıkla ilgili trans benzeri bir durumdur.

Gerçek affetme, ölümden hayata geri dönmekle ilgili dağınık, gürültülü, hırpalayıcı bir süreçtir.

Gerçek affetme, kibar ve ağlamaklı bir jest değildir; başınızı öne eğip huşu içinde ellerinizi göğsünüzde birleştirmezsiniz.

Gerçek affetme hiçbir zaman "sen bildiğin kadar...ıyla elinden gelenin en iyisini yaptın ve seni bağışlıyorum" demek değildir.

Gerçek affetme diğerlerinin uygunsuz davranaşlarına özür bulmaz.

Gerçek affetme gerçek acıların yaşandığını bilir; bu yüzden de, ıstırabın yeraltı dünyasında gerçek bir hareketin başlayabilmesi için acıların işaret edilerek gösterilmesi gerekir.

Gerçek affetme, sizi yeraltından yükseltir, tükürüğü temizler, saçınızdan başınızdan çalı çırpıyı temizler ve "Artık beni yaralayamazsın! Geçti gitti ve ben özgürüm!" demenize tanıklık eder.

Çocukluk travmaları geçirenler için affetme işlemi oldukça uzun sürer. Çünkü travma bu çocuklar büyüdükçe onlarla birlikte büyür.

Bu bireylerde tek bir nihai affetme olmaz, affetme onlar için aşama aşama gelişen bir güçlenme- serbest bırakma, güçlenme- serbest bırakma, güçlenme- serbest bırakma sürecidir ve bu böyle gider.

DUYGULARIN DİLİ / KARLA MCLAREN

Çabalıyorum fakat, duygularımın iki yüzü beni istikrarsız yapıyor...

Başucumda Merih bey var. Evhamlı ve hırslı biri. Kendisiyle pek anlaşamıyoruz... Beni çok zorluyor...

Zuhal hanım özgürlüğüne düşkün. Gezmek, görmek istiyor. İnançlı ve soğukkanlı. Ona ayak uydurmakta zorlanıyorum... Çabalıyorum fakat, duygularımın iki yüzü beni istikrarsız yapıyor...

Su, toprak gibi değil... Bazen çok karanlık; güneşi görünce ise pırıl pırıl...

Toprakta yürümek, ayağımı yere sağlam basmak beni daha güvende hissettiriyor fakat, gözüm göklerde. Havaya bakıyorum, uçsuz bucaksız. Aklım hafzedemiyor sınırlarını. Bazen en yoğun, bazen en şeffaf, bazen de en derin ve karanlık...

Yüzüm sakin ama, mimiklerim oynak sanki...

Telâşlıyım ve biraz da kaygılı. Şaşırmak istiyorum düşününce düşmeden...

Köşeli laflar üretiyor beynim... Aklımın odalarında kapıları zorlayan ihtiyatlı bir serkeş...

Elinde bir akrep ve kendini sokuyor yalnızlığına çare bulmak istediğinde... Derin ve ihtiraslı hissedişler, kana karışan zehir sonrası kilitliyor ve acıtıyor..

Üstelik sevgiye muhtaç... İlginç ama, durağan hayâllerimde saklı gerçeğim... Bu yolculukta Merih beyle zorlu günler geçireceğim...

Hiperaktif, dönüşken ama, derin duygularım, otlakta yön bulmama ne kadar yardımcı olacak?

Kurtlukta kıtlığın bittiğini görebilecek miyim?

Ehi... İskeleden düştüm...

Âyinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz...





Âyinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz...

Tanrı'dan 10 Arkadaşça Tavsiye...


1.Kaygılanmayı Bırak Yaşam seni bir darbe ile dağıttı ve senin tek yaptığın şey oturup kaygılanmak. Sen benim senin tüm yüklerini almak ve onları senin için taşıdığımı unuttun mu? Yoksa sen yolunun üzeri...ndeki her küçük şey için kendi kendini yemekten hoşlanıyor musun?

2.Liste Yap Yapılması ya da ilgilenilmesi gereken şeyler vardir. Onları liste yap. Kendi listene değil benim listeme yaz. O problem ile benim ilgilenmeme izin ver. Ben sen onu bana gönderene kadar sana yardım edemem. Benim listem uzun olmasına rağmen sonuçta ben Tanrı’yım. Ben senin ellerime bıraktığın her şey ile ilgilenebilirim. Gerçek şu ki gerçekten ben senin fark edemediğin pek çok şey ile uğraşıyorum.

3.Güven Sırtındaki yükleri bana bıraktığında onları geri almayı denemekten vazgeç. Bana güven. Senin tüm ihtiyaçlarınla ve problemlerinle ilgileneceğime inan. Hangi problemler mi? Finansal problemler? Benim listeme ekle. Duygusal hayatındaki çalkantılar mı? Benim iyiliğim için onu listeme ekle. Sana yardım etmek istiyorum. Tek yapman gereken sadece istemek.

4.Bırak Bir sabah kalkıp "Ben kendimi daha güçlü hissediyorum, bu sorunu burada ben hallederim "deme. Neden şimdi kendini daha güçlü hissediyorsun? Çok basit. Sen sorunlarını bana bıraktın ve ben onlarla ilgileniyorum. Ben ayrıca senin gücünü yeniledim ve seni barış ile sardım. Sen bütün bu yükleri sana geri verdiğimde başladığın yere geri döneceğini bilmiyor musun? Onları bana bırak ve unut. Sadece işimi yapmama izin ver.

6.İnan Ben buradan, yukarıdan senin görmediğin pek çok şeyi görürüm. Benim ne yaptığımı bildiğime inan. Güven bana, benim gözlerimle görmeyi istemeyeceksin. Ben ihtiyaçlarını karşılamaya, seni korumaya ve seninle ilgilenmeye devam edeceğim. Sen sadece bana inanmak zorundasın. Benim senden çok işim olmasına rağmen sen kendine düşeni yapmakta zorlanıyorsun. Güvenmek ne kadar zor olabilir ?

7.Paylaş Sen paylaşmayı iki yaşındayken öğrendin. Ne zaman unuttun? O kural halen geçerli. Senden daha zor durumda olanlarla paylaşmalısın. Sevincini ihtiyacı olanlarla paylaş. Gülüşünü, uzun zamandır gülmeyenlerle paylaş. Gözyaşlarını ağlamayı unutanlarla paylaş. İnancını inancı olmayanlarla paylaş.

8.Sabırlı Ol Ben hayatı öyle bir düzenledim ki senin pek çok deneyimin olacak. Sen çocukluktan çıkıp olgunlaşacaksın, çocukların olacak, pek çok iş değiştireceksin, pek çok şey öğreneceksin, pek çok yere seyahat edip, çok fazla insanla tanışıp, pek çok şey deneyimleyeceksin. Sen benim listemdekileri yerine getirmem senin beklediğinden birazcık uzun sürdü diye nasıl sabırsız olabilirsin? Benim zamanlamama inan çünkü benim zamanlamam mükemmel. Çünkü bütün bu evreni ben yarattım. Herkes benim acele etmem gerektiğini düşünüyor.

9.Kibar Ol Başkalarına kibar davran çünkü ben onları da seni sevdiğim gibi seviyorum. Onlar senin gibi giyinmeyebilir, senin gibi konuşmayabilir, senin gibi yaşamayabilir ama ben hepinizi sevmeye devam ediyorum. Lütfen benim için geçinmeyi dene. Ben hepinizi bir şekilde değişik yarattım. Hepiniz aynı olsaydınız bu çok sıkıcı olurdu. Lütfen benim farklılıklarınıza rağmen hepinizi sevdiğimi bil.

10.Kendini Sev Ben seni bu kadar severken sen nasıl kendini sevmezsin? Seni ben tek bir sebepten dolayı yarattım: SEVMEK ve SEVİLMEK için .Ben sevgiyim.Sev beni.Kendini de sev.İşler ters gittiğinde kendine sinirlenmen benim kalbimi acıtır.Sen benim için çok değerlisin. Bunu sakın unutma . Birlik Üniversitesi Çeviri: Burçin - Oneness Türkiye

Bütün gece annem uyutmadı...

Hayatıma bir mesaj bir hatırlatma veya bir tekamül deneyimi için uğrayan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum

Hayatıma bir mesaj bir hatırlatma veya bir tekamül deneyimi için uğrayan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum her neyse görevleri mükemmel yaptılar ve almam gerekenleri almamı sağlayarak yolculuğuma katkı sağladılar ...

sevgiyle bana eşlik eden tüm varlıkları selamlıyorum ve teşekkür ediyorum...

artık herkesin kendi deneyimini yaşaması için özgür bırakıyorum ve kendimi de tüm ruhsal, duygusal, zihinsel ve fiziksel engelleyici duygulardan bilinçaltı kalıplardan, korkulardan ve üzüntülerden ve bunun gibi tüm negatif duygulardan tamamen özgürleştiriyorum...

Kalbimde sonsuz sevgiye şefkate huzura neşeye ve şükre bol bol yer açtım ve her daim öyle olsun♥♥♥

İstanbul'dan kar manzaraları... Tünel... Günün Fotosu...01/12/2012

Aşk dostluğa sormuş. Ben varken sen ne işe yararsın?

Bitkilerin Psişik Yönleri

LIVE | Amy Winehouse: You Know I'm No Good

http://youtu.be/hphq80dBdh0

Tarih: Şubat 01.2012 08.21 am itibariyle dünya nufusu, kalan tarım alanı, yaşam alanı petrol stoğu bilgileri...

Tarih: Şubat 01.2012 08.21 am

Dünya Nufüsü : 7.372.490.472

Tarım Alanı:4.669.778.188

Yaşama alanı:6.859.350.111

Yağmur Ormanı:2.496.278.904

Kayıp türler:1.600.345

Petrol stoğu:1.033.681.373.925

http://bygezgin.free.fr/anasayfam/kiyamet.htm