1 Şubat 2012

Fiquers’te Dali Müzesi…

Ertesi gün Barselona’ya çok yakın olan Gerona ve Fiquers’ı gezmek istiyorum. Trenle önce bir saat 45 dakika mesafedeki orta çağdan kalma bir kent olan Gerona’ya gitmeye karar veriyorum. Rahat bir tren yolculuğunun ardından şehrin dar sokaklarında yürümeye başlıyorum. Burada bazı binalar zemin kattan yukarı doğru genişliyor ve bunlara ‘hamile ev’ deniyor. Daracık sokaklarda bir aşağı bir yukarı turlarken büyüleyici kapısıyla katedral karşıma çıkıveriyor. Katedralin içini bir çırpıda gezip kapının yanında değişik pozlar veriyorum Arkasından Fransa’ya Eiffel kulesini yapan Gustave Eiffel’in yaptığı çelik köprüyü görmeye gidiyorum. Bu bölgede zamanında yaşamış Yahudilerin evlerinin önünden geçip Fiquers’e gitmek üzere tren istasyonuna yöneliyorum.

Fiquers’e gitme amacım dünyada en çok ziyaretçi alan müzelerden birisi olan Dali Müzesini ziyaret etmek. Dali’nin büyük bir hayranı olarak eserlerini ve doğup büyüdüğü yerleri göreceğim için çok heyecanlıyım…

45 dakikalık yolculuğum sırasında Dali hakkındaki bilgilerimi gözden geçiriyorum. Çocukken aşçı olmayı kendisine hedef seçen Dali, hayatı boyunca mutfakta uzun saatler geçirmiş. Cenneti yemek yeme olarak tanımlayan büyük sanatçı bu durumu ‘’Ne yediğimi biliyorum, ne yaptığımı bilmiyorum’’ sözüyle ifade etmiş.  Hayranlık duyduğu ekmek ve hayatın kaynağı olduğunu düşündüğü yumurta, pek çok eserinde yer bulmuş. Ünlü ‘’eriyen saatlerini’’ erimekte olan Camamber peynirinden esinlenerek yapmış. Hayatının aşkı olan Gale’yle tanışmasının ardından, Gale kocasından boşanmış ve kendinden yaşça küçük olan Dali’yle bir ömür boyu yaşmış. Hem akıl hocası hem de hayat arkadaşı olan Gale’yi onore etmek için Dali her tablosunun altına ikisinin de adını yazmış.

Bilgilerimi tazelemem bitmeden gara varıyorum. Trenden koşarcasına inip müzenin yolunu tutuyorum. Daha uzaktan müzenin tavanını kaplayan yumurtaları seçmeye başlıyorum. İçerde daha nelerle karşılaşacağımı düşünüp adımlarımı hızlandırıyor ve müzeye varıyorum. Müzeden girişinde arabanın içine yağmur yağan bir kompozisyon beni karşılıyor. Bu arabanın şöyle bir hikayesi varmış: Zamanında Dali Amerika’ya gitmiş ve çok yağmur yağıyormuş fakat parası olmadığı için taksiye binememiş. O günlerin anısına böyle bir çalışma yapmış. Arabanın dışındaki kutuya 1€ attığınızda arabanın içine yağmur yağmaya başlıyor.

Dali’nin çılgın eserleri arasında dolaşırken şaşkınlıktan şaşkınlığa geçiyorum. Size hoşuma giden eserlerinden birini daha anlatayım: Bölmelerden birinde siyah bir zemin üzerinde bir oturma odası var. Bir tarafta dudak şeklinde kırmızı bir sehpa ,bir burun şeklinde sehpa ve içinde göz resmi olan iki ayrı tablo var. Odanın dışında da bir merdiven var. Merdivene çıkıp odaya baktığınızda bir çerçeve, çerçeveyi çevrileyen sarı bir saç, içinde de kırmızı dudaklı bir kadın suratının oluştuğunu görüyorsunuz. Gözünüz de ne kadar canlandı bilemiyorum ama sözün özü bu müzeyi mutlaka gezmenizi tavsiye ederim.

Dali müzesi gezimin ardından Fiquers’in sokaklarında gezinmeye başlıyorum. Sokaklar Dali’ye ait hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu. Resimlerindeki simgelerin basıldığı tişörtler, buzdolabı süsleri, silgiler, kalemler, heykeller, bardaklar, posterler arasında kendimi kaybediyorum. En sonunda üstünde Dali bıyığı olan bardak takımıyla ince bacaklı mavi bir fili almaya karar veriyorum.

Artık açlıktan midem kazandığından yemeğe nereye gideceğime karar vermeye çalışıyorum. Dar sokakların birinde küçük bir lokantaya oturuyorum. Burada yörenin klasiği olan patatesli omlet ısmarlıyorum. Omleti geldiği gibi silip süpürüyorum. Arkasından tren garına doğru elimde poşetlerimle yürüyorum. Rahat bir yolculuğun ardından Barselona’ya varıyorum. Çok yorgun olduğumdan metro yerine taksiye binerek otelimin yolunu tutuyorum. Ve ertesi gün keşfedeceğim yerleri düşünerek uykuya dalıyorum.

Sağlıcakla,

[slideshow]

1 yorum: