21 Aralık 2011

Bir İlişkinin Tarihçesi…

Bundan birkaç gene sene önce bir arkadaşım Facebook’ta beğendiği biriyle tanıştı… Tabi bizlerin bundan uzun bir süre haberi olmadı. Mesajlaşmalar, görüntülü konuşmalar, sabahlara kadar dertleşmeler derken ilişkileri belirli bir olgunluğa gelince bizlere de durum ilan edildi… Eniştemiz Amsterdamlı olduğundan bu sefer karşılıklı gidiş gelişler başladı ve nihayet bizim hatun Amsterdam’a taşınmaya karar verdi… Aynen Nazan Öncel’in Hay Hay şarkısındaki gibi kedisini (Mırnav), köpeğini (Benekli), duvardaki tablosunu, ayağındaki terliğini bile toplayıp gitti…

Şimdi benim içinden çıkmakta zorlandığım ilişki kronolojisi şöyle gelişti: İlk ay e-postama düşen mesajlar; harika bir adam, sanki bana verilmiş bir lütuf, bana kimsenin olmadığı kadar aşık. Sürekli hediyeler alıyor. Dün yine alışverişteydik bana nefis bir kazak aldı. Canım buraları soğuk ya hiç üşüyeyim istemiyor. Mırnav ve Benek hangimizi daha çok seviyor diye tartışmaya başlayacağız yakında. Beneği benden çok gezmeye çıkarıyor. Her gün mum ışığında yemek yiyoruz desem yalan olmaz ayol bu adam romantik… Yemek yapmaya da bayılıyor… Mutluyum çok mutlu…

İkinci ay mesajları; çok nazik biri ama biraz titiz sanki. Eşyalarımı sağa sola atınca ev biraz dağılıyor diye çıtlama yaptı. Mutfak alışverişleri bana kaldığı yetmiyormuş gibi arada yemek yapmamı istedi. Neymiş benim elimden yemekler daha bir lezzetli oluyormuş. Ama ben yemek yapmak istemiyorum ki Face’te gezinmek istiyorum. Evin içinde sürekli hapşırmaya başladı doktora gitti. Doktor ne dese beğenirsin meğerse hayvanlara alerjisi varmış. Birkaç ilaç almaya başladı… Evde hayvanlardan biraz uzak duruyor artık…

Üçüncü ay mesajları; sürekli evde oturup film seyrediyoruz. Yemekti, alışverişti, hayvanların bakımıydı hep benim üstüme kaldı. Biraz yardım et dediğimde işten yorgun geliyorum diyor. Haklı canım adamı da fazla zorlamamak lazım…

Dördüncü ay mesajları: Bu adam Mırnav’la Beneği hayvan barınağına vermemi istiyor. İlaç falan fayda etmiyor. Evde sürekli hapşıran birine dönüştü. Zaten geçen gece baktım gizli gizli internete giriyordu. Ne yapıyorsun dediğimde hiççç dedi… Halbuki eminim Face’te yine hatunlarla yazışmaya başladı.

Beşinci ay mesajları; yok şeker yok… Bu adam da aynı diğerleri gibi… Hep ben… Hep ben diyor… Kaç zamandır dişimi sıkıyorum ama geri dönücem galiba. Zaten İstanbul’da sizlerde gözümde tütüyorsunuz… Yok şeker yok. İllallah geldi titizliğinden de düzeninden de. Beğenmiyorsa kadın tutsun ona yaptırsın her şeyini… Ben buraya ev temizlemeye mi geldim…

Altıncı ay; bana acil ev bulun, üç güne ordayım…

Ve bizim arkadaş şarkıda olmayan şekilde Mırnav’ını, Beneğini, duvardaki tablosunu ve ayağındaki terliğini bile alıp geri geldi…

Benim kafama da şu soru takıldı… Bu işlerin yürümemesi karşımızdakine çok fazla beklenti yüklediğimizden mi oluyor acaba? Ya da ilişki dediğimiz şey hoşgörümüzü, sabrımızı, affediciliğimizi geliştirmemiz gerektiren bir ders mi acaba? Duruma bakılırsa defalarca kalınan, geçmekte zorlandığımız bir ders. Bilemiyorum. Ben işin içinden çıkamadım. Siz ne dersiniz?

Sağlıcakla,

 

4 yorum:

  1. Gıyasettin Demirhan25 Aralık 2011 16:30

    İçinden çıkılmayacak birşey yok. İnsan doğası. Kişiler biraz sabırsıalar ve empatik değiller ise ve beklentileri yüksekse böyle şeylerin olması da doğal...

    YanıtlaSil
  2. doğru bir tesbit olmuş, fazla beklenti ve iletişim eksikliği

    YanıtlaSil
  3. İşin içinden çıkılmıycak bişi yok...Hanımefendi bütün gün otursun Mırnav la Benekle oynasın, eşyaları saçsın ortalığa, Facelerde gezinsin adam eşşek gibi çalışsın bütün gün gelsin evde yemek yok , ortalık karman çorman, bide hayvanlardan hasta olmuş zaten pes yani...Arkadaşın sevgili yerine anne arasın kendine arkasını toparlıycak...

    YanıtlaSil