17 Ağustos 2011

Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

Kumdan bir kale düşünün. Çevresine güzel su kanalları yapmış, hendekler kazmışsı...nız.

Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi, dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.

Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.

Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!..

O kadar odaklanmışsınız ki “onarmaya”, bu yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını göremiyorsunuz.

Oysa bir dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edilebileceğini göreceksiniz. Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz.

Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor.

Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

Hayatınızdaki bazı kumdan kaleler, denize karışmayı çoktan hak etmedi mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder