30 Eylül 2011

Geyik ve yavruları da sulanıp gittiler...


Gönül dostu, güzel yüzlü, iyi huylu birisi sık sık bir arkadaşını ziyarete gider... ve her gidişinde onun evinde misafir olarak gecelerdi. Hane sahibi de her defasında bu aziz misafirine av eti ikram ederdi. Yine misafirliğe kaldığı bir günlerin birinde av etinden başka bir yemek konulunca sebebini merak edip: “Her zaman bana av eti ikram ederdin, bugün başka bir şey ikram etmene sebep nedir?” diye sorar.



Ev sahibi de şöyle anlatır:

“Ben sık sık ava çıkarım. Ava çıktığım günlerin birinde yine su içerisine tuzağımı kurmuş ve bir yere gizlenmiştim. Biraz sonra yanında üç tane yavrusu olduğu halde bir geyik geldi. Su içmek için yaklaştığı zaman tuzağı görünce, içmekten vazgeçip gittiler.

Ertesi gün tekrar geldiler. Fakat tuzağı görüp yine su içmeden gittiler. Üçüncü gün geldiklerinde susuzluktan ayakta duracak hâlleri kalmamıştı. Yine su içmek için yaklaştıkları zaman tuzağı gördüler. Fakat bir türlü cesaret edip yaklaşamıyorlardı. Suyun etrafında dolaşmaya başladılar. Başka bir su da bulamayınca, geyik yüzünü semaya doğru kaldırdı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Hal diliyle yaratıcısına yalvarmaya başladı. Bir müddet sonra bulutlar peyda oldu, gök gürleyip şimşekler çakmaya başladı. O derece yağmur yağdı ki, dereler ve göller dolup taştı. Geyik ve yavruları da sulanıp gittiler. Ben de  “bir hayvanın dergah-ı izzette duası kabul olduğu halde, insan olan niçin gafletten uyanmaz.” Diyerek o günden sonra avlanmayı bıraktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder