26 Şubat 2012

Vah Gidene Mi Vah Kalana Mı?

Sanırım ölüm kelimesiyle ilk tanışmam 8-9 yaşlarında Büyükada’da mahallede arkadaşlarla oynarken olmuştu. Marifetmiş gibi oğlanlardan biri yanıma gelmiş ve aynı Cem Yılmaz’ın yaptığı gibi “ölüceksin çocuk” deyip koşarak yanımdan uzaklaşmıştı. Kelimenin manasını bilmememe rağmen, iyi bir şey olmadığını sezdiğimden mi ne koşarak ve ağlayarak annemin yanına gidip “ölmek ne demek?” diye sormuştum…

Annem ne diyeceğini bilmez şaşkın bir tavırla “aman böyle şeyler de nerden aklına geliyor” diye beni geçiştirmeye çalışsa da “ama anne herkes mi ölür” diye üstelemem karşısında, “evet ama 100 yaşına kadar yaşadıktan sonra” diye cevap vermişti. O yarım yamalak sayı bilir halimle 100 yaşın hayli ilerde olduğuna karar verip, içim rahatlamış bir halde oyun alanımıza geri dönmüştüm…

Maalesef 15’imde anneannemi, 18’imde de önce kardeşim dediğim erkek kuzenimi, arkasından da iki çok yakın kız arkadaşımı trafik kazasında kaybedince, insanların her an ölebileceği gerçeğini de kavramış oldum. Yıllar içinde sıralı sırasız bir çok sevdiğim insanı kaybederek de bu gerçeği defalarca tekrar yaşadım…

Arkada kalanlar olarak acı, isyan, öfke, bunalım, özlem, keşkelerle dolu (keşke bunları söylemeseydim, keşke daha fazla vakit geçirseydim) uzun bir süreç geçirdikten sonra insanın yüreğinde hiç bitmeyecek bir özlem ve sevgiyle yaşamaya devam ettiğini öğrendim...

Günlük hayatın rutinine dönmenin ve birlikte vakit geçirmenin yarattığı alışkanlıklardan kurtulmanın ne kadar zor olduğunu öğrendim…

Her ortak arkadaşı gördüğümde içimin nasıl sızladığını öğrendim…

Onlara danışmak istediğimde burada olmadıkları için kime danışacağımı bilememenin yarattığı şaşkınlıkla yaşamayı öğrendim…

Onlarsız yaşamanın insanın ağzında kekremsi bir tat bıraktığını öğrendim…

Kaç sene geçerse geçsin onlardan bahsederken gözümden bir damla yaş geldiğini öğrendim…

Kimseye fazla bağlanmamak gerektiğini öğrendim…

Kimseyi hayatımın merkezi haline getirmemeyi öğrendim…

Kimseye muhtaç olmamak gerektiğini, insanın kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini öğrendim…

Herkese bir gün ya giderse diye aramda mesafe bırakarak yaşamayı öğrendim…

Her konuşmamızı son konuşmamız gibi yapmamız gerektiğini öğrendim…

Küslükleri bitirmek gerektiğini sonra buna vaktimizin olmayabileceğini öğrendim…

Hayatta keşkelerin hiçbir işe yaramadığını öğrendim.

Ne hissediyorsak, ne düşünüyorsak, ne istiyorsak onun peşinden gitmemiz gerektiğini öğrendim…

Ve hayatın çok kısa olduğunu öğrendim…

Gidenlere ise ne olduğunu bilmiyoruz…

Avuntumuz cennete gitmiş oldukları yönünde…

Ben onların iletişim kuramadığımız bir başka boyuta geçtiklerini ve her neredelerse bizi kollayıp, gözettikleri inancını taşıyorum.

Buradan da cümlemizin tüm kayıplarının ruhlarına Allah’tan rahmet diliyorum…

“Hani insanlar 100 yaşına kadar yaşıyordu anne?” Beni kandırdın galiba…

Sağlıcakla,

2 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş... Ruhuna sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Hayatımın mutluluk merkezine kimseyi koymamayı canım yana yanada olsa ögrendim Allah için sevdiklerim beni hep mutlu huzurlu kıldı

    YanıtlaSil