25 Aralık 2011

“Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”

Vaktiyle bir derviş, nefsle mücadele makamının sonuna gelir. Bunun gereği olarak her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.Saç, sakal, bıyık,kaş ne varsa hepsinden.Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır. “Vur usturayı berber efendi” der. Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar.


Derviş, aynada kendini takip etmektedir.Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.Doğruca dervişin yanına gider, başını kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak,”Kalk bakalım kabak! Kalk da tıraşımızı olalım” diye kükrer. Dervişlik bu.”Sövene dilsiz, vurana elsiz gerekmiş ya”.


Kaideyi bozmaz derviş.Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur.Ses çıkarmaz.Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: “Kabak aşağı, kabak yukarı…" Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar.Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasına kalakalır.


Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına batıverir.Kabadayı oracığa yıkılır kalır.Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber işe şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar: “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?” Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: “Derviş der ki: "Ben gücenmedim ama benim bir sahibim var, O gücenmiş olsa gerek."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder