23 Aralık 2011

Lugano’da Trekking…

[slideshow]

(9-13 Kasım 2011 )

Sabah erkenden Lugano gölüne giden trene biniyorum. Tren fazla kalabalık değil. Koltuğuma yerleşip manzarayı seyretmeye başlıyorum. Gördüğüm manzarayı nasıl tarif ederim bilemiyorum. Her karesini dondurmak istediğim bir yolculuk oluyor. Sırasıra dağlar ve bu dağların üzerinde kah kalkan kah yoğunlaşan bir sis bulutu var. Yağmur çiseliyor ve boydan boya bir gökkuşağı çimenlerden başlayıp dağların tepesine kadar uzanıyor. Aralarda küçük köyler, sivri çatılı evleriyle çok şirin gözüküyor. İnekler, atlar yol boyu size arkadaşlık ediyor. Ve dağlardan dökülen şelaleler, yolu süsleyen irili ufaklı göller, size unutulmaz bir güzellik yaşatıyor. Bu manzara şöleni yaklaşık üç saat sürüyor… Bir noktadan sonra fotoğraf ve video çekmeyi bırakıp gözlerimle manzarayı içmeye dalıyorum…

Lugano’ya varmadan önce yolumuzun üstündeki duraklardan biri Luzern. Luzern İsviçre ulusal kahramanı Wilhelm Tell’in öyküsünün geçtiği yer. Efsaneye göre Wilhelm Tell köye gelen kralın temsilcisini selamlamayı kabul etmez, bunun üzerine oğlunun başında duran bir elmayı okla vurmakla cezalandırılır. Elmayı vurmaya yanında iki okla gelir. Çok iyi bir atıcı olan Wilhelm elmayı oğluna zarar vermeden vurmayı başarır. Fakat temsilci neden yanında bir değil de iki ok olduğunu sorduğunda “eğer elmayı vuramasaydım ikinci okla da sizi vuracaktım” cevabını veren Wilhelm’e sinirlenir ve hapse atılmasını emreder. Olaylar zinciri sonucunda Wilhelm kaçar ve nihayetinde kralı öldürür. Ve ismi günümüze kadar gelir.

Kendi durağım olan Lugano’ya gelince trenden iniyorum. Artık İtalya sınırına yaklaştığımız için etraftaki yazılar İtalyanca’ya dönmüş durumda. Şehir İsviçre’nin kuzeyine göre daha kirli ve daha kuralsız. Burada arabaların artık yaya geçidinde durmayabileceği konusunda beni uyarıyorlar.

Önce Lugano gölüne gidiyorum. Gölün bir kısmı İsviçre’ye bir kısmı ise İtalya’ya ait ve dağlardan inen sayısız akarsuyla besleniyor. Kıyı boyu yürüyüp Parco Civicco’yu yani en önemli parklarını buluyorum. Burası rengarenk çiçeklerle süslü, ayrıca nadir bulunan ağaçlar ve bitkiler var. Banka oturup karşı kıyıyı seyrediyorum. Sırada kiliseye gitmek var. Üzerime yavaş yavaş gezinin yorgunluğu çökmeye başladığından yürümek yerine otobüse binmeyi tercih ediyorum. En yakın durağa yönelip günlük bilet alıyorum(5 frank). İsviçre’de otobüslerde ara ara kontrol oluyor ama biletsiz binip yakalandığınız zaman cezaları çok yüksek. Bir de otobüse bindiğinizde makineye biletinizi okutmanız gerekiyor. Yoksa süreyi başlatmamış olduğunuz için ceza yiyorsunuz. ‘’Meleklerin Meryemi’’ adlı kilisenin önündeki durakta iniyorum. Buranın önemi içerdeki “İsa’nın Çilesi” adı verilen muhteşem freskin Leonarda Da Vinci’nin öğrencisi tarafından yapılmış olması. Freski inceleyip dışarı çıkıyorum ve şehrin ana meydanı Piazza Della Riforma’ya gidiyorum. Burası kafeler, lokantalar ve dükkanlarla sarılmış. Fakat yemek için burayı değil de ara sokaklardaki lokantaları tavsiye ederim. Hem daha hesaplı, hem de daha lezzetli. Birbirine paralel küçük taşlı sokaklarda yürümeye başlıyorum. Manavların, şarküterilerin, çikolatacıların arasında keyifle yürüyorum. Bir sürü şık butiğin yanından geçiyorum. Ve artık esas hedefim olan Monte Bre dağına doğru yola çıkıyorum.

Monte Bre dağı 933 metre ve teleferikle çıkılıyor. Teleferiğin fiyatı biraz pahalı (23 frank) ama değeceğini düşündüğüm için ödüyorum. Yavaş yavaş tepeye çıkıyoruz. Burada manzarayı seyredebileceğiniz bir seyir yeri olduğu gibi, lokanta ve kafe de mevcut. Oturup karşıda gözüken sıra sıra dağları, gölleri, köyleri, ağaçların sonbahara özgü rengarenk dokusunu seyre koyuluyorum. Etrafta trekkinge gelmiş sırt çantalı, botlu bir sürü insan var. Buradan civar köylere yürüyüş parkurları mevcut. Hatta trekkinge meraklı bir sürü insan buraya sadece bu parkurlarda yürümeye geliyor.

Ben en yakındaki Bre köyüne yapılan bir yürüyüşe katılmaya karar veriyorum. Yaklaşık bir saatlik kısa bir yürüyüş ama keşke ayağımda lastik ayakkabı değil de bot olsaydı diye biraz hayıflanıyorum. Tempolu yürüyüşümüze başlıyoruz. Çevredeki manzara o kadar güzel ki seyretmek istiyorum ama grubu kaçıracağımdan duramıyorum. Maalesef yürüyüşlerin böyle bir dezavantajı oluyor. Tempoya uymak ve kaymamak için önüme bakmaktan çevreyi kaçırıyorum.

Sonunda Bre köyüne varıyoruz. Buraya gelmek hep yokuş aşağı olduğu için kolay oluyor. Ama geri dönerken onca tepe nasıl çıkılır bilemiyorum. Gözümde biraz büyüyor. Aman neyse ne deyip köyde gezinmeye başlıyorum. Burada çeşitli sanatçıların eserleri sokaklara konmuş ve sergileniyor. Bir şeyler yiyip, burada yerleşik sanatçılarla sohbet edip dönüş yoluna geçiyoruz. Yorucu bir tırmanıştan sonra teleferiğin oraya varıp soluklanıyoruz.

Sırada Lugano gölünde tekne gezisi (16 frank) var. Artık ölü sezon başlamış olduğundan büyük tekne yerine küçük tekne hizmet veriyor. Dışarıda yer kalmadığından içeri yerleşiyorum ve tekne gölün durgun sularında hareket ediyor. İrili ufaklı bir sürü köyün yanından geçiyoruz. Bunlardan Gandria Paese meşhur bir balıkçı köyü. Göl kenarından tepeye doğru devam eden köy daracık sokaklar ve yan yana dizilmiş evlerle örülü. Göle sıfır olan yerlerde balıkçı lokantaları ve oteller var. Ayrıca ara ara serpiştirilmiş villalar çok dingin gözüküyor. Önlerinde kendilerine ait tekneleriyle tamamen kendilerini izole etmişler. Bu köye kafasını dinlemek isteyen yazarlar ve sanatçılar gelirmiş. Ben buraya bayılıyorum. Kafa dinlemek için kalınacak süper bir köy.

Tekne gezisinin ardından karnımın acıkmış olduğunu fark ediyorum. Ara sokaklardan birinde gözüme kestirdiğim şirin bir İtalyan lokantasına giriyorum. Fırın ateşinde pişirilmiş pizzamı yedikten sonra az ilerde bu yöreye özgü Merkür çikolatacısına girip tatlı alışverişimi yapıp otele yorgun ama mutlu bir şekilde dönüyorum.

Birkaç gününüzü bu bölgede geçirmenizi tavsiye ederim.

Sağlıcakla,

 

2 yorum:

  1. Merhaba,

    ben Lugano'da oturuyorum ve yazinizi cok begendim, guzel bir tur yapmissiniz, bu kadar kisa surede bu kadar cok yeri gormek de bir basari, saniyorum iyi organize olmus bir turdu. evet burasi cok sakindir, halki da oyle, cok azi Italyan'lar kadar acik ve sohbetkardir...güzel bir tatil gecirdiginizi umarim,
    sevgiler
    esra

    YanıtlaSil
  2. şans da yardım ediyor sanırım.... tevekkelinin işi rast gider hesabı :))) oraları çok sevdim... çok huzurlu geldi...iyi bir tatil oldu... ilginize teşekkür ederim... yolunuz açık ve aydınlık olsun...

    YanıtlaSil