1 Mart 2012

Cordoba’da Çiçek Festivali…

Endülüs gezimin ikinci durağı Cordoba. Bu geziyi eylül ayında gerçekleştirdiğim için ne yazık ki mayıs ayında yapılan iki önemli festivali kaçırmış durumdayım. Bunlardan birincisi binicilik festivali, ikincisi ise en güzel çiçekli avlu yarışması…

Binicilik festivalinde bütün çevre şehir ve kasabalardan gelenlerle bir yarış yapılıyor. Bu yarış öylesine ciddiye alınıyormuş ki yarışı kaybeden biniciler kolay kolay bir daha köylerine dönemiyorlarmış. Yani yarışı kaybetmek büyük bir utanç kaynağı oluyormuş. O yüzden de son dönemlerde yabancı binicilerle yarışmayı tercih ediyorlarmış…

Fakat benim kaçırdığıma esas yandığım çiçek yarışması tabi ki… Ana amacı baharı karşılamak olan bu yarışmada ortaya çıkan nefis manzaraları sadece internet sayfalarında görebildim. O nefis çiçek kokularını da sadece hayal edebildim. Mart ayından itibaren evlerin avluları bu yarışma için hazırlanmaya başlıyormuş. Özellikle duvarlara (sık ve tek renk) asılan saksılardan sarkan çiçekler bu yörenin bir simgesi halini almış. Jüri de sık sık evleri teftiş edip festivalin ilk günü birinciyi ilan ediyormuş.

Neyse kaçırdıklarıma yanmayı bırakıp elimdekilere odaklanmayı tercih ettiğimden Cordoba’nın girişindeki tarihi Roma köprüsü önünde fotoğraf çektiriyorum. Arkasından da dünyanın üçüncü büyük camisi olan La Mezguita’ya gidiyorum…

Cami öyle böyle değil, muazzam bir yapı. İçinde 856 sütun var. Sütunların arasında kayboluyorsunuz. İçerisi o kadar büyük ki ucu bucağı yokmuş gibi görünüyor. At nalı şeklindeki kemerleri ayrı güzel, mihrabı ayrı güzel. Bütün sütunlara dokunmak istercesine bir ileri bir geri yürüyüp duruyorum caminin içinde. Hiç dışarı çıkasım gelmiyor. Sonunda sakinleşip portakal kokulu avluya çıkıyorum.

Arkasından en popüler cadde olan Callage de las Flors’a yürüyorum. Caddedeki evler, balkonlar, teraslar, duvarlar çiçeklerle bezenmiş durumda. Festivali kaçırmış bile olsam, bu manzara da beni idare eder diye düşünüyorum. Bu iç açıcı caddenin arkasından Yahudi mahallesine doğru yürümeyi sürdürüyorum. Yöreye özgü daracık sevimli sokaklar arasında gezinirken döneminin ünlü filozofu İbni Meymun heykelinin önüne çıkıyorum. Efsaneye göre heykelin ayağını okşarsanız sağlıklı kalacağınıza inanılıyor. Tabi ben de “başım kel mi” deyip heykelin ayağını okşayıveriyorum.

Arkasından da çok acıktığım için daha önce gözüme kestirdiğim bir kafeye doğru yürüyüp yemek siparişlerimi vermeye başlıyorum. Önden yöreye özgü soğuk içilen bir çorba olan  ‘gazpacho’yı arkasından da ’ajo blanco’ söylüyorum. İsimlerinin böyle süslü olduğuna bakmayın birisi domates çorbasını andırıyor, diğeri de patates, biber, soğan ve sarımsaktan yapılan bir yemek. Tatlı olarak da ’mazapan’ acıbadem kurabiyesi yedikten sonra biraz şişmiş olarak otelin yolunu tutuyorum…

Sağlıcakla,

[slideshow]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder