17 Aralık 2011

Korkum kadar gücümün de olduğunu ve de hep olacağını bana çok güzel hatırlattılar...

Marianne Williamson'un yazdığı "Sevgiye Dönüş". Aslında, bana göre, bu kitabın adı İngilizce isminden yola çıkılarak "Aşka Dönüş" olabilirdi. Uzun zamandır çok satanlar listelerinde yer alan, rekorlar kırmış ve çok sayıda insanın hayatında değişim veya dönüşümler yaratmış bir eser. Marianne Williamson ise dünyanın her yanında dersler veren ve yaptığı programlar büyük bir ilgiyle izlenen bir "Mucizeler Kursu" eğitmeni. "Sevgiye Dönüş" korkuya dayalı, egonun esareti içinde yaşadığımız bir ruh halinden çıkartıp, sevgi ve birlik âlemine ipuçları veriyor.

İşte bu kitapta çok sevdiğim bir bölüm var :     "En büyük korkumuz yetersiz oluşumuz değil, En büyük korkumuz ölçüsüz güçlülüğümüz. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, ışığımız. Kendimize sorarız, ben kimim ki parlak, güzel, yetenekli ve harika olayım? Aslında siz ne değilsiniz ki? Siz Tanrı'nın çocuğusunuz. Küçük oyununuz dünyaya hizmet etmiyor. Sinmenin aydınlık bir tarafı yok ve insanlar sizin yanınızda güvende hissetmeliler kendilerini. Hepimiz, tıpkı çocuklar gibi ışıldamalıyız. İçimizde olan Tanrı'nın ihtişamını göstermek için doğduk.

O sadece bazılarımızın içinde değil, herbirimizin içinde. Kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde, bilmeden diğer insanların da aynı şeyi yapmasına izin veririz. Kendi korkumuzdan kurtulduğumuzda varlığımız kendiliğinden özgürleştirir diğerlerini de…" Özellikle "kendi korkularımızdan kurtulmak" bölümü beni çok düşündürdü.

Çünkü, çok uzun zaman boyunca benim bu kadar "kendim olmaktan" uzaklaştırdığını bile fark etmemiştim. Kendi yanıtlarımdan, kendim söyleyeceklerden çok önce, işte veya özelde "önem verdiğim" diğerlerinin ne söyleyecekleri, çok zaman sanki daha önemliydi benim için. Bu konuda, daha çok ve daha güçlü "kendimden doğru" bir şeyler söylememe, bir şeyler yapmama çok kişi, çok "değerli yollar" açtılar bana. Hemen ilk aklıma gelen isimleri, Dorothy (Siminovitch), Alper (Utku), Fazıl (Oral) ve Cem (Mumcu) olarak sıralayabilirim. Bu sıraladıklarım ne mi yaptılar?

Korkum kadar gücümün de olduğunu ve de hep olacağını bana çok güzel hatırlattılar. İnsanın, kendisine ve çevresine karşı ne kadar sahici olursa, o kadar çok tekamül edebileceğini yani büyüyeceğini, buna paralel ilişkilerini aynı şekilde büyütebileceğini yaptıkları çok şey ile durmaksızın anlattılar, çok şükür hala da aynı güzel duygularla devam ediyorlar.

Kendi o güzel yolculuğu boyunca, kendi içindeki korkuları ile değil "içindeki o güzel aşkla" çok anlamlı izler bırakmış Mevlana bakın bu konuda ne diyor : "Ey Tanrı kitabının nüshası insanoğlu! Sen, kainatı yaratan Hakk'ın güzelliğinin bir aynasısın! Her şey sensin. Alemde ne varsa, senden dışarıda değil. Her ne ararsan, onu kendinden iste, kendinde ara. Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey!.."

Kendimden kaçmayı daha tam olarak bırakabildiğimi söyleyemem. Yine de, adım adım "kendimde aradıkça ve kendimde istedikçe" çok daha huzurlu olmaya başladığımı söyleyebilirim. Işığımın parlamasına daha çok izin verdikçe, kendimin ve diğer insanların "o aydınlık ışıkları yakmasına" dair daha da çok adım atabileceğimi biliyorum. Hele hele ilişkilerimde, eğitimlerimde, koçluklarımda, hayatımın birçok sahnesinde karşılaştığım, konuştuğum, seçtiğim, bir şeyler paylaştığım her bir insanın ve de kendimin "ışıl ışıl" bir ayna olduğuna artık daha da çok inanıyorum...

Mehmet Yıldırım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder